Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Sermayenin halleri: Türkiye’de kriz, sömürü oranı ve üretken olmayan sermaye

Kapitalist üretim ilişkileri, merkez ve çevre arasındaki eşitsizlikleri derinleştirirken, Türkiye, Arjantin gibi yarı çevre ülkeleri ağır bedeller ödemeye mahkûm ediyor. Katma değer üretimindeki gerileme, artık değerin işçi sınıfından sermaye sınıfına aktarılması ve üretken olmayan sermayenin şişirilmesi, bugün yaşadığımız ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın en belirgin nedenleridir.

Neoliberal finansallaşmaya dayalı ekonomi politikaları 1980’lerden itibaren değişik biçimleriyle uygulama alanı buldu. 1980’lerde dış ticaretin liberalleştirilmesini, 1990’larda sermaye hareketlerinin ultra liberalleşmesi izledi.

2000’lerde finansal liberalleşmede özelleştirmelerin yeni bir ivmeyle artırılmasıyla ve dış finansman yoluyla devletin ekonomide özel sektörle işbirliği içinde yapılan altyapı projeleri ağırlık kazandı. 2008 küresel krizinden sonra dış sermayenin ilgisi daha çok üretken olmayan finans, AVM ve gayrimenkul gibi alanlarda yoğunlaştı. Bu da kâr oranlarının kısa vadede uzun vadeye göre hızlanmasına yol açtı.

Covid salgını sonrası özel sektörün borçlu olduğu dış yatırımcı sermayesini çekmek isteyince döviz kurundaki ani sıçrama büyümeyi tehlikeye attı. Buna karşılık 2021 Aralık ayından itibaren son derece yanlış bir biçimde uygulanan para politikası enflasyonist ortamı yükselttiğinden, 2023’ten itibaren IMF programına benzer bir biçimde emeğin payını düşüren dezenflasyonist politikalar tercih edildi.

KATMA DEĞER VE ARTIK DEĞER ÇELİŞKİSİ

Kapitalist ekonomide katma değer, sermaye yoğunluğuyla artar. Ne var ki günümüzde Türkiye’de sanayi üretimi giderek zayıflamakta, katma değer yaratımı düşmektedir. İnşaat ve finans gibi alanlar, sanayi üretiminin yerini almış durumda.

Artık değer ise işçinin ürettiği toplam değerden emeğinin karşılığı çıktıktan sonra kalan kısımdır. İşte sermayenin kârı buradan doğar. Türkiye’de emeğin milli gelirden aldığı pay azalırken, özellikle finans ve inşaat sermayesinin kısa vadeli kârları artmakta, bu da sömürü oranlarının yükseldiğini açıkça göstermektedir.

MERKEZ VE ÇEVRE ARASINDAKİ TÜRKİYE’NİN YERİ

Merkez ülkeler, yüksek teknoloji ve sermaye yoğunluğuyla daha fazla katma değer yaratır. Çevre ülkeler ise düşük yoğunluklu üretim ve yüksek sömürü oranlarıyla ayakta tutulur. Türkiye, bu tabloda Avrupa Birliği’nin üretim zincirine, ABD’nin de finansman sistemine bağımlı bir yarı çevre ülke olarak konumlanıyor.

Çin, 2000–2014 arasında dünya katma değerindeki payını yüzde 5’ten yüzde 14’e çıkararak yeni bir güç merkezi haline gelirken, Türkiye, sanayi kapasitesini genişletememiş, aksine üretken olmayan sermayeye yönelmiştir.

FİNANSALLAŞMA VE KÂR ORANLARININ DÜŞÜŞÜ

Önceden vurguladığımız gibi, 2008 küresel krizi ve Covid-19 salgını, finansallaşma süreçlerini hızlandırdı. Fed, ECB, BOE ve BOJ gibi merkez bankaları, IMF ve Dünya Bankası’nın ötesinde, sermayeyi çevreye yönlendiren başlıca araçlara dönüştü.

Türkiye’de bu süreç, üretken yatırımlar yerine finansal spekülasyonları büyüttü. Bankacılık, gayrimenkul ve inşaat üzerinden elde edilen kısa vadeli kârlar, ekonomiyi kırılganlaştırdı. Sermayenin kâr oranı küresel ölçekte düşerken, Türkiye’de bu düşüş çok daha sert yaşandı. Enflasyon diğer “yarı çevre” ve “çevre” ülkelerine göre (resmi olarak yüzde 30’lar civarı) yüksek seyrettiğinden, hem maliyet yükselişine bağlı karlılık düşüşü hem de emeğin yoksullaşmasına ve âtıl işgücünün artışına dönük ekonomi politikalarını sürdürmek zorunda kalınıyor. Oysa bu politikanın alternatifleri mevcuttur.

TÜRKİYE’NİN KRİZİ: ÜRETKEN OLMAYAN SERMAYE VE EŞİTSİZLİKLER

Bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tablo net:

Katma değer üretimi azalıyor,

Ücretlerin payı küçülüyor,

Sömürü oranı artıyor,

Sanayi yerine inşaat ve finans şişiyor,

Gelir dağılımındaki eşitsizlik derinleşiyor.

Lüks konutlar ve AVM’lerle yükselen kent silueti, aslında üretken olmayan sermayenin simgesi. Oysa işçi sınıfı, artan hayat pahalılığı karşısında her geçen gün daha da yoksullaşıyor.

SONUÇ: YARI ÇEVREYE MAHKÛMİYET Mİ, ÇIKIŞ MI?

Türkiye’nin konumu, üretken olmayan sermaye birikimi ve yüksek sömürü oranıyla belirlenmiş durumda. Bu tablo, yalnızca teknik bir ekonomi yönetimi meselesi değil, sınıfsal tercihlerin, sermaye ile emek arasındaki ilişkinin bir başka sonucudur.

Çıkış yolu bellidir:

Sanayiyi yeniden inşa eden, tarımda gıda fiyat artışını küresel fiyat artışlarına yaklaştıracak bir yeniden yapılandırma getiren(*),

Katma değeri toplum için yaratan, kamusal alanı yükselten,

Üretken olmayan sermayeyi sınırlayan, vergi sistemini buna uygun kodlayan (gelir vergisi üst diliminin yükseltilmesi, kurumlar vergisi tahsilatları ve oranlarının artırılması, servet vergisi, gayrimenkul değer artışı vergisi vb.),

Kentlerde maliyetleri yükselten bütün kayıtdışı unsurları devlet eliyle yöneten,

Sosyal konut yapımına ağırlık veren ve emeğin ulusal gelirdeki payını artıran bir ekonomi politikası.

Aksi halde Türkiye, “merkez” sermayenin çevresinde bir “yarı çevre” ülkesi olarak krizlerden kurtulmak için yeni krizlere doğru yelken açacaktır.

________________________

(*) https://doi.org/10.70101/ussmad.1624742 Bu konuda linkten makalemize bakılabilir.