Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,1194
Dolar
Arrow
34,1906
İngiliz Sterlini
Arrow
45,8038
Altın
Arrow
2896,0000
BIST
Arrow
9.562

Misojeni - 1 İlkel Erkeğin Düşmanı ile Arasındaki Göbek Bağı

İlkel Erkeğin Düşmanı ile Arasındaki Göbek Bağı

Homo Sapiens Sapiens'in karşılaştığı ilk ve en yakın ayrım, cinsiyet ayrımıdır. İsim verilmiş olsa da olmasa da, bu ayrımın adı "kadın ve erkek"tir. Kendisinden farklı olan her şeyi tehlike olarak görüp, kendi karşısında düşman olarak konumlandıran avcı erkeğin, aynı türden olsalar bile, kadının fiziksel farklılıklarını zaafiyet olarak görüp, onu öteki kategorisine itmesi uzun sürmemiştir.

Peki, karşılaştığı bütün engelleri şiddetle ve zalimce yok eden, ormanları yakan, insanları ve hayvanları katleden, birçok canlının soyunu tüketen ilkel insan nezdindeki erkeğin, kadını tamamen yok etmemesinin arkasındaki sebep nedir?

Erkek, bu sorunun cevabını ararken, hayatının en büyük paradoksal çatışmasının içinde bulur kendini. Yok edemez, çünkü her anlamda göbekten bağlıdır kadına. Varoluşunu borçlu olduğu kadını yok etmesi, kendisini de yok etmesi anlamına gelir.

 

Yerleşik Hayatın Kadın Üzerindeki Olumsuz Etkileri

Ancak 12.000 yıl önce, Buz Devri'nin bitişi ile yerleşik düzene geçilmiş olması, kadın ve erkeğin pozisyonları arasındaki farklılıkları, kadının aleyhine daha da belirgin hale getirmiştir.

Yerleşik hayatın kadın üzerindeki en önemli etkisi ise, bebeklerin artık evcil hayvanların sütleri ile de beslenebiliyor olmasıydı. Yerleşik hayat öncesinde emzirme süresi kadınları tamamen olmasa da, bir müddet hamilelikten koruyordu. Bu sürenin kısalması, kadınların daha sık aralıklarla hamile kalmalarına sebep olmuş; 3-4 senede bir olmak yerine, her sene 9 ay boyunca gebelik sürecini yaşamak zorunda kalan kadın, fiziksel dirençlilik anlamında, erkeğin çok gerisine düşmüştür. öyle ki bu sistem içerisinde, kadının pozisyonu neredeyse bir mülk seviyesine indirgenmiştir.

Endüstri Devrimi ve Ucuz İşçilik

Ancak 18. yüzyılın sonları - 19. yüzyılın başlarına denk gelen Endüstri Devrimi, kadının patriarkal yapı tarafından, ikinci sınıf insan statüsüne hapsedilerek, ev kölesi olarak kullanılmasını ve iş hayatından uzak tutulmasını kısmen de olsa kabul etmeyecektir. Fabrikaların yaygınlaşmasıyla birlikte, iş gücüne duyulan büyük ihtiyaç, kadınların, indirgenmiş sosyal statüsünden faydalanmak isteyen fabrika patronlarının, kadınları ve çocukları düşük ücretlerle iş dünyasına dahil etmesine sebep olacaktır. 

İş dünyasına atılırken de ikincil pozisyondan kurtulamayan kadın için, bu gelişme, binlerce yıllık esaret ile kıyaslandığında kötünün iyisi bir başlangıçtır.

Friedrich Engels, 1884 yılında yazdığı  Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni (Der Ursprung der Familie, des Privateigentums und des Staats) adlı eserinde tam olarak bu fikri savunur. Engels’e göre, üretime katılan kadınların kapitalist düzende sömürüye maruz kaldıkları bariz bir gerçektir. Ancak, bu durum sınıf mücadelesinin bir parçası olarak ele alındığında, kadınların evlerinden çıkarak çalışabiliyor olmaları, toplumsal devrimle birlikte kadınların özgürleşmesi için uygun zemin hazırlayan bir gelişme olarak görülebilir.

