Çok ciddi meseleler ile uğraşan, kocaman, kelli felli, kaftanlı kavuklu, üniformalı adamlar, rakip olarak kendilerine gazetede çizim yapan bir karikatüristi, bir tiyatro oyununu, bir filmi yahut bir mizah dergisini seçerler.
İnsanların gülmek için gittikleri bir tiyatronun kapısını mühürlü zincirler ile kapatırlar. Tıpkı ikonik figür, faşist ve ırkçı Hitler'in, Fransa'yı işgali sırasında, satirik karikatürleri ile ünlü olan Le Canard Enchaîné gazetesini kapatması gibi.
Çünkü komedi, otoritenin korkulu rüyasıdır. Otoriter bir korku figürü, halk arasında komikleşmeye başladığı andan itibaren etkisini kaybeder.
Tarih, bu teoriyi destekleyen sayısız örnekler ile doludur. Örneğin, Fransız Devrimi öncesinde, Molière'in yazdığı “Tartuffe, ou l'Imposteur” oyunu, ülkedeki dindar görünümlü sahtekarları komikleştirerek ve küçük düşürerek, bu karakterlerin halk üzerindeki etkisini azaltmıştır.
Şili'deki mizah dergisi El Clínic, Augusto Pinochet diktatörlüğünde rejimin baskıcı politikalarına ve insan hakları ihlallerine dikkat çeken önemli araçlardan biri olmuştur.
GÜLMENİN İŞLEVİ
Henri Bergson, "Gülme: Komedinin Anlamı Üzerine Bir Deneme" adlı eserinde, gülmenin, toplumsal davranışlardaki katılığı ve mekanikliği cezalandıran bir işlevi olduğunu anlatır.
Bergson'a göre mizahın, toplumsal normlara uymayan davranışları düzeltme amacı güdüyor olması, otorite figürlerini direkt olarak mizahin konusu haline getirmektedir.
KARNAVAL VE KARNAVALESK KURAMINDA SOSYAL NORMLARIN ELEŞTİRİSİ
Mikhail Bakhtin teorisinde, ortaçağ karnavallarını analiz ederken, karnavallarda alay konusu edilen mevcut otoritelerin aslında karnavallar aracılığı ile sorgulandığını hatta karnavalların otoriter rejimleri alaşağı edecek güce sahip olduğunu iddia eder.
Bu minvalde, yaratıcı karikatüristlerin, beyaz kağıda, karakalem ile düşürdükleri izler o kadar güçlü olmuştur ki, baskıcı sistemlere karşı karaladıkları gölgelerin çığlıkları, dünyanın her yerinden duyulabilmiştir.
KARİKATÜRİST BİR DEVRİMCİ: DOAA EL-ADL
Doaa El-Adl'ın beyaz kağıda düşürdüğü gölgelerin sesi de, bütün dünyanın duyacağı kadar yüksek frekanslarda bir etki oluşturuyor.
Kahire'de yaşayan Doaa, Arap dünyasının en ünlü kadın karikatüristlerinden biri. Sansürlere, baskılara ve şiddetli tehditlere rağmen 20 yıldır ne çizmekten, ne de Kahire'de yaşamaktan vazgeçmemiş.
"Kendin için bir dileğin var mı?" diye sorulduğunda, "Evet," diyor Doaa, elindeki çizimini göstererek, "Daha fazla özgürlük."
KENDİNİZİ KORUMAK İÇİN ETRAFINIZA ÖRDÜĞÜNÜZ DUVARLAR, HAPİSHANENİZ OLABİLİR Mİ?
Utangaç gülümsemesinin arkasında, bu kadar sesli bir kalem ile karşılaşabileceğinizi hayal bile edemiyorsunuz, ama Doaa’nın kalemi var gücüyle, içerisinde yaşadığı baskıcı rejimin bir kadın için ne anlama geldiğini bütün dünyaya haykırıyor.
Kahire'de, kendi çevrelerindeki kadınlar ile bir araya geldiklerinde, 30 yıldır aşırı dinci selefistlerin ve Müslüman kardeşlerin baskısı altında yaşayan Mısırlı kadınlar için, hayatın ne kadar zorlaştığını konuşuyorlar.
Yolda yürürken, otobüse binerken, çalışırken, erkekler tarafından sürekli uğradıkları tacizin hayatı ne kadar zorlaştırdığını anlatıyorlar.
Doaa, "Eskiden kadınlar etek giyinip bacaklarını bile gösterebiliyordu, burası 60'larda daha çağdaş bir ülkeydi" diyor. "Şimdi ise tacizden korunmak için, artık otobüse binmiyorum, kalabalık bir caddede yürümüyorum, tenha sokaklara girmemeye, tanımadığım semtlere gitmemeye dikkat ediyorum" diye ekliyor.
