Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

Cumhuriyet ve ulus devlet

Atatürk; Cumhuriyet’i kurduktan sonra verdiği bir demeçte, “Ben, Cumhuriyet’i vicdanımda milli bir sır gibi sakladım” derken, bir gerçeğin de altını çizmiştir. Büyük önder, en büyük eserini hayata geçirirken yürüdüğü yolda, zaman zaman büyük bir yalnızlık çekmiştir. En yakın çalışma arkadaşlarının, yol arkadaşlarının, devletimizin kurucu babalarının arasında anılan kahramanların önemli bölümünün, Atatürk’ü anlamakta, büyük kurtarıcının ufkunu ötesine geçen öngörülerine yetişmekte güçlük çektikleri bilinen bir gerçektir. Nitekim bu durum, Kurtuluş Savaşı sonrasında, Cumhuriyet ve devamında atılan devrimci adımlarda daha da belirgin hale gelecektir. 

Biliyoruz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk; 19 Mayıs 1919’da, Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlattığında, hedefi, “ulusal egemenliğe dayanan, tam bağımsız, laik ve çağdaş bir Cumhuriyet” kurmaktır. Bu hedef çok iddialı bir hedeftir ve sonuçta sadece ülkemiz ve milletimiz açısından değil, özelde bölgemiz, genelde dünya, ideolojik düzlemde ise tüm mazlum milletler açısından çok önemli sonuçlar doğurmuştur. Atatürk’ün dehası ve öngörüsü, azmi ve kararlılığı, yöntemde, kapsamda ve amaçtaki farklılığı, Kurtuluş Savaşı’nı Aydınlanma Devrimi’yle birleştiren stratejisi, çağdaş bir devletin temellerini atmıştır. 

19 Mayıs 1919’da Kurtuluş Savaşı’yla başlayan, 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışıyla kurumlaşan, 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet’in ilanıyla adı konan ve kurumsallaşan Cumhuriyet Devrimi’nin atılımları, Atatürk’ün sağlığında doruğa ulaşmıştır. Bu süreçte ulus devlet kurulurken ve güçlenirken, Türk Halkı da devletleşirken milletleşmiş, milletleşirken de devletleşmiştir. 

Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktıktan sonra izlediği güzergâh incelendiğinde, bu güzergâhın, Mustafa Kemal’in siyasi yönelimiyle de örtüştüğü görülür. Bu örtüşme stratejik, ideolojik ve askeri boyutu da içerir. Çünkü Mustafa Kemal Paşa, Anadolu'nun Batı kısımlarında emperyalizme karşı savaşmak için, Doğu’da güçlü olmak gerektiğini bilmektedir.

Cephesini Batı’ya döner, sırtını Doğu’ya yaslar, arkasına Anadolu’yu alır. Bu çok büyük bir hamledir ve Kurtuluş Savaşı başladıktan kısa süre sonra Sovyetler Birliği’yle kurulacak olan ittifak, bu tercihi diplomatik alanda da tamamlayacaktır. 

Atatürk; çok başarılı bir komutan olarak, yığınakta yapılan hatanın telafi edilemeyeceğinin bilincindedir. Yeterli hazırlığı yapmadan, kuvveti toplamadan, gerekli imkân ve kabiliyete sahip olmadan yapılacak bir saldırının, başarısızlığa mahkûm olduğunu bilmektedir. O nedenle, yurdun dört bir yanında başlayan direniş hareketlerini, örgütlenen yurtsever yapıları, Sivas Kongresi’nde, tek bir çatı altında, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde toplamıştır. Böylelikle ulusal ve kutsal kavgaya büyük bir güç katmış, ivme kazandırmış, toplumsal tabanını genişletmiş ve meşruiyetini sağlamıştır.

Atatürk; diplomatik planda, İngiliz emperyalizminin İtalya ve Fransa’yla yaşadığı çelişkilerden yararlanmış, aralarındaki çatışmayı derinleştirmiştir. Bu sayede Ankara Hükümeti’nin hareket kabiliyeti, etkinliği daha da artmıştır. Askeri planda İngiliz emperyalizminin güdümündeki Yunanistan’a karşı üstünlük ele geçirilmiştir. Kısacası, diplomatik ve askeri alanda düşman yalnızlaştırılmıştır. Cumhuriyete giden yolda askeri zaferlerin önü açılırken, bu zaferler diplomatik alanda da birer kaldıraç olarak kullanılmıştır.