Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,9216
Dolar
Arrow
34,0763
İngiliz Sterlini
Arrow
45,0830
Altın
Arrow
2804,0000
BIST
Arrow
9.774

Haşim Paşa’dan Hulusi Paşa'ya eğitim

Zaman geriye akmaz diye bilinse de siyasetin bu konudaki zorlamalarına tanık olup duruyoruz.

Yapılan açıklamalara hala şaşırmak, umudun korunmakta olduğunun da göstergesi.

Son günlerde Hulusi Akar’ın yaptığı açıklama ile toplumun aydınları hop oturdu, hop kalktı. İnsana “artık bu kadar da olmaz” dedirten cinstendi çünkü…

Ne demişti Hulusi Paşa; 

Eğitimin amacı ne? Eğitim bilgi değil arkadaşlar.  Bilgi üniversitede oluyor, meslekte oluyor. 

Eğitimin amacı bilgi edinmek değildir. Eğitimin amacı, bir Allah korkusu, iki kuldan utanmak.”

Eğitimi “din”e, dini de “korkuya” indirgeyen, baştan sona yanlışlarla dolu  bu açıklama karşısında tüm duygu ve düşüncelerimi sansürleyip, sadece “Pes !!!” demekle yetinmek zorundayım.

Pes diyorum demesine de, yine de aklıma takılan soruyu sormadan edemiyorum. 

Sayın Hulusi Akar, acaba Türk Silahlı Kuvvetlerini ve kapattığınız askeri okulları tepeden tırnağa kuşatanlar, nitelikli askeri kadroları ve öğrencileri ihraç edenler bu “Allah Korkusu”nu kalkan yapan terörist FETÖ’cüler değil miydi?

Askerlik kariyerinizde önemli görevlerde bulundunuz. İstihbarat subaylığı yaptınız. Kara Harp Akademisinde öğretim üyeliği, Kara Harp Okulu Komutanlığı ve Kara Harp Akademisi Komutanlığı görevlerini yürüttünüz. Yani subaylık eğitiminde FETÖ’cü yapılanmayı gözlemleme fırsatına sahiptiniz. Ardından 2013’de Kara Kuvvetleri Komutanı oldunuz.

TSK içindeki yapılanmayı fark mı etmediniz, yoksa onları da “Allah Korkusu” olan genç subay adayları olarak mı gördünüz? Eğer öyle ise, salt Allah korkusu ile bir yerlere varılamayacağını hatta Allah ile aldatmaya programlanmış yapıların bulunduğunu anlamış olmanız gerekmez mi? 

FETÖ’nün CIA ile olan bağlantısı artık ortaya çıkmışken, Türk askerinin başına çuval geçirilmesi emrini veren ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Raymond Odierno tarafından şahsınıza takdim edilen Liyakat Lejyonu madalyasını iade etmeyi neden düşünmediniz?

Kuşkusuz bu sorular yanıtsız kalacak. Ancak, “Tek yol göstericinin bilim ve fen” olduğunu açıklayarak, Türk Milletinin rotasını çizen Mustafa Kemal Atatürk’ü yalanlayanın eski bir Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı olması bu ülkenin geldiği durumun ne denli vahim olduğunu göstermiyor mu?

Hulusi Paşa’nın yaptığı son  açıklama ile insan ister istemez II. Abdülhamit döneminin son Maarif Nazırı Haşim Paşa’nın sözlerini anımsıyor; 

“Şu okullar olmasaydı Maarifi ne kadar güzel idare ederdik” diyen Haşim Paşa’yı.

Bu sözleri, sosyal medyada sıkça yer aldığı gibi Emrullah Efendi değil, Haşim  Paşa söylemiştir.

 II. Abdülhamit döneminin son Maarif Nazırı Haşim Paşa (1903-1908)  ardında bu sözler dışında hiçbir olumlu iz bırakmamış, Türk Milli Eğitim Tarihinden adı silinip, gitmiştir. Ancak bu kişi, adeta bugünkü açıklamayı yapanın iz düşümüdür.

