Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Küfür, hakaret ve siyaset

II. Dünya Savaşı adım, adım yaklaşıyordu. 

1939 yılının 12 Mayıs günü, TBMM’de kritik bir toplantı vardı. Sinirler gergin, yüzler endişeliydi.

Meclis oturumunu yabancı ülkelerin Büyükelçileri de izliyordu.

Fransa Büyükelçisi Massignii, sonraki yıllarda kaleme aldığı anılarında o günü şöyle tasvir ediyordu.

“Bu oturum oldukça ciddi geçti. Türk milletvekillerini hiçbir zaman aşırı bir tutumda görmemişimdir. Bunlar durmuş, oturmuş kimselerdi. Kolay heyecana kapılmıyorlardı. Belki de bu yüzden, ne vakit Millet Meclisi'nin bir oturumunu izlesem, aklıma hep İsviçre Milli Konseyi'nin toplantıları gelir.”

Cumhuriyetin siyaset dilindeki nezaket ve ağır başlı siyaseti anlamak için o günlerin TBMM tutanaklarına bir göz atmak yeterlidir. Atatürk’ün en yakın çalışma arkadaşları ile haberleşme notları, onlara hitap tarzı, tartışmalardaki saygın üslup ise çok dikkat çekicidir.

Köprülerin altından çok sular aktı. 

Çok partili yaşama geçeli tam 74 yıl geçti. 

Cumhuriyet döneminin saygın ve ağırbaşlı devlet adamı profili, akıp giden yıllarda erozyona uğradı. 'Saygın Devlet Adamı' yerini “siyasetçi”’ye bıraktı

Demokrasinin getirdiği “eleştiri kültürü”nün yerini ise hakaret, küfürleşme ve saldırganlık almaya başladı.

Yıllar boyu devlet adamı olamamış siyasi liderlerin siyaseti karşılıklı ölçülü ya da ölçüsüz itham ve hakaretlerle sürdürdüğü, gerginliğin giderek tırmandığı bir üslubun kıskacı içinde yaşadık.

Meclisin kutsal çatısı altında hakaretler, küfürler ve saldırganlık kirli izler bırakmayı sürdürüyor.

Milletvekilliği yaptığım yıllarda, daha önce hiç duymadığım cinsten cinsel içerikli küfürleri Genel Kurul Salonu'nda duyduğum günleri anımsıyorum. İktidar partisinin bir milletvekilinin, bir CHP milletvekiline (Kamer Genç) ettiği küfürü yıllarca unutamadım. Kamer Genç’in müteveffa annesini de hedef alan, bu ayrıntılı cinsel içerikli küfüre hiçbir yaptırım uygulanmaması ise kirliliğin ve saldırganlığın ne denli sıradanlaştığının bir göstergesiydi.

Hakaret ve küfürün aslında bir acizliğin ifadesi olduğuna ve kaba kuvvete başvurmanın farklı bir yöntemi haline geldiğine defalarca tanık oldum.

Erkek egemen bir güç göstergesinin aracı haline dönüşen cinsel içerikli küfürlerin artık kadın milletvekillerince de seslendirilmesi yozlaşmanın en somut kanıtıdır.

Milletin iradesini temsil eden Yüce Meclis'in giderek kaba kuvvetin ve kirli dilin egemen olduğu bir arenaya dönüşmesinin sayısız örneği bulunmakta.

TBMM’de kürsüde konuşurken, Fethullah Gülen’in ışık evlerini eleştirdiğim için,  dövülmek üzere üzerine yürünen ilk kadın milletvekili olarak, şiddetin, küfür ve hakaretin her türlüsünü 8 yıl boyunca yaşadım.

Milletvekillerimizin yerlerde neredeyse gırtlaklandığına tanık oldum. Yediğim tekmelerden bir ay boyunca topallayarak yürüdüm. 

Saldırganlık, hakaret ve küfürlerle süre gelen genel kurulların toplumda tırmanışa geçen şiddet olayları üzerindeki etkisi ise gündemlerde yer almamayı ısrarla sürdürüyor. İlginç olan şu ki, cinsel içerikli küfürler artık “ayıp” da sayılmıyor.

2014’de “Ünlü TBMM Küfürleri” isimli bir kitabın yayınlanması bile bu yüce kurumun yaşadığı itibar kaybını gözler önüne seriyor.

Gençlik yıllarımızda küfür genellikle “hayvan soyu” benzetmelerini kapsardı. Hayvan haklarını savunanların itirazları ile neredeyse tümüyle yok oldu, bitti.

Oysa kadın odaklı cinsiyetçi küfürler, muhafazakâr bir partinin 22 yıllık iktidar sürecinde  giderek yaygınlaşıyor. Bundan rahatsızlık duyulmaması çok düşündürücü değil mi? 

Kadın hakları savunucularının bu gidişe gösterdiği tepkiler ise pek cılız kalıyor. Kadına karşı şiddetin en yaygın göstergesi olan cinsiyetçi küfür düzeneğini ortadan kaldırmak için harekete geçme zamanı gelmedi mi? 

Sıradan konuşmalarda, sinema filmlerinde, yabancı dizilerde ve özellikle sosyal medyada dozu giderek artan cinsiyetçi küfürlerin olağan kabul edilmesi ve giderek yaygınlaşmasının toplumda ciddi bir rahatsızlık yaratmaması yozlaşmanın boyutunu ortaya koyuyor.

Küfür ve hakaretin bu denli sıradanlaşmasını, insan onurunu hiçe sayan bir anlayışın yaygınlaşmakta olduğunun işareti sayanların toplumda küçük bir azınlığın ötesine geçememesi ise acı bir gerçek.

Siyasetin dilini temizlemek, toplumun dilini temizlemenin ilk adımı olacak kadar önemlidir. 

Siyasetçi kinini, hırsını, öfkesini eleştiri düzeyini aşan bir üslupla ifade etmeye hakkı bulunduğuna inandığı ve bu kirli dil, halkta karşılık bulduğu sürece insan haklarına saygılı, insan onuruna duyarlı, uygar ve demokrat bir toplum olamayacağımız açıktır.

Güzel ve temiz Türkçemizi kirleten, kadının onurunu yerle bir eden ve onu cinsel bir obje olarak sürekli aşağılayan bu iğrenç küfür ve hakaret kuşatmasından çocuklarımızı kurtarmak için zaman giderek daralıyor.