Ne gariptir, iktidardaki partinin adı Adalet ve Kalkınma Partisi. Fakat ülkede ne adalet var, ne de ciddi kalkınma hamleleri görülmektedir. Acaba partinin ismi, toplumu saptırmak için kasıtlı mı böyle saptandı, yoksa emperyalistin misyonunu perdelemek için mi iki özel sözcük yanyana getirildi? İşin başlangıcını bilemediğimiz için, partinin ana hedefini de bilemeyiz. Tüm belirsizliklerin ortasında ekonomi, hukuk, eğitim, kadın hakları, toplumsal ahlak normu vs gibi bir toplumu birbirine çimentolayan ana kural ve prensiplerde, dönüşü çok zor çürüme yaşanıyorsa, partinin adı ile işlevinin perdelenmesi amacının güdüldüğü kanıtlanır gibi durmaktadır.
Balık baştan kokar özdeyişi, öylesine harika bir anlatımdır ki! Bu ifade, açıktır ki, toplumsal dokular için geliştirilmiştir. Toplumu yönetenlerin hal ve tavırları kademe kademe tüm topluma yayıldıkça bireyleri suçlayarak, aslında sorunun kaynağına inememekteyiz. Hatta diyebiliriz ki, bu ifade daha çok siyasi kadrolar için ortaya atılmıştır. Biz de bu anlayışa uyarak, toplumsal yozlaşmada siyasi kadroların rolleri üzerinde duracağız.
Diploma sahtekârlığına niçin şaşırıyoruz ki? Diplomasızlık hallerinde bir dizi önemli işler kotarılabiliyor ise, diploma süs olmanın ötesine geçiyor mu? Hayır, bu ifade doğru değil, çünkü diploma doğrudan devlet yönetimi ile ilgili olmayabilir. Örneğin, Bayan Merkel kimya doktoralı bir kişi idi, başka bir dizi ünlü siyasetçinin diplomasının da devlet yönetimi ile ilgili olmadığı görülebilir. Fakat diploma bir olgunluk derecesini gösterirse, üst kademe devlet erkânının davranış ve düşünce kalıplarında etkili olur. Diyelim ki, bir basın toplantısında bir gazeteci, velev ki kasıtlı olarak, bir siyasiye biraz abes bir soru yöneltmiş olsun. İşte bu noktada diploma ve ona bağlı olarak siyasi ve kişisel olgunluk hem gazeteciye, hem de ulusa harika bir örnek oluşturabilir. Siyasetçi soruya kızsa bile, öylesine nezaket kuralı çerçevesinde yanıt verir ki, hem gazeteci sorduğuna mahcup olur, hem de toplum bir davranış kalıbı öğrenmiş olur. Siyasetçinin ilgili gazeteciye saygısızca vereceği bir yanıt, aslında siyasetçinin zayıf karakter yapısını ve kuşkusunu gösterdiği gibi, politik makamı nasıl algıladığını da ortaya koyar.
Bir kişi siyasi bir makamı işgal ettiğinde, özellikle de makamda üst kademelere yükseldiğinde tüm konuşmalarını şahsı adına değil de, tüm toplumu temsilen yaptığının bilincinde olması gerekir. Zira sorulan soru kadar, fakat ondan daha da önemli olarak verilen yanıt siyasi kişi ile ilgili olmanın çok ötesinde toplumla ve toplumsal davranışlarla ilgilidir. Siyasinin herhangi bir soruya yanıt verirken, soruyu kendine yöneltilmiş kişisel soru olarak algılamaması kadar, yanıtı da bir özel şahıs olarak kendi adına verilen yanıt olarak görmemesi gerekir. Aksi durum, siyasi kişinin henüz politik makam ve mevkii algılayamamış olduğunun göstergesidir. Özellikle politik mevkilerde yüksek makamlara çıkıldıkça siyasetçinin algılaması ve davranışı kişisel olmaktan çıkar toplumsallaşmaya evrilir olmalıdır. Siyasinin davranış kabalığı ya da nezaketi bizatihi kendi davranış ve saygısızlığı olduğu kadar, toplumsal genel davranış ve saygısızlık olarak da algılanır ve topluma bu bağlamda ciddi öğreti oluşturur.