Ele geçen belgeler ( Maarif adlı kitapçık; Namık Ekrem) Haşim Paşa döneminin özelliklerini şu satırlarla açıklamaktadır:

“ Hele şu son zamanlarda Maarif Nazırı Haşim Molla olunca, mektep, muallim, marifet ( bilim, ustalık), fünun (fen bilimleri) maskara oldu. Eğlence hükmüne girdi. 

“Bu kim?” Paşaya mensup. Haydi muallim (öğretmen)! Bu kim? Mahdum beye mensup ! Haydi mektep hocası ! Bu? Damat efendiye; ya bu? Arabacıya, ağaya…  Aman Yarabbi !”

Vazife istiyor, yalvarıyor, ağlıyorlar.. Kim düşünür? Şurada bikes (kimsesiz), etek öpmez, yüzsuyu dökmez, namus gayretiyle yaşamak ister, bilgi ve birikimi yeterli, vatanına hizmet edecek. Kim takdir eder? Vatana hizmet isteniyor mu ki? Memleketin, milletin gelişmesi arzulanıyor mu ki? Heyhat!”

Ne kadar tanıdık bir tablo değil mi? Sanki üzerinden 120 yıl geçmemiş gibi.

Haşim Paşa 1906’da Padişah’a kendi imzasıyla bir belge göndermiş ve eğitim sistemi konusundaki hedeflerini açıklamış.

Hedefler özetle şöyle sıralanmış; ( TTK; Belleten, Temmuz 1981, Prof. Dr. Yahya Akyüz)

Okullarda din ve ahlakça arzulanan nitelikte öğrenciler yetiştirilememektedir.

Bu nedenle tüm okulların programları değiştirilmiş, Din ve Ahlak dersleri arttırılmış, İlm-i Eşya gibi (pozitif bilim dersi atmosfer, fizik, tabiat bilimi)  “lüzumsuz” bazı dersler  kaldırılmıştır.

Yüksek ve orta dereceli okullara din adamlarından ikinci müdürler atanmıştır.

Okullarda din ve ahlakça aranan nitelikte öğrenci yetiştirilememesi ilk kez Galatasaray Lisesinin açılması ve yönetim ve öğretiminin  “sadakati şüpheli” kişilere verilmiş olması, sonradan öteki okullarda da bu yola girilmiş olmasındandır.

Bundan sonra okul açılma işine ilkokullardan başlanmalı ve okulların tüm memur ve öğretmenlerinin iyi ahlaklı  ve dindar kişilerden olmasına özen gösterilmelidir.

Üniversite (Darülfünun) öğrencilerin ahlakını bozmaktadır. Bu nedenle kapatılmalı ve öğrencileri Mülkiye, Hukuk ve Yüksek Öğretmen Okuluna aktarılmalıdır.

Buraya kadar yazdıklarım  Milli Eğitimin günümüzde izlediği “Vizyon !!” çalışmasına ne kadar da benziyor, değil mi?

Ancak dindar ve ahlaklı eğitim programı bunlarla sınırlı değil. İşin bir de Askeri Okullar boyutu var. 

Türk Silahlı Kuvvetlerine bir dönem Genel Kurmay Başkanlığı yapmış Hulusi Paşa’ya acaba bu satırlar hangi ilhamları verdi?

II. Abdülhamit döneminde modern bir askeri eğitim sistemi getirilmeye çalışılmış ve Askeri Rüştiyeler, İdadiler ve Harp Okulları açılarak eğitimin niteliği arttırılmaya çalışılmıştır. Pozitif bilimlerle ve askerlik mesleği ile ilgili derslerin yanı sıra din eğitimi giderek artan, zorlayıcı bir çizgi izlemeye başlamıştır.

II. Abdülhamit, askeri okullarda din ve tarih derslerinin sivil okullardan daha yoğun olmasını istemiştir. Bunun nedeni Sünni İslam’ın pekiştirilmesi ve kendi otoritesinin sağlamlaşmasıdır.

Din dersleri sadece müfredatla sınırlı tutulmamış, camilere de taşınmıştır.

