Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Dağ Cinleri'nden Newton'a: Avrupa'nın Bilimle İmtihanı

Avrupa'da Ortaçağ'ın erken zamanlarında, halk folklorünün önemli bir anlatısıdır dağ cinleri; kobold olarak da bilinen bu cüceler, maden çalışanları ve yöre halkı için hayati derecede kutsaldır. Madende herhangi bir sorun çıkacağı zaman, bu koruyucu yaratıklar gürültü çıkararak çalışanları uyarırlar. Karşılığında ise madenciler, koboldlere saygı olarak belirli günlerde çalışmazlardı. Çalışılan gün sayısı azalınca, tabi ki göçüklerin altında kalma ihtimali de azalmaktaydı.

KORELASYON VE KAUSALİTE

Carl Gustav Jung'un 'Keşfedilmemiş Benlik' (Das Unentdeckte Selbst) adlı kitabında anlattığı gibi, rüyasında bir yılan tarafından yutulduğunu gören köylü, bunu bir uyarı olarak kabul edip, o gün ava gitmezse, zaten hayatı büyük oranda kurtulmuş olacaktır. Dolayısıyla bu köylü, animistik mantıklı bir çıkarımla, hayatını kurtaran şeyin gördüğü rüya olduğundan emindir. 

Dağ işçilerinin durumu daha farklı değildir, haftanın belirli günleri madende çalışmanın uğursuzluk getireceğine, eğer çalışarak dağ cinlerini kızdırırlarsa, madende başlarına gelebilecek tehlikeli durumlarda, dağ cinlerinin onları korumayacağına inanırlardı.

Burada korelasyon ve kausalite kavramlarını hatırlamak gerekir. Çünkü insan beyni, karşılaştığı her korelasyondan  hızlı çıkarım yaparak, bir kauseliteye ulaşma çabasındadır sürekli. Rasyonel bilim, bunun tam tersi yönde hareket ederek, insan beynini bilimsel metodlar ile eğitmeyi amaçlar. 

Oysa inanmış bir topluluğun düşünce çarklarını, mantıklı hiçbir açıklama ile tersine dönmeye ikna edemezsiniz. Sonuca ulaşmanın tek yolu, düşünce sistemlerini en başından yeniden programlamaktır.

BÜYÜK BURJUVA SINIFININ HALK ÜZERİNDEKİ BİLİNÇLİ ETKİSİ

Madenlerin ve bölgedeki arazilerin mülkiyetine, bankalara ve siyasi etkiye sahip olan büyük burjuva sınıfı için, bu mukavemet başedilemez bir durum değildir. Onlar için, madende çalışmanın önündeki engel olarak, dağ cinlerini görmek, artık söz konusu bile değildi. Çünkü gerekli değişimi, öncelikle kendi içlerinde yaşamışlardı.

Karlılığı arttırmanın tek yolunun pozitif bilimlerden, teknolojiden, mühendislikten ve akılcılıktan geçtiğini anlayan büyük burjuva aileleri, bu fikirsel reformu sağlayacak olan insanları ve onların beraberinde getirdikleri disiplinleri çoktan hayatlarına dahil etmişlerdi.

Büyük burjuva sınıfı, kendilerinde yaşadıkları değişimi yerel halk ile paylaşmaları gerektiğini biliyordu. Bir taraftan bilim insanlarının eğitimlerini ve çalışmalarını finanse ederken, diğer taraftan bu insanların oluşturduğu eserlerin basımını ve yayınlanmasını üstlenerek, eserlerin kitlelere ulaşmasını ve eğitim sistemine dahil edilmesini sağladılar. Böylece, toplum içerisinde rasyonel düşünce anlayışını benimseyen, dogmatik kalıpların bilimin önüne koyduğu engelleri, zenginleşmeleri sebebiyle aşabilen, siyaseti bu doğrultuda yönlendirebilen yeni ve güçlü bir sınıf oluşturuldu. 

