Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,0338
Dolar
Arrow
34,1384
İngiliz Sterlini
Arrow
45,5419
Altın
Arrow
2916,0000
BIST
Arrow
9.891

Cahil halkın feraseti

Sanırım anımsarsınız. 2019 yılında Sabahaddin Zaim Üniversitesinin Rektör Yardımcısı Bülent Arı;

“ Bizde okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben daha çok cahil ve okumamış kesimin ferasetine güveniyorum” demiş ve eklemişti; “ Ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış hatta ilkokul bile okumamış cahil  halktır”.

Bu açıklama sonrası da YÖK Denetleme Kurulu üyesi yapılmış yani ödüllendirilmişti.

Bu açıklamanın ardında yatan nedenler bugün tüm dünyada “dinin geleceği” konusunda yapılan araştırmalarla gün yüzüne çıktı.

ABD ve Avrupa’da 2000’li yıllardan bu yana dinden büyük kopuşlar yaşanıyor.

Örneğin ABD’de  1965’de dinin yaşamlarında çok önemli bir yere sahip olduğuna inananların oranı % 70 iken, 2023’de % 45’e düştü.(2023 Gallup Araştırması). Kiliseye devamlılık % 49’dan, % 32’ye geriledi. Dini kurumlara güven % 46 iken % 12 oldu.

Benzeri durum Avrupa ülkelerinde de görüldü. Sekülerleşme oranının yükseldiği ve eğitimli kesimin arttığı Batı Avrupa’da Kiliseye gitme oranı % 10’un altında kaldı. En zengin 14 ülkede 2018’de Tanrı’ya inanmayanların oranı % 42.

Yapılan bilimsel araştırmalar iki temel nedenin ağırlık kazandığını ortaya koyuyor; refah artışı ve eğitim.

Eğitim aracılığı ile bilim ve teknolojinin yaygınlık kazanması ve  bireyselliğin öne çıkarak dinsel cemaatlerden bağımsız düşünme ve davranma potansiyelini beslemesi  gençlerin dine bakışı hızla değiştiriyor.

1981 sonrası doğan ABD vatandaşlarında Deizim oranı % 53.

Washington merkezli bağımsız düşünce kuruluşu PEW’in 34 ülkeyi kapsayan 2023 yılı raporuna göre; “Ahlaklı ve iyi değerlere sahip olmak için Tanrı’ya inanmak gerektiğini savunanların” oranı Almanya’da sadece % 37, Kanada’da % 26, İngiltere’de % 20, Fransa’da % 15, İsveç’te % 9.

Diğer bir deyişle ahlakın ve etik değerlerin inançla olan ilişkisi reddediliyor. Ahlak insanlığın değeri olarak kabul ediliyor.

Kitab-ı Mukaddes’in yanılmaz bilgiler içerdiğine inanan üniversite öğrencilerinin oranı % 17. Çünkü Kutsal Kitap sorgulanıyor, bilimle kıyaslamalar yapılıyor.

Refah düzeyi ile Dini inanç arasındaki en somut verilerden birini Dünya Bankasının 2018 yılı Raporunda görmek mümkün. En yüksek gelire sahip 21 ülkenin 20’sinde din geriliyor. Refah Devletinin sağladığı sosyal güvence, dinin öbür dünya için verdiği güvenceye üstün kabul ediliyor.

21. yüzyıl insanında sosyal düzeni otorite ile sağlamak kabul görmüyor. Çağımızın insanı kontrolü kendi elinde tutmak istiyor.

Dünyadaki din dağılımına baktığımızda nüfusun % 30’u Hıristiyan, % 25’i Müslüman, % 15’i Dinsiz, % 0,2’si Yahudi.

Tüm dinler kan kaybederken tek  artış gösteren din ise İslamiyet. Bu artışta doğurganlık oranının yüksek olmasının önemli rolü olduğuna yönelik saptamalar yapılıyor.

 Peki, ülkemizdeki durum ne ?

Marmara Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde 2023’de yapılan “ Sayılarla Türkiye’de İnanç ve Dindarlık Raporu” adlı çalışma( Dr. Zübeyir Nişancı) yaş ve eğitim düzeyi ile dindarlık arasındaki ilişkileri ortaya koyuyor.

“Dindar değilim” diyenlerin oranı (65+ yaş grubunda) % 6 iken (25-34 yaş grubunda) % 15, (18-24 yaş grubunda) % 19.

