Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Arjantin, Türkiye ve 'paleo neoliberal kapitalizm'

Üç kez dünya futbol şampiyonu olan son şampiyon Arjantin ile Türkiye’nin tarihsel olarak askeri darbeleri, krizleri ve eşitsizlikleri çok benziyor. Nedeni, kapitalizmin belli bir çerçevesindeki iktisadi müdahale alanı içinde olduklarında saklı. Her ikisi de yarı çevre ve ABD paleo kapitalizmini yönetenler nezdinde muteber. Hep öyle miydi, tartışılır ama tarihselliğe bir göz atalım.

Her iki ülke de yaşadıkları darbelerin ardından, 1980’lerde, dışa kapalı, ithal ikameci büyüme modellerinden uzaklaşarak “neoliberal politikaları” benimsemiştir.

Türkiye: Türkiye’nin siyasi tarihi, askeri darbeler (1960, 1971, 1980) ve koalisyon hükümetleri ile karakterize edilir. 1980 askeri darbesi, neoliberal politikalara geçişi kolaylaştıran bir zemin hazırladı. Darbe sonrası kurulan hükümetler, muhalefetin ve sendikaların direncini kırarak, piyasa reformlarını daha rahat uygulayabildiler. 24 Ocak 1980 kararları, Türkiye ekonomisinde bir dönüm noktası oldu. Turgut Özal liderliğinde başlatılan bu kararlar, piyasa ekonomisine geçişi hızlandırdı. Özelleştirmelerle, ihracata dayalı büyüme, yabancı sermayenin ülkeye girişi ve serbest piyasa mekanizmalarının güçlendirilmesi hedeflendi, ancak, bu süreç aynı zamanda yüksek enflasyon, artan dış borç ve gelir dağılımı eşitsizliği gibi sorunları da beraberinde getirdi. Önce 1994’e ödemeler dengesi krizi, sonra 2001’e hem bankacılık (22 banka batışı) hem de büyük bir devlet maliyesi kriziyle girildi. 2000’li yıllardan itibaren tek parti hükümetlerinin istikrarı, altyapı projeleri ve finansal liberalleşme süreçlerini hızlandırdı, ancak aynı zamanda üretken olmayan alanlara (finans, avm ve inşaat) kayışa neden oldu. Yanlış para politikalarıyla oluşan rant ve düşük reel ücret zemini, iç siyaseti de kaynatarak, enflasyon benzeri iktisadi sorunları tekrar gün yüzüne çıkardı. Bu sefer daha yüksek eşitsiz bir ortama evrildi Türkiye.

Arjantin: Arjantin’in siyasi geçmişi de askeri yönetimler ve sivil yönetimler arasındaki geçişlerle doludur. 1976-1983 askeri cunta dönemi, ekonomik liberalleşmenin ilk adımlarının atıldığı bir dönemdi. 1980’lerin sonu 1990’ların başında, Carlos Menem hükümeti altında kapsamlı bir neoliberal dönüşüm yaşandı. Özelleştirmeler, devletin ekonomideki rolünün azaltılması ve serbest ticaret politikaları bu dönemin temelini oluşturdu. Enflasyonla mücadele için Arjantin Pesosu’nun ABD Doları’na sabitlenmesi gibi radikal adımlar atıldı. Bu durum, Arjantin’in siyasi tarihini, neoliberalizm ile devletçi yaklaşımlar arasında salınan bir sarkaç haline getirdi. Bu politikalar kısa süreli bir istikrar getirse de, finansal krizler ve dış borcun sürdürülemez hale gelmesiyle, tıpkı 1995’deki döviz krizinde olduğu gibi  2001’de büyük bir çöküş yaşandı. 2001’deki ekonomik çöküş, neoliberalizmin halk nezdinde güven kaybetmesine yol açtı ve sonraki hükümetler daha korumacı ve devletçi politikaları denedi. Yüksek enflasyonu düşürme amacıyla seçilen aşırı sağcı Milei’nin “paleo kapitalizmine” uygun sert bütçe programı ve piyasa dostu politikaları, emekçilerin durumunu oldukça zorlaştırdı.

