Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,5658
Dolar
Arrow
33,9499
İngiliz Sterlini
Arrow
44,6408
Altın
Arrow
2814,0000
BIST
Arrow
9.577

Amartya Sen

HANGİSİ BİTERSE KITLIK OLUR, PARA MI, YİYECEK Mİ ?

Bir ülkenin toplumsal refahını doğru bir şekilde ifade etmenin en iyi yolu nedir? 

O ülkede yapılan inşaat sayıları mı, ülke içinde verilen ihalelerin sayısı mı, yoksa deniz kıyılarına dikilen, geceliği bilmem kaç on bin euro olan dev oteller mi? Bütün bunlar gelişmişlik düzeyine işaret eden birer gösterge olabilir mi?

Açılımı "United Nations Development Programme" yani Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı olan UNDP, bu konuda dünyaca kabul gören değerlendirme kriterlerini ve ölçme tekniklerini baz alarak, bu soruya cevaben, çok keskin bir dille, hayır diyor. Olamaz!

Bir Toplumun En Dezavantajlı Üyelerinin Yaşam Koşulları Neye İşaret Eder

John Rawls "A Theory of Justice" (Adalet Teorisi) adlı eserinde, toplumsal adaletin temel prensiplerini tartışırken, "adil bir toplum, en dezavantajlı üyelerinin koşullarını iyileştirmeye yönelik politikalar geliştirir" diyor. Yani bir toplumun refah seviyesini anlamak için, o toplumun içerisinde yaşayan en dezavantajlı kişilere bakmak gerekiyor.

Bizim ülkemizdeki en dezavantajlı kesim hangisi ya da hangileri, ve bizler toplum olarak, devlet olarak bu kesimlere nasıl davranıyoruz. Bu kesimleri ve maruz kaldıkları haksızlıkları tek tek sıralamak elbette mümkün, ancak bu sorunun cevabı, her birimizin, içerisinde yaşadığı topluluk ile ilgili gözlemlerine dayanıyor. 

Hayvanlara nasıl davranıyoruz. Çocuklarımızı, içerisinde yaşayacakları gelecek dünyaya ne kadar iyi hazırlıyoruz, peki ya kadınlar, yaşlılar, gençler, erkekler… her biri ile ilgili gönül rahatlığı ile verebileceğimiz cevaplarımız var mı? 

UNDP'nin yaptığı da tam olarak bu; Gözlemlerini tarafssızlık ilkesine dayandırarak, kendisi hakkındaki gerçekçi rakamları yansıtmayan ülkelere tarafsız bir ayna tutmak. Eşitlik ve eşitsizlik prensipleri esas alınarak yapılan bu araştırmalar 170'den fazla ülkede sürdürülüyor. UNDP Çalışmalarının, yoksullukla mücadele, sürdürülebilir kalkınma, demokratik yönetim, enerji ve çevre, kriz önleme ve iyileştirme gibi bir ülkenin vatandaşlarına nasıl davrandığı ile ilgili bir resim oluşturmaya yarayan hedef konuları var.

AMARTYA SEN VE HDI 

UNDP'nin en bilinen raporlarından biri ise içeriği kadar hikayesi de dikkat çekici olan Human Development Index HDI, yani İnsan Gelişim Endeksi.

Çocukluğunu Hindistan'ın Bengal şehrindeki büyük kıtlık döneminde geçiren Amartya Sen, sayıları 1,5 milyon ile 3 milyon arasında insanın açlıktan ve fakirlikten ölmelerine sebep olan büyük kıtlık zamanına, on yaşlarında küçük bir çocuğun gözleri ile şahit olmuş, bir toplumun göz göre göre nasıl böylesi derin bir uçuruma sürüklenebildiğini eğitim hayatı boyunca analiz etmiştir. Dolayısıyla birçok dile çevrilen eserleri dünyayı ve bu alandaki bağımsız bilimsel çalışmaları derinden etkilemiştir.

HDI Endeksi de, 1998 yılında "refah ekonomisine yaptığı katkılardan" dolayı Nobel Ekonomi Ödülü'ne layık görülen Hindistanlı ekonomi profesörü ve filozof Amartya Sen'in "Development as Freedom" adlı kitabı baz alınarak oluşturulmuştur.

YA KALKINMANIN TEK YOLU ÖZGÜRLÜKSE !

İronik bir tespit değil mi? Özgürlükleri kısıtladığı, eğitimi kalitesizleştirdiği, bağımsızlık ve özgürlük gibi temel prensiplerden uzaklaştığı için daralma sürecine giren bir topluma, kurtuluş için yazılabilecek en acı reçete özgürlük olsa gerek.

Amartya Sen, "Development as Freedom" (Özgürlükle Kalkınma) adlı eserinde, gelişmişlik kavramını sadece ekonomik büyüme ile değil, her şeyden önce bireysel özgürlüklerin genişletilmesiyle ölçülmesi gerektiği fikrini savunmuştur. Ona göre bir ülkenin gelişmişliği, vatandaşlarının sağlıklı, eğitimli ve özgür bir yaşam sürdürebilmesiyle ilişkilidir. Dolayısıyla sosyal refah ve adalet, ekonomik büyümenin ötesinde değerlendirilmesi gereken kavramlardır.

