Profesör Daron Acemoğlu’nun Nobel hikâyesi Türkiye’yi bayağı bir heyecanlandırdı. Kimileri hocanın yansız bir analizini verdi, kimileri adeta bir akademik tartışma raporu gibi hocanın çalışmalarının detaylı analizini verdi, kimileri de sağcı bir okulda barınabilmenin koşulu olarak hocanın tüm analizlerinin sağ görüşle yapılmış olduğu yargısında bulundu. Bütün analiz ya da anlatımlara saygılı olarak, doğrusu neden bu işin üzerinde bu kadar kafa yorduğumuzu da anlamış değilim. Vardır bir sebebi herhalde, bilemiyorum! Belki de, tüm Nobel sahipleri gibi Acemoğlu’nun da ilk eğitimini Türkiye’de almış olmanın etkisi, hatta daha da önemli olarak son seçim çalışmalarında CHP’nin bilim kadrosunda yer alması olabilir. Bu durum işin akademik yönüdür.
Bu arada bir de işin politik yanı gelişti. Her durumdan pay çıkarmaya çalışan iktidar yanlıları akla ziyan bir görüş ortaya attılar; dediler ki, her alanda ve konuda Türkiye’yi uçuran AKP, 22 yıllık döneminde üç adet Nobel ödülü sahibi çıkararak ilim ve Nobel alanında da ülkeyi uçurdu. Böylesi ileri düzey zekâ fıkdanı bireyleri değil AKP, hiçbir siyasi parti kendisine yandaş yapmamalıdır. Zira böylesi zekâ fukarası kıt akıllılar sempati duydukları partiye ya da yandaşlarına fayda sağlamaz, tam tersi çok büyük zarar verirler.
Nobel sahibi tüm bireyleri, çalışmaları ile topluma ve bilime yaptıkları katkıları nedeniyle burada bana düşen kendilerini kutlamaktır. Zira son Nobel sahibi hariç diğerleri benim alanım dışında çalışmalar yapan bireyler olup, çalışmaları konusunda benim söz söylemem makbul olmaz. Profesör Acemoğlu’nun çalışmaları ise Nobel heyeti tarafından değerlemeye uygun görüldüğüne göre, içerik olarak itirazlarımı saklı tutarak, bu aşamada bana düşen kendisini kutlamaktır.
Şimdi gelelim bu kişilerin Türk olup, olmama özelliklerine. Hemen benim yanıtım, bilim dünyasına katkı yapmış insanların milliyeti, dini inançları ya da sair kimliklerinin beni hiçbir şekilde ilgilendirmediğidir. Evet, köken itibariyle her üç Nobel sahibi birey de Türk’tür. Daha başka Türkler de ABD’de ve sair ülkelerde var ve çok önemli çalışmalar yapmaktalar. Örneğin, muhtemelen gelecek yıllar Nobel adayı olacak olan moleküler biyolog ve genetikçi Profesör Gökhan Hotamışlıgil ve daha birçok Türk vatandaşları var. Sayın Hotamışlıgil ve diğer Türk kökenli değerli akademisyen dostlarla tabii ki gurur duyuyoruz, fakat bu akademisyenlerin gerek çalışmaları, gerek Nobel’e layık görülmeleri dolayısıyla kendilerinin duyduğumuz gurur Türk oldukları için değil, insanlığa değerli katkılar yaptıkları içindir. Tabii ki, söz konusu insanların Türk olmaları psikolojik açıdan önemlidir, fakat onların Türk olduklarını ödül aldıklarında hatırlarsak, o insanlar, vaktiyle aklımızı neredeydi diye bize sormaz mı? Bu soru ile karşı karşıya kaldığımızda yüzümüz kızarmaz mı?
