Bizim kuşak soğuk savaş döneminde büyüdü.
Çin henüz devreye girmemiş, ucuz oyuncaklar sınırlarımızın içine henüz dalmamıştı.
Kendi oyuncağımızı kendimiz yapardık.
Tahta ya da bilye tekerli arabalar, elektrik borularından yapılan çoklu külah atarlar ve misketler.
Etrafımızda yurtdışına giden Almancı harici pek kimse yoktu.
Pasaport lafını pek duymazdık bir kenara, evde kimsenin pasaportu yoktu.
Sonraları babamın yeşil pasaportunu görmüştüm de epeyce ilgimi çekmişti.
1994 yılımda yurtdışına eğitim için gidecekken bana da pasaport lazım olmuştu da acaba alabilir miyim diye endişe etmiştim, duyduğumuz trajik hikayelerden dolayı.
Tanıdık polis memuru komşudan rica etmiştik, ne olur ne olmaz, kolayca alalım diye.
Sonraları Hırant Dink’in pasaportla imtihanı hikayesini okuyunca, endişemde ne kadarda haklı olduğumu tekrar anlamıştım.
Birçok arkadaşım da pasaport alıp yurtdışına gitti.
Uzun yıllar geçti.
Kimi benim gibi geri döndü kimi maceralarına devam etti.
Dönenlerin büyük kısmı bir baltaya sap oldu.
Kalanlar cam tavanın altı da ezildi de ezildi.
İstedikleri parlak hayatı kuran olmadı değil ama kuramayanlar çoğunlukta idi.
Yine bir yurtdışına kapağı atma eğilimi başladı ülkede.
Çaresizlik ve bunalmışlık delirtiyor insanları.
Baskı altında hissediyorlar.
Özellikle gençler.
Ne bir külüstür araba, ufak da olsa ne de bir ev hayali kuramaz oldular.
Kaçan kaçana
Yakın çevremde aynı yolda.
Oğlan, Helsinki’de vize peşinde
Su yolu oldu artık.
Sosyal medyadan da ucuz uçakla ucuz otelleri öğrenen Türkleri görmek artık normal karşılanıyor.
Bu kadar komşu kapısı yapılan yerde de Dünya Vatandaşlığı diye bir saçmalığın ortaya çıkmaması mümkün değildi.
Ahali çocuklarını Dünya Vatandaşı yapmak için yemedi içmedi çalıştı.
Kazanımlarını özel kolejlere, ecnebi mekteplerine, papaz okullarına akıttı.
İngilizce, Fransızca, Almanca öğrensin, mümkünse ikisini anadili gibi konuşsun diye krizlere girdi.
Kaçsın kurtarsın kendini dedi.
Özgür olsun, iyi maaşlar alsın, hayallerinin peşine gitsin, sınıf atlasın, medeni memleketlerdeki insanlarla muhatap olsun istedi.
Ceberut devletin engizisyonunda mısır unu gibi öğütülsün istemedi ki bizim nesli epeyce ezdiler, köyümüzün kendi öz nehrinin gücüyle dönen değirmen taşlarının arasında.
El bebek gül bebek büyüterek, büyük umutlarla yetiştirdiği çocuğunu polisler dövsün istemedi.
Türk bayrağı sallayan oğlu kodese atılmasın istedi.
Bu gibi kaygılarla, çocukları Dünya vatandaşı olsun diye, elde avuçta ne varsa sonuna kadar harcadı.
Tıpkı benim gibi.
Derken uygulamalar ve neticeler pek istediğimiz gibi olmadı.
Ecnebi memleketlerin cam tavanlarına çarptılar, tıpkı değirmen taşları arasında öğütülme misali.
Yetiştirdiğimiz beyinler, kültürel farklılıklara ayak uyduramadıkları için boşa dönen değirmen taşına dönüp kemdi kendilerini öğüttüler.
Kariyer basamaklarınıda tıkandılar, entelektüel ortamlara giremediler ve hep dış kapının madalı kaldılar.
Dünya vatandaşı olacakken Dünya’nın kölesi olmaya başladılar.
Çok Okunanlar

15 Temmuz’un kritik ismi Zekai Paşa’nın dönüşü

Erdoğan eşyalarını topluyordu! O isim engel oldu

Kurultay davasını nereden takip ettiği belli oldu!

Flash Haber TV’nin yeni sahibi belli oldu!

Fatih Altaylı cezaevinde iktidarın oy oranını açıkladı

Memur ve emekliyi üzecek karar!

Son anket sonuçlarını açıkladılar

Cemşit

TGRT ve Kemal Kılıçdaroğlu

Ünal Aysal’dan Boğaz’daki yalı ihalesine tepki