Kendisini korumak için aldığı önlemlerin, aslında kendi etrafına ördüğü duvarlar olduğunu, çizdiği karikatür ile o kadar iyi tasvir ediyor ki, yaşadığı şehirde kadın olarak kendini nasıl hissettiğini, milyonlarca sözcükten daha güçlü bir ifadeyle anlıyoruz.
STİGMATA: MISIR'DAKİ KADINLAR TECAVÜZE UĞRADIKLARINDA SUÇLU BULUNUYORLAR
Doaa, Mısır'daki kadınların tecavüze uğradıklarında, genellikle bu durumu saklamak zorunda kaldıklarını söylüyor. Bu sebeple 2013 yılında Tahrir Meydanı'nda, kalabalık bir erkek grubu tarafından tecavüze ve bıçaklarla fiziksel şiddete uğrayan Yasmine El-Baramawy'nin yaşadıklarını saklamadan bütün dünya ile paylaşmış olmasından çok etkilenmiş.
Hissettiklerini, çizerken yaşadığı şiddetli öfkeyi, çizimine bakarken yeniden anımsıyor. Sandaldaki kadının meydan okuyan yüz ifadesini, içindeki bütün öfkeyle çizdiğini söylüyor. Yelkenin üzerinde ise "Ruhumu asla ele geçiremeyeceksiniz" yazıyor.
ÖZGÜRLÜK MEYDANI'NDA TECAVÜZ VE ŞİDDET
Tahrir, özgürlük anlamına geliyor; dünyada ismiyle bu kadar çelişen ikinci bir yer daha var mıdır acaba? Tahrir Meydanı'nda aynı korkunç saldırıyı yaşayan 91 kadın daha rapor edilmiş.
Bu kadınların arasında yabancı gazeteciler de var. Kalabalık bir erkek grubu kadını çekip aralarına alıyorlar, başka bir grup silahlarla kadının kurtarılmasına engel oluyor, onlarca erkek tarafından tecavüze uğrayan, öldüresiye dövülen kadın öylece ölüme terk edilirken, bir başka erkek grubu, giysileri parçalanmış kadının fotoğraflarını çekiyor.
Akla hayale sığmayacak bu dehşet, günah olduğu için kadınlara bakması bile yasaklanmış olan, aşırı dinci erkeklerin protestolarda çoğunlukta olduğu bir ülkede yapılıyor.
GBS'in dış basın muhabiri Lara Logan, Şubat 2011'de Hüsnü Mübarek'in yönetimden çekilmesi sırasındaki eylemlerde, 200 erkek tarafından zorla arkadaşlarından uzaklaştırılarak, cinsel tacize ve fiziksel şiddete uğramış. "Bir grup kadın ve askerler tarafından kurtarılana kadar, bir daha çocuklarımı asla göremeyeceğimi düşündüm" diyen Lara Logan, yabancı olduğu için Amerika'ya dönebilmiş ve bu konu hakkında konuşabilmişti.
Ancak Mısırlı kadınların maruz kaldıkları muamele dehşet verici.
Mısır'ın üst meclisindeki birçok isim, uğradıkları tecavüzden, kadınların kendilerinin sorumlu olduğunu söyleyince, bu durum uluslararası arenada da büyük yankı uyandırmış. Özellikle General Afifi'nin “Kadınlar, kendilerini böyle bir ortama soktukları için tecavüze %100 katkıda bulunmuşlardır” cümlesi, bırakın devletin olayları kınaması, neredeyse tecavüzleri teşvik edici nitelikte olup, Mısır'da benzeri olayların aslında siyasiler tarafından normalize edilmeye çalışıldığını gösteriyor.
Unutmamak gerekir ki sistemlerin tepeden değiştirilmeleri asla mümkün değildir. Farkındalık ve değişim her zaman halk ile başlar.
Halkın dimağında baskılar ile oluşturulmuş korku duvarlarının, taştan çelikten değil, yalancı kartonlardan yapıldığını halka anlatmanın en iyi yolu ise sanat, mizah ve komedidir. Canavarlar komikleştirilip aşağılandıkça küçülürler ve dokunulabilir hale gelirler.
Tıpkı Doaa'nın çizimlerinde olduğu gibi, dramatik mizahın ifade gücü, otoriter rejimlerin saltanatını temelinden sarsabilecek kuvvete sahiptir, dolayısı ile tehdit olarak algılanırlar. Çünkü sanat ve mizah, otoriter rejimlerin zayıflıklarını halka en kısa yoldan ulaştıran araçlar olmaları hasebiyle, mukavemet oluşturma gücüne muktedirdirler.
Karikatürler: Doaa El-Adl
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
22 Kasım 2024 burç yorumları
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Mauro Icardi’nin Greeicy ile kulis paylaşımı Nara’yı çileden çıkardı
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi