Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,5990
Dolar
Arrow
33,4914
İngiliz Sterlini
Arrow
42,8205
Altın
Arrow
2615,0000
BIST
Arrow
9.907

Pireyi deve yapıp devi görmemek

90’lı yıllar…

‘’Araştırmacı Gazeteci’’ etiketiyle en çok da Uğur Dündar, kötü koşullarda iş yapan gıda üretim yerlerini basıyordu. 

‘’Vah, vah’’, ‘’tüh tüh’’ diyerek sağlığımızı umursamadan iş yapan insanları kınadık. 

Sonra ekmekler ambalajlansın kampanyası başladı. Bunları uzun uzadıya konuştuk. 

Ekmeklerin nasıl yapıldığını yıllarca umursamadık. 

Yükselen bir sağlıklı yaşam trendi sayesinde gıdaya ilgimiz arttı. 

Bu konular ne zaman açılsa, şu geyikler dönmeye başladı: 

Türkiye’de en kaliteli ürünler yurtdışına gidiyor. 

Ambalaja girmiş ne varsa uzak dur!

Her şey GDO’lu neye güvenececğiz? 

Hemen her ortamda GDO’lu buğdaya dair korkular konuşuldu. Oysa, konuyu biraz araştıran herkes biliyor ki ortada GDO’lu buğday üretimi yahut satışı yok. Dolayısıyla, GDO’lu ekmek de yok. Ama nafile! Siz ne derseniz deyin bu laflar söylenecek. Peki, diyelim ki GDO’lu ekmek tüketiyoruz. Bunun zararı ortaya konmuş durumda mı? Hayır, maalesef hayır. 

Türkiye’nin en kaliteli gıda ürünleri yurtdışına mı gidiyor gerçekten? AB’ye bağlı RASFF (Rapid Alert System For Food and Feed) [Besin ve Beslenme için Hızlı Uyarı Sistemi] adlı kurum, ihraç edilen ürünlerimizin niteliiğine dair önemli bilgiler veriyor. Söz gelimi, Türkiye’den ithal edilen ürünlerdeki sorunları saptayıp duyuruyor. Böylece görüyoruz ki buradan giden ürünler şayet en kalitesiyse biz mahvolmuşuz. Üstelik AB tarafından reddedilen ürünlerimizin bir kısmını bize tükettiriyorlar. Üstünde hiçbir olumsuz ibare olmayan ürünler, hızla satılıyor. Bu adeta gıda savaşı! Özellikle kuru meyveler, RASFF tarafından türlü beyanlarla reddedildiklerinde bize geri satılıyorlar. Üstelik, ürünün geçmişine dair hiçbir bilgi siz gelmiyor. Dolayısıyla, bazı kuru meyveler, AB görüp reddedilmiş ve kuru meyvelerin yüksek karlılığı nedeniyle tekrar iç piyasaya satıldığını görüyoruz. Üstelik bu ürünler ilk defa pazarla buluşuyor değiller. Meraklısı şuradan bakabilir: https://webgate.ec.europa.eu/rasff-window/screen/consumers

Ayrıca bu konuyu dostum Anıl Çelik’le birlikte masaya yatırdığımız Gıda Terörü videomuzu da şu bağlantıdan izleyebilirsiniz:

Ambalaja girmiş ürünlerin kötülenmesi anlaşılır. Ne var ki, koca koca şirketlerin denetlenmesini düşündüğümüzde, bu denetimlere tabi olmayan bir aktar çokça ‘’ambalajsız ürün’’ satabilir. Peki, bunlar ne kadar denetlenmiştir? Neredeyse hiç? O halde, ‘’doğal’’, ‘’organik’’ diye aldığımız bir ürün bırakın doğal veya organik olmayı düpedüz zehirli bile olabilir. Ne de olsa denetlenmiyor bu ürünler. 

 Her şey bir yana, nice insan dünyayı yöneten 5 Aile’nin herkesi kısır yapmak için hepimizi aşıladığını iddia etti. Bu aşıların böyle bir etkisi olduğuna dair tek bir ciddi araştırma bile yokken, insanlarımızı günbegün kısırlaştıran, onları hasta eden, onlarlı uyuşturan kimyasalları halihazırda doludizgin kullanıyoruz. Şekerin onlarca etkisi sabitken ve bu etkiler ispatlanmışken ve aşılardan çok daha fazlayken bu konuda toplumsal/politik bir uyanış görmüyoruz. Eften püften şaibe, buz gibi gerçeğe üstün tutuluyor. 

Şekerin, sigaranın ve hareketsizliğin zararları ortadayken, ABD’den ithal ‘’big pharma’’ (büyük ilaç şirketleri) komploculuğu kazanıyor. Her şey bir komploysa, hiçbir açıklama güvenli değildir; o halde geriye sadece içgüdüler kalır. Ne var ki, burada bir sorun var. O içgüdüler şirketlerin erişebileceği mesafedeyken insan kendi içgüdülerine karşı duyarsız olabilmekte. Dolayısıyla, akli melekeleri, muhakeme güçleri sakatlanmış, yoğun emek ve çalışma gerektiren olgusal çalışmalara karşı kayıtsız kitleler, öyle bir şüpheye sarılıyorlar ki yaşamak neredeyse anlamsız kalıyor. Bu denli yoğun bir şüphe aslında bir travma halidir. Bu travmayla başa çıkabilecek entelektüel süreçleri yaşamamış olanlarımız yahut güvenilir bilgiyi bulacak denli eğitilmemiş veya düpedüz üşengeç olanlarımız ya hiç çaba harcamamaya veya her türden bilgiye karşı güvenini yitirip içgüdülerini en çok ayağa kaldıranın ve korkuyu en çok besleyenin peşinden gidecek. 

Özetle, yurttaşlarımız çaresiz, araçlarını, kurumlarını yitirmişler.