Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Dogmatik Şiddet ve Halloween İkonografisi

Amerika'nın bir kısmında ve özellikle Avrupa'da yaşanan cadı histerisi, yüzlerce yıl sonra bile, hala milyonlarca insanı etkilemeye devam ediyor. Kitaplarda, filmlerde, hala inanılmaz güçler atfettiğimiz bu kadınları bazen kötülüğün simgesi, bazen adalet dağıtan güçlü genç kadın, bazen de sevimli birer çizgi film karakteri olarak hiç bıkmadan hayatımıza dahil ediyoruz. 

Birçok insanın katledilmesini içeren bir hatırlamanın, korku ile karışık bir eğlence anlayışına dönüşmesi, kapitalizm ve toplumsal psikoloji başlığı altında incelenebilecek özel ve karmaşık bir konu olsa gerek. Bütün dünyanın kutladığı neredeyse yarı resmi bir bayrama dönüşen cadılar bayramında, özellikle Amerika'nın Massachusetts eyaletindeki ünlü Salem ve İspanya'nın "Salem'i" olarak bilinen Zugarramurdi her sene milyonlarca turisti büyük birer cazibe merkezi olarak kendine çekiyor.

Salem'de en çok dikkati çeken aktivite, her yıl düzenlenen geçit töreni. Özellikle kadınların katıldığı bu yürüyüşte, sivri siyah şapkalar, çengelli burunlar ve yaşlı kadın maskeleri, olmazsa olmazlar arasında. Buna benzer bir başka aksiyon da, Kuzey İspanya'daki Bask cadı mahkemelerinde 7000 insanın cadılık şikayeti ile 16. Yüzyılda mahkemeye çıkarıldığı Zugarramurdi'de gerçekleşiyor. Zugarramurdi'de, keçi kılığına giren şeytanın, cadılar ile buluşarak anlaşma imzaladığı varsayılan mağara, her yıl ziyaretçilerin akınına uğruyor. Binlerce turistik biblo ve kostüm alışverişini de unutmamak gerekiyor.

Cadı turizmi çok büyük bir kesim için eğlenceli bir aksiyon olsa da, "Caliban and Witch" kitabının yazarı Silvia Federici gibi bazı akademisyenler, belirli bir figür ile oluşturulan oyuncak bebeklerin, gerçekten bu figürlere benzeyen kadınların hayatını zorlaştıracağını ve dünya üzerinde bu görünüşteki kadınları cadı olarak varsayıp, zarar vermeye çalışan insanların olduğunu unutmamak gerektiğini söylüyor.

Cadılık esasen kategorize edilmesi çok zor olan bir suçlama alanı. Britannica Ansiklopedisi, bu durumu "Dini bir motivasyon çerçevesinde hareket eden kadınların, doğaüstü güçleri kullandıklarını iddia ederek, o bölgedeki olayları veya insanların hayatını etkilemek üzere büyü ya da sihir yapmaya çalışmaları" olarak tanımlıyor.

Fakat ne tesadüftür ki, cadılık ile suçlanan kadınlar, bazen o bölgenin nüfuzlu kadınları oluyor ve cadılık suçlaması ile mal varlıklarına el konuluyor. Bazen de doğal afetler, salgın hastalıklar gibi felaketlerden sorumlu tutulan bu kadınlar, günah keçisi ilan edilerek, halkın gözlerinin önünde mahkemeye çıkarılarak, kötü ruhlu ve düşük ahlaklı din adamları ve yöneticiler tarafından ölüme mahkum ediliyorlar.

Kadınların Avrupa'da, cadılık suçlaması ile artık mahkemelere çağrılmıyor olmalarının üzerinden neredeyse 500 yıl geçmiş olsa da, yaşanan olayların sadece o zaman aralığı ile sınırlı olmadığını, bütün yaşananların arkasında ideolojik ve dini motivasyonların olduğunu unutmamak gerekir. 1980'lerde dünyanın birçok yerinde 'yeşil kuşak' olarak adlandırılan siyasi hareketin, dindarlığı, aşırı sağcılığı yükselterek, sosyalist hareketleri baskılamış olması, hem kadın üzerindeki dini ve geleneksel baskıların artmasına sebep olmuş, hem de kadının toplumsal pozisyonunu geliştirmesine izin vermemiştir. Ayrıca, ekonomik anlamda fakirleşme, kadının cinselliğinin dindar otoriteler ve devlet tarafından sürekli kontrol altında tutulmaya çalışılması, cadı avcılığını ciddi anlamda yükselişe geçirmiştir.

Yalnızca Tanzanya'da her yıl 5.000'den fazla kadın, cadı olarak bıçaklanarak öldürülmekte, diri diri gömülmekte ya da yakılmaktadır. Orta Afrika Cumhuriyeti'nde, cezaevleri cadılıkla suçlanan kadınlarla doludur. Öldürdükleri kadın başına para kazanan radikal islamcı milislerin, sadece 2016 yılında yakarak infaz ettiği kadın sayısı 100'den fazla. Hindistan'da, çoğunlukla kabilelerin yaşadığı Adivasi bölgesinde, büyük çaplı bir arazi özelleştirmesi devam ederken, cadılık iddiasıyla öldürülen kadınların sayısında ciddi bir artış yaşanmıştır. Nepal, Papua Yeni Gine ve Suudi Arabistan'da radikal dini örgütlerin cadı infazları, televizyonlarda ve YouTube kanallarında bile paylaşılmaktadır.

Her ne kadar aktivist kadın grupları bu meseleler hakkında çalışmalar yaparak köy köy dolaşsa da, cadılıkla suçlanarak öldürülen kadın sayısındaki artışlar devam etmektedir. Bu küresel bir insan hakları sorununu işaret etmektedir. Özellikle toplumsal, dini ve ekonomik faktörlerin birleştiği yerlerde, bu tür vahşetlerin önlenmesi için uluslararası toplumun daha fazla sorumluluk alması gerekmektedir. Dünyanın birçok yerinde 31 Ekim gecesi Cadılar Bayramı kutlanırken, olayın bir de bu yönünü düşünmekte fayda var.

Çünkü kadınların cadılık iddiasıyla suçlanması geçmişte kalan bir hadise değildir. Dogmatik düşünce yapısının yükseldiği yerlerde, kadınlar yeniden erkeklerin ve ataerkil otoritelerin kurbanı olmaktadır. Hatırda tutulması gereken husus belki de şudur, medeniyetler her zaman ilerlemeye programlı değillerdir. Gerileyebilir, cahilleşebilir, moderniteden ve çağdaşlıktan uzaklaşıp ilkelleşebilirler. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Aydınlanma çağı, bir kere gerçekleşip sonsuza kadar kendiliğinden devam eden bir süreç değildir. Aydınlanma çağının rasyonellik ve eşitlik ilkeleri, Toplumun dinamiklerindeki değişimlere göre, sürekli güncellenmelidir. Özellikle kadınlar ve çocuklar ile ilgili hususlarda, daimi bir revizyon gerekir. Aksi halde devletler bile, bir anda kendi eylemlerini yasallaştıran katillere dönüşebilirler.