Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Namık İsmail’in “Harman” tablosu üzerine düşünceler

İş -Sanat kültür hayatımıza  güzel bir katkıda daha bulundu: Şehrimize bir resim ve heykel müzesi armağan etti.  Müze İstiklal Caddesinde eskiden banka şubesi olarak kullanılan Bodvi Apartmanında  hizmete  girdi. İş Bankası  kurucu müdür Celal Bayar’dan bu yana  sürdürdüğü  kültür sanat hayatımıza destek politikasını  devam ettiriyor.  1940’larda bu yana  biriken resim – heykel  koleksiyonunun  bir müzeye dönüşmesi  hakikaten takdire şayan. 

Müzede  Türk resim sanatının pek çok  müstesna eseri var değişik dönemlerden günümüze ulaşan. Ama bunlar içinde beni özel olarak ilgilendiren bir eser  var: Namık İsmail’in  “Harman”  tablosu. Bir kez daha  hayranlıkla seyrettim  “harmanı” 

Onu ilk defa Hayat Mecmuası’nın verdiği  orta sayfa posteri olarak  görmüştüm. 1970’lerde. Şevket Rado’nun   mükemmel baskı tekniği ve pırıl pırıl renkleriyle  magazin hayatımıza soktuğu mecmua, orta sayfa posterleri ile meşhurdu. Bu posterler evlerin  duvarlarını süslerdi. Bankalar takvimlerinde ünlü Türk ressamlarının tablolarını  kullanırlardı. Harman, İş Bankasının 1973 tarihli takviminde de kullanmış diğer eserlerle birlikte. 

HARMANIN BENİM İÇİN ÖNEMİ 

Harman benim için çok önemli. Çünkü orada kendi çocukluğum var. Yazları köyümüze götürüldüğümüzde “harman döğme” beni en çok ilgilendiren şeylerin başında gelirdi. Bir de şırıl şırıl akan pınarların huzur veren sesleri hala  zihnimin bir yerlerinde saklanmaya devam ediyor. 

1960’ler Türkiyesinde, Neolitik devrim  teknolojisi kısmen de olsa  devam ediyordu. Bir çift öküz, orak, saban ve döğenle. Bunlar sayesinde binlerde yıldır insanlar doyuyorlardı. Hala köye gittiğimde gözlerim sağda solda kaderine terkedilmiş  döğenleri arar, altlarında sıra sıra dizili çakmak taşlarıyla. 

Yaz sıcağında akşama kadar döğenlerin üstünde neşeyle dönen çocuklar, henüz suni gübre ile zehirlenmemiş  buğday tarlalarından fışkıran bereket. Toprağa yüzlerce yıldan beri saçılan ata tohumları. Tarlalardan sıkı sıkı bağlanarak getirilen buğday demetlerinin harmanda büyük yığınlara dönüşmesi. Yığınların üstünde oynayan çocuklar. Harmanın kenarında sizi bekleyen çardağın gölgesinde yenen  bakraçlarla getirilmiş yemeklerin zihninize kazınmış  lezzeti. 

Güneş etkisi kaybedip akşam yaklaştıkça en önemli zaman gelmiş demektir harmana. Günboyu üzerinde döğenin  döndüğü yığınlar  bir saman ve tane yığınına  dönüşmüştür artık. İş, akşam serinliğinde çıkacak hafif rüzgara ve yabaları  maharetle kullanacak  ellere  kalmıştır. Bu tecrübeli eller sayesinde güneşin  batış kızıllığına samanından ayrılmış buğday  taneleri eşlik  edecektir.  Taneler yavaş  yavaş  yığınlara  dönüşecektir gece yaklaştıkça. 

Harmanda birkaç  gün kurutulduktan sonra  önce çuvallara  sonra ambarlara girer insanlığı  binlerce yıldır doyuran  buğday. Harman çocuklar  için keyifli günler,  yetişkinler için  günlerce  süren  meşakkatli bir uğraş,  ama hayatı  idame ettirecek  güvencedir Anadolu’da.  

O HARMANIN  EKMEĞİ 

Harman günlerce hatta  bir iki hafta  sürebilir.  Sürenin uzaması bolluğu, bereketi  mahsulün çokluğunu  gösterir.  Toprak vatan toprağı,  tohum ata tohumu,  değirmen  çevredeki  bir akarsu üzerine kurulmuş   kara  değirmendir. Değirmenin taşları  suyun gücüyle gacır gacır  sesler çıkararak döner. Buğdayı  una çevirir,  Fırın kaç nesil önce yapıldığı hatırlanamayan  kara  fırındır. 

O toprağın, o harmanın  mahsulü  fırından ekmek olarak çıkmak üzeredir artık. Sabırsızlıkla  fırının önünde bekleşen çocuklara paylaştırılır ilk çıkan  ekmekler. Benim için Namık İsmail’in harmanının anlamı budur:   kızgın  yaz güneşi,  insan emeği,  buğdayın savrula savrula  samanından  ayrılışı ve  ekmekler. 

