Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Erdoğan'ın Zorlu Gündemi: Almanya'da Ortadoğu Diplomasisi ve Göç Politikası

Beş yıl aradan sonra, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Almanya'da. Genel temayül, Erdoğan'ın ziyaretinin zorlayıcı olacağı yönünde.

Erdoğan'ın Türkiye'deki İsrail karşıtı bir gösteriye şahsen katılarak Hamas'ı destekleyen açıklamalarda bulunmuş olması, Almanya'da gergin bir atmosfer oluşmasına neden oldu. Hem İsrail karşıtlarının, hem de Erdoğan karşıtlarının protesto düzenlemesi ihtimaller dahilinde. Almanya'daki İsrail karşıtı protestolarda, gösterilerin maksadını aşarak, antisemitist bir protestoya dönüşmesi ihtimali, Almanya'daki Türk, Alman ve Yahudi topluluklarında endişe yaratıyor.

Türk-Alman İlişkilerinde Gergin Bekleyiş: Erdoğan'ın Ziyareti ve Kamuoyu Tepkileri

Erdoğan'ın ziyareti hakkında Alman basınında belirgin görüş ayrılıkları var. Welt ve Bild gibi sağ popülist politikayı temsil eden basın organları, Erdoğan'ın Hamas ile ilgili açıklamalarından sonra, ziyaretinin iptal edilmesi gerektiğini söylerken, hükümet sözcüleri, Ankara-Berlin arasındaki şiddetli fikir ayrılıklarına rağmen, görüşmelerin mutlaka gerçekleştirilmesi gerektiği yönünde fikir beyan ettiler.

Erdoğan'ın Almanya'ya yapacağı ziyaretin üst metnini, Ortadoğu savaşına ilişkin farklı tutumlar oluştursa da, görüşmelerde, AB-Türkiye anlaşmasının geleceği, göç yönetimi ve NATO içindeki işbirliği gibi konuların ele alınması bekleniyor.

Erdoğan'ın Söylemleri ve Diplomatik Yaklaşımlar

Alman Hükümeti'nde, şimdiye kadar Başkanlık makamı düzeyinde, Erdoğan'a direkt bir eleştiride bulunulmadı. Ancak, hükümet sözcüleri ve parti başkanları görüş ayrılıklarını açıkça bildirmekle beraber, uluslararası sorumluluk taşıyan kişilerle konuşmanın önemine sürekli dikkat çekiliyor. İbre muhalefet partilerine yaklaştıkça eleştirilerin dozu ve keskinliği artıyor.

Alman Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Michael Roth (SPD), yaptığı açıklamada, "Avrupa ve Ortadoğu arasında köprü görevi üstlenmesi beklenen Türkiye Cumhurbaşkanı’nın, provokatif ve popülist tiratlarla zaten dramatik olan bir yangına, benzin dökerek kendi ülkesine de zarar verdiğini" ifade etti. Roth, "devlet olarak sadece kendimiz gibi düşünen ülkelerle görüşme yapmanın akıllıca olmayacağını, Gazze'deki dramatik durumu çözmek için gerekli olan tüm görüşmeleri değerlendirmeliyiz" dedi. Otoriter liderlerle yapılan görüşmelerin zorluklarının farkında olduklarını vurgulayan Roth, beklentilerinin yüzeysel bir ziyaret yerine, konuların daha net konuşulduğu bir görüşme olması yönünde olduğunu belirtti.

CSU Başkanı Markus Söder, çıtayı biraz daha yükseğe çıkararak, görüşmelerdeki beklentilerini şöyle sıraladı, "Almanya'daki göçmen sayısının azaltılması ve Türkiye'nin Hamas tutumunun net bir şekilde ele alınarak, somut sonuçlar elde edilmesi gereklidir.“

Geçtiğimiz günlerde yapılan göç yasası ile ilgili toplantıların sonucunda, Almanya'da kalmaları için uygun koşullara sahip olmayan göçmenlerin, ülkeden gönderilmesi konusunda fikir birliğine varılmıştı. Ancak, dönecek bir ülkesi olmayan göçmenlerin nereye gönderileceği, Erdoğan ile yapılacak olan görüşmelerin ana konularından biri olabilir. Söder'in bu açıklamaları, Almanya ve Türkiye arasındaki görüşmelerde, göçmen politikası ve Türkiye'nin uluslararası tutumlarının önemli gündem maddeleri arasında yer aldığını gösteriyor.

Çatışmalar Arasında NATO'nun Denge Politikası ve Barışçıl Çözüm Arayışı

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, "NATO müttefikleri, birçok temel ilke konusunda hemfikir olmakla birlikte, ittifak içinde farklı görüşler olmasının zorluklarını kabul ediyoruz ve bu farklılıkları saklamaya çalışmıyoruz. NATO'nun 31 ülkeden oluşan bir ittifak olduğunu ve görüş ayrılıklarında taraf olmanın, durumu son derece karmaşık ve tehlikeli bir hale getirebileceğini görmemiz gerekiyor. Bu da, barışçıl müzakereler yoluyla çözüm bulma çabalarının neden bu kadar önemli olduğunu gösteriyor" dedi.

