Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
46,8469
Dolar
Arrow
40,5798
İngiliz Sterlini
Arrow
54,2381
Altın
Arrow
4339,0000
BIST
Arrow
10.642

Hukuku ezen siyaset kuklalığını anlamalıyız!

Geçmişe bakarak bugün yaşanan zamanı anlayamayanlar bugünün bedbah mimarlarıdır. Bu mimarlar, birbiri ile ilintili olmayan, hatta birbirini tanımadığı halde maalesef dolaylı yoldan birbirine destek olan iç ve dış ekiplerden oluşmaktadır. Tatil dönüşü bu yazıda, oldukça karmaşık olan bu süreci elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım. 

Düşünce ve yazıya dökme yöntemi olarak, somut olayların soyut düzeyde nelerin sembolleri olduğunu kavramamız gerekmekte olduğunu söylemekte yarar görmekteyim. Hemen başlayalım, dış faktör olarak somut olgu 2000 IMF-Derviş programıdır. “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” olarak topluma yansıtılan program tüm önlemleriyle Türkiye’yi sıkışan dünya kapitalizmin ekonomik hizmetine açıyordu. Program, somut görüntüsüyle bozulmuş ekonominin yeniden raylara oturtulması olarak yansıtıldı ve öylece algılandı. Ancak durum bu değildi, zira bir kere kalkınmakta olan bir ekonomi olarak girilmiş olan uzun dönemli planlamadan üç yıllık Orta Vadeli programlama (OVP) sistemine geçirilen ekonominin reel yatrırım alanından finansal operasyonlar alanına çekildiğini göremedik. Bu politikanın özünü, kapitalist merkezde gerilemiş borsa değerleri ile yeni reel yatırıma yönelemeyen fonların güvenli yüksek faiz getirisi sağlayan piyasa arayışına verilen yanıt oluşturuyordu. Nitekim, arkada IMF, ekonomide yüksek faiz ve program gereğince denetimli fiyat düzeyi dünya serseri fonlarına harika hizmet sunmaya başladı. Mesele bununla da bitmeyecekti, kapitalist merkezlerde atıl treel yatırım kaynakları da yap-işlet-devret aldatmacası ile devlet garantisi altında önemli alt-yapı yatırımlaraına girişecekti. Fazla detaya girmeden bu konuyu bağlarsak, günümüzde yaşadığımız fatura ödeme döneminin geleceğini düşünemeden buaralara sürüklendik. Bu durumda, ağır bütçe ve cari açıklarla dış soygunculara kaynak aktarırken, tabii borcun bir kısmını da değerli madenlerimizi ve yer-altı kaynaklarımızı da borç ödeme sıkışıklığı içinde açmarak ödemek durumunda kalacaktık. 

Söz konusu dış etmenlerin içeride işbirlikçileri yok denebilir mi? Bu kararların alınması, suhuletle yürütülmesinde başta siyesi erk olmak üzere, kimi sermaye çevreleri ya da yandaşlar olamaz mı? Sonuç açık değil mi; bir yanda yüksek faiz ödentileri ile büyük bütçe açığı, yüksek cari açık, diğer yandan da ekonomi olarak dünya onaltıncısı olduğumuz halde parlak siyasilerimizi dünya lider ekonomiler siyasilerini de aşarak zenginleşen çok kademeli siyasi çevreler yanında, çocukları ve torunlarının yaşam boyu züppelikle dahi tüketemeyeceği varsıllık pınarı oluşumundan pay alan yandaşlar devrededir. Bu durumda geçlerimizin sınavlarda matematikte sıfır çekmesi,uluslararası yarışmalarda sonunculuğu hiçbir ulusa kaptırmaması rastlantısal olabilecek küçümsenecek bir başarı mıdır!