Çok sürmedi Namık İsmail’in Harmanı. Ben  sonuna  yetişmiş, görmüş oldum. Harmana harman makinesi denilen   devasa  bir  makine geldi  on yıl içinde. Artık yabayı maharetle  kullanan ellere de   uygun  rüzgarı  beklemeye de  gerek  kalmamıştı. Harman döğme  yarım güne indi. Döğenler  sırtlarında  çakılı  çakmak taşlarıyla  köşelerde mahzun  beklemeye  başladılar.  

Şimdilerde  ne harman  ne harman makinesi var.  Çünkü buğday ekilmez oldu. Un kasabadan  geliyor, buğday da Rusya veya Ukrayna’dan. Kendi buğdayımızı  makarna yapıp  ihraç ediyormuşuz   mamul  ürün olarak.  Böylece daha çok kazanıyormuşuz. Öyle diyorlar.  Fırınlar  ara sıra  yansa da ekmek eski  ekmek, tat eski tat değil. 

NAMIK İSMAİL’İN RESSAMLIĞI 

Namık  İsmail,   ressamlığı  ve   hayatındaki hususiyetleriyle sanat tarihimizde  özel yeni olan  bir isimdir. Meşrutiyet  ve  cumhuriyet döneminin en önemli  ressamlarından biridir.  1935’te Kadıköy  vapurunda  erken yaşta hayata veda ettiğinde  45 yaşındaydı. Kısa ömründe  dolu dolu yaşadı. Bugün hayranlıkla  izlediğimiz  eserlerini bu zamana  sığdırdı. Başka şeyleri de. 

Namık İsmail  resme  yeteneği  ile çok küçük  yaşlardan itibaren dikkat çekmiş  zamanın  en meşhur hocalarından  dersler   almıştı. Tanınmış  bir hat  sanatçısı ve Tophane veznedarı  olan  babası, Galatasaray Mektebi   Sultani’sinde  bakalorya  sınavlarıyla cebelleşen  oğlunu Fransa’ya resim  tahsil etmeye  gönderdi. 1911’den   1914’e kadar  Fransa’nın ünlü  atölyelerinde  çalıştı, dersler aldı. Bu dönem  eserlerinde  empresyonizm etkisi  görünür. Mesela benim çok beğendiğim köy evi  tablosu 1911’de Fransa’da yapılmıştır. Ressamımız, 1914 yazında  tatil için  döndüğü İstanbul’dan tekrar Fransa’ya   dönemedi. Birinci  Dünya savaşı çıkmıştı ve Fransa  hasım ülkelerden biriydi. İhtiyat zabiti olarak  silah altına alındı. Sarıkamış Cephesine sevk edildi. Burada  ölümcül  bir hastalık  olan tifüse yakalandı. Hastalıktan  kurtuldu.  Nekahat için İstanbul’a gönderildikten sonra  tekrar cepheye  gönderilmedi.  Nekahat halini fevkalade güzel yansıtan bir otoportresi vardır o günlerde  yaptığı. 

Harbiye Nazırı  Enver Paşa’nın  talimatıyla Şişli Harp  ressamları grubuna  katıldı. Sanayi-i Nefise mektebinin  meşhur  hocaları Çallı İbrahim, Hikmet Onat, Sami Yetik, Ali Sami   gibi ressamlar savaş temasını  işleyen bir çok  eserler verdiler. Bunlar içinde  Namık İsmail’in   meşhur tablosu  “Son  top mermisi”  de vardır. Bu  eserinde ressamımız,  ordunun  vatan savunmasında  sarsılmaz direncini  mükemmel bir  şekilde tuvale yansıtmıştır. 

Savaş  bir yandan olanca hızıyla devam ederken,  bir grup ressam, Enver Paşa’nın  girişimi ile  Berlin’e gönderildiler.  Amaç  sergilerle Türk  ressamlarını  tanıtmak ve  sanat  becerilerini arttırmaktı. Burada Alman hocalardan edindiği yeni  tekniklerle  sanatına  yeni bir boyut kazandırır Namık İsmail. Bundan sonra eserleri fırça darbeleri ve renk  tercihleri ekspresyonizmi (dışa vurumculuk) hissettirecektir. 

Harmanın  kökeninde yüzyıllar öncesinden süzülüp gelen  Anadolu üretim ilişkileri vardır.  Biz Türkler,  bağımsızlık savaşımızı  Namık İsmail’in harmanından çıkıp ordu zahire ambarlarını dolduran buğdayla kazandık. Kanımca, tabloların 1923’e tarihlenmesi buna işaret etmektedir. 

