Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,6287
Dolar
Arrow
34,8925
İngiliz Sterlini
Arrow
44,3362
Altın
Arrow
3006,0000
BIST
Arrow
10.125

Bekamız sizlere ömür!..

Erdoğan’ın Cuma günü Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde yaptığı küçüklere masallar tadındaki konuşmasını irdelemeden önce, bugün kuvvetle muhtemelen sonuçlanacak olan Yargıtay Başkanlığı ve Cumhuriyet Başsavcılığı seçimine ilişkin birkaç kelam edelim.

Yargıtay Başkanlığı seçimi Türkiye’nin belediye seçimlerine kilitlendiği Mart’ın son haftasında başladı.

Ancak geçen 1.5 ayda üç aday arasında gerçekleşen 35 turda salt çoğunluk sağlanamadığı için sonuç alınamadı.

Bu seçimin ilk haftaki turlarından hemen sonra kaleme aldığımız yazının başlığı, “Yargıtay Başkanını Kim Seçecek?” idi. Yazımızda, adaylar mevcut Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk ve 3. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Kerkez’in özelliklerinin yanı sıra, seçimlerde MHP ile cemaat/tarikatların etkisine ilişkin iddiaları aktardıktan sonra şöyle dedik:

“Geçen haftaki seçim turları bu üç aday arasında değil, arkalarındaki güçler arasında gerçekleşti. Şu ana kadar hem Yargıtay’daki güç dengelerini görmek hem de mahalli seçim öncesi MHP ve diğer güçleri küstürmemek için devreye girmediği tahmin edilen Erdoğan’ın yarından sonra yeni başkanı işaret etmesi bekleniyor. Bu işaretten sonra da muhtemeldir ki, Yargıtay Genel Sekreterliği ve Cumhuriyet Başsavcılığı pazarlıklarıyla sözkonusu gruplar arasında denge sağlanması yoluna gidilecek. Yargının en alttan en üste siyasallaşması böylesine sıradanlaştıkça, bu ülkeye adalet hiç gelebilir mi?!”

DEVREYE GİRMESİ NE KADAR NORMALLEŞTİYSE

Bizden beş gün sonra da iktidarın gazetesi Sabah’ın Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu “‘ÖnYargı’tay Olmasın” başlıklı yazısında, Yargıtay’daki kilitlenmeye değinirken seçimlerin “hukukçu yetkinliği ve temsil kabiliyetinden ziyade dünya görüşü ve bir inanç grubuna bağlılık etrafından tıkandığını veya bu algının giderek pekiştiğini”, “kemik olarak hareket ettiği ileri sürülen bir grup üyenin, mesleki aidiyetini ikinci plana bıraktığı” yorumlarının yapıldığını, bunun ise “15 Temmuz ve öncesindeki kimi birliktelikleri çağrıştırdığını” vurgulayıp şunları kaydetti:

“Bayramın ardından, Yargıtay'da toplumun beklediği sağduyu ağır basmalı ve kıymetli üyeler, seçimlerini başarıyla tamamlamalı... Birilerinin istediği şekliyle başkanın seçimi mesele haline getirilerek Külliye'nin devreye girmesi hesabına dönüştürülmemeli. Böylece yargı erki anayasal sistemdeki yerine göre, adalet arayan vatandaşlarına itimat ve memnuniyet telkin eden özgün konumunu sürdürmeli!”

Belediye seçimleri veya bayram ertesi değil, ama yaklaşık 40 gün sonra geçtiğimiz Cuma manzara şöyle tecelli etti:

Seçimleri başa baş götüren ve Saray’ın bir bölümü ile MHP’nin desteklediği öne sürülen 3. Ceza Dairesi Başkanı Muhsin Şentürk, 35 turun ardından, “süreçte oluşan tıkanmanın giderilmesi ve Yargıtay’ın kurumsal itibarının korunması amacıyla” adaylıktan çekildiğini açıkladı.

Medyamız da bu gelişmeyi, gayet olağanmış gibi, “Erdoğan devreye girdi, Yargıtay’daki düğüm çözüldü” başlıklarıyla verdi.

Acaba yürütmenin başı olan Erdoğan, bağımsız yargının başının seçimi için nasıl devreye girmiş ve düğüm nasıl çözülmüştü? Buna ilişkin detaylardan önce şuna dikkat çekelim.

Muhsin Şentürk, başkanlık adaylığından çekildiğini açıklarken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na aday olduğunu da duyurdu.

Hasılı 1 Nisan’da yazdığımız gibi, “Erdoğan işaretini verdi, ardından Yargıtay Genel Sekreterliği ve Cumhuriyet Başsavcılığı pazarlıklarıyla sözkonusu gruplar arasında denge sağlanmış” oldu!..

Son durum mu? Direnç ve tepki olduğu konuşulsa da Yargıtay Başkanlığı’na Erdoğan’ın işaret ettiği Mehmet Akarca’nın, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na da önüne gelecek 5 aday arasından nihai seçimi Erdoğan yapacağı için Muhsin Şentürk’ün seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor.

