Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

İkinci Cinsiyet Ve Pantolonun Alamet-i Farikası

Homo sapiens sapiens erkek ve dişi olmak üzere iki cinsiyetten oluşuyor. Bu cinsiyetlerden biri zaman içerisinde, diğeri tarafından, "ikinci cinsiyet" konumuna itilmiş. Fiziksel zorbalık özelliği ile, karşı cinsi domine eden erkek, bu rolün nimetlerine kendini öyle bir kaptırmış ki, yazdığı yasaların orijininde, erkeğin  bireysel  haklarını tanımlamaktan ziyade, kadının yasaklanması ve bütün haklarından mahrum bırakılması ilkesini yerleştirmiş. Böylece kadının toplumdaki zayıflatılmış konumunu ölçü alan erkek, bu kıstas üzerinden kendi narsist iktidarını deklare etmiş.

PATRİARŞAL YASALAR

Kadının ne giyeceğine, nasıl konuşacağına, okuma yazma öğrenip öğrenmeyeceğine, seyahat edip etmeyeceğine, ne zaman kiminle evleneceğine, asla mülk ya da bir meslek edinemeyeceğine, arkadaşları ile görüşüp görüşmeyeceğine, dünya üzerinde başka hiçbir dertleri yokmuş gibi, yasalarla karar vermişler.

Yaşını almış, kelli felli, saçlı sakallı, takkeli külahlı, cübbeli cübbesiz bir sürü din adamı, katolik rahip, yahudi hahamlar, kitaplarında makalelerinde, televizyon programlarında, YouTube kanallarında, dünyanın en büyük sorunuymuş gibi bu konuları konuşuyorlar. Kadının elbisesini, eteğinin boyunu, çorabının kalınlığını, sütyen takıp takamayacağını, saçlarını, kaşlarını, periyodunu, bacaklarındaki tüyleri, cinselliğinin detaylarını, hiç bıkmadan büyük bir açlıkla konuşuyorlar. Saçmalığı kendinden menkul bu tavırları yetmez gibi, bir de bu akla ziyan fantaziler yasalara dönüştürülerek, bütün kadınlığın ayağına, pranga olarak vuruluyor.

Keşke geçmişte kalmış olsa dediğimiz pranga yasalar, dünyanın birçok ülkesinde hala bütün şiddetiyle uygulanmaya devam ediyor. Yakın geçmişe kadar Batılı ülkelerin bile birçok kanun kitaplarında yazıyordu.

GÜNAHLARIN EN AFFEDİLMEZİ 

Yaşlı, güçlü, geleneksel yasa koyucu erkek, kadını kendi kontrolü altındaki bir köle olarak tutma arzusundan ne geçmişte ne de şimdi asla vazgeçmiyor. Kadının kendisini erkekle eşit görme fikrini, Tanrı'ya karşı gelmek ile bir tutarak, bunu kendisine karşı işlenmiş günahların en büyüğü sayıyor. Gücünün yettiği her yerde, kendisine meydan okuyan kadını ölümle cezalandırıyor. Cezanın gerekçesi bazen şeytanla işbirliği, bazen cadılık, bazen yazılmış bir kitap, bazen de kadının erkekle eşit olduğunu anlatan bir deklarasyon oluyor.

Bu durumun pratiklerini yaklaşık 10.000 yıldır kadınlar üzerinde uygulayan ataerkil kanun koyucu, vaziyeti o kadar iyi etüd etmiş ki, kadının özgüvenini ve özgürlüğünü nerede ve nasıl kıracağını, karakterini çocukluğundan başlayarak nasıl sileceğini çok iyi biliyor. Bu uygulamalara, Gana'nın bir köyünde, Hindistan'daki bir şehirde, İç Anadolu'daki bir kasabada, ya da Avrupa'daki katolik bir cemaatte aynı şekilde rastlıyoruz. Kadını köleleştirmeyi düstur edinen kadim erkeklik bilgisi, din, dil, ırk, mesafe fark etmeksizin, kulaktan kulağa, nesilden nesile, lanetli bir sözleşme gibi fısıldanıyor.

PANTOLON GİYİNEBİLMEK NEDEN ÖNEMLİ

Bu uygulamalardan bir tanesi de pantolon. Sanırım hiçbir erkeğin, acaba pantolon giyinecek kadar özgür bir insan olabilecek miyim gibi, basit bir kaygısı olmamıştır. Öyle ki, bir erkek için çok doğal, günlük bir kıyafet olarak algılanan pantolon, söz konusu kadınlar olunca, uğrunda savaşılması gereken bir mefhûma dönüşüyor. Ki 100 yıl öncesine kadar kadınlar pantolon giyinebileceklerini hayal bile edemiyorlardı. Denemeye kalktıklarında ise, eylemleri şiddetle bastırıldı, devlet tarafından takibe alındılar, mahkemeye çıkarıldılar, ceza aldılar, daha da önemlisi toplum dışına itildiler.

Bu kadar basit bir istek neden bunca kadını sokaklara döktü, neden feminizmin sembollerinden biri haline geldi, neden birçok kadın pantolon giyinebilmek için, ceza evlerine atılıp yargılanacak kadar önemsedi bu durumu diye sorabilirsiniz.

