Geçen hafta yine bir araştırma projesi kapsamında Almanya’nın Mainz Üniversitesi’ne gittim. Sabiha Gökçen’de başlayan seyahatim, Frankfurt Havalimanı ve oradan da trenle on dakikaya kalmadan, 4-5 durak sonra Frankfurt HaupBannof’da bitti.
Tren biletine de 1,5 yuro ödedim.
Yani öyle saatlerce yol gitmedim, merkeze ulaşmak için.
Mainz’de ki üniversiteye de çok kolay ulaştım.
Bir hafta hem ders verdim hem de yeni projeleri konuştum.
Mainz Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Hocalarından Prof. Dr. Alfons Buchmann ve Doç. Dr. Arda Öcal ki kendisi eski öğrencim olur ile epeyce vakit geçirdim.
Mühendislik ve tarih konuşurken, Avrupa Birliği fonlu projeleri de konuştuk.
Sağ olsunlar, çok misafirperverdiler ve de cömert. Elim cebime gitmedi desem yeridir.
Neticede “İnşaat Mühendisliği Projelerinde Dijitalleşme” konusunda ortak proje yürütmeye karar verdik.
Toplantılarda, 1800’lerin sonlarında başlayıp, taa Birinci Dünya Savaşına, Alman-Osmanlı-Kayzez II. Hacı Wilhelm-Abdülaziz-Abdülhamit dönemine ve 1960 Türk İşçi Göçü dönemine kadar olan önemli olayları da konuştuk.
Merkel-Putin ilişkisi üzerine bazı bilgiler de vermedim değil.
Tek merkezli Alman medyası işini yapmış, insanlarını yanlış yönlendirmiş.
Tüm sınav sorularını aşıran, milletin kanını emen, ailesine ve vatanına ihanet eden, müslüman görünümlü pensilvanyalılara bile sempati ile bakan bir ekol yaratmış.
Neyse konuya dönelim.
Berlin-İstanbul-Bağdat-Şam-Hicaz “Orient Express” Demiryolu, 1933 Nazi baskısından kaçıp Türkiye’ye kaçan bilimciler, İkinci Dünya Savaşı gibi birçok konu gündeme geldi.
Özellikle 1960’larda işçi olarak hicret ettiğimiz Almanya’ya artık doktor, mühendis, iş adamı ve bilimci olarak hicret etmemiz de konuşuldu.
Cumhuriyetin kuruduğu okulların mezunları artık kas gücü ile değil, zihin gücü ile Almanya’nın kalkınmasına destek oluyorlar.
Kendileri de bir miktar birikim yapıyor tabiki.
“Sevinelim mi Üzülelim mi”, siz karar verin.
Siz karar verirken, ben de bazı gözlemlerimi yazayım.
Alman Finansının, Sanatının, Biliminin ana merkezlerinden biri olan Frankfurt, bizim Laleli- Aksaray hattına dönmüş.
Frankfurt’ta, Alman görmek neredeyse mümkün olmamakla birlikte, bir Alman Pastası ya da ekmeği bulmak için de epeyce yol yürümeniz gerekiyor.
Mekana ulaştığınızda, öyle uzun sarı saçlı, renkli gözlü, dolgun memeli, balık etli, güzel kalçalı bir Helga görmeniz pek mümkün değil.
Yani çataldan aşağı bakıp merak uyandıran bir çift can ve kan veren mucizeye rastlamıyorsunuz.
Daha çok, Sırp, Bulgar ya da Polonyalı bakımsızları görürsünüz.
Kebapçı, lahmacuncu ve nargileci istediğiniz kadar.
Hemen de HaupBanoff’un yanı başında.
Ortalık pislik içinde.
Hijyen sıfır.
Alman sakinliği kalmamış.
Avrupa kupası maçları ardından duyduğunuz korna sesleri ve ergen sürücüler, kendinizi memleketinizde hissetmenize yardımcı oluyor.
Almanlar, saat 4-5 gibi şehirlerini terk ederken, yerlerini, ölümü pahasına okyanusu aşıp gelen değişik görünümlü insanlar almış.
Şehir neredeyse torbacılara terk edilmiş.
IŞİD kılıklılar her yerde.
Hatta bazılarına da üniforma giydirip, memur yapmışlar.
Bizde de son zamanlarda sorun olarak görülen ve tehlike yaratan “Azalan Eğitimli Türk Doğurganlık” fakat “Artan Eğitimsiz-Göçmen Doğurganlık Oranı”, Almanya da epey önceleri sorun olmuş. Özellikle eğitimli kesimin doğurganlık oranı orada da sıfırlanmak üzere.
Mühendis ihtiyacı var.
Bunun nedeni sadece azalan doğurganlık değil. Aynı zamanda aşırı büyüyen Alman şirketleri ve üretim modelleri.
Dünyanın yüzden fazla ülkesinin altyapısını yapıyorlar.
Kendi nüfusunun yetmesi pek mümkün değil.
Alman endüstrisinin bu hızla büyümeye devam edebilmesi için, bir Alman Mühendise 100 Türk Mühendis gerekli.
Ama sorun, göçmen fukaraların üremeye hız vermesi. “Ne kadar çok çocuk, o kadar rahat emeklilik” hedefi ile, hayatta kalma şanslarını arttırmak için, karınlarındaki rezerv ve ellerindeki çift kabinli bebek arabaları, trenlerin otomatik kapılarını zorluyor.
Diğer yandan, birkaç umut verici örneği saymazsak, genelde göçmen çocukları istenilen eğitim seviyesini yakalayamamış.
“Para biriktirme önceliği”, gençleri hem sosyal hem de eğitim alanında geri kalmasına neden olmuş.
“Kültürel Kopuş Hassasiyeti” Alman sistemine entegrede de soruna neden olmuş.
Soğuk savaş döneminde, fakir Türkiye’nin imkanları ile yetişen gençler, Almanya’nın bilimini yönlendirmeye talipken, oradaki ikinci, üçüncü kuşak maalesef bu kabiliyetten uzak görünüyor.
Anlaşılan, Almanların Türkler ile 150 yıl önce yaptığı ilk işbirliğinin yenisi için gün sayılıyor.
Çok Okunanlar
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
Fenerbahçe-Kayserispor muhtemel 11 belli oldu
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Al-Nassr'da kadroya alınmayan Talisca'nın gitmesine bu formülle izin verecek!
Av. Turan Karakaş hayatını kaybetti
Kenan Yıldız Milan - Juventus maçında ilk 11'de mi? Maç ne zaman, saat kaçta?
Gazeteler Kılıçdaroğlu'nun davasını nasıl gördü?
Conor McGregor'a cinsel tacizden ceza
22 Kasım Cuma reyting sonuçları: Zirvede hangi program yer aldı