Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

Tatil dönüşü

01 Mayıs Çarşamba günkü “1 Mayıs Bayram Değildir” başlıklı yazımda söz verdiğim üzere, bu yazı ile 29 Mayıs günü değerli okurlarımla buluşmuş oluyorum. Bir aylık ara veriş bir dinlenme fırsatı olarak düşünülebilir olmakla beraber, benim için bu ara bir tatilden öte bir hasret giderme vesilesi oldu. Şöyle ki, ikiz torunlarımın üniversite mezuniyetlerini kutlamak üzere okuyucularımın huzurundan ayrılmak durumunda kaldım. 

Ülkemizin koşulları toplumun türlü katmanlarına farklı şekilde yansımaktadır. İstikrarsız politikaların ülkemizi sürüklediği belirsizlik ve olumsuz koşullar birçok ailede olduğu gibi benin ailemde de parçalanmalara yol açtı. Torunlarım yabancı bir ülkede dünyaya gelip, eğitimlerini oralarda tamamlamak durumunda kalınca, katıldığım mezuniyet programı da içimde hüzünle karışık sevinç yarattı.        

Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında yurt dışına öğrenci gönderilerek çok değerli insan kaynağı yaratılmaya çalışılmıştır. Ne acıdır ki, 600 yıllık imparatorlukla övünürken, o imparatorluk yıkılıp yerine yeni bir devlet kurulduğunda, fethetmekle övündüğümüz yabancı ülkelerin çalışmış ve insan potansiyeli üretmiş olduklarını gördük. Biz ise uyandığımız dönemde aradaki farkı görerek onların insan yetiştirme kaynaklarından bir nebze de olsa faydalanabilmek için gençlerimizi oralara göndermeye başladık. Maalesef, bu durum tüm hızıyla devam etmekte olup, ancak bu kez isteksel gönderme şeklinde değil, ülkeden kaçış şeklinde yaşanmaktadır. En büyük ihraç ürünümüz nitelikli insan kaynağı olunca, ihraç ürünlerimiz içinde teknoloji yoğun ürün oranı da arzulanan düzeye yükseltilememektedir. Demem şu ki, anlamsız ve kalitesiz siyasi politikalarımız sonucunda nitelikli gençlerimizi yurt dışına itme inadımız, aynı zamanda ihraç ürünlerimizde de kalitesiz ürün ihraç inadımızda devamı sağlamış oluyor. Bu politikalarla neye inat, kime inat! 

Bir beka sorunudur iktidar cephesinin dilinden düşmemektedir. Peki, beka meselesi ülke ile ilgili ise, nasıl oluyor da gençlerimiz, doktorlarımız, yetişmiş elemanlarımızı yurt dışına gidiyor, kaçıyor? O zaman, dillerden düşürülmeyen beka sorununun kimim meselesi olduğu üzerinde düşünmeliyiz. Bana öyle geliyor ki, beka meselesi ülke ile olmayıp, yirmi yılı aşkın süredir ülkeyi yöneten ve bugünkü perişan hale sürükleyen siyasi kadro meselesidir. Zaten yirmi yıllık sürede ülkeyi bugünkü iç burkan duruma getirilmiş olmasıdır ki, yönetici siyasi kadronun sorumluluklar açısından iktidarda kalmasını zorunlu kılmaktadır. Hukuk sisteminin eritilmesi, ülkenin temel dayanaklarının yıkılmaya çalışılması yeni bir ulus yaratma amacından çok, siyasi kadrondan hesap sorulmasının engellenmesi amacını gütmektedir.

Yirmi yılı aşan süredir iktidarı elinde tutan kadronun son iç karartıcı iki icraatı da büyük bir beceri ile birbirini perdelercesine öylesine ustalıklı kullanılmaktadır ki, gerici bir eğitim programı ile gençlerimizin katledilmesine mi yanalım, yoksa uyutulacak denen canlı dostlarımızın bir daha uyanamamak üzere derin uykuya salınmasına mı üzülelim! Aslında ikisi de aynı doku ya da oluşumun farklı varlıklar üzerinde ve farklı süreçlerle uygulanmaya çalışılan siyasi operasyondur. Köpeklerin uyutulması, gençlerin beyinlerinin uyuşturulması ile analojiktir. Eğitim işini aydınlanma süreci olarak değil de, tam tersi beynin türbanlanması süreci olarak ele alan siyasi erk, ülkenin can damarını kesmektedir. Sizce siyasi erk bu durumu fark edememekte midir? 

Peki, siyasi kadro neden böylesi bir zulmü ülkemize reva görmektedir? Bu mesele ancak büyük resimde netleştirilebilir ve böylece anlaşılabilir. Küresel krizini yaşayan ve bundan çıkma olasılığı da olmayan kapitalizm, servetleri merkezde toplarken Türkiye gibi çevresel konumlu ülkelerden kaynak çekmek durumundadır. Bu amaçla da merkezi güçler çevresel konumlu ekonomilerin siyasilerini bazı misyonlarla yükümlendirirller. Bu bağlamda en etkili süreç yoğun sömürü altına alınan ülke halklarının beyinsel ve düşünsel kapasitelerini eriterek, ülke halkını kurşun asker misali robotlara dönüştürmektir. Halkların esarete sürüklenmesinin aracı yoksullaştırmak, robotlaştırılmasının aracı ise genel açılımı ile eğitimdir. Eğitim bir disiplin işidir, ancak eğitimde arzulanan disiplin işi skolastik-ezberci eğitim ile ilgili değil, analize ve yorumlamaya açık eleştirel eğitim ile ilgilidir. İşte, eğitimin imam hatipleştirilmesi ve sisteme sokulmaya çalışılan yukarıdan inme eğitim programı da böylesi felsefeden uzak skolastik-ezberci eğitim sistemiyle eleştirel birey değil, emre itaat eden, düşünemeden dogmatik davranan birey oluşturmaktır. 

Peki, böyle bir proje amaçlanıyorsa, bu durum emperyalistin amacına nasıl hizmet eder? Günümüzde üretim ağları ilgili tüm ülkeleri kapsar hale gelmiştir. Örneğin, bir bilgisayar ya da bir binek araba farklı ülkelerde üretilen parçaların bir araya getirilmesiyle üretilip, piyasaya sürülmektedir. Ürünün değeri ise farklı ülkelerin gelirler hanelerine kaydedilmekle beraber, ürün parçalarının ürün içinde yer aldığı değere göre ülke payları şekillenmektedir. Üretimde en yüksek payı bilimle oluşturulan teknoloji oluşturmaktadır/almaktadır. Ürünün değeri teknolojiyle yükselir. Dolayısıyla bilime hâkim olan ve teknoloji üreten ülkeler toplam değerden yüksek pay alır. Kısacası, merkez ülkeler teknoloji üreterek, çevresel konumlu ülkeler ise verilmiş projeye uygun üretim ve/veya tamir bakım işleri ile uğraşarak küresel ekonomide yer alıp, ancak bu oranda pay sahibi olabilir. İşte isteten, küresel üretim zincirine diziliş şekli budur. O zaman eğitim de merkez ülkelerde ve çevresel ülkelerde ona göre şekillendirilmektedir. 

İşte böylesi düşünceler ve iç burukluğu ile sizlerden bir aylık bir sürede uzak kaldım, fakat siz değerli okurlarımla bir araya gelmek beni yine mutlu kıldı.