Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Nedir bu memleketin hali efendiler

 

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin

Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,

O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.

Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak

Mehmed Akif Ersoy'un bu dizeleri, tahayyülü en zayıf olan bir kimseyi bile kolundan tutup, Kurtuluş Savaşı'ndaki bir cephenin orta yerine savurur. Bu ahval ve şeraiti Anadolu halkı ile birlikte omuzlayan Mustafa Kemal, milleti içerisinde bulunduğu ahvalden çıkarıp muassır medeniyetler seviyesine yükseltmek gibi, akıl almaz bir hayal kurar. Meselenin başlayacağı nokta bellidir de, gideceği yere kadar kat edilecek mesafe hayli meşakkatli ve zordur.

Kızıl Toprak ile dumandan kararmış gökyüzü birbirine karışıp, yerin göğün gürültü ile sarsıldığı cephede, gencecik askerlerin cansız bedenleri yatarken, böylesi uzak bir hayali kurabilmek akıl alır bir ruh hali değildir. Etraftaki dehşete rağmen, Mustafa Kemal`e soğukkanlılık ile stratejik kararlar verdiren güç, şüphesiz bu hayalin kudretidir.

Misak-ı Milli sınırları çizilir… Savaş bitmiş, memleket perişan haldeyken, halkın takati kalmamıştır artık. Yine de durup düşünmenin, yeise kapılmanınsa zamanı değildir. Sene 1923, binbir meşakkatle ilan edilen cumhuriyet ile birlikte, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları memleketin inşasına başlarlar. Ajandası bellidir Mustafa Kemal'in. Ateşlerin içerisinden koşarak gelen yüzlerce şahlanmış beyaz atın sırtına yükler memleketin ahvalini ve hiç soluksuz durup dinlenmeden koşturur istikbale doğru 15 sene boyunca. 10 Kasım 1938, vefatı ile birlikte memleket sahipsiz kalışına ağlar, en çok da…

Artık tüzel bir kişiliğe bürünmüş olan Cumhuriyet, Mustafa Kemal Atatürk'ün bu millete verdiği bir sözdür. Devlet ile millet arasında yapılmış bir sözleşmedir bu, anlaşmanın taraflarından biri halk, diğeri ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Parlamentosudur.

Bu parlamento, Atatürk'ün ajandasında yazılı olan, bu milleti kalkındıracak olan maddeleri tatbik ile mesuldür. Fakat Atatürk'ün vefatı ile birlikte bu ajanda, çok partililik ismi altında cumhuriyet karşıtlarının eline geçmiştir, ve Atatürk'ün yazdığı her maddenin üzerinden karanlık, kirli, çamurlu kalemleri ile bir bir geçilmeye başlanmıştır.

85 yılda verilen hasar akıl almaz boyutlara ulaşmıştır. Bu vaziyetin farkına varıp da, parlamentoda olmadıkları halde, emaneti yüklenip canları, hayatları, varlıkları pahasına ülkeyi kalkındırma mücadelesine devam edenleri istisna tutarak, söylenmelidir ki, ülkedeki büyük bir kesim vaziyeti kabullenmekte hala zorlanmaktadır. Uzun yıllardır sadece yakınıp, şikayet edip hasar tespiti yapıyorlar. Bu müthiş bir enerji ve düşünüş kaybıdır.

Evet, hasarın tespiti bir meselenin çözümünde ilk adımdır. Ancak kendimizi, bize benzerler ile birlikte izole ettiğimiz, dört tarafı kendi seslerimiz ile çevrili bir adada, birbirimize anlattıklarımız ile, sürekli onaylanıyor olmanın cazibesine o kadar kapıldık ki. Üzerinde durduğumuz adanın akıntıya kapılıp sürüklendiğinin farkına varmıyoruz belki de.

Biraz etrafımıza bakınsak, aslında birbirinden ayrı iki dili, aynı kelimeler ile konuştuğumuzun farkına varacağız. Akıl almaz bir ikiye bölünme var ülkenin içerisinde. Birbirine şiddetli boyutlarda öfke duyan iki kesim. Ve herkes kendisinin hayata bakışını yüzde yüz doğru buluyor. Biri diğerine "cahil", "gafil", "bilgisiz" derken, diğeri berikine "kafir", "dinsiz", "imansız" diyor. Ve herkes kendi doğrusunun arkasında diş biliyor bir diğerine.

Cumhuriyetin ilk 15 yılında, Anadolu'daki kültür devrimi için çok ciddi adımlar atılmıştır elbette; bu kültür devriminin izleri hala hissedilmekle beraber maalesef çok uzun bir süreci kapsaması gereken bu proses tamamlanamamıştır. Dolayısıyla halk ve entellektüel zümre arasında derin çatlaklar oluşmuştur. İki kesimin konuştuğu dil, yaşadıkları yerler, ve gelir durumları farklılaşınca, halk için kültür devriminin imkan ve ihtimalleri de ortadan kalkmıştır.

Cumhuriyet; Mustafa Kemal Atatürk'ün bu millete ve Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisi'nde çalışan her bir milletvekili adına verdiği söz ise eğer. Esefle ve kederle söylemek gerekir ki, özellikle Mustafa Kemal'in ilkelerini meydanlarda naralar atarak, milleti temsil yetkisi ile, meclise girmeye hak kazanan sizler, yazık ki yükümlülüklerinizi yerine getiremediniz ve bu sözü tutamadınız. Altına imza attığınız akit, maalesef şu anda yaptıklarınızın tam tersini iddia etmektedir.

Sizler, Cumhuriyet'in sizin şahsınızda bu memleketin insanlarına verdiği sözü tutmadınız.

Sizler, Mustafa Kemal'in Sabiha Gökçen'e, Ayşe Afet İnan'a, Abdurrahim Tunçak'a ve onların şahsında bütün çocuklar ve gençlere verdiği değeri, bu memleketin evlatlarına yazık ki vermediniz.

Cumhuriyet'in ilk 15 yılında, dünyanın ilk kadın pilotunu yetiştiren bir ülke için,

Cumhuriyet'in 100. yılında çocuk gelinleri, medreselerde katledilen çocukları, Kadın cinayetlerini, tekkeleri zaviyeleri, tarikatların, cemaatlerin gücünü konuşuyor olmamız bir utanç meselesidir...

Ancak ümidimizi yitirmemek için kafi miktarda gerekçemiz var. Dünya’nın birçok köşesindeki prestijli üniversitelerde okuyan, uluslararası başarılara imza atan bu milletin, Atatürk'ün "Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" ilkesiyle yetişmiş gençleri, Mustafa Kemal'in çizdiği muassır medeniyetler seviyesine ulaşma yolunda, bükülmeden, kırılmadan, azimle ve kararlılıkla ilerlemekteler. İşte bu gençlerin varlığı, cehaleti şiar edinmiş, bilime, aklın ve çağdaşlığın ışığına sırtını dönmüş bazı kesimlere karşı en büyük güvencemizdir. Zira şiddet ve zorbalık, Atatürk'ün ışığında parlayan bilimin karşısında her zaman mağlubiyete mahkûmdur. Cumhuriyetimizin 100. yılında, bilim, fen ve aydınlanma ile bu karanlık çağın üstesinden gelinmesi sadece mümkün değil, aynı zamanda her birimizin en asli vazifesidir…