Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

85 yıldır gittiği okulları ezberliyoruz, okuduğu kitaplara bakmanın zamanı gelmedi mi?

Baba... İnsanın sırtını yasladığı yüksek bir dağdır, ırağında kar, yamacında kıraç kayalar olsa da. Yanında yürürken, ufacık elin, kocaman sıcacık baba elinde kaybolduğunda, dünya ayaklarının altına serilir, bütün engebeli yollar düz olur. Seni omuzuna aldığında, en uzaktaki memleketleri bile görebilirsin, hatta denizler bile kenara çekilir, yeter ki baban kaşlarını çatıp baksın bir kere.

Yetim kalınca, uzağa düşer bütün yakın gördüklerin, bütün yetişebileceğin ağaç dalları daha da yükseğe çıkar, gece daha çok siyaha boyanır, mavi gökyüzü bulanık gri olur. Bir ağırlık çöker kanatlarının üstüne. Bırak uçmayı, yürümeye korkarsın düz yolda bile.

Çok ağır yüktür. Bir çocuk babasız kalınca, düşe kalka devam eder yaşamaya. Her düştüğünde gözlerinde biriken iki damlanın ikisi de babası olur daima.

Tam olarak, hissiyatım budur her 10 Kasım'da, Mustafa Kemal'in ardında bıraktığı memleketim adına.

Türk Milleti, Mustafa Kemal'in, giderken arkasında bıraktığı yetim bir çocuk gibidir. Babanın gölgesini hisseder etraftakiler bir zaman. Vahşi sırtlanlar korkarlar henüz yaklaşmaya. Gölgesi azaldıkça, bir cesaret gelir sırtlan sürüsüne, gözleri kanlanır, dişleri bilenir, sahipsiz vatana.

Fakat bilenler, iyi bilir ki, güçlü bir babanın çocuğu, her zaman düştüğü yerden daha da güçlenerek kalkar, içindeki gücü babasının hatıralarından, neşeli mutlu günlerinden, babasının ona emanet bıraktığı ahlak ve prensiplerden alır.

Öz evladı gibidir memleketi Mustafa Kemal'in, bir baba nasıl ki evladını en parlak bir istikbalde hayal ederse, yürüyeceği yoldaki taşları tek tek kendisi dizerse, ve nasıl ki hiç bir yerde takılıp tökezlemesini, yoldan ayrılmasını istemezse, Mustafa Kemal de öyle ihtimam gösterir vatanına.

İtina ile öğretir istikbalde ihtiyaç duyacağı her şeyi, çok erken veda etmek zorunda kalacağı, ruhundaki öz evladına.

Bir evlat, ya da bir millet, muvaffakiyet yolunda ise, buruk bir tebessüm ve gurur ile yad eder Ata'sının aziz hatırasını. Fısıldar masmavi gökyüzüne, üzülme! Senin yolundayım, muvaffak olacağım, hep hayal ettiğin gibi, beni dert edip kederlenme diye.

Lakin, buruk tebessümümüz silindi uzun zamandır. Yıllar var ki, her 10 Kasım'da, ruhumuzu ateş gibi yakan gözyaşlarımız süzülüyor istemsiz. Sebebi, Mustafa Kemal'in hayal ettiği istikbalin, fersah fersah uzağına düşmüş olmamızdır.

Milletin perişan, bedbin, bitap ahvâlidir. Mustafa Kemal'in Türk milletine bıraktığı her bir emanetin, öfkeyle hınçla cüretkârlıkla, bu sırtlan sürüsünün dişleri arasında paramparça edilmeye çalışılmasıdır.

 

Gözyaşlarımızın sebebi zafiyetten değil. Akılcılığın, ahlakın, adabın ve etiğin, dalga geçilen kavramlar olduğu bir ülkeye dönüşmüş olmamızdandır. Zarafetin ve iyiliğin, artık zayıflık ve naiflik olarak görülmesindendir. Aydınlanmaktan, reformlardan, bilgiden, bilimden uzak düşürüldüğümüz içindir.

Bütün bu sebeplerden ötürü, babasından sonra, hayata layıkıyla tutunamamış bir evladın burukluğu ile kederlenirim ben, her 10 Kasım'da memleketimin haline.

