Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,2634
Dolar
Arrow
34,1520
İngiliz Sterlini
Arrow
45,9557
Altın
Arrow
2934,0000
BIST
Arrow
9.777

Mükemmelliyetçiliğe takılan küçük mutluluklar…

Hayatta en büyük başarı nedir sizce? Çok para kazanmak mı? İyi okullarda okumak mı? Mal mülk sahibi olmak mı? Kariyer sahibi olmak mı? Ya da sadece kendi tercihleriniz doğrultusunda yaşamak mı? Çok basitmiş gibi görünse de kendi tercihlerimiz doğrultusunda bir yaşam planı kurgulamak belki de hayattaki en zor iş. Aile baskısı, sosyal çevre baskısı, kendi kendimize uyguladığımız manevi baskılar bunu neredeyse imkansız kılıyor.

Son günlerde sosyal medya üzerinden ünlü bir kadının kızıyla yaşadığı diyaloglar epeyce tartışılır oldu. Tarafların konuya ilişkin görüşlerini tam olarak bilmeden, ailenin içinde yaşamadan ya da yakından şahitlik etmeden vakaya dair yargılarda bulunmak çok zor. Zaten niyetim de bu değil. Fakat anneyle kızının whatsapp yazışmalarına maruz kalınca ister istemez annelerin-babaların çocukları üzerinde uygulamaya çalıştığı mükemmel hayat planının çocukluktan başlayarak, ergenlikte ve devamında gençlikte, ne çeşit bir baskıya dönüştüğünü ve ardından da birçok pişmanlığı peşinden getirdiğini bilimsel araştırmalardan yola çıkarak özetlemek istedim.  Yani aslında bu vesileyle çuvaldızı kendimize batırmanın vakti geldi.

Ebeveynler genellikle çocuklarının mükemmel olmasını istiyor. İdeal çocuk/genç en azından bir spor branşında başarılı olacak, iki yabancı dil bilecek, en az bir müzik aletini başarıyla çalacak, en iyi liseleri kazanıp, en iyi üniversitelerde okuyacak, mümkünse doktor ya da mühendis olacak, aynı zamanda da mükemmel fiziğini koruyup, herkese karşı sevgisini saygısını eksik etmeyen kusursuz bir insan olacak. 

Peki bu kadar beklenti neden? 

Belki kendi hayatımızda gerçekleştiremediğimiz ideallerimizi çocuklarımız üzerinde denemek, belki de kendi kendimize hayatı zindan etmemize sebep olan mükemmeliyetçiliğimizi, kendi kendimize yaptığımız yetmezmiş gibi bir de çocuğumuz üzerinde uygulamak. Tabii ebeveynler tarafından sıklıkla kullanılan “bende bu kadar imkan olsaydı, çok daha fazlasını yapardımı” da unutmayalım. İyi eğitim ile kazanç doğru orantılı mıdır bilinmez. Bakınız Financial Times'ın veri odaklı köşe yazarı John Burn-Murdoch, Y kuşağının tarihteki en eğitimli nesil olduğunu fakat bu başarının ekonomik başarıya dönüşmediğini vurgular. Örneğin Birleşik Krallık'ta, Y kuşağı arasında ev sahipliği, baby boomer'ların aynı yaşta sahip olduğunun %23 altında görünüyor. Hay bin kunduz!

Mükemmeliyetçilik alanında derinlemesine araştırmalar yapan sosyal psikolog Prof. Dr. Thomas Curran bir zamanlar kendisinin de  içine düştüğü mükemmeliyetçilik takıntısını bir “gizli salgın” olarak değerlendiriyor. Dr. Curran üç boyutta değerlendirdiği mükemmeliyetçiliği; kişilerin kendilerinden beklediği, kişilerin başkalarından beklediği ve toplumun kişiden beklediği mükemmeliyetçilik olarak sınıflandırıyor. Kadınların erkeklere oranla bu “salgına” daha çok tutulduğunu unutmamak lazım.

Dr. Curran’ın Dr. Hill ile İngiltere, ABD ve Kanada'da yaptığı araştırmaların sonuçları 1989 - 2016 yılları arasında üniversite öğrencileri arasında mükemmeliyetçi eğilimlerin artış gösterdiğini ortaya koyuyor. 

Batı Virginia Üniversitesi'nden çocuk gelişim uzmanı olan Rasmussen'e göre ise her beş çocuk ve gençten ikisi mükemmeliyetçi. Rasmussen'e göre bu durum kamu sağlığı sorunu haline gelmeye başlamış. Yapılan araştırmalara göre mükemmelliyetçiliğin insan üzerinde oluşturduğu baskı sonucu depresyon, kaygı, kendine zarar verme, yeme bozukluğu ve hatta intihara varan zararlı birtakım sonuçlara yol açıyor. 

Quaroni ise EurscMag’de konu üzerine yazdığı makalede çarpıcı bir veri paylaşmış. Bu veriye göre “2013 yılında yapılan araştırmalar, tüm ergen intiharlarının %68'inin belirli ideallere ulaşamamanın yarattığı hayal kırıklığı ve kendinden şüphe ile ilgili olduğunu göstermektedir” diyor. 

Hala mükemmeliyetçi olmakta kararlı mısınız? O zaman biraz daha devam edelim. 

Dr. Curran’ın araştırmaları, insanların olası bir başarısızlık yaşadığında -özellikle de diğer insanların huzurunda- bunu eksikli bir benlikten doğan, kusurlu bir performans olarak değerlendirip derin bir suçluluk ve utanç duyduklarını göstermektedir. Mükemmeliyetçiliğin yarattığı suçluluk duygusunun sadece yerelde ya da lokal çevrede olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Neo-liberal ekonomik düzene göre artık gençlerin önüne global ölçekte başarı çıtaları konulduğu için çoğu zaman yakalamaları gereken başarıların ölçeği evrensel boyutlara ulaşıyor. 

Sosyal medyanın varlığı ise bu rekabeti arttıran bir diğer etken. Dünyayı bir cep telefonunun içine sığdıran teknoloji, gerçekçi olmayan hatta ütopik birtakım değerleri de içselleştirmemizi sağlıyor. Kusursuz bedenler, mükemmel hayatlar, lüks yaşam… Ulaşılması zor ya da imkansız her ne varsa gözümüze sokuluyor. Sıradan insanların sıradan hayatlarını mumla arar olduk.

Normalleşme nasıl olur derseniz onun da cevabı insanın kendisinde başlıyor. Dr. Curran, COVID-19 sonrası çıkan “büyük istifa” ya da “sessiz istifa” gibi akımları sağlıklı bir durum ve yeni nesiller için bir umut ışıltısı olarak görüyor. 

Yazıyı Josh Cohen’in The Economist dergisinde yer alan ve Dr. Curran’ın kitabıyla aynı ismi taşıyan “Mükemmelliyetçilik Tuzağı” başlıklı yazısındaki soruyla tamamlayalım; 

“Toplum bizi daha mutlu, daha zinde ve daha zengin olma talimatlarıyla bombalıyor. Sıradan olmaktan neden bu kadar memnun değiliz?”.

Sahi sıradan olmaktan neden memnun değiliz?

Kaynaklar:

https://www.apa.org/pubs/journals/releases/bul-bul0000138.pdf

https://www.lse.ac.uk/research/research-for-the-world/health/over-stressed-and-under-pressure-the-problem-with-being-perfect

https://amp.theguardian.com/society/2023/jun/04/the-rise-of-perfectionism-and-the-harm-its-doing-us-all

https://www.economist.com/1843/2021/08/10/the-perfectionism-trap

http://eurscmag.eu/?p=1741