Ataerkil Erkeğin Konforlu Cenneti

Ancak, sivilizasyon ve modernite dünyanın her yerinde eşit süreçleri takip etmediğinden, kadının iş hayatında yer alamadığı, özgürleşemediği yerlerde, kadın hâlâ ev içi köle olarak, insani haklarından mahrum bırakıldığı bir hayat sürdürmek durumundadır.

2023 yılı itibarıyla Türkiye'de kadınların iş gücüne katılım oranı TUİK verilerine göre yaklaşık %36 olarak kaydedilmiştir. Bu oran, Güneydoğu Anadolu’daki bazı illere bakıldığında yüzde 18'lere kadar düşmektedir, yani bu illerimizde her yüz kadından yaklaşık 82'si, iş hayatından ve dolayısıyla, özgürleşerek kendi hayatı ile ilgili karar verme hakkından hâlâ mahrum bırakılmaktadır.

Peki kadını bu pozisyondan kurtaracak olan nedir? Unutmamak gerekir ki modernite ve sivilizasyon, insanın kendisini temel eğitim, yasalar ve kolluk kuvvetleri ile zorlaması gereken bir prosestir. Yani ataerkil erkeğin, konfor alanını terk etmesini gerektiren bir süreçtir. Bu pozisyondaki erkeğin, kendini en konforlu hissettiği  alanda, bu türlü zorlamaların hiçbiri yoktur, çünkü pozisyonu ne olursa olsun, sadece erkek olduğu için, küçük çocukluğundan itibaren, kendisine hizmet eden anne, ya da kız kardeş denilen kadın hizmetçiler vardır etrafında. Bu kadınlar temizliğini yapar, elbiselerini yıkar, yemeğini hazırlar; erişkin olduğunda ise, anne kadının yerini karısı alır. Bu kadın hem cinsel dürtülerini tatmin eder, hem de ömür boyu çocuklarını doğurarak şahsi hizmetini yapar. Erkek, bu konfor alanından çıkmayı istemez.

Erkek Efendi - Kadın Köle Olursa, Toplumsal Gelişmenin Akibeti Ne Olur

Ancak bilinen şudur ki, erkeğin efendi, kadının köle olduğu, eğitim ve çalışma hayatına katılmasına izin verilmediği topluluklar, medeniyet yolunda ilerleme kaydedememekte, ve dolayısıyla yaşam standartlarını yükseltememektedirler. Toplum içinde peyda olan her bir erkek çocuğunun, bu “ev içi köle kadın anneler’ tarafından eğitildiğini düşünürsek. topluluğun seviyesini belirlemek için ihtiyaç duyacağımız matematik süratle basitleşir. İlkel bir efendiden olma, hakları gasp edilmiş, köle bir kadından doğma insan evladının, yaşadığı evden özgür, üretken ve sağlıklı bir birey olarak yetişmesini beklemek, abes ile iştigaldir. İstisnalar muhakkak mevcuttur, ancak kalıcı toplumsal bir gelişmenin, istisnadan daha fazlasına ihtiyacı vardır.

Bu noktada kadını, erkeğin düşmanlığından koruyabilecek tek unsur erkeğin kendisidir. Erkeğin, fiziksel olarak daha güçlü olduğunu bildiği halde kadına, çocuğa yahut herhangi bir canlıya kasıtlı olarak zarar vermemeyi, tâbi olduğu modern toplumun gereklerini içselleştirerek, kendi içerisinde oluşturduğu bir ahlak ve doğruluk içgüdüsüyle tercih etmesi gerekmektedir.

Ancak dünyada işlenen kadın cinayetlerinin sayısına, tecavüzlere, çocuk gelinlere, çocuk annelere, hayat kadınlığına zorlananların sayısına, temel eğitimden ve iş hayatından alıkonulan, ev içi köle olmaya zorlanan kadın sayısına baktığımızda, kadınlar açısından dünyanın, modern ve medenileşmiş bir yer olarak algılanamayacağı sonucuna varıyoruz. Bu noktada kendi zaafıyla mücadele eden medeni insan topluluklarının çalışmalarına ve de çözüm yollarına bakmak bakmak gerekiyor., bu minvalde bize düşen, misojeni kavramının tanımını ve çeşitliliklerini, , sürekli ve bıkmadan yazmak ve anlatmaktır. Çünkü kız çocuklarının gömüldüğü bu karanlık dehlizden çıkmanın başka hiçbir yolu yoktur.

Misojeni konusunun devamı bir sonraki yazıda...