Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
39,8165
Dolar
Arrow
36,6075
İngiliz Sterlini
Arrow
47,5214
Altın
Arrow
3518,0000
BIST
Arrow
10.840

ÖZAL VE EYALET SİSTEMİ

Turgut Özal, önceleri reddedip, “uydurma” dediği eyalet sistemini 1989’da açıkladı.

“İllerin sayısı 100’ü aşarken, büyük şehirli iller de, ‘büyük il’ olacak. Türkiye’de bu özelliğe sahip 16 il var. O 16 il, civarlarındaki illerle irtibatlı olacak. Bu, belki EYALET SİSTEMİNE doğru gidişin başlangıcı olur.”

Özal, bu açıklamadan kısa süre sonra Cumhurbaşkanı oldu. 1990’da İçişleri Bakanlığı bir rapor hazırladı.

Raporda Türkiye’nin 13, 15 veya 18 eyalete bölünmesi öneriliyordu. İl sayısının artırılarak 120’ye çıkarılması ve Valilerin halk tarafından seçilmesi esas alınmıştı.

Ancak, bu proje hayata geçirilmeden Özal yaşamını yitirdi.

Dikkat çekici olan, olan iki Amerika güdümlü siyasetçinin de (Evren ve Özal)  aynı projede birleşmiş olmasıdır.

PKK’NIN İSLAM VE YENİ OSMANLICILIKLA İTTİFAKI ve DECCAL REJİMİ OLAN KEMALİZM

Marksist-Leninist bir örgütün İslamcılık ekseninde yapılanan Yeni Osmanlıcılıkla ittifakı olur mu?

Oldu ve olmaya devam ediyor…

19 Temmuz 1994’te Milliyet Gazetesi şu manşeti attı: ‘APO’DAN KARANLIK İTTİFAK’

Almanya’nın Berlin kentinde “Kürdistan Sorunu ve İslami Çözüm”  başlıklı iki günlük bir toplantı yapılmıştı. Toplantıyı düzenleyen PKK’nın yan kuruluşu olan  “Kürdistan İslam Hareketi”ydi. Toplantıya katılan milletvekilleri de vardı; Abdülmelik Fırat, Altan Tan,  Nizamettin Toğuç gibi. Birçok Kuruluş toplantıda yer alırken Avrupa Milli Görüş Teşkilatı da gözlemci göndermişti.

Abdullah Öcalan toplantıya kendi sesinden mesaj yolladı. Mesaj şöyleydi;

“Kemalizm, birçok saygın din aliminin de belirttiği gibi bir Deccal rejimidir. Onunla işbirliği yapan Müslümanlar, münafık hatta kafirdir.”

Konuşmasında sık sık “Gerçek islamı” ve “İslam Enternasyonalizmi” dediği ümmetçiliği övdü. Gerçek dindarları PKK ile ortak savaşıma veya en azından PKK’ya karşı çıkmamaya çağırdı.

Konuşmasını şöyle sürdürdü;

“PKK’nın getirdiği açıklık kesinlikle İslami’dir. Bugün PKK savaşçılarıyla İslam mücahitleri arasında sadece kelime farklılığı vardır. Yoksa ikisinin de özü aynıdır.

Bugün bizim yürüttüğümüz mücadele, İslam’ın ortaya çıktığı zamanlardaki mücadele kadar önemlidir.

Bizim mücadelemiz sonucunda bütün Müslümanların özlediği Asr-ı Saadet’e yakın bir biçim ortaya çıkabilir. Ortadoğu’da Kürt sorununu çözmek, “Kürdistan’ı İslam enternasyonalizminin beşiği yapmak anlamına gelir.

Kürt sorunu en yakıcı bir İslami sorundur. Biz de İslam’a en yakın hareketiz. İslam’ın gerçekleştirilmesinde iddialıyız. İslami kurtuluşun bu çerçevede gerçekleşeceğine eminiz.” (Ruşen Çakır; Milliyet Gazetesi, 19/7/ 1994).

Öcalan’ın Asr-ı Saadet’e atıf yapması rastlantısal değildir. Asr-ı Saadet akıllara her etnik, dinsel ya da yöresel grubun “kendi hukukuna göre yönetildiği Medine Sözleşmesi”ni getirmektedir. Bu model, günümüzdeki Öcalan Doktrini (Demokratik Konfederalizm) ile uyuşmaktadır. Osmanlı tipi Eyalet Sistemi, İslam Enternasyolanizmi gibi kavramlar o günlerden bu yana kurgulanan modelin ipuçlarını taşımaktadır.

BUGÜN NE İSTİYOR?

Bu çağrının üstünden 30 yıl geçti. Acaba Bölücü Kürt Hareketi görüş değiştirmiş olabilir mi? Yoksa dini kullanarak genişleme stratejisine devam ediyor mu?

Kürt Araştırmacılarının bu konulardaki yazıları, soruların yanıtını da veriyor.

“Neo liberal küreselleşme ile birlikte, toplumlar dışa açılmaya ve farklı kimlik ve kültürler karşılaşmaya başlamış, dinsel kimlikler güçlenmiştir... Kürt meselesi de dinsel kimlikle kesişmektedir” denilmektedir.

Yazar, Kürt hareketinin AKP ve Devlet karşısında alternatif bir dinsel hegemonya inşasına yöneldiği ve siyasal pragmatizm (faydacılık) sergilediği belirtilmektedir.

