Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,3825
Dolar
Arrow
36,0438
İngiliz Sterlini
Arrow
44,8984
Altın
Arrow
3357,0000
BIST
Arrow
9.779

Hem aydınlık mevsimiydi, hem karanlık…

“Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı hem aptallık, hem inanç devriydi hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı hem de hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana..."

Charles Dickens’ın dünyaca ünlü, klasikleşmiş romanı “İki Şehrin Hikayesi” bu satırlarla başlar… Hem umut baharıydı, hem de umutsuzluk kışı… Yazarın satırları sanki bu günleri anlatır. Bir kitabın ilk cümlesi en vurucu, etkileyici kısmıdır. Bazen düşünürüm, toplumlar bir kitap olsa ilk cümleleri ne olurdu diye… Herhalde şu kara günlerde bizimkisi “ölüyorduk ihmalden, vurdumduymazlıktan, para hırsından, ölüyorduk” olurdu. 

6 Şubat Kahramanmaraş depreminde ihmalden ve yanlış yapılaşmadan ölen insanlarımız, Kartalkaya’da bir otelde yine ihmalden öldüler. Aileler yıkıldı, anneanneler, babaanneler, dedeler tatile gönderdikleri çocuklarının, torunlarının cenazelerini aldılar çaresizce… Kelimeler o kadar anlamsız ki… İnsan hayatı bu kadar değersiz olmamalı… 

O büyük yangından akılda kalan pencereden sarkıtılmış beyaz çarşaflar oldu. Çaresizce yaşama ihtimaline uzanan beyaz çarşaflar… Daha fazla kar etmek için önemsenmeyen yangın tedbirleri ve denetimsizlik henüz baharındaki nice çocuğu, genci, anneyi, babayı yaşamdan kopardı. Tek bir yetkiliden istifanın gelmediği bu felaketin sonucunda ülkemiz koca bir yas evine döndü.

Halbuki içinde bulunduğumuz çağda bilim ve teknolojinin gelişmesiyle ortalama insan ömrü uzadı. Aynı bilim ve teknoloji sayesinde yüksek şiddetli depremlerden insanların kurtulma şansı yükseldi. Yine teknolojinin ilerlemesiyle yangına, sele, doğal afetlere karşı önlemlerin ve tedbirlerin çok rahatlıkla alınabildiği bir çağda yaşıyoruz. Dünyanın bir ucunda yedi şiddetinde depremde hiç kimse ölmezken bizde neden insanlar ölüyor? Ya da Amerika’da koca bir şehrin yangınında 28 kişi yaşamını kaybederken bizde sadece bir otelde bu kadar canımız nasıl hayattan koparılıyor?

Buradaki sorun sadece denetimsizlikle açıklanamayacak kadar büyük… Ya gerekli teknolojik altyapıya ve yeterliliğe sahip değiliz, ya da sahip olduğumuz halde tatbik edilmiyor. İkinci seçenek çok daha acı… Sonuçta güvenliği sağlamanın maliyetinden kaçan kimi tüccarlar, müteahhitler insanların yaşamına mal olacak tabutluk binalar yapıyor.

En zor büyüyen canlı insan evladı… Emek emek, ilmek ilmek dokunur bir evladın yaşamı… Evlatları yaşamdan koparmak bu kadar kolay olmamalı… Olmamalı.