Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

100 Yıllık Türkiye Cumhuriyeti: Uluslararası sahneye çıkan bölgesel iktidar

Almanya bizi kıskanıyor mu? Almanya, devlet politikasını kıskanmak, sevmek, nefret etmek ya da hayranlık duymak gibi duygusal sözcükler ile belirlemiyor. Almanya, çabuk vaatler verebilen, pivot politika stratejisi ile hareket eden heyecanlı bir ülke değil. Soğukkanlı, mesafeli, abartısız ve planlı bir politika izliyor. Politik duruşu birçok ülke tarafından eleştirilse de, bu soğukkanlı politik davranışı ile İsrail ve Filistin arasındaki barış görüşmelerinde önemli bir rol üstleneceğine kesin gözüyle bakılıyor.

Milli duygularımızın bize, "En iyi ülke bizim ki, diğer ülkelerin hepsi bizi kıskanıyor" dedirtmesi bir tür vatanseverlik emaresi değildir. Herhangi bir ülkeyi düşmanlaştırmak ve uzağa itmek, o ülkedeki gelişmelerin gerisinde kalmak anlamına geliyorsa, bunun milli menfaatler doğrultusunda kabul edilebilir bir tarafı olamaz.

Türkiye'nin, Almanya basınında nasıl bir tablo çizdiğini, akılcı bir bakış açısı ile düzenli olarak takip etmek, uluslararası politika stratejilerinin anlaşılması bakımından önem arzediyor.

ARD İstanbul Muhabiri Markus Rosch, Almanya'nın ana akım haber sitesi olan Tagesschau'da 29 Ekim ile ilgili izlenimlerini, yaptığı haberin ayrıntılarında şöyle aktarıyor

TÜRKİYE SADECE COĞRAFİ OLARAK DEĞİL, SİYASİ OLARAK DA KİLİT POZİSYONDA BİR ÜLKE

Türkiye'nin uluslararası arenada izlediği politika, yıllardır Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından belirleniyor. Erdoğan'ın önceden hesaplanamayan politik hamlelerini, güncel duruma göre belirliyor olması, uzmanlar arasında ‘Pivot Politika’ veya ‘360 Derece Politika’ olarak nitelendiriliyor. Sadece coğrafi olarak değil, siyasi olarak da kilit pozisyonda olan Türkiye, hem NATO'nun güneydoğu sınırlarını koruyor, hem de ittifakın ikinci en büyük ordusuna sahip. Böyle bir pozisyonda iken, Ankara, komşu ülkeler Yunanistan, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, İran, Irak ve Suriye ile olan ilişkilerini kendi lehine kullanmayı çok iyi biliyor. Avrupa Birliği'ne giriş müzakereleri olumsuz sonuçlanmış olması, Türkiye'nin, Avrupa'nın güvenlik mimarisinde önemli bir rol oynadığı gerçeğini değiştirmiyor.

TÜRKİYE'NİN RUSYA KARŞISINDAKİ ÇELİŞKİLİ TUTUMU

Ankara, Rusya'nın Ukrayna'daki eylemlerini kınamasına rağmen, NATO içinde yaptırımlara katılmayan tek ülke olarak dikkat çekiyor. Birbirleri ile yakın ilişkiler içerisinde olan Rus lider Vladimir Putin'le Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu anlamda siyasi duruşları da benzerlik gösteriyor.

Rusya'nın Ukrayna'da yürüttüğü savaşa karşı aktif fakat nötr bir pozisyon alan Türkiye’nin davranışları şöyle açıklanabilir:

  • Türkiye'nin, enerji gibi kritik sektörlerde Rus kaynaklarına bağımlı olması,
  • Rusya'nın Mersin'de Türkiye'nin ilk nükleer santralinin inşasına verdiği destek,
  • Ankara ve Kiev arasındaki milyarlarca dolarlık silah anlaşmaları,
  • Ukrayna'nın savunma için kullandığı savaş dronlarının Türkiye üretimi olması.

Öte yandan, bu diplomatik duruşu sayesinde Erdoğan, BM ve savaşan taraflar arasında bir "tahıl anlaşmasına" arabuluculuk yaptı. Tahıl anlaşması askıya alınmış olsa da, Erdoğan'ın muhtemel görüşmelerde yeniden önemli bir rol üstlenmesi mümkün.

KOMŞU ÜLKELERLE İKİLEM İLİŞKİLERİ

2011 yılı Arap Baharında, Mısır ve Suriye'deki muhalif güçleri destekleyen Türkiye'nin, bu ülkeler ile ilişkileri bozulmuştu. Ancak ekonomik krizler sebebiyle strateji değiştiren Erdoğan, diplomatik bir hamle başlatarak, bir dizi devlet ziyareti ile ekonomik anlaşmalar gerçekleştirdi. 2023 Temmuz'unda Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri, toplamda 50 milyar dolarlik anlaşmalar imzalandı. Suudi Arabistan ile de çeşitli alanlarda niyet mektupları düzenlendi. Dünya sahnesinde askeri güç olarak Türkiye'nin adından söz ettirmek isteyen Erdoğan, Ankara'nın yurtdışı askeri angajmanlarını, Libya, Katar ve Somali gibi ülkelerde artırdı.

