İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Leman Dergisi hakkında başlattığı soruşturma ve akabinde yaşanan sokak saldırıları, yalnızca bir karikatür üzerinden yürütülen hassasiyet meselesi değil; çok daha organize, ideolojik ve tehlikeli bir baskı biçiminin izlerini taşıyor.
Yaşadıklarımız, Türkiye'de seküler kamusal alanı kuşatma girişimi olarak okunmalı.
Leman Dergisi’nde yer alan karikatürde Hz. Muhammed’in doğrudan tasviri yer almıyor. Buna rağmen, karikatürü paylaşan kimi çevreler onu bulanıklaştırarak dolaşıma soktu. Bu yöntem bilinçli bir çarpıtmanın parçasıydı. Karikatür hiç görülmeden infial yaratıldı.
Taksim’deki saldırılar münferit değil, örgütlüydü. Bu tarz saldırılarda radikal unsurların kontrollü biçimde devreye sokulduğu, ortalama zekâ üzerindeki herkes tarafından bilinir.
Sayıca az ama görünürlüğü yüksek gruplar, “toplumsal öfke var” algısı yaratarak hedefi sindirmeye çalışır. Olay yerinde kalmaları, slogan atmaları, kalabalığı provoke etmeleri bu gösterinin parçasıdır.
Bu tür eylemler, sadece bir kurumu değil; aynı düşünceye sahip herkesi hedef alır. Amaç, “Baskı altındasınız” mesajıdır. Bu bir fiziksel saldırıdan çok, psikolojik tahakkümdür. Böylece tüm bir topluma gözdağı verilmeye çalışılır.
Dün bir kez daha gördük ki, tarikat yurtlarında çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarında sessiz kalanlar, Gazze'de 60 bin insanın öldürülmesine dair tek eylem dahi yapmayanlar, bir karikatür üzerinden seferberlik ilan etti.
Bu çelişki, ahlâkî değil, politik bir pozisyon alışın sonucudur. Dini duygular, politik hesaplar için araçsallaştırılıyor. Bu inancı, İslam'ı savunmak değil, iktidarı savunan tipik bir siyasal islamcı davranışıdır.
Karikatür çizebilenler değil; bu bağnazlıkla gözünü karartanlar, toplum için gerçek tehdit hâline geliyor.
Sosyal medyada hem Leman Dergisi hem de Mustafa Kemal Atatürk açık hedef hâline getirildi.
“Kemalist köpekler” gibi nefret ifadelerinin açıkça kullanımı, gerici provokasyonun asıl amacını gösteriyordu.
Polis ise, aralarında İBDA-C terör örgütü mensupları ve sempatizanlarının bulunduğu gerici saldırganlara karşı son derece müsamahakârdı.
Karikatüristlerin gözaltına alınma biçimleri ise derhal medyaya servis edildi.
Kadın cinayetlerinde, mafya operasyonlarında gösterilmeyen “sertlik”, burada teatral bir cezalandırma aracı olarak kullanıldı. Ters kelepçeler, yere yatırmalar, eğdirilerek terliksiz/ayakkabısız yürütmeler... Gözaltılar bir medya şovuna dönüştürüldü.
Kolluk kuvvetleri, azılı katillere gösterilmeyen sertliği niye karikatüristlere gösterdi?
Bakan Yerlikaya’ya hatırlatmakta fayda olabilir.. Hukukun dili gösteri değildir; ölçülülük ve adalettir. Devletin asli görevi, bu nefret diline karşı hukuk düzenini tesis etmektir.
İnançlı bir birey de, inançsız bir birey de aynı ölçüde hukukla korunmalıdır. Zira ifade özgürlüğü, yalnızca popüler fikirleri değil; rahatsız edici olanları da kapsar.
Leman'a yönelik saldırının, Madımak Katliamı’nın yıldönümünden hemen önce yaşanması tesadüf değil. Bu tür organize provokasyonlar, toplumu korku duvarlarıyla çevrelemeyi hedefler. Bu cesaret, karşısındaki sessizlikten doğar. Oysa karanlık, en çok suskunlukla büyür. Bir provokatörün "Yakılmamalılar" paylaşımı dikkatlerden kaçmadı. Taksim'de toplanan grupların, "Katli vacip bunların" diye haykırmaları da elbette.... "33 canın katledildiği Madımak'ın yıl dönümünde yine aynı senaryo mu?" diye sormadan edemiyor insan.
Toplumun gerçek gündemi ortada... Pazarlar boş, işsizlik rekor seviyede, çocuklar beslenemiyor, gelişemiyor... Babalar borç içinde... İntiharlar artıyor, yoksulluğa bağlı yozlaşma hayatımızı çevreliyor.
Gerçeklikten kopmuş, devasa servetlere kavuşmuş iktidar ve şürekâsı ise kendilerine yarattıkları dünyada sefa içinde yaşamaya devam ediyor. Ve tek istekleri bunu kaybetmemek. Tüm mücadeleleri, büründükleri her kılık, verdikleri her taviz, yaptıkları her iş birliği bu kişisel çıkarlar çerçevesinde şekilleniyor.
Siyasi iktidar, dini hassasiyetleri manipüle ederek dikkatleri bu acı tablodan başka yöne çekmeye çalışıyor.
Türkiye'nin en temel ihtiyacı, hukukun üstünlüğüdür. Devlet, inançlı ya da seküler her yurttaşına eşit mesafede durmak zorundadır. Korku değil; hukuk konuşmalı. Karanlık değil; düşünce aydınlatmalıdır.
Leman'a yapılan saldırı, öldürme ve yakma tehditleri, ters kelepçe gözaltıların İçişleri Bakanı'nın resmî X hesabından paylaşılması, düşünme ve ifade etme özgürlüğüne yapılmış bir saldırıdır.
İktidar yalnızca toplumu değil, hukuku da rehin aldı ve Türkiye bunu hak etmiyor... Türkiye artık hukuksuzluğu kaldıramıyor, taşıyamıyor.
Yazıma son vermeden önce herkesçe bilinen iki maddeyi paylaşacağım.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 2. Madde: Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 10.Madde: Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar.
Çok Okunanlar

Kurultay davasını nereden takip ettiği belli oldu!

Flash Haber TV’nin yeni sahibi belli oldu!

Son anket sonuçlarını açıkladılar

Fatih Altaylı Silivri'den yeni mektup yolladı!

CHP Kurultay davasında gergin anlar!

Emekli ve Memura zam hesabı netleşiyor

İktidarın maksadı hasıl oldu!

Ümit Özdağ'dan çarpıcı Kuzey Irak iddiası

Lozan karşıtlarının hedefi ne?

LEMAN Dergisi'nden tepki çeken karikatür ardından açıklama