Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

ABD emperyalizmi ve güvenlik tartışmaları

Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğine evet demesinin ardından, ABD’nin Türkiye’ye F 16 savaş uçaklarını satacağını açıklaması, savunma ve güvenliğe ilişkin tartışmaları yeniden alevlendirdi. Öncelikle akla şu sorular geldi: 

ABD’nin kendisi, Türkiye için en büyük güvenlik tehdidi, en büyük terör destekçisi değil midir? ABD’den F 35 savaş uçağı isteyip, bunun üretim halkasında yer alıp, bu amaçla yatırım yapıp, ödeme yapıp, sonra da ABD’den olumsuz yanıt almak, ardından da İsveç konusunda U dönüşü yaparak F 16 savaş uçaklarına razı olmak, nasıl açıklanabilir? Buna razı gelmek, milli uçak yapma hedefinde bir rehavete, tembelliğe neden olmaz mı? 

Sorular daha da çoğaltılabilir elbette. 

Tartışmayı, kuramsal boyutta yapmakta da büyük yarar var. Çünkü savunma ve güvenlik, ekonomiden diplomasiye, enerjiden eğitime her alanı etkileyen kavramlar. 

Biliyoruz, güvenlik; dış politikada, uluslararası ilişkilerde en fazla kullanılan kavramlardan biridir. Kuramsal tartışmaların adeta merkezinde yer alır. Dış politikada, savunma ve güvenlik politikalarında, sınırların güvenliği, ekonomik varlıkların ve değerlerin güvenliği, enerji güvenliği başta olmak üzere çok yönlü ele alınır. Bu alanda yoğunlaşan uzmanlar, son yıllarda güvenliğin daha da geniş biçimde tanımlandığını, güvenliğe yeni boyutlar, unsurlar eklendiğini söylemektedirler. Kısacası, güvenlik denince, günümüzde sadece savaş, silahlı çatışma, terör, örgütlü suçlar, göçmen kaçakçılığı, insan ticareti, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı akla gelmez. Aynı zamanda örneğin, çevre sorunları, iklim değişikliği, kitlesel göçler, doğal kaynaklar, salgın hastalıklar, siber uzay da akla gelir.  

Kimi uzmanlar ve yorumcular, terörün küreselleşmesine koşut olarak, güvenliğin de küreselleştiğini, özellikle büyük güçlerin, güvenliklerini küresel ölçekte attıkları adımlarla, yaptıkları müdahalelerle, aldıkları önlemlerle sağladıklarını vurgularlar. Doğrudur. Fakat bu durum büyük güçler için geçerlidir. Tüm devletler için geçerli değildir. 

Dünyada terörün en büyük destekçisinin, bizzat ABD emperyalizmi olduğu da asla unutulmamalıdır. Hedef seçtiği ülkelere karşı, terör örgütlerini destekler, o ülkelerde darbe yapar, her türlü istikrarsızlaştırıcı faaliyette bulunur. Türkiye; bu gerçeği en iyi bilen ülkelerin başında gelir. 

Klasik diyebileceğimiz, geleneksel ve yaygın olan görüş, devletler için asıl büyük güvenlik tehdidinin, dışarıdan, bir başka devletten geldiğini kabul eder. Üstelik bu dış tehdit, silahlıdır. Bu yaklaşım, kimi uzmanlara göre geride kalmıştır, eskimiştir, dardır. Yeni güvenlik sorunlarını içermemektedir. Zira günümüzde tehditler çoğalmıştır, çeşitlenmiştir, farklılaşmıştır. Boyut, yöntem, araç, çehre değiştirmiştir. O nedenle yeni güvenlik tanımının bu duruma uyması gerekir. 

Fakat kuramsal tartışmalar ne yönde gelişirse gelişsin, halen güvenlik denince, akla öncelikle devletin güvenliği gelir. Çünkü öncelikle devletin güvenliği esastır. 

Belirtmek gerekir ki güvenlik; dün olduğu gibi, bugün de çok önemli, hatta dokunulmazlığı olan, adeta tılsımlı bir kavramdır. Öyle ki, bazen, ilgili ilgisiz pek çok konu, biraz da zorlamayla güvenlik kavramı içine sokulur. Devletler, hükümetler, güvenliği gerekçe gösterip, dilediklerini yapmak, özellikle de dış düşman kavramının arkasına saklanarak, kendi başarısızlıklarını örtmek isterler. Toplumu yönlendirmek, kitlelerin desteğini almak için, yurttaşların güvenliğe ilişkin endişelerini kullanırlar. Özgürlükleri, insan haklarını, kişi dokunulmazlığını, ifade hürriyetini askıya almak için de kullanılır güvenlik, sosyal devletin gereklerini yerine getirmemek için de. İktidarlar, milletten fedakârlık yapmasını hep güvenlik adına talep ederler. Söz konusu güvenlik olduğu için, milleti ikna etmek de genellikle kolaydır. Çünkü güvenlik kavramının arkası, buna sığınmayı tercih eden iktidarlar açısından konforlu, korunaklı bir alandır. 

Güvenliği öne sürerek, halktan sürekli özveride bulunmasını istemek, yaygın bir durumdur. Herkes, kendi alanını, güvenlik açısından öncelikli görebilir. Akla hemen, ilk anda askerler gelse de, güvenlik çok geniş bir kavram olduğundan çevreciler çevreye, eğitimciler eğitime, sağlıkçılar sağlığa, mimarlar ve mühendisler ise imara ayrılan kaynakların daha da artırılmasını, diğer sebepleri yanında, ulusal güvenlik gerekçesiyle de talep edebilirler. Doğaldır. Yaygın bir durumdur. 

Ulusal güvenlik; doğal olarak, öncelikle diğer devletlere karşı alınan güvenlik önlemlerini içerir. Kapsamında askeri, siyasi, iktisadi boyut öne çıkar. Bu üç boyut, zaten klasik anlamda ulusal gücün unsurları olarak da bilinirler. O bağlamda ulusal güç ile ulusal güvenlik arasında doğrudan, yakın ilişki vardır. Fakat günümüzde güvenliğe yönelik tehditler, sadece bir başka devletten gelmemekte, başka devletlerin, emperyalist devletlerin, hasım, rakip devletlerin güdümündeki, maşası konumundaki terör örgütlerinden de gelmektedir. PKK – PYD – YPG, FETÖ, IŞİD gibi terör örgütleri bunun açık kanıtıdır. 

Devletler, savunma ve güvenlik stratejilerini oluştururken, kendi imkân ve kabiliyetleriyle birlikte, tehdit değerlendirmesi de yaparlar. Bu kapsamda öncelikler, çıkarlar, hedefler, tehdit tanımları, tehdit algıları, jeopolitik, konjonktür, bölgesel ve küresel dinamikler, ittifak ilişkileri de mutlaka gözetilir, hesaba katılır. 

Güvenlik kavramının esnekliği, sınırlarının genişliği, hatta belirsizliği, siyasette sıklıkla sorun yaratır. Çünkü güvenlik, derecelendirilmesi zor bir kavramdır. Az güvenlikte, yarı güvenlikte, eksik güvenlikte olmak, güvenlikte olmamak demektir. Öte yandan tarih bize, mutlak güvenlik altında yaşamak diye bir durumun söz konusu olmadığını da göstermiştir.