Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,2288
Dolar
Arrow
36,3010
İngiliz Sterlini
Arrow
46,1227
Altın
Arrow
3428,0000
BIST
Arrow
9.602

Kadına dayatılan güzellik anlayışı ve Cevher…

Türkiye’nin boğucu siyasi gündeminden sıyrılıp yaşama nefes pencereleri açmak, sinema, tiyatro izlemek, üzerine düşünmek iyi geliyor insana... Bu hafta siyasete biraz mola verip Cevher’den bahsetmek istiyorum sizlere…

“Cevher” (The Substance) son zamanlarda epey ses getiren bir film oldu. Cannes Film Festivali’nde en iyi senaryo ödülünü alan Fransız yönetmen Coralie Fargeat imzalı filmin üzerine birçok sinema eleştirmeni tarafından yazılar yazıldı, yorumlar yapıldı.  Cevher epeydir sanatsal içeriği ile ses getirecek filmlere hasret kalmış Hollywood sinemasını hareketlendirdi. Öyle ki başrol oyuncusu Demi Moore filmdeki performansıyla küllerinden doğarak 45 yıllık sinema serüveninin ilk ödülü olan Altın Küre’yi aldı. Hatta Oscar’da en iyi kadın oyuncu ödülüne de aday gösterildi. Cevher’in başrolünde oynayan Moore’un sanat yaşamının en etkileyici performansını sergilediği rahatlıkla söylenebilir.

Filmin konusunu kısaca anlatmak gerekirse yaşı 50‘lere dayanmış bir ekran starı olan Elisabeth Sparkle (Demi Moore) gençliğini ve güzelliğini kaybettiği gerekçesiyle çalıştığı kanalın patronu tarafından artık istenmez. Hal böyle olunca çaresiz kalan star Elizabeth çözümü, riskli bir uygulamayla daha genç versiyonu olan Sue’yu (Margaret Qualley) yaratmakta, hatta sırtından doğurmakta bulur. Cevher‘de kendisinin daha iyi bir versiyonunun arayışında olan Elizabeth’in, gitgide bağımlı olduğu gençlik versiyonunun onu yiyip bitirmesine rağmen bir türlü ondan vazgeçmeyişi en büyük dramı olur.

Korku filmi klasmanında değerlendirilen film birçok sahnesi ile sizi rahatsız edecek, huzursuz olmanıza sebep olacak türden. Genel olarak toplumun, ağırlıklı olarak erkeklerin kadınlara dayattığı gençlik ve güzellik anlayışını eleştirel bir gözle yorumlayan film beni bir hayli etkiledi. 

Kadınlara dayatılan erkek egemen güzellik anlayışı sadece Hollywood starlarına özgü değil, evrensel olarak kadınların yaşadığı önemli bir sorun. Öyle ki bir yıl önce başarılı oyuncu Esra Dermancıoğlu’nun “dizilerde neden sadece yirmili yaşlarındaki kadın/erkek oyuncular tercih ediliyor? Yaşamda 40 yaş üstü kadınlar/erkekler yok mu?” diyerek sitem etmesini aklıma getirdi. Haklı bir eleştiri idi. Kapitalist bakış acısı dizilerde, filmlerde izlediğimiz kadın prototipini şekillendirdiği gibi, popüler kültürün etkisi de eklenince kadını hızla metalaştırdı. Dizilerdeki, filmlerdeki bütün hikayeler belirli yaş dilimlerinde yaşanan ve o çerçeve dışındaki insanları yok sayan dar bir çembere hapsoldu. Neticede bu sığ bakış açısı, yazılan her senaryonun birbirine benzer hikayelerle örülü olmasına neden oldu. Sıkıcı, vasat, öngörülebilir, birbirini tekrarlayan işler… 

Peki dayatılan bu güzellik anlayışı sadece sinema sektöründe mi geçerli? Elbette değil.

İş yerinde, okulda, sosyal yaşamda, aile çevresinde kısaca kadının yaşamın içerisinde bulunduğu her alanda karşısına çıkan cam tavanlardan biri. Eğitiminiz, birikiminiz, tecrübeniz, kişiliğiniz, karakteriniz ne kadar gelişmiş ve yetkin olursa olsun yeni çağın güzellik anlayışına uygun bir fiziğiniz yoksa görünmez bariyerlere takılıp sendelemeniz işten bile değil. Üstelik kadınların tüm bu dayatmalara kimi zaman yenik düşüp, “kendisinin daha iyi bir versiyonunu bulmak” üzere belki de canına kast edecek zayıflama ilaçları kullanması, merdivenaltı yerlerde estetikler olması ya da kendini açlığa hapsedip hastalanması sıklıkla duyduğumuz dramatik sonuçlardan bazıları... 

Bakınız Fransız düşünür, kadın hakları savunucusu Luce Irigaray ne diyor: 

“Kadın güzelliği her zaman, nihayetinde diğerini kendine çekmek için tasarlanmış bir süs eşyası olarak düşünülür.

Neredeyse hiçbir zaman içselliğin -ister aşk, ister düşünce, ister ten olsun- bir tezahürü, bir görünümü, bir fenomeni olarak algılanmaz. Aynada kendimize genellikle birini memnun etmek için bakarız. Nadiren bedenimizin veya ruhumuzun durumunu sorgulamak için, nadiren ise kendimiz için ve varlığımızı aramak için bakarız.”

Yaşınız kaç olursa olsun kendiniz ve ruhunuz için aynaya bakmanız dileğiyle…