Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
41,6090
Dolar
Arrow
37,9957
İngiliz Sterlini
Arrow
48,8862
Altın
Arrow
3710,0000
BIST
Arrow
9.388

Kıbrıs’tan da vazgeçmediysek... Nerede bu devlet?!

İktidar ve ortakları “iç düşmanlara” karşı dört koldan savaş açmışken, dış düşmanlar cephesinde olup bitene bakamaz hale geldik.

Ergenekon kumpasında tam 7 yıl Silivri’de yatan Harp Malulü emekli Astsubay Oktay Yıldırım’ı hatırlarsınız. Geçtiğimiz günlerdeki bir sohbetimizde, uzun yıllar terörle mücadele ettiği için şu ilginç benzetmeyi yaptı:

“Operasyondan önce teröristlerin dikkatini dağıtmak ve etrafı görmesini engellemek için sis bombası atıyorduk. Şu anda ülkemizde de durum bu. Yaşananlar peş peşe sis bombası atılmasına benziyor; etrafımızı göremez hale getirilmek isteniyoruz.”

Ümit Özdağ, Ekrem İmamoğlu ve belediye çalışanları, öğrenciler tutuklanır, CHP’ye kayyum atanması konuşulurken, etrafımızda olup bitenlerden mesela neleri mi görmüyoruz?

Yunanistan, 1821’de Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kanlı isyanı simgeleyen 25 Mart “bağımsızlık yıldönümü”nün bu yılki anmalarında seviye atlayıp, Deniz Piyade Okulu öğrencilerinin Türkiye’ye küfredip, “Kıbrıs Yunan’dır” sloganı atmasının önünü açtı.

Bu rezaletten sonra sızdırılan başka görüntülerde de Yunan askerlerinin, dağlarda Türklerin, Arnavutların ve Kosovalıların kanını içmek istediklerine dair şarkılar söylediği, Kıbrıs ve Makedonya’ya işgâl, Ayasofya’yı yeniden Yunan toprağı yapma tehditleri savurdukları görüldü.

Yunan iktidarı hiç oralı olmazken, iktidarımızın medyası adeta onların avukatlığına soyunup, “soruşturma başlatıldığını ve olaya karışan piyadelere disiplin cezaları verileceğini” öne sürdü.

Kimi yazarlar da Yunanistan’a, “Atina, aşırı sağın Yunan Ordusu ve polisine sızıp sızmadığına bakmalı. Güney Kıbrıs’taki faşist ELAM’ın Yunanistan’daki askeri okullarda etkisi araştırılmalı” diye akıl verip, o geçit töreninin kılcal damarlarının “Güney Kıbrıs ve ELAM’a” uzanıp uzanmadığını sordu!..

Ankara’nın tavrını hatırlatalım.

Yetkililer, Erdoğan’a yönelik en ufak söze cevap verirken, Türkiye’ye yönelik bu hakaretlere tek bir ses çıkaran olmadı. Sadece Dışişleri ve MSB kaynakları, sıradan açıklamalar yaptı.

Allah’tan, KKTC Cumhuriyet Meclisi Başkanı Ziya Öztürkler, “Kıbrıs hiçbir zaman Yunan olmadı, Yunan olmasına da izin vermeyeceğiz... Türkiye’nin garantörlüğü ve Türk askeri bizim kırmızı çizgimizdir.” dedi de yüreğimiz azıcık soğudu.

EOKA YUNANİSTAN OKULLARINDA

O olaydan birkaç gün sonra Kıbrıs Rum kesiminde geçmişte Türklere yönelik katliamları gerçekleştiren, daha sonra “ELAM” adıyla partileşen EOKA benzeri bir örgütün kurulduğunu duyduk. Kendilerini “devrimci özgürlük savaşçıları hareketi” olarak adlandıran örgütün, geçen Temmuz’daki Kıbrıs Barış Harekâtı’mızın 50. Yıldönümünde kurulduğu, “Kıbrıs’ta kurtuluş mücadelesi” başlattığı ve Mora isyanına atıfta bulunduğu bildirildi.