AYDINLANMANIN DOĞASI VE MULTİDİSİPLİNER KALKINMA ÖNGÖRÜSÜ

Yükselmenin sadece mühendislik ve teknoloji etrafında dönmediğini, eski Yunan'dan beridir bilen bilim insanları, fiziğin, felsefenin, edebiyatın, matematiğin, müziğin ve resimin birbirinden ayrı tutulabilir disiplinler olmadığını çok iyi biliyorlardı. Ancak hepsinin bir araya getirdiği özgür bir düşünce sisteminde yetişen ve çalışma imkanı bulan insanlar yeni fikirler ve icatlar üretebilirdi.

Eğitim ve öğrenim hakkını da belirli bir zümrenin veya tek bir cinsiyetin tekelinden çıkarmayı hedefleyen aydınlanmacı fikirler, halk arasında süratle ve başarıyla yayılmıştı.

Çünkü aydınlanmanın doğasında bireysellik, özgürlük, akılcılık, zarafet ve incelik vardır. Baskıların, yasakların, dogmatik engellerin olduğu, korkuların her adımda insan zihnini bir kez daha bloke ettiği bir yerde icatların, yeni fikirlerin ve eleştirinin oluşması mümkün değildir.

Bu tür ortamlar sadece ezberci ve taklitçi insanlar üretir. Bu insanlar da binlerce yıl geçse bile cinlere, perilere inanmaya devam ederek, bütün potansiyel gelişmelerin yolunu, hem kendileri için hem de gelecek nesiller için kapatırlar.

AYDINLANMA ÇAĞININ ÖNCÜLERİ

Aydınlanma çağı denilince akla gelen ilk isimleri yeniden hatırlamak ve bu bilim insanlarının günümüz modern biliminin ve felsefi düşüncenin temellerini oluşturan kaidelerini bir kez daha tekrar etmek gerekir.  Avrupa'da gerçekleşen ve o yıllarda Osmanlı'da gerçekleşmemiş olan aydınlanma çağının öncülerini ve sağladığı katkıları bilmek. Bu yoksunluğun bugün bile ülkemizde ne türlü noksanlıklara sebep olduğunu anlamamız açısından ufuk açıcı olacaktır.

1687 yılında Isaac Newton'un 'Philosophiae Naturalis Principia Mathematica' adlı 3 ciltlik kitabı, Aydınlanma Çağı'nın temel ilkelerinden olan bilimsel ve rasyonel sorgulamanın önünü açar. Evrenin matematiksel yasalarla açıklanabileceğini göstererek, doğa olaylarının mistik ya da dinsel açıklamalardan ziyade, rasyonel ve bilimsel yollarla anlaşılabileceğini ortaya koyan, Newton, bu tespitleri ile bugün bile bilimin yolunu aydınlatmaktadır. Ayrıca, fizik yasaları ve mekanik üzerine yaptığı çalışmalar, buhar makinesi ve diğer mekanik cihazların gelişimi üzerindeki temel etkileri 1. Endüstri devriminde bir sıçrama yaşanmasının sağlar.

Öncesinde ise, "Cogito, ergo sum - Düşünüyorum, o halde varım" diyen Descartes, 'Discours de la méthode' kitabı ile Rasyonalizm'in temel taşlarından birini oluşturarak, bilimsel düşünce ve metodolojinin gelişiminde çığır açar.

Descartes, gerçeği ararken metodolojide uygulanması gereken dört temel kuraldan söz eder. Okurken kulağa basit gibi gelen bu kurallar dizini, insan hayatının akılcı bir çizgide ilerleyebilmesinin yol haritası gibidir aslında.

a. Sadece açık ve net olarak algılananı gerçek olarak kabul etmek.

b. Problemleri, mümkün ve gerekli olduğu oranda çok parçalara ayırmak.

c. Düşünceleri, düzenlenmiş, sıralı bir şekilde yürütmek, en basit ve en kolay algılanabilen nesnelerden başlayarak, kompleks bilgilere adım adım yükselmek.

d. Hiçbir detayı atlamadan, “tamamlık” (Exhaustivé) ilkesisinin gerçekleştiğinden emin olmak.