Çünkü, alelade bir sembol değildir pantolon. En basit haliyle, pantolon giyen bir kadın özgürce hareket edebilir, koşabilir, mobil olabilir, mesela ata binebilir, bisiklet sürebilir, motor siklet kullanabilir. Başka neler yapabilir kadın? Saldırıya uğradığında daha hızlı kaçabilir, ya da tekme atabilir, kat kat elbiselerle sarılı olan vücudu ile olduğu yerde çırpınmaz. Yani kendi ayaklarının üzerinde dururken özgüvenle rahatça yürüyebilir.

Yani… yaşlı güçlü erkeğin yazdığı yasalar ile, hiç durmadan, kanatıncaya, öldürünceye kadar sırtını kırbaçladığı kadın, bir anda yüzünü dönüp, kırbaç tutan eli durdurarak, "artık bunu bana  yapamazsın" diyebilir.

Kadınlara feminizm, yine erkekler tarafından, sanki bir hobiymiş gibi yakıştırılırken, erkekler patriarc dünyalarını hayat gaileleri buymuş gibi savunuyorlar . Sanki iktidarları, kadınları kontrol altında tutabildikçe mümkün olacakmış gibi, bütün yasalarını kadını baskılamak ve yasaklamak  etrafında şekillendiriyorlar. 

Haklılar da, dünyanın yüzde 50'sini oluşturuyoruz. Kısa bir hatırlatma olarak aktaracağım olay, erkeklerin bu meseleyi ne kadar ciddiye aldığını gösteriyor.

OLYMPE DE GOUGES “DÉCLARATİON DES DROİTS DE LA FEMME ET DE LA CİTOYENNE“

Sene 1789, Fransız Devrimi sonrasında, erkeklere oy kullanma hakkı tanınırken, kadınlar bu yasanın dışında tutuluyor. Bunun üzerine 1791'de (Déclaration des Droits de la Femme et de la Citoyenne) Kadın ve Vatandaşlık Hakları Deklarasyonunu yayımlayan Olympe de Gouges, kadın haklarını reddeden Fransız hükümeti tarafından giyotin ile öldürülüyor.

Ataerkil kural koyucular, Olympe de Gouges'un yazdıklarını kendilerine ağır hakaret, yasalara ve devlete ihanet olarak algılıyorlar. Erkeklerin her türlü keyifleri ve konforu için, kadınların kanları üzerinden yazdıkları yasaları ve kurdukları düzeni düşününce, başka türlü davranmaları beklenebilir miydi? Sanmıyorum...

Deklarasyondaki cümlelere biraz bakınca, yasa koyucu erkeğin, kadının özgür ve eşit olma ihtimalini nasıl şiddetli bir tepkiyle reddettigini görüyoruz. Nasıl büyük bir öfke ki bu, seninle eşitim diyen kadının kafasını kesecek kadar akıl almaz bir boyuta varıyor. Neredeyse kadınlardan korkuyorlar diyeceğiz...

Şöyle diyor Olympe de Gouges günahkar cümlelerinde özetle:

  • Kadınlar, erkeklerle eşit haklara ve görevlere sahip olarak özgür doğarlar.

  • Tüm yasaların, her iki cins için eşit olarak uygulanması gerekir.

  • Kadınların politik kararlara katılma hakkı vardır.

  • Evlilikte hem haklar hem de sorumluluklar açısından cinsiyet eşitliği olmalıdır.

  • Kadınlar mülk sahibi olma ve yönetme hakkına sahip olmalıdır.

  • Kadınların toplumda gerçek bir eşitlik elde etmeleri için kamu görevlerine ve tüm mesleklere erişim hakkı olmalıdır.

Ne kadar da anlaşılması zor ve kabul edilmesi imkansız ilkeler değil mi? Vicdanı, aklı ve muhâkemesi olan bir insan, nasıl olur da bu isteklerin makullüğünü kabul etmez? Nasıl olur da eşit ve özgür olarak yaşama hakkını savunan bir insanı, en şiddetli bir şekilde ölüme mahkum eder? 

Bu ilkel ve zorba gürûhun, binlerce yıllık baskı ile, eğitimsizleştirdikleri, mesleksizleştirdikleri, bütün kabiliyetlerini körelttikleri, mülkiyetsizleştirdikleri, mobil olmaktan alıkoydukları, hareket etme yasağı getirdikleri kadının, asla düşünmesini istemedikleri cümleler bunlar. Hâlâ, haykırmaya kalkışanları susturma yöntemleri değişmedi. 

KAÇINILMAZ SON …

Ancak, binlerce yıllık despotluğun karşısında  sesimizi çıkarabiliyor olmamızın sadece 100 yıllık bir geçmişi var.

Yaşlı, çirkin, güçlü ata erk, binlerce yıldır biriktirdiği kafa taslarından yapılmış tahtının sağlamlığından o kadar da emin olmasın. Çünkü boğmaya uğraştıkları bu çığlık , uzaklardan değil, kendi hanelerinden yükseliyor...