İstisnaları tarih sahnesinde çok nadir görülebilecek büyük dâhiler hariç, insanlar oldukça eşit doğar, dünyaya gözlerini açtıktan sonra toplumun onlara sunduğu olanaklarla gelişir, toplumsal koşula göre gelişirken aynı zamanda da farklılaş(tırıl)abilir. Hal böyle olunca, nadir dâhiler hariç, insanların dünya çapında gelişip farklılaşmaları onlara sağlanan olanaklarla olasıdır. Şimdi, hemen soralım, bilim alanındaki Nobel ödüllü vatandaşlarımızdan biri hariç her ikisi de kendi alanlarında yurt dışında kendilerine sağlanan olanaklarla bu mevkilere gelmediler mi? Dikkat edelim, lütfen, söz konusu profesörlere sağlanan konforlu çalışma alanı geçici de değildir. Bunun anlamı şudur ki, bu insanlar yerlerinden ve çalışma koşullarından öyle mutlular ki dönmeyi akıllarından geçirmemektedirler. Sözün özü şudur ki, iki bilim insanını Türkiye yetiştirmedi, kendilerine konforlu çalışma alanı sağlayan bir yabancı ülke yetiştirdi. Kısa yoldan sonuca gelecek olursak şunu söylemek yanlış olmaz ki, Nobel bireylere verilmedi, o bireylerin çalışma ortamının ürettiği ürüne verildi. Bir hatırlayalım, doktorlarımız sokak serserileri tarafından darp edilirken, kıtlık düzeyinde ücret alırken hükümeti yanlarında göremedikleri gibi, tam tersi, gitmek isteyen gitsin diye bir siyasiye yakışmayacak düzeyde fevkalade düzeysiz laflara da muhatap oldular. Bu üzücü süreçleri dikkate aldığımızda, AKP’nin Türkiye’yi uçururken ülkemize üç adet de Nobel kazandırdı söyleminin tam bir zekâ düzeyi sıfır parti yandaşları tarafından halkı kandırmaya yönelik trol oyunu olduğu çok açık değil mi? Bu söylem, halkımıza olduğu kadar, Nobel alan akademisyenlere böylesi olanaklar sağlayan ülkelere ve o ülke haklarına da saygısızlıktır. Bunun anlamı, başkalarının çalışma ve fedakârlıklarına, tam da âşıkane bağlı olduğu grubunun geleneklerine uygun olarak kabaca çökmektir.
AKP’nin bilime olan saygısına gelince, bırakın Nobel adayları üretmek, Alman hocaların geleneklerine uygun olarak kurulmuş ve zamanla geliştirilmiş üniversite olgusunu batırmak olmuştur. 1982 YÖK başlangıcından itibaren çürüyen üniversite olgusu ve yapısı AKP döneminde siyasetin arka bahçesine dönüştürülmüştür. Şeytanlıkta kimsenin eline su dökemediği AKP kurnazlığı, tüm kamu kurumlarını yaptığı gibi, akademiyi de toplumsal bilimin ilerlemesi adına değil, bir yandan geçmiş kinini kusmak üzere hınç beslediği büyük üniversitelere fidelik oluşturarak çökertmeye, diğer yandan da yerel üniversitelerde dörder yıllık sözde eğitimden geçirdiği mezunları parti adayı üniversite mezunu AKP’li olarak parlamentoya sokma projesine yönelmiştir. Bu iki düzenbazlığı da içine yediremeyen gençlerimiz, tarihin en büyük beyin göçünü oluşturarak yurt dışına kapağı atmaya çalışmaktadır. Ülkeyi, bitaraf bireyler için geleceği çalınmış, parti mensubu olmadıkça hemen tüm kapıların yüzünüze kapandığı bir ortama sürükleyen AKP’nin Nobel adayı çıkarabilmesi olası olabilir mi? Böyle bir ortam halkı kandıracak troller üretmeye fevkalade meyyal olur; sonuçlar da ortadadır, ne var ki sonuçlar Nobel ödüllü akademisyenler değil, ülkeyi büyük yıkıma sürükleyebilen ekonomistlerdir!
Çok Okunanlar
BEDAŞ 21 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
A101 21 Kasım 2024 Perşembe aktüel ürünler kataloğu yayımlandı!
Hasan Arat'tan Fenerbahçe'ye Rafa Silva'lı 'Talisca' yanıtı
21 Kasım 2024 burç yorumları
Fatih Altaylı'dan Acun Ilıcalı ve yasa dışı bahis yorumu
21 Kasım Perşembe maç programı: Bugün maç var mı, hangi maçlar var, saat kaçta?
Ebru Baki Sözcü'den ayrıldı mı?
UEFA Uluslar Ligi'nde Türkiye'nin rakibi kim olacak? Play-off maçı ne zaman?
Atatürk için 21 Kasım 1938'de yapılan resmi cenaze töreninin fotoğrafları
20 Kasım reyting sonuçları 2024: Annem Ankara, Kuruluş Osman, Leyla