TÜRKİYE VE ARJANTİN’İN ORTAK SORUNLARI

Her iki ülkenin neoliberal deneyimi de benzer sorunları ortaya çıkardı:

Sanayisizleşme: Her iki ekonomi de finansallaşmanın etkisiyle sanayi üretiminden uzaklaşıp rant ekonomisine (özellikle inşaat ve finans) yönelmiştir.

Finansal Kırılganlık: Yabancı sermayeye bağımlılık, döviz kuru şoklarına ve küresel finansal dalgalanmalara karşı kırılganlık yaratmıştır.

Artan Eşitsizlik: Neoliberal politikalar, gelir dağılımı eşitsizliğini derinleştirmiş, zengin ve yoksul arasındaki uçurumu artırmıştır.

Türkiye ve Arjantin’in neoliberal ve siyasi geçmişleri, birbirine paralel ilerleyen bir hikâye anlatır. Her iki ülke de ekonomik krizlerin tetiklediği neoliberal dönüşümler yaşadı, ancak bu dönüşümlerin yarattığı yapısal sorunlar, bugün de devam eden ekonomik istikrarsızlıkların temelini oluşturdu.

Büyük ölçüde atılacak adımlara bağlı olarak bu iki ülkenin geçmişleri benzer olsa da, gelecekleri farklılaşabilir. Mahfi Eğilmez’in hazırladığı bir tablodan hareketle söyleyebiliriz: Gelinen noktada 2025 eylül sonu verilerine göre, Türkiye’ye göre daha hızlı büyüyen bir Arjantin, döviz kurunu baskılayarak, enflasyonu iki senede yüzde 280’lerden yüzde 30’lara hızlıca indirebildi. Bu da tabii önemli bir rezerv kaybına neden oldu. Oysa Türkiye biraz daha düşük büyürken, enflasyonu hızlı indiremiyor. İşsizlik oranları yakın ama merkez kapitalizmine göre oldukça yüksek. Faiz yükü her iki ülkede yüksek ama Türkiye’de çok daha ağır bir maliyet unsuru. Bütçe dengeleri bozulmuş da olsa her iki ülkede de düzelme yolunda. Cari açık arka planda tehdit olarak kendini gösteriyor. Peki sorunumuz nedir? Her iki ülke de çok daha kötü duruma düşüp krize girmekten “kurtuldu” diye sevinmeli miyiz? Zira Arjantin geçtiğimiz hafta pesonun hızlı düşüşüyle ufak çaplı bir döviz kriziyle baş başa kaldı, direkten döndü diyebiliriz.

Geleceğe dönük varsayımsal analize (senaryo)  geçmeden, başlıktaki muhafazakâr “paleo neoliberal kapitalizmin” en acı yanını vurgulayalım: Eşitsizlik derin yoksulluğu artırıyor ve kitleler ekonominin krizini dolaysız üstlenmiş oluyorlar. Paleo kapitalizminin ekonomi dışı unsurlara bağladığı değer, bütün ekonomik çerçeveyi de belirliyor. “Paleo” ön eki de zaten bunu vurguluyor, oldukça “ilkel” bir süreç bu. Acımasız ve gerçekleşen eşitsizliği görmezden gelme  ve siyaseti ve algıyı bunun üzerinden gerçekleştirme vaziyeti var. Trump’ın ekonomisi de muhafazakâr değerler üzerinden gelecek algısını kullanmıyor mu zaten? Ekonominin lafı mı olur, büyük caka hepsinin üstünde, “Biz silah satalım, daha az ithalat yapalım, ekonomiyi de 'belirsiz' geleceğe bırakalım,” deniyor.Arjantin ve Türkiye hızla artan gini katsayılarıyla zaten yoksulluk oranlarını kabullenerek, onun üzerinden enflasyonu yenmeyi hedefliyorlar. Bu açıdan fazla bir fark yok aralarında: Orta sınıfın çöküşü, artan yoksulluk ve eşitsizlik.

Her iki ülkeye dönük gelecek senaryoları:

Birinci senaryoda; Türkiye neoliberal geçmişten ders çıkarıp benzer yapısal reformları hayata geçirirken, diğeri (Arjantin) mevcut döngüyü sürdürür.