1 Nisan da işte bu EOKA terör örgütünün silahlı eylemlere başlamasının 70’inci yıldönümüydü. Rum kesiminde kutlamalar yapıldı, çocuklar EOKA ve Yunan bayraklarıyla yürüdü. Kıbrıs, Yunanistan bayrağı içinde gösterildi. Kutlamalarda Yunan bayrağı önünde bir konuşma yapan Rum Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, “EOKA'nın kuruluş yıldönümüne katılmak benim için bir onurdur. Kıbrıs Türk işgâli nedeniyle hala bölünmüş durumda... EOKA'nın mücadelesini çocuklarımıza ve yeni nesle anlatmalıyız, öğretmeliyiz.” dedi.

Rum kesimini tanımadığımız için Ankara’nın bu skandalları görmezden, duymazdan geldiğini varsayalım. Peki Erdoğan’ın “dostu” Miçotakis’in Yunanistan’ında ne oldu?

Milli Eğitim Bakanımız Yusuf Tekin emperyalistlerin ensemizde boza pişirdiği Ruhban Okulu’nu açmak için canını dişine takmışken Yunanistan Eğitim, Din İşleri ve Spor Bakanı Sofia Zacharaki, 31 Mart’ta bir genelge yayımlayıp 1 Nisan’ın ilk kez Yunan okullarında da kutlanmasını kararlaştırdı.

Bakan Zacharaki’nin, “Kıbrıslı savaşçıların ulusal kurtuluş mücadelesinin (1955-1959) başlangıcını 1 Nisan'da ülkenin okullarında anmak için etkinlikler” başlıklı genelgesinde; “1 Nisan’ın Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ulusal yıldönümü olarak belirlenmesini anacak etkinlikler düzenlenmesi”, bu kapsamda “ders programlarının iki saatinin Helen dünya tarihi konusunda öğrencilerin bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi amacıyla gösterimler, raporlar ve konuşmalar gibi faaliyetlere ayrılması” istendi.

Genelgede; “bu etkinlikler sayesinde lise öğrencilerinin, Kıbrıs tarihi ve kültürüyle temas kurma, Helenizm'in kadim beşiği olan ve yüzyıllar boyunca coğrafyaya, tarihe ve sözde fatihlere rağmen kimliğini bozulmadan ve değişmeden koruyan Kıbrıs'ın kurtuluşu için verilen ulusal çaba hakkında farkındalık yaratma fırsatı bulacağı” da vurgulandı.

İktidarımızın medyası, yine durumdan vazife çıkarıp, “Yunanistan’ın bu kararı tepkiye neden oldu” dedi; ama Ankara’dan kimin, nasıl bir tepki gösterdiğini ne hikmetse yazmadı!..

25 Mart’ta Yunan askerlerinin Türkiye’ye küfrü... 1 Nisan’da EOKA’nın anılması... Arada ne oldu?

27 Mart’ta; o EOKA genelgesini yayımlayan Yunanistan Eğitim Bakanı Zacharaki, elini kolunu sallayarak “Konstantinopolis”e yani İstanbul’a geldi... Lozan’a göre bir Türk kurumu olan Fener Rum Patrikhanesi’nin Başpiskoposu Bartholomeos’la “Ekümenik Patrik hazretleri” unvanıyla, “eğitim gibi ortak ilgi alanlarına giren önemli konularda” görüş alışverişinde bulundu. “Konstantinopolis ve İmroz (Gökçeada)”daki okullara gönderilen öğretmenleri konuştu...

Gel de, “Zacharaki, acaba beş gün sonra yayımlayacağı EOKA genelgesi hakkında da Bartholomeos’a bilgi vermiş olabilir mi?” diye sorma!..