NAMIK İSMAİL’İN SOSYALİSTLİĞİ VE PARTİ BAŞKANLIĞI 

Bu arada  Türk ressamları grubu  Berlin’de iken  dünyanın kaderini  değiştiren çok önemli gelişmeler olmuştur. Rusya’da Büyük Ekim Devrimi  gerçekleşmiş, bolşevikler iktidara gelmiştir. Solun  epey güçlü olduğu,  Marksist  kuramcıların  bulunduğu Almanya’da devrim beklentisi  yükselir.  Bolşevik  devrimin  bir yağ lekesi gibi  bütün Avrupa’ya yayılacağı düşünülmektedir.  Bolşeviklere büyük yakınlık  duyan Alman sosyalistleri Spartakist  hareketini kurarlar.  Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht, Klara Zetkin  gibi önderlerin  başlattığı  ihtilal  hareketi  kanlı bir şekilde bastırılır.  

Bu süreç  devam ederken ressamlar dışında Almanya’ya gönderilmiş öğrenciler de vardır Berlin’de.  Bunların arasında cumhuriyet  döneminden  tanıdığımız Vedat Nedim Tör,  Mehmet Sadık  Eti (Sadık Ahi)  Naif Atuf (Kansu) ve  Vehbi Sarıdal gibi simaları sayabiliriz. Berlindeki  siyasal   kargaşa  ortamı Namık İsmail’i de derinden  etkiler. Hep birlikte Türk Spartakistleri grubunu oluştururlar. Hatta Kurtuluş adında  bir dergi çıkardılar. 

Mütarekeden 1921’e kadar Almanya’da kalan Türk Spartakistlerinden bazıları dönüşlerinde Anadolu’ya geçme kararı verirler.  İstanbul’da kalanlar ise Şefik Hüsnü Değmer grubu  ile birleşerek,  Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Partisi’ni kurarlar.  Namık İsmail- bir süre- bu partinin  başkanlığını yürütür.  

NAMIK İSMAİL GÜZEL SANATLAR AKADEMİSİNDE 

Cumhuriyetimizin ilk resmi devlet arması ve 1926 1 Mayıs afişi  Namık İsmail’in  imzasını  taşımaktadır.  Güzel Sanatlar Akademisinde  (Sanayi-i Nefise mektebi)  hocalık  yapmaya devam  eder. Sanayi-i Nefise mektebinin   Akademiye dönüştürüldüğü sıralarda övgüyle  karşılanan bir idarecilik tecrübesi de olmuştur. Akademinin Fındıklı  Sarayında eğitime başladığı dönemde yeni  atölyeleler kurmuş,  müdürlüğünü  yapmıştır.  

İKİ İLGİNÇ NOT 

Yazının  başında ifade ettiğim gibi Namık İsmail’in iki harman tablosu vardır. Biri İstanbul Resim ve Heykel  Müzesinde, diğeri İş Sanat koleksiyonundadır. Fakat ben bu yazıyı yazarken  sanal ortamda karşılaştığım bir haber  beni şaşırttı doğrusu. Namık İsmail’in Harman tablosunun bir müzayedede 155 milyar liraya  satıldığı söyleniyordu 2003 yılından kalma bir haberde. Bu nasıl olabilirdi? Var olan  iki tablo yıllardır yerlerindeydi.  Öyleyse  müzayedede satılan  bir üçüncü Harman olmalı  diye düşündüm. Gerçekten  de internet ortamında   bir üçüncü harman  tablosu var. Bu defa tabloda harman kenarında  samanları yabayla toplayan  bir köylü  görünüyor.  Resmin  teması bu,  harman da  aynı harman. 

İkinci ilginç husus ise, Heat W. Lowry’nin  “Bilinmeyen Türkler: Mustafa Kemal Paşa, Milliyetçi Ankara ve Anadolu’da Gündelik  Hayat” (Bahçeşehir Üniversitesi, 2011)  başlığın taşıyan kitabında geçen  bir cümle. Kitap, 1921 kışında (Ocak- Mart) Anadolu’ya geçerek  Ankara’da Mustafa Kemal Paşa ile mülakat yapan Amerikalı  gazeteci Clarence Streit’in hatıralarına dayanıyor. Streit’in Public Ledge gazetesinde yayınladığı mülakattan  görüşmenin  istasyonda (direksiyon binasında) gerçekleştiğini anlıyoruz. İlginç olan TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın arkasında Namık İsmail imzalı  bir tablodan  söz ediliyor olması. Bu nasıl olabilir? Yıl 1921’dir. Yer Ankara istasyonu. Türk Spartakistlerinden  bazıları İnebolu üzerinden Ankara’ya geçmişlerdir.  Bu arada Nazım Hikmet ve Vala Nurettin  Ankara’ya yeni ulaşmış ve İsmail Fazıl Paşa (Cebesoy) tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya takdim edilmişlerdir.  Şöyle bir soru  aklıma düştü doğrusu. Acaba  bu hummalı günlerde Türk Spartakisti Namık İsmail de bir yolunu bulup Ankara’ya geçmiş, Mustafa Kemal Paşa ile görüşmüş ve bir resmini  hediye etmiş olabilir mi? 

İtalya’dan  getirttiği üstü açık kırmızı Lancia marka spor arabası, korsan adını verdiği  kotrası ile tam bir burjuva yaşantısı sürdüren  Namık İsmail’in sosyalistliğini başka bir yazımda ele  alacağım.