Amartya Sen, bir ülkenin kıtlık gibi bir felakete nasıl sürükleneceğini analiz ederken, bu felaketi önlemenin yöntemlerini de detaylı olarak inceler. Amartya Sen, toplumdaki kalkınmanın yeniden tesis edilebilmesi için beş ana özgürlük biçiminden söz eder. Sen'e göre bu kriterlerin gerçekleştirilmesi, ülkenin yeniden kalkınması ile doğrudan ilgilidir:

Siyasal Özgürlükler: Siyasete katılma ve ifade özgürlüğü hakkı.

Ekonomik İmkanlar: Ekonomik kaynaklara erişim ve iş imkanlarına adalet ile ulaşma hakkı.

Sosyal Fırsatlar: Eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim hakkı.

Koruma Güvenceleri: İnsanları yoksulluk ve acil durumlara karşı koruyan sosyal güvenlik sistemleri.

Şeffaflık Garantileri: Şeffaf hükümetler ve yolsuzlukla mücadele.

Amartya Sen, politik hatalar, baskı ortamı ve ağır enflasyon gibi öncü işaretlerin görmezden gelinerek, adım adım milyonlarca insanın ölüme sürüklendiği bir ülkenin çocuğu olarak, hayatını adadığı ekonomi alanından, bu durumdaki bütün dünya ülkelerine şu cümle ile sesleniyor:  "Özgürlük, kalkınmanın en nihai ve en önemli aracıdır."

Amartya Sen özetle, yukarıdaki beş maddede özetlenen hak ve özgürlüklerin birbiriyle bağlantılı olduğunu, ancak birlikte uygulanmaları halinde, topluluk içerisinde özgürlüklerin oluşturulup, haksızlıkların bertaraf edilebileceğini ve böylece gelişim ekonomisi içerisinde oluşan yeni paradigma değişimleri ile bütüncül ve sürdürülebilir bir kalkınmanın kapılarını açabileceğini söylüyor.

"Geleneksel Kıtlık" Tanımının Ötesine Geçmek 

Amartya Sen, "Poverty and Famines" (Yoksulluk ve Kıtlıklar) adlı çalışmasında ise, kıtlıkların nedenlerini incelerken, savaş kaynaklı enflasyon ile tarım sektöründe mevsimlik olarak çalışan ücretli işçiler arasındaki ilişkiye dikkat çekiyor. Güneydoğu Asya'daki savaş, askeri altyapıya yapılan yüksek yatırımlar, bölgede konuşlanan askeri personel aracılığıyla artan alım gücü ve çevredeki gıda talebindeki artış nedeniyle enflasyonu tetiklemişti diyor. Tarım işçileri, genellikle işsiz kaldıkları mevsimlerde birikimleriyle geçinirken, bu birikimler, enflasyon nedeniyle hızla değer kaybetmiş ve aynı anda gıda fiyatları hızla yükselmiştir.

Amartya Sen, bu bağlamda, kıtlığın yalnızca yerel (kötü hasat nedeniyle) gıda eksikliğinden kaynaklanmadığını, aksine enflasyon kaynaklı alım gücünün düşüşünden kaynaklandığını vurguluyor.

Ona göre kıtlık, gıdanın fiziksel yokluğunun, Gıda Mevcudiyetinin Azalmasının (FAD) sonucu değil, mülkiyet haklarının çöküşünün (FED) sonucudur.

FAD: Food Availability Decline (= Gıda Mevcudiyetinin Azalması)

FED: Failure of Exchange Entitlements (= Mülkiyet Haklarının Çöküşü)

Amartya Sen teorisinde, kıtlıkların nedeninin gıda arzındaki fiziksel düşüşten ziyade, insanların gıdaya erişim ve onu satın alma yeteneklerindeki (mülkiyet hakları) çöküş olduğunu savunur. Bu durum, ekonomik faktörler, fiyat artışları, gelir kaybı ve enflasyon gibi nedenlerle ortaya çıktığından, geleneksel kıtlık anlayışı ile oluşturulacak çözümlerin uzun vadede fonksiyonel olmayacağını işaret eder. Tanıdık geldi mi?

Amartya Sen, halkı derin bir yoksulluktan ve kıtlıktan kurtarmanın tek yolunun, ancak geleneksel kıtlık bakış açısının ötesine geçmekle mümkün olacağını söylüyor. Sen, sosyoekonomik politikalar çözüm odaklı olarak yeniden düzenlenmeli ve sosyal güvenlik ağları aciliyetle oluşturulmalıdır diyor. 

Ülkede yiyeceklerle ilgili bir noksanlığın olmaması ülkede kıtlık olmadığı anlamına gelmez, insanların alım gücündeki şiddetli daralma da kıtlık anlamına gelir. Bunu çözmenin yolu, ne gıda miktarını artırmak, ne de piyasaya değeri büyük bir süratle düşen para akışını yükseltmektir.

Uzun vadedeki asıl çözüm, ülkede bu daralmayı yaşayan insanları sosyal bir sistemin içerisine dahil etmek ve ülkenin yeniden kalkınmasını sağlayacak, baskıların azaltıldığı, özgürlüklerin garanti edildiği, eğitim sisteminin iyileştirildiği, insanların aldıkları eğitim sonucunda yeteneklerinin değerlendirileceğine, işe alınacaklarına ve faydalı olabileceklerine inandıkları yeni bir sistemin oluşturulmasıdır.