Biliriz çünkü, görürüz kendi gözlerimizle. Mustafa Kemal'in öngördüğü reformları, yıllar içerisinde ne özümseme ne de uygulama imkânı bulamayan Türk halkının, bu süreç içerisinde nasıl bir tahribata uğradığını. Bu ülkenin evlatlarının nelerden mahrum bırakıldığını. Bütün bu mahrumiyetlerden dolayı, ne türlü felaketler ile uğraşmak zorunda kaldıklarını. Hepimiz biliriz, biliriz de ondan sebep bu denli kederleniriz her 10 Kasım'da.

Avrupa'daki bir gencin imkânlarını, ihtimallerini, aklını neler ile meşgul ettiğini, sanat anlayışını, müzik kabiliyetini, genel kültür seviyesini, dünyaya bakışındaki zarafetini ve iyi niyetini görürüz de bunun için üzülürüz memleketimizin bedbahtına.

Dünya, bir sonraki endüstri ve teknoloji devrimine var gücüyle ve bütün kaynaklarıyla hazırlanırken. Yapay zeka ile ilgili uluslararası zirve toplantıları düzenlenirken. Bizim ülkemizde hâlâ, suyun üzerinde kalabilen, tonlarca ağırlıktaki geminin kerametini, gökyüzünde süzülen uçağın hikmetini, birbirine karışmayan tatlı su ile tuzlu su muammasını, çaresizce, bilimsel olanın dışındaki her türlü yöntem ile, anlamaya çalışıyor halk.

Muasır medeniyetler ile aramızdaki derin uçuruma bakarak, kederleniyoruz. Her yıl bu zamanlarda biraz daha fazlaca.

Mustafa Kemal'in emanetine sahip çıkamadığımızı kabul etmek ağır yük elbette. Hiç kimse böylesi ağır bir yükü sırtlanmak istemez. Mustafa Kemal'in bize emaneti sadece, İstanbul'daki yalıların ya da köşklerin, zaten aileleri tarafından desteklenecek olan nazlı evlatları değildi, onlar da vatan için pek kıymetlidir elbette. Lakin, Mustafa Kemal'in emaneti, bu memleketi, her bir köşesinden kalkındıracak olan evlatlar yetiştirmekti, Diyarbakır'daki, Mardin'deki, Hatay, Konya, Gaziantep'te ve Sivas'taki çocuklardı.

Ayağında, bırakın ayakkabıyı, çarığı olmayan, hastalıktan kırılan, ne sağlık hizmeti ne de eğitim imkânı olan, yarı aç yarı tok çocuklardı. Tıpkı Diyarbakır'dan, yanına aldığı, anasız babasız, belki de Türkçe konuşmayı bilmeyen, okuması yazması olmayan Abdurrahim gibi çocuklardı.

Hani soruyoruz ya hep kendimize, 'Nerede hata yaptık?' diye.

Bir milleti cehalete mahkûm ederken, bizim de o milletin bir parçası olduğumuzu, hep birlikte aynı ülkede yaşadığımızı unutarak hata yaptık. Şu anda, o sahip çıkmayı unuttuğumuz çocukların, torunlarının verdiği oylar ile oluşturulmuş bir ülkede yaşıyoruz çünkü.

Duvarlarında kitaplıkları olan evlerimizin içerisine saklanıp, hayatı boyunca tek bir kitabı, başından sonuna kadar okuma hissiyatı kazandırılmamış memleket insanı ile, geleceğimizi hep birlikte inşa edeceğimizi unutarak yaptık hatayı.

Eğitim insan hayatında bir prosestir, ölünceye kadar devam eder. İsteseniz de kesintiye uğramaz. Okul bu sebeple medeniyetlerin oluşturduğu bir sistemdir, bir çocuğu sivilize bir toplumun içerisinde yaşamaya hazırlamak için, temel bilgiler ile donatmak üzere icat edilmiştir.

Peki ya okul hayatından kopan yetişkin insanın eğitimi nasıl devam eder? Bizim ülkemizde, halkın eğitimi camilerde devam ediyor, son yıllarda artık camilerin de kontrolünden çıkarak, medreselerde ve tarikatlarda devam etmeye başladı. Babalar, çocuklarını nasıl eğiteceklerini, karılarına nasıl davranacaklarını, kız çocuklarını okula gönderip göndermeyeceklerini, bir kız çocuğunun kaç yaşında evlendirileceğini, karısına şiddet uygulamasının koşullarını, kimlerden nefret edip, kimleri seveceklerini, pandemide aşı yaptırıp yaptırmayacaklarını, bilimin gerekli olup olmadığını, evrim teorisinin neyi anlattığını, buralarda öğreniyorlar. Ve hayal ettiğimiz ülkenin inşasında, elbette herkesin bir tuğla hakkı var.

