İş -Sanat kültür hayatımıza güzel bir katkıda daha bulundu: Şehrimize bir resim ve heykel müzesi armağan etti. Müze İstiklal Caddesinde eskiden banka şubesi olarak kullanılan Bodvi Apartmanında hizmete girdi. İş Bankası kurucu müdür Celal Bayar’dan bu yana sürdürdüğü kültür sanat hayatımıza destek politikasını devam ettiriyor. 1940’larda bu yana biriken resim – heykel koleksiyonunun bir müzeye dönüşmesi hakikaten takdire şayan.
Müzede Türk resim sanatının pek çok müstesna eseri var değişik dönemlerden günümüze ulaşan. Ama bunlar içinde beni özel olarak ilgilendiren bir eser var: Namık İsmail’in “Harman” tablosu. Bir kez daha hayranlıkla seyrettim “harmanı”
Onu ilk defa Hayat Mecmuası’nın verdiği orta sayfa posteri olarak görmüştüm. 1970’lerde. Şevket Rado’nun mükemmel baskı tekniği ve pırıl pırıl renkleriyle magazin hayatımıza soktuğu mecmua, orta sayfa posterleri ile meşhurdu. Bu posterler evlerin duvarlarını süslerdi. Bankalar takvimlerinde ünlü Türk ressamlarının tablolarını kullanırlardı. Harman, İş Bankasının 1973 tarihli takviminde de kullanmış diğer eserlerle birlikte.
HARMANIN BENİM İÇİN ÖNEMİ
Harman benim için çok önemli. Çünkü orada kendi çocukluğum var. Yazları köyümüze götürüldüğümüzde “harman döğme” beni en çok ilgilendiren şeylerin başında gelirdi. Bir de şırıl şırıl akan pınarların huzur veren sesleri hala zihnimin bir yerlerinde saklanmaya devam ediyor.
1960’ler Türkiyesinde, Neolitik devrim teknolojisi kısmen de olsa devam ediyordu. Bir çift öküz, orak, saban ve döğenle. Bunlar sayesinde binlerde yıldır insanlar doyuyorlardı. Hala köye gittiğimde gözlerim sağda solda kaderine terkedilmiş döğenleri arar, altlarında sıra sıra dizili çakmak taşlarıyla.
Yaz sıcağında akşama kadar döğenlerin üstünde neşeyle dönen çocuklar, henüz suni gübre ile zehirlenmemiş buğday tarlalarından fışkıran bereket. Toprağa yüzlerce yıldan beri saçılan ata tohumları. Tarlalardan sıkı sıkı bağlanarak getirilen buğday demetlerinin harmanda büyük yığınlara dönüşmesi. Yığınların üstünde oynayan çocuklar. Harmanın kenarında sizi bekleyen çardağın gölgesinde yenen bakraçlarla getirilmiş yemeklerin zihninize kazınmış lezzeti.
Güneş etkisi kaybedip akşam yaklaştıkça en önemli zaman gelmiş demektir harmana. Günboyu üzerinde döğenin döndüğü yığınlar bir saman ve tane yığınına dönüşmüştür artık. İş, akşam serinliğinde çıkacak hafif rüzgara ve yabaları maharetle kullanacak ellere kalmıştır. Bu tecrübeli eller sayesinde güneşin batış kızıllığına samanından ayrılmış buğday taneleri eşlik edecektir. Taneler yavaş yavaş yığınlara dönüşecektir gece yaklaştıkça.
Harmanda birkaç gün kurutulduktan sonra önce çuvallara sonra ambarlara girer insanlığı binlerce yıldır doyuran buğday. Harman çocuklar için keyifli günler, yetişkinler için günlerce süren meşakkatli bir uğraş, ama hayatı idame ettirecek güvencedir Anadolu’da.
O HARMANIN EKMEĞİ
Harman günlerce hatta bir iki hafta sürebilir. Sürenin uzaması bolluğu, bereketi mahsulün çokluğunu gösterir. Toprak vatan toprağı, tohum ata tohumu, değirmen çevredeki bir akarsu üzerine kurulmuş kara değirmendir. Değirmenin taşları suyun gücüyle gacır gacır sesler çıkararak döner. Buğdayı una çevirir, Fırın kaç nesil önce yapıldığı hatırlanamayan kara fırındır.
O toprağın, o harmanın mahsulü fırından ekmek olarak çıkmak üzeredir artık. Sabırsızlıkla fırının önünde bekleşen çocuklara paylaştırılır ilk çıkan ekmekler. Benim için Namık İsmail’in harmanının anlamı budur: kızgın yaz güneşi, insan emeği, buğdayın savrula savrula samanından ayrılışı ve ekmekler.