Tabii ki, Immanuel Kant, aydınlanma çağının en önemli ismidir. 1781'de yazdığı 'Kritik der reinen Vernunft' (Saf Aklın Eleştirisi) adlı eseriyle, bilgiyi edinme biçim ve yöntemlerini analiz edip, dünyayı anlama kabiliyetimizi yeniden tanımlayarak, modern bilimin ve felsefi düşüncenin temellerini oluşturur

Immanuel Kant'ı bir paragrafta anlamak da, anlatmak da mümkün değil elbet. Ancak kitabın başlığındaki 'Vernunft' sözcüğü, Türkçedeki akıl sözcüğüne tam olarak denk gelmiyor; Kant'a göre 'Vernunft', insanın doğuştan kendisinde olan prensipleri algılayıp, sahip olduğu karar verme yetisini kullanarak, kendisini saf duyusal deneyimlerin ötesine geçirip, soyut ve evrensel gerçekleri kavrama yeteneğidir.

AYDINLANMA ÇAĞI, 1.ENDÜSTRİ DEVRİMİ VE OSMANLI DEVLETİ

Avrupa'da yaklaşık 1650'de başlayan aydınlanma çağı ve 1800'lerin sonlarına doğru beraberinde geliştirdiği 1. Endüstri Devrimi ile en parlak zamanlarını yaşarken, Osmanlı geleneksel tarım ile uğraşan bir ülkeydi. Osmanlı,  Aydınlanma hareketine hiç başlamadığından, bilimsel metotlar ve bilgi felsefesi ile tanışamamış ve dolayısıyla 1. Endüstri Devrimi'nin gerisinde kalmıştı. Her ne kadar farklı dönemlerde çaba sarf edilmiş ise de, 150 yıllık mesafeyi bir defada katetmek mümkün olmadığından, değişen dünya ile arasında oluşan uçurum, dört bir yandan problem olarak kapısına dayanmıştı.

O yıllarda 1. Endüstri Devrimi'nin gerisinde kalmış olan ülke, günümüzde ise henüz dördüncü endüstri devrimini tam olarak yakalayamamışken, şimdi bir de süratle ilerlemekte olan yapay zeka devrimi ile karşı karşıyadır.

NEDEN AYDINLANMA ÇAĞINA GİREMİYORUZ?

Pratik bir düşünüş şekli ile, aydınlanma dönemi yazarlarının çoğunun kitapları Türkçeye çevrildi. 'Neden okuyup aydınlanmıyoruz', gibi safça bir soru sormadan, neden aydınlanamadığımızı anlamak sanırım mümkün olmayacak.. 

Çünkü bizim ülkemizdeki halk, hâlâ dağ cinleri ile uğraşıyor. Cinleri, enkebirleri, alkarılarını, nazarı, muskayı, envai türlü hurafeleri, rasyonel olmayan her şeyi onaylayan resmi kurumlarımız var. Diş ağrısına, baş ağrısına, psikolojik problemlere yazılan muskalar var. Absürtlüğün tanımını bile, yarı yolda yaya bırakan hikayeleri, ilkokul eğitimi olmayan köylülerden değil, eğitimli insanlardan duyuyoruz. Astroloji geçiyor cümlelerinde, burçlar, yıldızlar, fallar, büyüler havalarda uçuşuyor. Cinden korkmayan çok az insana rastladım. Cinin lafı bile ürpertiyor, koca koca mühendisleri, akademisyenleri, doktorları.

Avrupa'nın 1650'lerde başladığı Aydınlanma seferberliği, ilkokul seviyesinde hayatımıza dahil edilirse, ülkedeki para sahipleri ve siyasiler tam olarak destek verirse, belki birkaç kuşak sonra, dağ cinleri, zihnimizin cahil korkularını tetiklemekten, ve çocuklarımızı düşünemeyen üretemeyen insanlar olma handikapından kurtarır.

Ancak ters yönde yürüyerek, arkamızda bıraktığımız hedefe ulaşmayı istemek ve bütün bunları bizim için gerçekleştirecek bir lider ile, yanlış yürüdüğümüz yolda karşılaşmayı hayal etmek, pek rasyonel bir yöntem değil sanırım.