Mustafa Kemal'in gayesi, mollaların, cinci hocaların insafına kalmış bu halkın evlatlarını, öncelikle yatılı mektepler aracılığı ile, iyi öğretmenlere teslim etmekti. Müspet ilimleri öğrenen, yabancı dil bilen bir nesil oluşturmaktı. Sonraki adımda ise gaye, bu çocukları yurt dışına göndererek oradaki gelişmeleri Türkiye'ye taşımaktı. Bu çocuklar aracılığı ile Anadolu'daki aileleri de aynı gelişmelerin içerisine dahil edilecek, Köy enstitülerinin desteği ile yerel halkın da eğitim düzeyi artırılacak, böylece memleket her bir köşesinden hep birlikte yükselecekti.

Evlat edindiği çocukları için hazırladığı eğitim planı da aynen böyleydi. Hâlâ sorarım kendime, Atatürk'ü rehber edinmiş kaç politikacımız, Anadolu'daki bir yetimhaneden bir çocuğu evlat edinerek sofrasındaki aşı, bilgisini, görgüsünü paylaştı bu çocukla. Kendisi vazifedeyken bu çocuğu, annesine ve kız kardeşine emanet eden, bu çocuğun yurt dışındaki eğitim masraflarını kendi cebinden karşılayan, bu çocuğu memlekete faydalı bir insan olarak yetişmesini sağlayan kaç siyasetçimiz var?

Mustafa Kemal gibi, hayatını Türk milleti için vazifeye adamış bir liderin hayatı, bu kadar çok anlatılırken, nasıl bu kadar çok öğretilemedi. Anlamak çok zor doğrusu. 

"Nerede hata yaptık?" diyorduk ya, hatalardan birisi de bu sanırım. Tek tip bir müfredat ile 85 yıldır ezberletmeye çalışıyoruz Mustafa Kemal'i. Çocuklarımızın Mustafa Kemal'i samimi bir şekilde anlamasına, her zaman olduğundan daha çok ihtiyacımız var. Nerede doğduğunu bilmek, tarlada kovaladığı kargaları, gittiği okulları bilmek, o zamanın ruhunu anlama imkânı olmayan gençler için yeterli bir donanım sağlamıyor.

Mustafa Kemal'in okuduğu kitapları inceleyince, kitapların üzerine aldığı notlara, altını çizdiği cümlelere bakınca bambaşka bir insan görüyorsunuz. Bir anda, okumaktan çok keyif aldığınız bir kitap gibi beliriveriyor bütün fikirleriyle karşınızda. Bir insanın okuduğu kitabın içerisine düştüğü izler. O insanın ideallerini, prensiplerini, hayallerini, ve hatta hâlet-i ruhiyesini anlamanın en direkt ve en samimi yoludur.

Okuduğu kitaplarda, bazı cümlelerin altına, "hoş" diyerek not almış, bazı yerlere enfesten de hoş! demiş, insanın okuduğu kitaptaki bir cümle için, yapabileceği en zarif iltifat olsa gerek… Kimi yerlerin altını çizmiş, bazı cümlelerin altını karalar gibi belirginleştirmiş, Fransızca okumuş, İngilizce okumuş, Osmanlıca ve daha başka dillerde.

Mustafa Kemal gibi bir Lideri anlamak için, onun kendisini oluştururken okuduğu kitapları anlamamız ve müfredata dahil etmemiz gerekir belki de. Ancak Mustafa Kemal'in şahsını oluşturan kitaplar ile eğitilmiş bir nesilden yeni Mustafa Kemaller yetişmesini bekleyebiliriz. Mustafa Kemal'i anlama şeklimizi bir ideolojiye dönüştürürsek şunu da peşin hükümle kabul etmemiz gerekir, ideolojiler de tıpkı dinler gibi, eleştiriye ve dolayısı ile değişime kapalı sistemlerdir. Bu kısır döngüden kurtulup Mustafa Kemal'i yeniden öğrenmeli ve öğretmeliyiz ki, hasretle beklediğimiz, bu ülkeyi kalkındıracak olan yeni  nesiller yetişebilsin….