“Ne dindarım, ne değilim” diyerek kayıtsızlık gösteren grubu da “Dindar değilim” diyenlere eklediğinizde oran (65+ yaş grubunda) % 38’e, (25- 34 yaş grubunda) % 42’ye,  ( 18-24 yaş grubunda) %  53’e çıkıyor.

Eğitim düzeyi esas alındığında ise tablo şöyle; 

Yüksek Lisans ve Doktora düzeyinde “ Dindar değilim” diyenlerin oranı % 23; “Dine kayıtsız kalanların oranı % 33, “ Dindarım diyenler” % 44.

Üniversite mezunlarında “Dindar değilim” diyenler % 22, Üniversite öğrencileri içinde ise % 23. 

İlkokul mezunlarında “Dindar değilim” diyenler % 4,  sadece okur-yazar olanlarda % 3. 

Okur-yazar olmayanlar içinde  “Dindarım”diyenlerin oranı ise % 88

Eğitim düzeyi yükseldikçe dindarlık azalıyor.

“18-24 yaş grubu” içinde namaz kılmayanlar % 55.

Laik bir ülkede dinin özgürce yaşandığını kabul edenler ise % 73.

Araştırma dünyadaki eğilimlerin benzerinin dindarlık-eğitim ilişkisi açısından Türkiye’de de, ancak daha düşük bir dozda, yaşanmakta olduğunu ortaya koyuyor.

Dünyanın önde gelen bilim adamlarınca kurulan bir organizasyon olan WVS’in (World Value Survey- Dünya Değerler Araştırması) 2017-2020 yılları arasında Türkiye Raporundan bazı değerleri de aktarmakta yarar var.

Yapılan saha araştırmasında deneklerin bazı sorulara yanıt vermekten kaçınması oldukça dikkat çekici olmakla birlikte, Türkiye’de dindarlığın hala etkin olduğunu görmek mümkün.

Örneğin “kadere inananların” oranı %40,6 ancak susmayı tercih eden ( % 50,8) çok yüksek bir kesim var.

“Din-bilim çatışmasında dinin daima haklı olduğuna” inananlar % 65,3.

“ Dinsel ibadet yapma” sorusunu deneklerin % 29,6’sı “sadece dini bayramlarda” olarak işaretlemiş ve bu, en yüksek olan oran.

“Dindar mısınız?” sorusuna  “hayır” diyenlerin oranı % 24,5

“Cami cemaatine dahil olmadığını” söyleyenler % 93,2.

Dünyada bilimin, dinde yanıtlanamayan  ( doğa, evrenin oluşumu, insanın varoluşu vs. gibi) sorulara bilimsel kanıtlar sunması, eğitim düzeyi yüksek kesimlerin dine kuşku duymalarının önemli nedenleri arasında yer alıyor. Duyguların ve peşin kabullerin yerini akıl ve bilimin alması ve insanın kendi aklının rehberliğinde yol almayı seçmesi ise dini sorgulaması ile sonuçlanıyor.

Hıristiyan toplumlarda yüzyıllar boyu kadına bir “üreme aracı” olarak bakılması ve çocuk ölümlerinin telafisi ve toplumun devamlılığı için “ortalama 5 çocuk”  doğurmak zorunda bırakılması, insan yaşamının uzaması ve sağlık koşullarının gelişmesi ile reddedilmekle kalmayıp, dinin sorgulanmasına aracı kılındı.

İzlenen katı dinsel politikalar, zorlama ve baskılar, özellikle Katolik ve Evanjelik kiliselerin tutumu da dinden kopuşları hızlandırdı.

21. yüzyılda dinin bir otorite aracı olarak kullanılması, mutlak itaati öngörmesi demokrasi, özgürlük ve bireyselleşme olguları ile çatışma içine girmesinin önünü açtı.

Liberalleşme sürecinde varlığın tüm alanlarını metalaştıran bir görüş dünyaya hakim oldu. Din de bundan nasibini aldı. “Din Marketi” denilen bir alan oluştu. Kendilerini dinin sahibi olarak görenler, dinin pazarlamasını başlattılar. Bu da dinin kutsallığını zedeledi. ( Ali Köse; “Dinin Geleceği”) 

Filozof Kindi’nin şu sözü durumu özetliyor: “ Bir şeyin ticaretini yapan onu satar. Sattığı ise artık kendisine ait değildir. Dinin tüccarlığını yapan, dinini kaybetmiştir.”

Cahil halkın ferasetine güvenenler ve ülkeyi cehalete emanet etmek isteyenler, dini bir baskı aracına, bir siyaset malzemesine dönüştürenler de  Din Marketinin tüccarlarıdır.