Birkaç gün önce CHP Genel Başkanı Özgür Özel, New York’taki Türkevi kaynaklı rüşvet iddialarına dair bir açıklama yaptı. Yazının sonunda değineceğim bu açıklama, Türkiye’de muhalif kamuoyundan yoğun tepki aldığı için Özel, ek bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Bu olay bugünkü yazım için bir çıkış noktası oluştursa da uyarayım, bu konuda çokça yazıp çizilen şeylerin bir benzerini tekrar etme niyetim yok. Daha ziyade, genel anlamda muhalefetin temel dış politika çizgisi oluşturmadaki bazı zayıf gördüğüm yanlarını yazıya dökmek istiyorum.
Ancak öncelikle, ana muhalefet partisini herhangi bir konuda yekpare düşünen bir yapı şeklinde görmemek gerektiğini de söylemem lazım. Genel merkezden yerele uzanan çok katmanlı bir yapıdan bahsediyoruz. Ancak bu CHP’nin tarihi düşünüldüğünde ne yeni ne de sürpriz bir durum. Bu durumun dış politikadaki en son örneğini ise, yine kamuoyunca da tartışılan Mavi Vatan konusunda gördük. CHP’nin dış politika kurmaylarından biri olan Emekli Büyükelçi/Milletvekili Namık Tan’ın bir meclis konuşmasında Mavi Vatan’ı masal ön takısıyla kullanması bir tartışma başlattı. Bunun üzerine CHP’nin asker kökenli Genel Başkan Yardımcısı Yankı Bağcıoğlu da bu konunun siyasi tartışmaların dışında (ya da üzerinde) olduğunu açıkça iletti. Bu durum bir anlamda bahsettiğim parti içi farklılığı iyi bir biçimde örneklendirirken, dış politikada değişik projeksiyonlar olma ihtimaline de işaret ediyor.
CHP’nin bazı konularda sonuca ulaşmayan fevri çıkışları da oluyor. Örneğin Suriye. İç savaşın başlangıcından beri CHP bu konuda iktidar partisi AKP’den farklı bir çizgideydi. Bu yaz Esad ve Suriye ile normalleşme/diyalog söylemleri yoğunlaştığında, birden medyada Özgür Özel’in Lübnan üzerinden Şam’a gideceği haberleri yayılmaya başladı. Gazetelerin Temmuz ayının ilk yarısına ait nüshalarını taradığınızda, sürekli bu misyona ve hatta Şam’dan da bu ziyarete yeşil ışık yakıldığına dair bazı haberler görüyorsunuz. Sonuç olarak, bu ziyaret gerçekleşmedi. Ancak o dönemde, CHP’nin bu ziyaretle tam olarak neyi hedeflediği de biraz muğlak kaldı. Medyaya yansıdığı kadarını bildiğim için onu yazayım. CHP bir arabuluculuk rolünü üstlenebileceğini söylemişti. Fakat sanırım birileri CHP’nin AKP ve Esad üzerinde böyle güce sahip olup olmadığını da sorgulamamıştı. Bir başka hesap edilemeyen şey de bence böyle bir ziyaretin, ana muhalefet partisine karşı bir propaganda silahına dönüşebilme ihtimaliydi. Suriye’nin bu ziyareti nasıl gösterebileceğini de listeye eklemek lazım. Sonuç olarak CHP’nin Şam’a giderek oyun kurma isteği temmuz ayının sonunda sessiz sedasız gündemden düştü. Yine medyadan takip edebildiğim kadarıyla zaten Şam da böylesi bir ziyarete aslında yeşil ışık yakmamıştı. Kısacası, dış politikada böyle fevri çıkışların ve sonuçsuz kalan girişimlerin ana muhalefet partisine bir yararı olduğu kanaatinde değilim.
Oysa ana muhalefetin daha kararlı çıkışlar yapması gereken asıl alan Türkiye’nin konumu ve dünyadaki yeri. Burada ise, belli belirsiz bir yön tasavvuru görüyoruz. Son birkaç haftadır bu köşede, Türk dış politikası ve sistemik değişimlerden bahsetmeye çalışıyorum. Türkiye’nin dış politikasında savrulmalar yaşadığı böylesi bir dönemde CHP, bu savrulmaları eleştirip olaylara tepki veriyor. Ancak, açık ve net bir alternatif sunuyor mu, emin değilim. Ana muhalefetin söylemlerinden anladığım kadarıyla, dış politikada Türkiye’nin yeri Batı’da tasavvur ediliyor. AB üyeliğinin canlanması ve NATO ile daha dengeli ilişkiler kurulması hedefi ön planda. Ancak bunlar pek de vurgulanmıyor. Bunun sebebi, şu an Türkiye’de artan Batı-NATO-AB karşıtlığının böyle bir vurgu için büyük bir maliyetinin olması mı? Yoksa bu hedeflere giden yolda açık bir planın bulunmayışı mı? Sanıyorum her ikisi de. Ancak muhalefetin üzerinde düşünülmüş, planlı ve tutarlı bir dış politika alternatifi oluşturması gerektiği gibi, oluşturduğu vakit bunu cesurca savunması da elzem. Dış politika çok uzun süredir, sadece küçük ve elit bir grubun ilgilendiği bir alan değil. Kısacası kapsamlı bir politika bu alanda da gerekiyor.
Bir alternatif demişken, gelelim son meseleye. Bu yazının çıkış noktası aslen Özel’in iki kez açıklama yaptığı Türkevi konusuydu. Bir süredir ana muhalefet farklı platformlarda sürekli bir biçimde “Türkiye’nin partisi” olma vurgusu yapıyor. Açıkçası, aşırı şekilde savunmacı bir söylem. Üstelik, 100 yılı aşkın süredir ayakta kalmış bir parti için, gereksiz de. Bu vurguyu göz önünde tuttuğunuzda, Özel’in açıklaması pek de şaşırtıcı gelmiyor. Fakat yine de sormak lazım: İçeride her şeyin mübah olduğu bir konjonktürde, dışta her şey millî bir mesele olageldiği için yekpare bir tepki gerektiriyormuşçasına davranılacaksa, Türkiye’nin itibarının da söz konusu olduğu bir iddiada kol kırılıp yen içinde mi kalacak? Bu sorunun önemli ve yukarıdaki vurgularla da yakından ilişkili olduğunu düşünüyorum. Zira eğer böyleyse, o zaman muhalefetin yukarıda da zikrettiğim planlı ve tutarlı bir dış politika alternatifi ortaya koyma ihtimali de düşüyor. Üzerine kafa yorulası…
Çok Okunanlar
İki genç kızı canice öldüren Semih Çelik'in odasının fotoğrafları
İki kadını öldüren katilin evinden çıkan kitaptaki detaylar
İkbal ve Ayşenur son yolculuklarına uğurlandı
İki genç kız vahşice katledilmişti: Dört büyükler kampanya başlattı
Semih Çelik, o gün mahalle esnafına bunu sormuş!
Paylaştığı video üzerinden uğradığı şantajı ifşa etti
Cumhurbaşkanlığı seçim anketinde çarpıcı İmamoğlu ayrıntısı
Katil Çelik tarafından katledilen Ayşenur Halil'in fotoğrafı paylaşıldı
Bosna'da yaşanan sel felaketinde neler oldu?
İstanbul'da iki kadını öldürüp intihar eden şahsın cenazesi toprağa verildi