Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Gıda terörü: Yıkıcı beslenme ve sorumluluk

Milli kaynaklarımız konusunda çok ''duyarlıyız''. Madenlerimiz, işletmelerimiz, limanlarımız vb. konusunda arada ufak da olsa ses çıkartıyoruz. Ne var ki, en büyük varlığımız olan beşeri sermayemizi hiç umursamıyoruz. 

1930'larda öyle miydi? Hıfzısıhha Kanunu'nu yapmış devrimci cumhuriyet, salgın hastalıklar başta olmak üzere halk sağlığını tehdit eden hemen her tehlikeye karşı önlemler almak konusunda devleti sorumlu tutmuştu. Bu alanda dünyaya parmak ısırtacak başarılar yaşandı ülkemizde. 

Hıfzısıhha Kanunu'nun özellikle salgın hastalıklarla mücadelesi ilerici pek çok insanın hafızasında korunuyor. Gelgelelim, ülkemizin en büyük kaynağı olan insan malzemesini hızla yıkan, sağlık sistemine yük getiren, maliyesini bozan hatalı/yanlış beslenmenin ve adeta gıda terörünün farkında değiliz. 

Kanunu hatırlatayım. Kanunun 1. maddesinde şöyle deniyor: ''Memleketin sıhhi şartlarını ıslah ve milletin sıhhatine zarar veren bütün hastalıklar veya sair muzır amillerle mücadele etmek ve müstakbel neslin sıhhatli olarak yetişmesini temin ve halkı tıbbi ve içtimai muavenete mazhar eylemek umumi Devlet hizmetlerindendir.'' 

Demek ki devlet halk sağlığını tehdit eden eylemlerle mücadele etmek ve gelecek kuşakların sağlıklı yetişmesini sağlamakla yükümlü kılınmış. Bu yükümlülük yerine getiriliyor mu? 

Daha yakından bakalım, mesela kanunun 187. maddesi: ''Gıda maddelerini yanlış unvan ve vasıflarla veya halkın aldan masını mucip olabilecek alametlerle ticarete çıkarmak, satmak üzere nezdinde bulundurmak ve satmak memnudur.''

Halkı aldatmak gıda sektöründe sıradan bir olay artık. Diyet ürünler, ''sağlıklı'' atıştırmalıklar, vitamin eklenmiş içecekler, ''ilave şekersiz'' gıdalar, gıda destekleri ve alelade aktarlarda satılanlar... Tüm bunlar herkesin dikkat kesildiği ilaç sektöründen çok daha denetimsiz bir şekilde hazırlanmış, paketlenmiş ve raflara konmuş ürünlerdir. Üstelik bunların reklamları da kolaylıkla yapılabilmektedir. Dahası, hemen her markette doğrudan ''gelecek kuşakların'' iştahını kabartacak, onları aileleriyle karşı karşıya  getirecek denli yoğun bir talep yaratacak ustalıkla sunulmaktadır bu ürünler. 

Ülkemizde adettendir felaketin ardından uzman kesiliriz. Zamana yayılan hatalarımızın sonucu olan olaya da ağır sıfatlar takarız. Örnek mi? ''Enflasyon canavarı'', ''trafik canavarı'', ''faiz lobisi'', ''market terörü''... Uzmanlıklarımızsa muhtelif. Felaketin ardından tüm televizyon programı konukları kısa bir süreliğine yedek kulübesine çekilip yerlerini yerbilimciler, iktisatçılar vb. geçer. Felaketin türüne göre mevsimlik uzman oluruz. Gıda terörü konusunda uzmanlara kulak kesilmek için felaketin gerçekleşmesini beklemeyelim. Zira felaketin içindeyiz. Tüm sonuçlarını görmeyi beklemek tam bir çılgınlık. 

Tüm bu felaketler esasında ''geliyorum'' der. Gıda terörü de anbean eylemde bulunmasına karşın etkilerini uzun dönemde gördüğümüz için şimdilik çok konu olmaz. Oysa bu terörün sonucu olan metabolik sendromun etkilerini hemen her yerde görebiliriz. Kapitalizmin ekran yüzlerini kıstas aldığımızdan çoğunlukla görsel/estetik sonuçlarla ilgileniyoruz. En çok dikkatimizi çeken olgu obezite. Oysa kalp damar hastalıkları, çeşitli kanserler, tip 2 ve bugün ''tip 3 diyabet'' de denilen Alzheimer hastalığı beslenmeyle yakından ilgili. Görünen o ki metabolik sendroma ek olarak bağırsak florasının da değişmesiyle bazı psikolojik rahatsızlıklar da beslenme düzeniyle yakından ilgili. Peki, insan tüm bu sorunları bile isteye mi yaratır? Hiç kuşkusuz, aldatılmıştır, iradesi sakatlanmıştır. Bu aldatılmaya, iradenin sakatlanmasına karşı kanun ve hukuk gereği birincil sorumluluk iradeyi sakatlayan şirketler, ikincil olarak devlet ve ilgili kurumlar ama üçüncü sorumluluk hiç kuşkusuz bu konunun farkında olan uzmanlar, aydınlardır. Burada sorumluluğu baştan savmak mümkün değildir artık. 

Gıda terörünün ekolojik etkilerine değinmiyorum bile. Lütfen biraz ciddiyet. Bu konuda serzenişte bulunmanın da ötesine geçmeliyiz. Bu olay, ''iktidara gelince çözeriz'' türünden laflarla geçiştirilemez. Mevcut imkanları akıllıca seferber ederek gıda terörüne, bu konuda kötü niyetlilere karşı mücadele etmeli, bu terörün potansiyel mağdurlarını bilinçlendirmeliyiz. 

Devam edeceğiz!