Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Büyük sinekler dönemi

Bilinen bir gerçektir ki, iktidar yozlaştıkça kurumlar çöker, birey yalnızlaşır, adalet köhneleşir.

Bugünün Türkiye’sini anlatın deseniz bu cümleyi zikretmek yeter de artar bile…

Erdem ve bilgelik döneminin son imparatoru Marcus Aurelius’un meşhur lafıdır: “Kanunlar örümcek ağına benzerler, küçük sinekler yakalanır, büyük sinekler ağı delip geçerler.” 

Aurelius bu sözü, yaklaşık 1900 yıl önce, Roma İmparatorluğunun “Beş İyi İmparator” döneminde söylemiş olmasına karşın, bu kelimeler hiçbir zaman güncelliğini kaybetmemiştir.

Güç, gücü besler! Ancak öyle bir an gelir ki, güç kibre dönüşür; ülkeler batar, imparatorluklar tarihten silinir.

Cumhuriyet’in inşa ettiği kurumlar hala varlığını sürdürüyorsa bu belki de “devlet aklını” ön planda tutan birkaç idealist sayesindedir.

Ötekileştiren, ayrıştırıcı ve kavgacı bir dille iktidarını sürdürmeye çalışan bir lider; baskıcı politikaların uygulayıcısı haline gelen yargı sistemine mahkum bir ülkenin, çocukları olarak varlığımızı sürdürmeye çalışıyoruz.

Bir zamanlar, demokrasi ve özgürlüklerin koruyucusu olarak görülen adalet sisteminin can çekişmesine, varlık mücadelesi vermesine şahit oluyoruz.

Anayasa Mahkemesi Kararlarını uygulamayanların Bakan Yardımcısı, Yargıtay Başsavcısı olduğu; tartışmalı soruşturmaları yürütenlerin Anayasa Mahkemesi Üyesi yapıldığı karanlık bir dönem düştü modern çağdan payımıza…

Bir yanda Anayasa Mahkemesi ve AİHM Kararlarını uygulamayan Yargıtay ve yerel mahkemeler, diğer yanda Anayasa Mahkemesi kapatılsın diyen iktidar ortağı söylemleri…

Muhalefeti yargı sopası göstererek dizginlemeye çalışan, gazetecileri ve aktivistleri savcılıklar eliyle baskılayan, ifade hürriyetine karşı tutuklamaları yöntem olarak benimseyen bir siyasi iktidara karşı, “Hukuk Güvenliğinden” dem vuran birkaç romantik miyiz yoksa…

Hepsini alt alta koyduğunuzda Türk Hukuk Tarihinin en karanlık dönemlerinden birine şahit oluyoruz diyebiliriz.

Bırakın sıkıyönetim mahkemeleri dönemini, sahte delillerle yürütülen komplo davalarda dahi rastlamadığımız hukuksuzluklara göğüs germek durumundayız.

Bugünün dünden farkı, geçmişte tutuklama kararı verilmeden önce “delili üretilirken”, bugün elde bir şey olmasa da “atalım 3-5 ay, aklı başına gelsin” yaklaşımı…

Hatırlayın, Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in adliye koridorundaki görüntülerini, Gülşen’in, Dilruba’nın tutuklanma gerekçelerini… Osman Kavala, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’ın yaşadıklarını…

Diğer yandan kavramların da içinin boşaltıldığı bir dönemdeyiz. Darbe kelimesinin karşılığı kalmadı mesela…

Çılgın projeye karşı Montrö vurgusu yapan emekli askerlerin basın açıklaması da darbe, heyecanlı genç teğmenlerin yemini de öyle… Bir yanda Gezi Parkı protestoları darbe, diğer yanda sahte delillerle kurgulanan davalar da darbe…

Özetle her şeyin içi boşaltıldı memlekette… 

Bize düşen ise her dönem aynı söylem, "Haksızlığa sapıp bütün insanlar seni takip edeceğine, adaletle hareket edip tek başına kal, daha iyi."

Gandhi’nin onurlu yaşam felsefesi gibi…

Ama bu sözün aksine yalnız değiliz; haksızlık karşısında baş kaldıran milyonlarız neyse ki.

Merhaba 12 Punto okuyucuları, 

Bu yazıyla yargı sistemine dair genel bir çerçeve çizdik. Sonrakilerde içini doldurmaya başlayacağız.

Karamsar değiliz, aksine bizi bileyen hukuksuzluklarla yüzleştirmek için buradayız.