Stoltenberg, "NATO, İsrail-Filistin çatışmasında hiçbir zaman bir rol oynamadı ve bu çatışmada bir rol üstlenmeyi hedeflemiyor. NATO'nun temel görevi ittifak bölgesini korumak ve savunmaktır, Eğer çatışma daha büyük bölgesel bir boyuta tırmanırsa, NATO'nun kendi bölgesini koruyabilecek pozisyonda olması zorunlu bir durumdur. Ancak ana görevimiz, böyle bir tırmanışı engellemektir" diyerek NATO'nun tavrını açık bir şekilde beyan etti.

NATO müttefikleri tarafından Erdoğan ve Hamas ile ilişkin, açık bir eleştiri yapılmadı. Bu durum, muhtemelen bugün Berlin'de Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ağırlayacak olan Başbakan Olaf Scholz için de geçerli.

Ancak, Almanların neredeyse yarısı Erdoğan'ın ziyaretine karşı çıkıyor. YouGov araştırma şirketinin Deutsche Presse-Agentur için yaptığı bir ankete göre, katılımcıların %45'i, Scholz'un, Erdoğan'ı, İslamist Hamas'a ilişkin pozitif tutumundan dolayi, davet etmemesi gerektiğini, %32'si Erdoğan’ın yine de Başbakanlıkta ağırlanması gerektiğini söylerken, katılımcıların neredeyse dörtte biri konu hakkında yorum yapmadı.

Ancak halktaki genel temayül, ülkelerin iç dinamiklerini bir kenara bırakarak, Gazze'deki durumun bir an önce çözülmesi yönünde. Hem savaş mağduru esirlerin hem de bölge halkının bir an önce kurtarılması için gerekli görüşmelerin başlatılması isteniyor.

Bu insanları Kurtarmak Neden Bu kadar Zor

Bütün dünya Hamas'a ya öfkeli, ya da cihatçı olarak görüyor. İsrail konusunda da benzer fikir ayrılıkları var. Ancak, fikir ayrılıklarını meydanlarda yüksek sesle bağırmanın, o bölgedeki bir esiri, ya da Gazze'li bir çocuğu kurtarmaya faydası dokunmuyorsa, şöyle bir durup düşünmek, ve doğru soruları sormak gerekmez mi?

Madem ne İsrailli esirler, ne de Gazze'deki sivillerin varlığı savaşı durdurmaya yetmiyor, o halde bölgedeki sivillerin, esir tutulan İsrail vatandaşlarının, o bölgede olması kimin işine geliyor hala? Ya da bu masum insanların o yangından kurtarılmasının önündeki 40 gündür aşılamayan engeller, neler? 

Uluslararası düzeyde, her gün yapılan politik toplantılara katılan ülkelerin gücü, savaş bölgesinde bir güvenlik koridoru oluşturumaya, en azından o bölgedeki, kadınları çocukları ve esir olarak tutulan İsrail vatandaşlarını kurtarmaya yetmiyor mu?

Aktüel durumdaki ilk muhataplardan biri, en az İsrail kadar, Hamas değil mi? Gazze'deki insanların sevkiyatı, bölgede silahlı gücü elinde bulunduran Hamas ile işbirliğinden geçmiyor mu? 

Bu sorular sanırım, insan hayatını önemseyen herkesin aklına gelebilecek doğal sorular.

Ancak bir yangının ortasında, insanlar ölürken, yangın bölgesindeki normal vatandaşlar, alevlere bakarak bir toplantı düzenleyip, şöyle demiyorlardır sanırım "Arkadaşlar, bina yandı artık, hala yaşayan insanlar olabilir. Tahmini insan zaiyatı şu kadar, şimdi karar verelim. Üç gün sonra binanın yıkımını kim üstlenecek. Müteahhit, mimar, mühendis kim olacak. Yeni kuracağımız binada, kimlere kaç oda vereceğiz…" 

40 gündür esir tutulan İsrailli sivillerin ve Gazze'li sivil halkın kurtarılmasının önünde, aşılması imkansız, politik çıkar engelleri var. Bu politikacıların hiçbiri ne aptal ne de vicdansız değiller. İnsan ölümlerinden keyif aldıklarını da zannetmiyorum.

Politik ya da stratejik engeller ne olursa olsun, artık birilerine değil, kendilerine dur demeleri gerekiyor. Her gün biraz daha totaliterleşen ve acımasızlaşan dünyada, herkes yangına bir galon benzin dökerse, bu yangın çok kısa sürede bütün dünyayı sarabilir.

Tıpkı İkinci Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi, bir araya gelerek, politik maskeler takmış tüzel canavarlar gibi değil, dünya insanları gibi konuşarak, aslında uzun zamandır belirlediğimiz, fakat unutmak üzere olduğumuz, insani değerlerin altına yeniden imza atmamız gerekiyor.