KKTC ve Türkiye’ye yönelik bu aleni düşmanlıkların herhalde bir kıymet-i harbiyesi yok ki; EOKA kutlamalarının ertesi günü KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, Rum Lider Nikos Hristodulidis'le ara bölgede buluştu... Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan da Brüksel’deki NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda Yunan mevkidaşıyla bir araya gelip, “iki ülke arasındaki ilişkileri ve bölgeler gelişmeleri” ele aldı!..

DOST KAZIĞI

En büyük skandala gelmeden önce biraz hafızaları tazeleyelim.

AKP’nin havai fişeklerle Türkiye’yi AB’ye soktuğu (!) 2004’te, Gümrük Birliği Ek Protokolü’nü yeni üyeleri de kapsayacak şekilde imzalamamız şartı koşuldu. Bunun anlamı, “Kıbrıs Cumhuriyeti” dedikleri Rum kesimini tanımamızdı. Dönemin Başbakanı Erdoğan rest çekerken, Devlet Bakanı Beşir Atalay imzasıyla, “Ek protokolü imzalayacağız” taahhüdünde bulunuldu.

Uzatmayalım; muhalefetin ve milli güçlerin tepkisiyle bu proje hayata geçirilemedi. Sonrasında da Fransa ve Rum kesiminin vetolarıyla Türkiye-AB ilişkileri askıya alındı. Ama ABD ve AB, “Kıbrıs Cumhuriyeti” planından asla vazgeçmedi, garantörlüğümüzün sona ermesini ve Türk askerinin Ada’dan çekilmesini istemeye devam etti.

İktidar ise “milli ve yerli” olmaya karar verdikten sonra KKTC’nin tanınması için çağrılarda bulunmaya başladı. Bu kapsamda KKTC, Türk Devletleri Teşkilatı’na (TDT) gözlemci üye yapıldı.

Yıllardır, “iki devlet tek millet” olduğumuz Azerbaycan veya TDT’nin diğer üyelerinin KKTC’yi tanımasını beklerken, başımıza ne geldi?

Kazakistan, Özbekistan ile Türkmenistan sessiz sedasız ve peş peşe Kıbrıs Rum Yönetimi nezdinde büyükelçi atadı, yani Rum kesimini tanıdı!..

Bahsettiğimiz öyle Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ABD güdümündeki sözde dostlar değil, Türk dünyasında gerçek dost bildiğimiz ülkeler.

Ki Erdoğan, Ramazan Bayramı diplomasisinde, bu ülkelerin liderleriyle de görüşüp bayramlarını kutladı.

Merakımız şu:

O üç ülke, Rum kesimini tanıma kararı aldığını Ankara’ya bildirdi mi, bildirdiyse ne kendilerine cevap verildi?!

Yoksa onlar da Türkiye’den umudunu kesip, haber verme gereği bile duymadılar mı? Öyleyse nereye gitti “dünya lideri ülke” imajımız?!

Hale bakın ki, “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vardır ve kıyamete kadar var olmaya devam edecektir.” diyen TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, böyle bir ortamda kalabalık bir heyetle bir dizi toplantıya katılmak üzere Özbekistan’a gidip, “Türk dünyası olarak işbirliğini artırmak zorundayız” diye buyurdu, ama “dostlarımızın” Kıbrıs konusundaki bu tavrıyla ilgili tek kelam etmedi.

Dahası, iktidarın bir gazetesi, AB’nin Türk dünyasında yürüttüğü bu operasyonu “AB’den Orta Asya açılımı” diye sundu, iyi mi?!

Sağolsun, Kıbrıs davamızın yılmaz savunucusu, Baba Türk merhum Rauf Denktaş’ın eski danışmanı, meslektaşımız Sabahattin İsmail, bu “açılımın” adını koyup, “Kardeş ülkelerin KKTC’yi 12 milyar dolara sattığını” ifşa etti.

“Devlet aklı”, ”beka” diye diye ülkenin altını üstüne getirenlere tek soru:

Kıbrıs’tan da vazgeçmediysek, nerede bu devlet?!

Müyesser YILDIZ

7 Nisan 2025