Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,6590
Dolar
Arrow
34,2576
İngiliz Sterlini
Arrow
45,0268
Altın
Arrow
2922,0000
BIST
Arrow
9.147

Devlet oluşmadan hukuk oluşmaz

Narin cinayeti çözülemedi değil, çözülmedi, belki de hiç çözülmeyecek; sokaklar eşkıya dolu; madde ticareti, kamu ajanları da dâhil olarak (zaten başka türlü olamaz!) toplumun üst kademelerine doğru, madde kullanımı ise, toplumun alt kademelere doğru denetimsiz ilerliyor.

Sayıları çoğaltılabilecek böylesi münferit olayların rastlantısal olmaması ve giderek yaygınlaşması karşısında toplumsal değişimin ötesinde, derin bir dönüşüm yaşandığı gerçeğini ciddi olarak düşünmek zorundayız. 

Hukuk, çok temel bir kamu erkidir. Devlet kurulurken hukuk oluşturulur, hukuk çökünce devlet çöker. Devlet olgusu ile hukuk sistemi arasındaki bu temel ilişki olmazsa olmaz koşuldur. Bunun sebebi de, hukuk sisteminin hem toplumun hem de bizzat devlet aygıtı ve organlarının mizanı olmasıdır. Bundan dolayıdır ki, dünya bilim sisteminin kökünü oluşturduğu ifade edilen iki kademeli Alman eğitim sisteminde birinci kademede felsefe, hukuk ve tıp yer almakta idi. Felsefe, tüm bilimleri kapsayan temel düşünce ve analiz yöntemi olarak en üst sırayı alır. Tıp birey sağlığı, hukuk ise toplumsal sağlık ile ilgili görülmüştür. Hatta bu sistemi tarihsel olarak biraz geriye çekersek, ilkin birinci sırada ilahiyat, hukuk ve tıp bulunuyordu. Dönemim eğitim bakanı Humbolt göreve geldiğinde ilahiyatı alt kademeye atmış, onun yerine felsefeyi üst kademeye çıkarmıştır. 

Alman eğitim sisteminde bu işlemler yapılırken, bir de Türkiye’mize bir bakalım. Felsefe zaten lüzumsuz olarak görülmüştür. Felsefenin nicel görüntüsü olan matematik zaten gençlerimizin limanına uğramamıştır. Hal böyle olunca, ne düşünce sistemini geliştirebildik, ne de uygulamalı da olsa hukuk sistemini oturtabildik. 

Ankara’da dünyanın en büyük adalet binasını yapıyormuşuz. İnsan vücudunda hangi vitamin ya da madde eksik ise, yapay olarak onun takviyesi yapılır. Dünyanın en büyük adalet sarayını yapıyor olmak, övünülecek değil, yerinilecek bir konudur. Felsefeden o denli yoksunuz ki, yerinilecek konuyu övünülecek konu ile karıştırma feraseti gösterebilenler siyaset makamlarını işgal edebiliyorlar. 

Hukuk sisteminin bilerek ve kasıtlı tahribi, bizzat devlet mekanizmasının işleyişini keyfi sürdürme saygısızlığından kaynaklanmaktadır. Hukuk sistemi özel hukuk alanı ile bireylerle ilgili olduğu halde, kamu hukuku alanı ile bireylerle ilgili olduğu kadar ve daha da çok kamu alanı faaliyetleri ile ilgilidir. AKP’nin Sayıştay’dan rahatsız olması rastlantısal olabilir mi; acaba AKP’nin Sayıştay rahatsızlığı işlemlerde ve bazı hesaplarda sehven yapılmış yanlışlıklarla ilgili olabilir mi? Bu tür yanlışlıklar ufak cezalar ya da pişmanlık halleri ile ortadan kaldırılabilir. Oysa AKP’yi sinirlendiren durum bizatihi parti ya da kişisel çıkarlarla ilgili bazı kamu işlemlerinin Sayıştay marifetiyle topluma faş edilmesidir. 