Çok sürmedi Namık İsmail’in Harmanı. Ben sonuna yetişmiş, görmüş oldum. Harmana harman makinesi denilen devasa bir makine geldi on yıl içinde. Artık yabayı maharetle kullanan ellere de uygun rüzgarı beklemeye de gerek kalmamıştı. Harman döğme yarım güne indi. Döğenler sırtlarında çakılı çakmak taşlarıyla köşelerde mahzun beklemeye başladılar.
Şimdilerde ne harman ne harman makinesi var. Çünkü buğday ekilmez oldu. Un kasabadan geliyor, buğday da Rusya veya Ukrayna’dan. Kendi buğdayımızı makarna yapıp ihraç ediyormuşuz mamul ürün olarak. Böylece daha çok kazanıyormuşuz. Öyle diyorlar. Fırınlar ara sıra yansa da ekmek eski ekmek, tat eski tat değil.
NAMIK İSMAİL’İN RESSAMLIĞI
Namık İsmail, ressamlığı ve hayatındaki hususiyetleriyle sanat tarihimizde özel yeni olan bir isimdir. Meşrutiyet ve cumhuriyet döneminin en önemli ressamlarından biridir. 1935’te Kadıköy vapurunda erken yaşta hayata veda ettiğinde 45 yaşındaydı. Kısa ömründe dolu dolu yaşadı. Bugün hayranlıkla izlediğimiz eserlerini bu zamana sığdırdı. Başka şeyleri de.
Namık İsmail resme yeteneği ile çok küçük yaşlardan itibaren dikkat çekmiş zamanın en meşhur hocalarından dersler almıştı. Tanınmış bir hat sanatçısı ve Tophane veznedarı olan babası, Galatasaray Mektebi Sultani’sinde bakalorya sınavlarıyla cebelleşen oğlunu Fransa’ya resim tahsil etmeye gönderdi. 1911’den 1914’e kadar Fransa’nın ünlü atölyelerinde çalıştı, dersler aldı. Bu dönem eserlerinde empresyonizm etkisi görünür. Mesela benim çok beğendiğim köy evi tablosu 1911’de Fransa’da yapılmıştır. Ressamımız, 1914 yazında tatil için döndüğü İstanbul’dan tekrar Fransa’ya dönemedi. Birinci Dünya savaşı çıkmıştı ve Fransa hasım ülkelerden biriydi. İhtiyat zabiti olarak silah altına alındı. Sarıkamış Cephesine sevk edildi. Burada ölümcül bir hastalık olan tifüse yakalandı. Hastalıktan kurtuldu. Nekahat için İstanbul’a gönderildikten sonra tekrar cepheye gönderilmedi. Nekahat halini fevkalade güzel yansıtan bir otoportresi vardır o günlerde yaptığı.
Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın talimatıyla Şişli Harp ressamları grubuna katıldı. Sanayi-i Nefise mektebinin meşhur hocaları Çallı İbrahim, Hikmet Onat, Sami Yetik, Ali Sami gibi ressamlar savaş temasını işleyen bir çok eserler verdiler. Bunlar içinde Namık İsmail’in meşhur tablosu “Son top mermisi” de vardır. Bu eserinde ressamımız, ordunun vatan savunmasında sarsılmaz direncini mükemmel bir şekilde tuvale yansıtmıştır.
Savaş bir yandan olanca hızıyla devam ederken, bir grup ressam, Enver Paşa’nın girişimi ile Berlin’e gönderildiler. Amaç sergilerle Türk ressamlarını tanıtmak ve sanat becerilerini arttırmaktı. Burada Alman hocalardan edindiği yeni tekniklerle sanatına yeni bir boyut kazandırır Namık İsmail. Bundan sonra eserleri fırça darbeleri ve renk tercihleri ekspresyonizmi (dışa vurumculuk) hissettirecektir.
Harmanın kökeninde yüzyıllar öncesinden süzülüp gelen Anadolu üretim ilişkileri vardır. Biz Türkler, bağımsızlık savaşımızı Namık İsmail’in harmanından çıkıp ordu zahire ambarlarını dolduran buğdayla kazandık. Kanımca, tabloların 1923’e tarihlenmesi buna işaret etmektedir.
NAMIK İSMAİL’İN SOSYALİSTLİĞİ VE PARTİ BAŞKANLIĞI
Bu arada Türk ressamları grubu Berlin’de iken dünyanın kaderini değiştiren çok önemli gelişmeler olmuştur. Rusya’da Büyük Ekim Devrimi gerçekleşmiş, bolşevikler iktidara gelmiştir. Solun epey güçlü olduğu, Marksist kuramcıların bulunduğu Almanya’da devrim beklentisi yükselir. Bolşevik devrimin bir yağ lekesi gibi bütün Avrupa’ya yayılacağı düşünülmektedir. Bolşeviklere büyük yakınlık duyan Alman sosyalistleri Spartakist hareketini kurarlar. Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht, Klara Zetkin gibi önderlerin başlattığı ihtilal hareketi kanlı bir şekilde bastırılır.