Adalet mülkün temelidir; doğrudur da bu durum ancak adalete saygılı bir siyasi yapıda geçerlidir. Peki, bir siyasi yapı neden ve hangi koşullarda adaleti zorlar? Ne zaman ki, bir siyasi devlet yasalarının dışına çıkarak kendi geleneği ile hareket etmeye başlar, adalet zorlanır, çünkü adaletli bir toplumda siyasilerin her davranışı sıkı denetim ve gözetim altına alınır. Bunun sebebi, siyasilerin büyük yetkilerle donatılmış olmaları ve toplumsal kaynaklar üzerinde hâkimiyet kurabilme yetkisini ele almış olmalarıdır. Daha başka bir ifade ile siyasetçi, siyasete girdiğinde ve parlamentoya seçildiğinde sade vatandaş olarak sürdürdüğü yaşamdan daha sıkı denetim ve gözetim altında girmiş olur. Meseleye bu açıdan bakınca, bir siyasetçinin hukukla ilgisi ve bağının sade bir vatandaştan daha fazla olduğunu görürüz. Anayasa hukuku açısından, yasalar sınırları içinde vatandaşlar serbesttir, fakat siyasilerin hareketleri sınırlıdır. Bunun sebebi de, siyasilerin vatandaşın parasını ve karar yetkisini, vatandaşlar adına kullanıyor olmasıdır. Kısacası, halkımızın “devlet büyüğü” olarak nitelediği siyasiler, Batı literatüründe ve aslında “halkın hizmetkârıdır”. Halkımız bir bu durumu idrak etse, siyasileri gördüğü yerde önünü iliklemese, hem kendisine, hem de siyasilere çok büyük hizmet etmiş olur. Adalet meselesi böyle görülmelidir; partinin ismi ile ülkedeki adalet anlayışının ne durumda olduğunu çok kısa hatları ile gördük, adalete ilk uymaları gerekenler siyasiler olduğu halde, ilk ihlal edenler siyasiler olunca partinin bu kanadı biraz muğlaklaşıyor.
Kalkınma meselesine gelince, tüm görüntü halkın gözünün önünde cereyan etmektedir. Son enflasyon değerleri kadar, enflasyon hesaplamalarının nasıl maaş zamlarının konuşulduğu dönem arifelerinde hesaplandığı ortadadır. İlgililer bu patolojiyi enflasyonun denetlenmesi olarak halka yutturuyorlar. Sanki enflasyondan biraz sebze, biraz meyve alan, etten hiç nasibi olmayan zavallı dar ve orta gelir tabakası halk sorumludur da, onların boğazı sıkılırsa, enflasyon da önlenir! Bu politikaları acımasızca halka reva görenler kara para aklayanları, karaborsacıları, sağlıkta ve inşaat alanında vurgun vuranları dünya gözü ile görememektedir. Ülkede hemen hemen her iş sahası daralıyor, işsizlik yükseliyor, demokrasinin sigortası orta tabaka her gün biraz daha eriyerek yoksul tabaka düzeyine geriliyor. Kısacası gelir dağılımı, maalesef bir avuç çıkarcı yandaş lehine, toplumun büyük kesimi aleyhine bozuluyor.
Yaşadığımız gerçekleri ve parti adını ve simgelerini bir de şöyle düşünsek, bakalım nasıl bir tablo ortaya çıkıyor! Toplum olarak biz parti adını ve simgelerini toplum açısından değerlendiriyoruz. Bu saflığı bir tarafa koyup, bir an için parti adını ve simgelerini toplum adına değil de, parti mensupları ve yandaşları adına düşünsek acaba daha doğru bir sonuca gitmiş olur muyuz!
# # #
Değerli okurlarım, merhaba. Ağustos tatil ayında sizlerden bir süre uzak kalmanın külfetini lütfen bana bağışlamanızı rica ediyorum. Sevgi ve saygılarımla!
Çok Okunanlar

Fatih Altaylı, 'kovulacak' bakanın adını verdi!

Abdülhamit'in sahte diplomalı torunu bakın ne yapmış...

Görevden alınacağı iddiaları gündemde

Volkan Uçak sahte diplomayı kaç paraya aldı?

Osimhen'i geçecek transferde sıcak gelişme

Ağustos ayının ilk anketinden Erdoğan'ı düşündürecek sonuç

Gazeteler, açılım komisyonunun ilk toplantısını ve YAŞ kararlarını nasıl gördü?

Ahmet Şık, komisyonda Can Atalay'ın mektubunu okudu

Ülkenin başını diploma yiyecek

En az 4 bakan değişecek, bazı bakanlıklar ayrılacak