Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,6648
Dolar
Arrow
33,9136
İngiliz Sterlini
Arrow
44,6300
Altın
Arrow
2790,0000
BIST
Arrow
9.685

Atatürk’ü anlamak…

26-30 Ağustos 1922 tarihleri arasında geçen dört gün, Anadolu’nun işgalden kurtuluşu için Büyük Taarruz‘un yaşandığı, İzmir’in kurtuluşuna dek giden halk mücadelesinin mihenk taşı olma özelliğini taşıyor.

Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra “ne zaman taarruza geçeceğiz” diye soran ve meclis içerisinde homurdanmaya başlayan dönemin siyasileri, Atatürk’ün doğru zamanı, doğru yöntemi büyük bir incelikle planladığından habersizlerdi. Meclis içindeki fısıltılar öyle bir hal almıştı ki Rauf Bey (Orbay) Atatürk’e sık sık ve gizlice: “Hiç olmazsa gerçek durumu bana söyle. Ordu ne durumdadır? Gerçekten saldırıya geçemeyecek mi?” diye soruyordu.

Sadece Rauf Bey değil elbette, Vasıf Bey’in de “Biz Sakarya savaşından sonra, işte daha kıpırdayamadık, kıpırdayamıyoruz” sözlerinin alkışlanması üzerine Atatürk büyük bir üzüntü, acı ve utanç duyduğunu belirtmişti. Nutuk’ta detaylıca anlattığı meclis içerisindeki hizipler ve hizipler arası mücadele çoğu zaman kargaşaya yol açıyordu.

Atatürk taarruzdan birbuçuk yıl evvel, Ocak 1921’de bu kargaşanın ayyuka çıktığını vurgulayarak, bizzat müdahalesinin zaruri olduğunu düşünerek Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk adlı bir grupta herkesi toplamaya karar verdi.

Bu birleşme için yaptığı görüşmelerde temel ilkeler üzerinde mutabakat sağlanması için uğraşıyordu. Misak-ı Milli sınırları içerisinde vatanın bölünmezliği, milletin bağımsızlığı konusunda milletin her türlü maddi manevi varlığının mücadele için hazır olacağı ve grubun, devletin ve milletin Teşkilatı Esasiye Kanunu çerçevesinde hazırlık yapılacağı konusunda birlik nihayet sağlanmıştı. 

Başkomutan Atatürk açısından milletin, Millet Meclisi’nin ve ordunun bu taarruz için hazır hale gelmesi gerekiyordu. Millet Meclisi’ni ortak ilke üzerinden, ortak grup yöntemiyle uzlaştırmayı sağlamıştı. Büyük Taarruz’u öylesine büyük bir özen ve gizlilikle planlıyordu ki taarruzdan bir ay evvel, 26 Temmuz 1922 günü Batı Cephesi karargahının bulunduğu Akşehir’de bir futbol müsabakası düzenlemiş ve bu müsabakaya da tüm komutanların katılımını sağlamıştı. Bu futbol müsabakasının amacı Akşehir’de komutanlarla gerçekleştireceği toplantıyı gizli tutmaktı. Öyle de oldu. 26 Ağustos sabahı, saat 04.30’da Atatürk’ün emriyle taarruz başladı. Bu taarruz Atatürk’ün titiz planlaması, liderliği, dehası ve milletin özverisiyle başarıya ulaşmış ve İzmir’in kurtuluşuna giden yolun taşları döşenmişti. 

Atatürk’ün başarı için, ordu ve mühimmatın hazır olmasının yanı sıra, milletin ve Millet Meclisi’nin de hazırlıklı olması fikri aynı zamanda kendisinin “iç cephe” olarak tanımladığı ülke içi birlik ve beraberliğin sağlanması idealinden geçiyordu. Bugüne nice dersler bırakan kurucu önderimizin felsefesinin siyasiler tarafından anlaşılmadığı aşikar. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin  içinde bulunduğu kavgalı, küfürlü görüntü, milletin kendi içerisinde olabildiğince kutuplaştırılmış hali Cumhuriyet’in kurucu ruhunu  sızlatıyor.

Düşünün ki savaş zamanı bir lider milletin, meclisin ve ordunun hazır olacağı, bir ve bütün olacağı, uzlaşacağı bir zemini arıyor… Buradaki felsefeyi anlamak, özümsemek ve yaşatmak kadar önemli bir mesele yok. Tarihten ve Atatürk gibi dünyaya örnek olmuş bir liderin vizyonundan ders çıkaramayan, hatta onunla ve değerleriyle didişen, kavga eden AKP iktidarı komşunun komşuyla, kardeşin kardeşle ayrışmasına, kutuplaşmasına neden oldu. Daha ziyade Ortadoğu ülkelerinde görülen kimlik siyaseti tabanlı bu ayrışma, milletin birliğini ve bütünlüğünü sağlayan Cumhuriyet çatısının da su almasını sağladı.

Büyük mücadeleyle 100 yıl evvel kurulan bu çatıdan artık başımıza su damlıyor… Üşüyoruz. Tedirginiz. Kadim tarihimizden ders çıkaramayan siyasiler yüzünden milletin, meclisten çözüm çıkacağına dair umudu azaldı.

Elbette geçmişe değil ileriye bakmak doğru olandır ve devrim sürekli gelişim isteyen bir eylemdir. Fakat kuruluş felsefesini özümsemek, daha ileri taşımak, yurttaşlık çatısı altında birleştirici, bütünleştirici olmak devleti yönetenlerin asli görevidir.

Bu vesile ile bağımsızlığımız için mücadele vermiş başta önderimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, kurucu kadrolarımızın ve tüm şehitlerimizin ruhları şad olsun. 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.

Kemal, G. M. (1963). Nutuk (Vol. 220). Yapi Kredi Yayınları.

Aydemir, Ş. S. (1966). Tek adam: Mustafa Kemal.