İçinden geçtiğimiz mücadelenin tüm siyasi partiler ve halkın tüm kesimleri tarafından çok iyi yorumlanması ve ona göre etkin bir mücadele yürütülmesi yaşamsaldır. Bilinmelidir ki, karşımızda salt AKP yoktur. Hatta AKP yandaşlarının da idrak etmesi gerekir ki, bu mücadele bir iç siyaset çatışması olmanın çok ötesinde, hiç abartıya yer olmayacak şekilde, bir ulusal kurtuluş mücadelesidir. Nedeninin açıklamsına geçmeden önce şunu çok derinden söylemek isterim ki, somut olarak AKP-CHP çatışması olarak topluma yansıyan çirkin ve hukuksuz süreçte tek cephe olarak CHP görülmeyip, ülke mücadelesi olarak ele alınarak, sürece karşı çıkılmalı idi. “Bana dokunmayan …” eblehliğinin sonucunu hepimiz biliriz. Hatta özelleştirmelerde sadece özelleştirmeye konu olan işletmelerle ilgili sendikanın mücadelede yalnız bırakılması sonucunda tümünün silindir altına alınmasına yol açtığına tanık olmadık mı! CHP’nin mücadelesinde aktif olarak destek sağlayan TİP harika bir iş çıkarmış oldu.  

Şimdi gelelim günlük somut görüntüleri tepeden yöneten soyut iradeye. Her ne kadar ülkeler özerk görülse de, kapitalizm olarak sistem bir bütündür. Sistem bu bütünlük içinde çalışır. Bir zamanlarda ulusal çıkarlara hizmet ettiği düşünülen ulus devletlerinin ulusal hükümetlerin günümüzde uluslarası sermayenin hizmetine girdiğini gözlemliyoruz. Böylesi muazzam savruluş devletlerin iç işlerine, öyle anlaşılıyor ki, hükümet etme yetkilerine kadar yansı(tıl)maktadır.Bir zamanlar Türkiye’de tek liderin gerekliliği (tabii emperyalistik amaçlarını suhuletle yürütebilmek için) istenmedi mi? Geçmişte Samuel Huntington diye bir akademisyen dinler çatışması öngörüsünü –kimbilir hangi derin devlet ya da derin ajanın öğretisi ile- ortaya atmadı mı? Pekii, acaba Türkiye’de maalesef kendi oylarımızla iktidara getirdiğimiz, kimi aydın geçinenlerin “yetmez, ama evet” aymazlığı ile desteklediği tek adam despotizmi acaba bir proje olabilir mi; öyle ise, acaba kimin, hangi çevrenin projesi olabilir? Yine bir zamanlar ABD dışişleri bakanı olan hanımefendi Condolleezza Rice Ortadoğuda sınırların değişeceğini kulağımıza fısıldamadı mı? Şimdi bütün bunları bir araya getirdiğimizde tablo netleşmiyor mu?   

Böylesi çok hızlı ve kuşbakışı anlatımda emperyalist merkezin amaçlarını kafamızın bir köşesine, Türkiye’nin şekillenmesini de kafamızın karşı köşesine koyarsak, resim biraz oturmuyor mu? Diğer bir deyişle, her müsamahalı ve aldatılmış oyunlarla halkımızın gözünün içine baka baka söylenen “atı alan Üsküdar’ı geçti” çirkin ifadesi acaba hangi merkezden gelmektedir? Günümüzün mücadelesi bir partiler arası karşıtlık mücadelesi olmanın çok ötesinde, maalesef emperyalizme adanmışların beka sorunu ile ülkenin ve halkımızın beka soruna adanmışlar arasındaki mücadeledir. Mücadelenin bu ruhunu anlayan TİP’e ulusca minnetimizi ifade ederken, aynı safta tüm vatansever siyasi ve sair kuruluşları da görmemiz gerektiğini ifade etmek gerekir. AKP’nin de kendi bilincini yükselterek, örgüt ve yandaşlar olarak ülkenin beka sorunu yönünde davranacaklarını ummak istiyorum! Bugünün rahatı yarınımızın yitirilmesi demektir. Hukuk kurumlarınmızın da, aynen muhalefet partileri gibi, daha duyarlı davranmalarını ve karalarının da hukuka uygunluğuna bu bağlamda itina göstermelerini diliyorum!