Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,0698
Dolar
Arrow
34,2356
İngiliz Sterlini
Arrow
44,4960
Altın
Arrow
2993,0000
BIST
Arrow
8.654

Zorunlu eğitim zulmü

Türkiye'de zorunlu eğitimin iki boyutu var: 1) Belirli bir süre MEB'in denetimindeki okullardan birine muhakkak gidilmeli; 2) Bu denetimdeki okullar da müfredat bakımından da MEB'le uyumlu olmalı. 

İtirazımın esası ikinci maddeye. Geçen haftaki yazıma pek çok geri dönüş geldi. Olumluları kenara bırakıyorum. Olumsuz dönüşlerin merkezi iddiası, zorunlu eğitim sayesinde çocukların işgücüne katılmasının engellenmesinin (i) ve hayatın olağan akışı içerisinde öğrenim görme imkanı olmayan çocukların bu sayede öğrenim görmesinin (ii) sağlanmasıdır. İşgücü konusunda büyük ölçüde hemfikirim. 

Zorunlu eğitime dahil edilmeyen bir çocuk, gerçekten de akranlarıyla eşitsiz bir durumdadır. Zira içine doğduğu ailenin sosyoekonomik yapısı nedeniyle zorunlu eğitim olmaksızın çok iyi eğitim alabilecekler olduğu gibi tam da bu yüzden asgari bir eğitimden geri kalacak çocuklarımız da olacaktır. 

Sorunun diğer boyutu daha can alıcı. Mevcut haliyle zorunlu eğitime katılmak demek MEB bünyesinde belirlenen, büyük ölçüde siyasal iradenin tasarrufu ama en genel anlamda toplumun çoğunluğunun düşünceleriyle şekillenmiş bir sisteme çocuklarımızı emanet etmek demektir. Bilime, bilimsel düşünceye, din dışı bir etik anlayışına uzak ve yöntem bakımından çağdışı kalmış, tek olumlu işlevi çocuklarımızı ''güvende'' tutmak olan bir yarı açık cezaevine çocuklarımızı teslim etmek demektir. 

İmkanı olanlar zaten MEB'in lise programından kaçıp kurtuluşu IB (International Baccalaureaute) programlarında buluyor. Böylelikle hem yurtdışında üniversite öğrenimi görmeleri kolaylaşıyor hem de MEB'in çağdışı ve zayıf programından kurtulmuş oluyorlar. Örnek vermek gerekirse, IB programında lise bitiren bir öğrenci mühendislik sınıfının ilk yılını çoktan bitirmiş oluyor ya da sosyal bilimler alanında derinlikli okuma ve metin yazma pratiğinde çoktan ilerlemiş oluyor. Oysa MEB programında matematik gibi siyaset dışı bir alanda bile çok geri kalıyor öğrenciler. Öğrencilerimiz hem konu kapsamı bakımından hem de konunun işlenişi bakımından çağdışı bir eğitim-öğretim sistemine hapsoluyor. 

İmkanı olanlar ilköğretim aşamasında da farklı bir eğitim modelinden yararlanabiliyor. MEB denetiminden geçmenin bir yolunu bulan okullarda daha çağcıl bir eğitimden yararlanabiliyorlar. Ne var ki, burada da imaj kazanıyor. P4C (philosophy for children) adıyla görüntüde çağcıl ama çoğu zaman niteliksiz felsefe dersleriyle karşı karşıyayız. MEB'in sunduğu ders içeriklerine göre fersah fersah ileride olsa da burada da bir eşitsizlik söz konusu. P4C'yi çok yetkin uygulayan okullar olduğu gibi ''P4C'' adı altında ''geyik yapanlar'' da yok değil. 

Hiç düşündünüz mü? MEB'e bağlı olmayan kurumlardan kreşlerde çocuklarımız Batı'daki muadillerine taş çıkartan pratiklerden yararlanırken MEB'in hükümranlık alanına girince niçin her şey tepetaklak oluyor? 

MEB'in hükümranlık alanında dinsel ve siyasal propagandanın yanı sıra berbat bir eğitim-öğretim ikliminde berbat bir eğitim-öğretim anlayışına maruz kalıyor çocuklarımız. Buna seyirci kalmanın vebali ağırdır. Bu çocuklar büyüyecek ve onların heba olan yıllarına hep beraber kahrolacağız. 

MEB'i düzeltmek bugün ütopik görünüyor. O yüzden, MEB'in en azından gölge etmediği okulları kurma ve bu okulları ayakta tutma hedefi daha gerçekçi görünüyor. Kaldı ki bir hak niye zorunluluğa dönüşsün? Anayasa çocukların eğitim-öğretim görme hakkını tanıyor. Buradan hareketle belirli bir eğitim-öğretim anlayışından başkasına izin vermeme ve çocuklarımızı bu anlayışa kurban etme zorunluluğuna ulaşmak bize reva mı?