Orduda din eğitimin arttırılmasının nedeni, dinin itaat ve sadakati sağlamada konusundaki etki gücünden yararlanmaktır. 

Özellikle Avrupa’dan yayılan fikir cereyanlarına karşı ( özgürlük, eşitlik, aydınlanma) Padişaha sadakati ve itaati sağlamak için dinin etkisi üzerinde durulmuştur.

Serasker Rıza Paşa’nın padişaha sunduğu raporda;

“Bazı askeri okullarda padişah ve saltana karşı öğrencilerin “muzur fikirler” besledikleri ve ancak dini eğitimle padişaha itaat edecekleri” belirtilmiştir. 

Askeri okul Nazırı Zeki Paşa ise; “Tüm okullarda iyi bir dini-ahlaki eğitim için bir eser hazırlatılması” üzerinde durmuştur.

Böylece “Padişaha isyana kalkışanların ecnebilerden (yabancılardan) de daha aşağı bir mertebede oldukları ve öldürülmelerinin caiz olduğu, öldürüldüklerinde yıkanma ve cenaze namazlarının kılınmasının caiz olmayacağı” belirtilmiştir.

Halife’ye isyan, Allah’a isyanla eş değerde kabul edilmiştir.

II. Abdülhamit dönemine kadar din derslerinin okutulmadığı Harp Okullarında müfredat dışında, camilerdeki din derslerinin yanısıra, dini kurallara göre yaşamayanlar da ağır disiplin cezalarına çarptırılmıştır.

Örneğin Mekteb-i Harbiye’de;

Sabah namazı vakti koğuşta görülmenin cezası 4 hafta izinden men, Namaz konusunda nöbetçi amire itaat etmemek 10 gün hapis, Namaz vakti bahçede saklanma 5 hafta izinden men, Namaza gitmeyip nöbetçi amiri aldatmak 10 gün hapis vs gibi ağır disiplin cezaları verilmeye başlanmıştır. ( İlahiyat Akademik Araştırmalar Yıllığı 2023; Mekteb-i Harbiye’de Din Eğitimi, Ahmet Aydın)

Ancak ağır disiplin uygulamaları ve baskılar istenilen etkiyi göstermemiştir. Zorunlu namaz uygulaması öğrencilerin tepkisine yol açmış, onları namazı istemeyerek ve abdestsiz kılmaya sevk etmiştir. Ali Fuat Cebesoy, Ziya Yergök ve Rahmi Apak hatıralarında öğrencilerin çoğunlukla abdestsiz namaz kıldıklarını anlatmaktadır. Hatta Rahmi Apak, üç öğrencisinin zorunlu namaza karşı çıktığı için diğer öğrenciler önünde aşağılanarak, apoletlerinin söküldüğünden söz etmektedir.

Padişaha sadakati sağlamak üzere başlatılan ve baskılarla, eli sopalı öğretmenlerce uygulamaya sokulan dini eğitim sonuç vermemiş ve Harp Okullarından Cumhuriyetin kurucu kadroları yetişmiştir. ( Ahmet Aydın; age.)

Hulusi Paşa’nın eğitim konusunda yaptığı açıklama hem din hem de eğitim konusunda ne denli yetersiz bilgiye sahip olduğunu ortaya koyuyor.

Allah korkusu ile değil Allah sevgisi ile gerçek bir dindar olunabileceğinden bile habersiz olması bir yana, “dinde zorlama olmadığını” açıklayan Bakara suresinin 256. Ayetinden de habersizdir.

21. yüzyılda çocukları Allah’la korkutarak O’na yakınlaştıracağını zanneden Hulusi Akar, anlaşılan Ali İmran suresinin 31. Ayetinden de habersizdir.  Ne diyor bu ayet? 

Resulum De ki;  “Eğer Allah’ı seviyorsan bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.”

Eğitimi eğitimcilere, dini din adamlarına bırakmak, siyasi rant devşirmek için   bilmediği alanda top koşturarak topluma zarar verecek beyanlarda bulunmamak tüm siyasetçilere yapılacak en iyi niyetli öneridir.