Bu süreç devam ederken ressamlar dışında Almanya’ya gönderilmiş öğrenciler de vardır Berlin’de. Bunların arasında cumhuriyet döneminden tanıdığımız Vedat Nedim Tör, Mehmet Sadık Eti (Sadık Ahi) Naif Atuf (Kansu) ve Vehbi Sarıdal gibi simaları sayabiliriz. Berlindeki siyasal kargaşa ortamı Namık İsmail’i de derinden etkiler. Hep birlikte Türk Spartakistleri grubunu oluştururlar. Hatta Kurtuluş adında bir dergi çıkardılar.
Mütarekeden 1921’e kadar Almanya’da kalan Türk Spartakistlerinden bazıları dönüşlerinde Anadolu’ya geçme kararı verirler. İstanbul’da kalanlar ise Şefik Hüsnü Değmer grubu ile birleşerek, Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Partisi’ni kurarlar. Namık İsmail- bir süre- bu partinin başkanlığını yürütür.
NAMIK İSMAİL GÜZEL SANATLAR AKADEMİSİNDE
Cumhuriyetimizin ilk resmi devlet arması ve 1926 1 Mayıs afişi Namık İsmail’in imzasını taşımaktadır. Güzel Sanatlar Akademisinde (Sanayi-i Nefise mektebi) hocalık yapmaya devam eder. Sanayi-i Nefise mektebinin Akademiye dönüştürüldüğü sıralarda övgüyle karşılanan bir idarecilik tecrübesi de olmuştur. Akademinin Fındıklı Sarayında eğitime başladığı dönemde yeni atölyeleler kurmuş, müdürlüğünü yapmıştır.
İKİ İLGİNÇ NOT
Yazının başında ifade ettiğim gibi Namık İsmail’in iki harman tablosu vardır. Biri İstanbul Resim ve Heykel Müzesinde, diğeri İş Sanat koleksiyonundadır. Fakat ben bu yazıyı yazarken sanal ortamda karşılaştığım bir haber beni şaşırttı doğrusu. Namık İsmail’in Harman tablosunun bir müzayedede 155 milyar liraya satıldığı söyleniyordu 2003 yılından kalma bir haberde. Bu nasıl olabilirdi? Var olan iki tablo yıllardır yerlerindeydi. Öyleyse müzayedede satılan bir üçüncü Harman olmalı diye düşündüm. Gerçekten de internet ortamında bir üçüncü harman tablosu var. Bu defa tabloda harman kenarında samanları yabayla toplayan bir köylü görünüyor. Resmin teması bu, harman da aynı harman.
İkinci ilginç husus ise, Heat W. Lowry’nin “Bilinmeyen Türkler: Mustafa Kemal Paşa, Milliyetçi Ankara ve Anadolu’da Gündelik Hayat” (Bahçeşehir Üniversitesi, 2011) başlığın taşıyan kitabında geçen bir cümle. Kitap, 1921 kışında (Ocak- Mart) Anadolu’ya geçerek Ankara’da Mustafa Kemal Paşa ile mülakat yapan Amerikalı gazeteci Clarence Streit’in hatıralarına dayanıyor. Streit’in Public Ledge gazetesinde yayınladığı mülakattan görüşmenin istasyonda (direksiyon binasında) gerçekleştiğini anlıyoruz. İlginç olan TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın arkasında Namık İsmail imzalı bir tablodan söz ediliyor olması. Bu nasıl olabilir? Yıl 1921’dir. Yer Ankara istasyonu. Türk Spartakistlerinden bazıları İnebolu üzerinden Ankara’ya geçmişlerdir. Bu arada Nazım Hikmet ve Vala Nurettin Ankara’ya yeni ulaşmış ve İsmail Fazıl Paşa (Cebesoy) tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya takdim edilmişlerdir. Şöyle bir soru aklıma düştü doğrusu. Acaba bu hummalı günlerde Türk Spartakisti Namık İsmail de bir yolunu bulup Ankara’ya geçmiş, Mustafa Kemal Paşa ile görüşmüş ve bir resmini hediye etmiş olabilir mi?
İtalya’dan getirttiği üstü açık kırmızı Lancia marka spor arabası, korsan adını verdiği kotrası ile tam bir burjuva yaşantısı sürdüren Namık İsmail’in sosyalistliğini başka bir yazımda ele alacağım.
Çok Okunanlar
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
Fenerbahçe-Kayserispor muhtemel 11 belli oldu
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Kenan Yıldız Milan - Juventus maçında ilk 11'de mi? Maç ne zaman, saat kaçta?
Al-Nassr'da kadroya alınmayan Talisca'nın gitmesine bu formülle izin verecek!
Verona- Inter maçında Hakan Çalhanoğlu oynayacak mı? 11'de yer alıyor mu?
Av. Turan Karakaş hayatını kaybetti
Gazeteler Kılıçdaroğlu'nun davasını nasıl gördü?
Conor McGregor'a cinsel tacizden ceza