ERDOĞAN YARGININ SİYASALLAŞMASINI DOĞRU BULMUYORMUŞ

Erdoğan’ın Cuma günü Danıştay’da yaptığı konuşmaya gelince;

“Güçlü, tarafsız, bağımsız, iyi ve seri işleyen bir adalet sisteminin” anlam ve önemini anlattı... “Topluma güven veren ve erişilebilir adalet sisteminin bekamızın güvencesi” olduğunu vurguladı...

27 Mayıs darbecilerinin, 12 Eylül dikta rejiminin, 28 Şubat döneminin, oligarşik yapıların, FETÖ ihanet çetesinin yargı üzerinde kurduğu vesayeti ve bugün sosyal medya eliyle yargının yönlendirilmesi çabalarını anlatıp, “davaları hukukun meselesi olmaktan çıkarıp siyasallaştırmanın, sonuç ne olursa olsun, toplumdaki adalet duygusuna gölge düşüreceğini, bunu doğru bulmadıklarını” söyledi...

Ve dahi “yargının yasama ve yürütmeye müdahalesi nasıl yanlışsa, yargının siyasi tartışmaların içine çekilmesinin de o denli hatalı olduğunu” belirttikten sonra, “İktidar, muhalefet, basın ve sivil toplum olarak hep birlikte yargının her türlü taassuptan, menfaat eksenli gruplaşmadan ve ideolojik kamplaşmadan uzak durmasını temin etmemiz gerekiyor.” diyerek bu konuda herkesi “sorumluluk bilinciyle” hareket etmeye çağırdı...

Sonunda da işi “yeni ve sivil bir anayasa ihtiyacına” bağladı!..

Söylemler gayet güzel, ya eylemler?

Yukarıda aktardığımız Yargıtay seçimleri örneği yeter de artar bile, ama başkalarını da hatırlatalım.

Anayasa’da “hiçbir organ, makam, merci veya kişinin mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı” yazıyor... “Yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda” olduğu belirtiliyor... Uyan kim?!

Yine Anayasa, “Hakimler ve savcılar azlonulamaz.” diyor... Peki Kaşıkçı cinayeti dosyasının Suudi Arabistan’a devredilmesi kararına şerh koyan hakim Nimet Demir niye emekli olmak zorunda kaldı?.. Ya da Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına üçüncü kez aday olamayacağını söyleyen hakim Ahmet Çakmak’ın başına neler geldi?..

Sahi bizatihi kendilerinin 2019’da açıkladığı yargı reformu paketiyle, “Hakim ve savcılar için coğrafi teminat” geliyordu. 5 yıl geçti, niye gelmedi o teminat?..

İki sıcak örnek daha:

Medyanın, Erdoğan’ın Yargıtay seçimlerine karışmasını olağan karşılamasını eleştirdik; ama bu acı gerçek muhalefete dahi sirayet etmiş gibi.

Baksanıza, belediye seçimlerinden sonra “normalleşme” adına Erdoğan’la görüşen CHP Genel Başkanı Özgür Özel de Osman Kavala ve diğer Gezi hükümlülerinin yeniden yargılanmasını ve 28 Şubat davasından hapiste olan generallerin bırakılmasını ondan talep etti. Tahliye talebi, aynı zamanda Erdoğan’ın birilerinin tutuklanması emrini vermesini de legalleştirmiş olmuyor mu?

HDP’nin, ardından DEM’in hatta Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasını isteyen Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Bahçeli ise geçen haftaki grup toplantısında Özgür Özel’in Gezi hükümlüleriyle ilgili açıklamalarına, Anayasa’nın yargıyla ilgili maddelerini hatırlatarak cevap verdi. Ama hemen ardından Sinan Ateş suikastı iddianamesi için, “Mezkur iddianame ilgili mahkeme tarafından kabul edilip yargılama süreci derhâl başlatılmalıdır.” dedi.

Tesadüf bu ya; aynı gün, mahkeme herkesin eleştirdiği o iddianameyi kabul etti!..

Bu vesileyle başka tesadüflerin de altını çizelim.

29 Nisan’da Erdoğan Bahçeli’yi ziyaret etti. Ziyaretin hemen öncesinde, tam 1 yıl 4 aydır süren Sinan Ateş suikastı soruşturmasının tamamlandığı ve hazırlanan iddianamenin mahkemeye gönderildiği açıklandı.

10 Mayıs’ta yani geçen Cuma; Erdoğan Danıştay’da, “Yargının her türlü taassuptan, menfaat eksenli gruplaşmadan ve ideolojik kamplaşmadan uzak durmasını temin etmemiz gerekiyor.” dedikten sonra Saray’da Bahçeli’yi kabul etti. Hemen ardından MHP’nin desteğini aldığı öne sürülen Muhsin Şentürk Yargıtay Başkanlığı seçimlerinden çekildiğini ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na aday olduğunu duyurdu.

Erdoğan’ın, “bekamızın güvencesi” dediği adalet sistemimizin hâli özetle böyle... Bekamız sizlere ömür... Başımız sağolsun!..

Müyesser YILDIZ

13 Mayıs 2024