Türkiye: Eğer Türkiye, sanayi üretimini ve katma değeri artırmaya yönelik politikalara odaklanırsa, finansallaşmanın zararlı etkilerini azaltır ve üretken yatırımları teşvik ederse, Arjantin’den farklı bir yola sapabilir. Jeopolitik konumu, Avrupa pazarlarına yakınlığı ve nispeten daha güçlü sanayi altyapısı, bu dönüşüm için bir avantaj sağlayabilir. Ayrıca toplumdaki eşitsizlikleri önleyici maliye ve gelirler politikalarını devreye alabilir. Planlı kalkınma modeliyle finansallaşmanın olumsuz yönlerini törpüleyerek, esas finansmanın içeride olduğu bilinciyle hareket edilebilir. Bu durum, Türkiye’nin daha istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme modeline geçmesine yol açabilir.

Arjantin: Eğer Arjantin, siyasi istikrarsızlık, yüksek enflasyon ve dış borç sarmalından kurtulamazsa, popülist ve korumacı politikalar arasında gidip gelmeye devam ederse, yapısal sorunlarını çözemez. Bu senaryoda Arjantin, ekonomik krizleri tekrarlayan bir döngüde kalırken, Türkiye gibi ülkelerle arasındaki makas açılabilir.

İkinci senaryoda Arjantin geçmişten ders alarak neoliberalizmin yarattığı sorunları aşmaya girebilir. Böylece Dünyada 8’inci sıradaki geniş topraklarıyla tarım ve hayvancılıkta 20’nci yüzyılın başında olduğu gibi ilk 10 ülke içine giremese de ilk 20’ye rahatlıkla girer. Sanayisi de bu durumda tarıma ayak uydurarak yükseldikçe finansallaşmanın getirdiği olumsuz etkileri bertaraf edebilir.

Bu senaryoda Türkiye iç siyasi istikrarsızlığın girdabında “merkez”e finans bağımlılığını artırarak, finansal kırılganlığını daha da yükseltebilir. Bütçe açığını düşürmek için cari açığı tekrar hareketlendirerek, dövize talebinin yükselişi ve dış borç krizlerini görebilir. Enflasyonu düşürmek bir yana yeniden yüzde 50’lere çıkmasına neden olabilir.

Üçüncü senaryoda, her iki ülke de neoliberalizmin yarattığı sorunlarla mücadele etmeye devam eder ve yapısal reformlar için yeterli iradeyi gösteremez.

Ortak Kader: Türkiye’nin de sanayisizleşmeye devam etmesi, enflasyon sorununu çözememesi ve inşaat gibi üretken olmayan sektörlere bağımlılığını sürdürmesi durumunda, Arjantin’e benzer bir rotada ilerlemesi kaçınılmaz olabilir. Bu senaryoda her iki ülke de döviz krizleri, yüksek enflasyon ve uluslararası yatırımcıların güvenini kaybetme gibi sorunlarla boğuşmaya devam eder. Merkez bankaları ve hükümetler, kriz yönetiminde zorlanırken, uzun vadeli büyüme planları bir kenara bırakılır.

Sonuç olarak, Türkiye ve Arjantin’in kaderleri, neoliberalizmin yarattığı sorunları aşma konusundaki kararlılıklarına bağlı. Eğer iki ülke, hukukun üstünlüğü gereği iç siyasi istikrarı sağlar, planlı bir kalkınma modeli üretebilirse ve yapısal sorunları cesurca ele alırsa “paleo neoliberalizmin” soğuk yüzüyle yüzleşme mümkün olabilir. Bunun için planlı kalkınma modeliyle, üretken olmayan yatırımlardaki kaynakları tarım ve sanayide katma değeri artırıcı ve inovasyonlara fırsat verici yatırımlara yöneltmeleri gerekiyor. Son dünya şampiyonasında finalde Fransa’yı yenerek aslında güçlü bir kapasitesi olduğunu gösteren Arjantin gibi ülkeler Türkiye ile birlikte bu sorunları aşmanın yollarını aramalı. Aksi takdirde, “Tango-Halay” dansı, her iki ülkede de kronik bir ekonomik istikrarsızlık hikâyesine dönüşmeye devam edebilir.