ATATÜRK'E BENZEMEYEN POLİTİK BİR DURUŞ

Atatürk'ün politikasının tam tersini sergileyen Erdoğan, kamusal tepkileri göze alarak kendini Müslümanların koruyucusu olarak ilan ediyor. Bu davranışının arkasında, Arap dünyasının Hamas'ı desteklemesi var. Bunun üzerine politik duruşunu yeniden düzenleyen Erdoğan, "Gazze Şeridi'nde yaşanan katliamlara ithafen, Hamas militanlarını "özgürlük savaşçıları" olarak nitelendirdi.

ERDOĞAN'IN HAMAS'A DESTEĞİNİN ALTINDA YATAN SEBEPLER

ARD Istanbul Muhabiri Jannik Pentz, yine Tagesschau'da yaptığı haberin ayrıntılarında, güncel durumu kendi bakış açısı ile şöyle özetliyor:

7 Ekim olaylarının hemen arkasından, kendisini Ortadoğu çatışmasının çözümü İçin arabulucu olarak öneren Cumhurbaşkanı Erdoğan. Geçtiğimiz günlerde yaptığı konuşmada, İsrail'i "savaş suçlusu", terör örgütü Hamas'ı ise "özgürlük savaşçısı" olarak niteledi.

Birkaç gündür İstanbul'un ortasında, kırmızı boyalı el yazısıyla "Bebek katili İsrail" yazan büyük bir pankart asılı duruyor. Hemen yanında da İsrail ve Filistin bayrakları dalgalanıyor. İsrail karşıtı pankart ve grafitilerden sadece bir tanesi. Son günlerde Türkiye'de bu tarz protestolar sıkça görülüyor. 7 Ekim'den beri Türkiye'de yükselişe geçen antisemit eylemler ve İsrail karşıtı gösteriler, Erdoğan tarafından kendi menfaatleri için kullanılmaya çalışılıyor.

HAMAS'A 'KURTARICI' OLARAK ÖVGÜ YAĞIYOR

Geçtiğimiz Cumartesi günü, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ortadoğu çatışmasındaki pozisyonunu net bir şekilde ortaya koydu. İstanbul'da on binlerce destekçisinin önünde yaptığı konuşmada, İsrail'i "savaş suçlusu" olarak tanımladı; Batılı devletleri ise İsrail'i durduramamakla suçladı.

Birkaç gün öncesinde AKP'nin, parlamento fraksiyonunda yaptığı bir konuşma da aynı doğrultuda. Erdoğan Hamas’ı "terör örgütü değil, özgürlük mücadelesi veren bir grup" diyerek övdü. Konuşmanın hemen ardından, planlanan İsrail ziyareti iptal edildi.

İsrail hükümeti ise suçlamalara yanıt vermekte gecikmedi. Jarusalem, geçen Cumartesi günü Türkiye'deki diplomatlarını geri çağırdı. Dışişleri Bakanı Eli Cohen, X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, "Türkiye'den gelen ağır ifadeler sebebiyle, İsrail ve Türkiye arasındaki ilişkileri yeniden değerlendirmek üzere diplomatik temsilcilerimizin geri dönüşünü emrettim" ifadelerini kullandı.

RÜZGAR NEREDEN ESERSE ROTA ORAYA DÖNÜYOR

Brookings Enstitüsü'nden ve Türk politika programı Medyascope'tan Ömer Taşpınar. 7 Ekim olaylarında "1.400 insanın öldürülmesi söz konusuyken, Erdoğan Hamas’ı savunamazdı elbette", diyor. Ancak Filistin cephesinde binlerce insanın hayatını kaybediyor olması, hem Türk halkının hem de Erdoğan'ın pozisyonunu değiştirdi. Erdoğan, anketler aracılığıyla rüzgarın nereden estiğine bakıyor ve bu duruma göre yerel politikasını belirliyor.

Metropoll Enstitüsü'nün bir hafta önce yaptığı ankete göre, Türklerin Ortadoğu çatışmasına bakışı farklılık gösteriyor. Ankete katılanların %34,5'i Türk hükümetinin tarafsız kalmasını isterken, %18,1'i Hamas'tan uzak durulduğu sürece, Filistin tarafının desteklenmesini uygun buluyor. %11,3'lük bir kesim ise Hamas'a destek olunmasını talep ediyor. Ankete katılanların sadece %3'ü Türk hükümetinin İsrail'in yanında yer almasını istiyor.

YEREL SEÇİMİN YAKLAŞIYOR OLMASININ ETKİLERİ

Açık olan şu ki; Erdoğan'ın oluşturduğu anti-İsrail retoriği, öncelikle konservatif İslamcı seçmen kitlesine hitap ediyor. Mart ayı sonunda yapılacak olan yerel seçimlerde, Erdoğan'ın izlediği strateji kendi lehine sonuçlanabilir.

Fakat Türkiye'nin Hamas ile olan yakın ilişkileri aktüel bir stratejinin sonucu değil. Erdoğan, geçmişte defalarca bu örgütün temsilcilerini Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ağırladı. Geçtiğimiz Temmuz ayında ise, Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye, resmi olarak Türkiye'de ağırlanmıştı.

En son iki hafta önce, Gazze Şeridi'ne yardım gönderilmesi için Hamas lideri Haniye ile yine bir görüşme gerçekleştiren Erdoğan'ın, o tarihteki bir diğer hedefi de, barış görüşmelerine arabuluculuk rolü üstlenmekti. Ancak son günlerde İsrail'e yönelik yaptığı sert eleştirilerin ardından, Erdoğan'ın arabuluculuk rolü üstlenebilmesi mümkün görünmüyor.