Kürt hareketinin İslam’ın bazı unsurlarını söylemi içinde benimsemesinin, Türkiye’de Siyasal İslamcı hareketin büyümeye başladığı yıllarla eş zamanlı olduğu da belirtilmektedir.

Yazara göre; “Din ve inanç konusu, Kürt hareketine kendi kitle mobilizasyonunu gerçekleştirmesi kadar, dışarıdaki diğer toplumsal kesimlerin rızasını sağlamada da olanaklar sunmaktadır.”

Yani din ve inanç aracılığı ile Kürt hareketi hem Kürtlere, hem de Kürt olmayan kesimlere erişebilmekte ve “daha fazla taraftar bulmasına imkan sunmaktadır.”

Yazara göre, bu durumda “yeni bir örgütlenme yaklaşımı, eylem ve söylem repertuvarı sunması kaçınılmaz olmaktadır.”

“Kürt hareketi 1990 sonrasında yeni bir İslami yorum ve kavrayışa ulaşmıştır. 2000 sonrası paradigma değişimi ile bu kavrayışın yelpazesi genişlemiş, hareket İslam dinini yeniden yorumlayarak onu önemli bir politik mücadele enstrümanı olarak kurgulamayı başarmıştır. Ayrıca Kürdistan coğrafyasında yaşayan Alevi, Ezidi, Süryani gibi otoktan/yerli inanç kimliklerinin de temsiliyetini sağlama iddiasını pekiştirmiştir.” (Erkan Karabay; “Kürt Hareketinde Din ve Siyaset-2000 Sonrası Dönüşümün Seyri”, 2020, Kürd Araştırmaları)

Yazı PKK-İslam ittifakının nedenlerini anlamak bakımından önemlidir.

Daha farklı bir değerlendirme ile PKK’nın kuruluşundaki Marksist-Leninist ideolojik alt yapının zamanın koşullarına göre oluşturulduğunu, hedefi olan Büyük Kürdistan’a doğru yol alırken dinle, emperyalizmle, Ermeni terör örgütü ASALA ile ayrılıkçı her türlü hareket ve ideoloji ile işbirliği yapmasının önünde bir engel bulunmadığını, hiçbir etik değere bağlı olmadığını zaman gösterecektir. Uyuşturucu kaçaklığından, insan kaçakçılığına kadar uzanan acımasız terör eylemlerinin aktörü PKK, kuşkusuz emperyalizmin bir maşası olarak yönünü zamanın ruhuna göre belirlemeyi sürdürmektedir.

Öcalan ve PKK’nın Marksist-Leninist ideoloji ile bağlarını koparmış oldukları Öcalan’ın kaleme aldığı “ Demokratik Konfederalizm” adlı sözde doktrininde de görmek mümkündür.

Öcalan; “Marks’ın değer teorisi bir fecaat. Radikal bir karşı çıkışı yok. İki yüzyıl daha kapitalizmi yaşattı. Dini ve siyasi bir çözümü yok. Bu teori Avrupa merkezliydi. Avrupa dışı halkları silahsız bıraktı. Bütün dünya halklarını silahsız bıraktı. Kapitalizmi güçlendirdi” satırlarıyla açık bir reddiyede bulunmaktadır. Çünkü, Öcalan, Marks’tan da Lenin’den de büyüktür ve “Yeni Paradigma” Öcalan’ın İmralı’da canlanan büyük dehasının(!) eseri olacaktır.

Şimdi kronolojik anlatıma geri dönelim ve 2000’li yılların Türkiye’sine gidelim.

2000’Lİ YILLAR: RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN OSMANLI TİPİ EYALET SİSTEMİ ÖZLEMİ

1990’lı yıllardan başlayarak ABD kökenli yazar ve ajan grubunun Türkiye için öngördükleri model İslamcı federasyonlar olmuştu.

Recep Tayyip Erdoğan, RP İl Başkanlığından beri Eyalet sistemini Osmanlıcılığın bir parçası olarak değerlendirmiş, 1994 yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide şunları söylemişti:

“Türkiye Türklerindir gibi tezler yanlıştır”

Kürtlerin ayrı yaşamak istemeleri halinde sorusu üzerine de; “Bu durumda belki Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şey yapılabilir.”

“Türkiye’yi “İslam’ın Devlet Planı” içinde düşünüyorum. En üst belirleyici İslam’ın ilkeleridir” yanıtlarını vermişti.

2013’de CNN ve Kanal D’de yaptığı konuşmada da eyalet sistemini savunmuş, “güçlü ülkelerde eyalet sisteminin çok daha süratle kalkınmayı ve demokraside rekabeti getireceğini ve bunun güçlenme alameti olduğunu” vurguladıktan sonra, şu tarihi açıklamayı yapmıştı:

“Osmanlı’ya baktığımız zaman o güçlü Osmanlı’da mesela çok enteresan Lazistan eyaleti var.  Kürdistan eyaleti var. İniyoruz güneye, yine  aynı şekilde eyalet sistemleri var. Niye? Osmanlı güçlü ve oralara hiç çekinmeden bunları vermiş.”

Sunucu cesaret edip, “Osmanlı zayıflayınca ne oldu?” diye soramadığı için konu bu noktada kalıyor…

Erdoğan’ın Eyalet tutkusunun nedeni çok açıktır; Osmanlıcılık…

Ancak, Kürt sorununa bakışı daha farklı odaklara bağlıdır.