Aynı durum Anayasa Mahkemesi için de söz konusudur. 1960’larda Anayasa Hukuku dersine giren Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı hocanın en önemli sıkıntısı toplumsal özgürlükler ve bu bağlamda siyasal erkin sınırlandırılması idi. O dönemde Anayasa Mahkemesi’nin bulunmayışı anayasanın ihlaline karşı kazaî murakabenin (yasal denetimin) bulunmaması hocayı fevkalade rahatsız ederdi. Peki, 1961 Anayasası ile Anayasa Mahkemesi kuruldu, aradan 70 yıla yakın bir süre geçti, AKP iktidarının saygısız ve usulsüzce topluma dayattığı yeni anayasa, öyle gözüküyor ki, ya içi boşaltılmış bir anayasa mahkemesi maddesinin yer alacağı ya da muhtemelen böyle bir organın kesinlikle yer almayacağı bir metin olacaktır. Peki, bu 70 yılda toplumumuz Anayasa Mahkemesi gibi bir kuruma gereksinim duymayacağı bir üstün olgunluğa mı ermiştir; yoksa tam tersi, varlığını, tümü ile iktidarı ele geçirmiş hükümet görüntüsündeki bir örgüte mi teslim etme yüksek zekâsına ermiştir! 

Hukuk sistemini, hareket alanını kısıtladığı için hemen hiçbir hükümet yapılanması benimsemez. Zira temel anayasal anlayışa göre, anayasalar devleti kuran ve müthiş erkini (Leviathan) toplum üzerinde baskıcı olarak kullanmasını engelleyen amir yasadır. Sizce, demokrasiyi tramvaya benzeten, gerektiği yerde binilip, gerektiği yerde inilecek bir vasıta olarak gören bir zihniyet yasal denetimi kabule der mi? AKP, kuruluş yıllarında Avrupa Birliği’ne girilecek aldatmacası ile işe başlarken, amacına uygun demokrasi tramvayına bindiğini ve bu tramvayı istediği yere sürebileceğini idrakten aciz aydın görüntülü eblehler “yetmez, ama evet” söylemi ile iktidara asfalt dahi döşeyebilmişlerdir. Şimdilerde tramvaydan inme vakti gelirken, tasarlanan yeni anayasa taslağında güçlü bir Sayıştay, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay kurgulanabilir mi?

Yazıya başlarken, hukuk sistemi ile devlet aygıtını birlikte ele almıştım. Evet, devlet aygıtının tezahür ettiği çok önemli alan hukuk alanıdır. Devlet ve onun altındaki hükümet organları hukuk sınırları içinde hareket eder. Günümüz yönetim sisteminde liyakat sadakat lehine geri plana çekilmiş ise hukuk yok demektir. Narin davasında olduğu gibi, basit bir cinayet siyasi kâr-zarar hesabı ile çözülmüyor, bilinen suçlular adalete gönderilemiyor, ilgili bakan da pervasızca makamını işgal ediyorsa, hukuk yok demektir. Peki, Narin olayında ve sair benzer alanlarda hukuk yok ise, devlet de yok ise, o zaman niçin hâlâ Narin cinayeti siyasi oy endişesiyle çözülemiyor? Evet, oy endişesi var, fakat oy endişesinin varlığı sadece çağdaş devlet yönetiminde değil, kabile yönetiminde de gereklidir.

Ülkemiz, rastlantısal değil, iradi olarak yönetilmektedir. Yaşadığımız bozukluklar ya da yanlışlık gibi görüp algıladıklarımızın hepsi bilerek, isteyerek ve iradi olarak yapılmaktadır. Çünkü dünya sömürü sisteminde Türkiye de bir yere oturtulmaktadır. Beka sorunu ülkesel değil, işbirlikçi organlar ve kişiler içindir. Halkı ve toplumu bizzat ve sadece halkın kendisi bütünleşerek kurtarabilir, siyasiler ise asla!