Hayatın gidişatına müdahale etme içgüdüsü, insanlığın laneti mi, yoksa gelişmemizi sağlayan en kıymetli içsel dürtülerimizden biri mi? Çaresizliği kabul etmeyen yaratılışımız, bizi aynı anda cehaletin ve bilimin başrol oyuncusu yapıyor.
Ağır yükleri bir yerden başka bir yere taşımakta zorlandığı için tekerleği icat eden insan, kuraklığın bitmesi için, hep birlikte karar vererek köydeki bakire genç kızı tanrılara kurban verebiliyor.
Peki, bu terazinin denge noktası nerede? Akılcılık ve cehalet, bağnazlık ve modernlik nasıl aynı anda var olabiliyor? İletişim araçlarının bu kadar yaygın olarak kullanıldığı ve bilgiye erişimin bu denli kolay olduğu bir dünyada, nasıl oluyor da insanların eşit olaylar karşısındaki muhakemeleri bu kadar farklılık gösterebiliyor.
DÜNYA İNSANLIĞININ ORTAK TARİHİ KAVRAMLAR ÜZERİNE
Bildiğimiz şu ki, dünya insanlığı ortak bir tarihi paylaşıyor, farklı dillerde konuşsak da kavramlarımız aşağı yukarı birbirine denk geliyor. Aynı fizik kurallarına tabi olduğumuz bir dünyada yaşıyoruz. Gelişmeyi ve ilerlemeyi eşit zamanlı olarak yaşamasak da, insanlığın takılıp durakladığı taşlar her yerde aynı. Avrupa'nın 17. Yüzyılda takılıp tökezlediği taşları bizim ülkemiz hâlâ yolundan temizleyebilmiş değil. Ya da bizim ülkemiz için artık sorun olmayan, yolumuzdan kaldırıp attığımız bazı taşlar ise Afrikalı bir kabilenin rasyonaliteye giden yollarını hala kapatıyor.
LEIPZIG MAGICA KOLEKSİYONU
Leipzig Üniversitesi kütüphane arşivi
Avrupa, geçmişinde takılıp tökezlediği el yazması büyü metinlerinden oluşan bir koleksiyonu sergilemek için, Leipzig şehrinin üniversite kütüphanesi olan Bibliotheca Albertina gibi gayet isabetli bir mekan seçmiş.
Koleksiyonun adı "Erken Aydınlanma'nın Gölgesinde Büyü Kitapları, Leipzig Magica Koleksiyonu".
El yazması büyü pratiklerini içeren metinlerin, bilimin sembolü olan bir üniversite kütüphanesinde, cehaleti yenmiş olmanın gururu ile sergileniyor olması ayrı bir incelik. 1710 yılında Leipzig'de, 4000 Reichstaler gibi dikkat çekici bir meblağ karşılığında satın alınmış olan ve 140 el yazmasından oluşan büyü koleksiyonu, dünyanın bu alandaki en kaliteli ve en büyük koleksiyonu olma özelliğine sahip. Bir kütüphanenin böyle bir koleksiyonu satın alabiliyor olması da üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken bir konu.
1 Reichstaler yaklaşık 18 gram gümüşe karşılık geliyor, 4000 çarpı 18 = 72,000 gram, yani 72 kilo ağırlığında gümüş demek. O yıllarda 72 kilo gümüşün satın alma gücünü bulmak biraz daha detaylı bir araştırma gerektiriyor, ancak günümüz kur fiyatlarında 1 kilo gümüş 710 Euro olduğundan, 4000 Reichstaler yaklaşık olarak 51 bin Euro'ya denk geliyor.
Leipzig Üniversitesi Kütüphanesi 1710 yılında, sihir, simya, hermetizm, kabbala ve astroloji gibi yöntemleri kullanarak büyü yapmanın binbir yolunu anlatan, el yazması eserleri satın alarak insanlığın irrasyonel davranış pratiklerinin, bilim insanları, psikologlar, teologlar ve sosyologlar tarafından analiz edilebileceği bir platforma çekmiştir.
Bu eserler hakkında yapılan analizler, hem büyü pratiklerinin hiçbir bilimsel dayanağının ve insanlar üzerinde hiçbir etkisinin olmadığını kanıtlamış, hem de bu metinler gizli bilgi olmaktan çıkarılarak, insanlar arasında korku ile yayılmasına engel olunmuştur.
Aydınlanmanın yolu, karanlığı bilimsel metotlar ile analiz etmekten geçer. İnsanoğlu içerisinde yaşadığı karanlığı doğru bir şekilde analiz edemeseydi, bu karanlıktan kurtulmanın yollarını bulması da imkânsız olurdu. Büyüye, cinlere, perilere, muskaların gücüne inanan bir insana, böyle cahilce şeylerle uğraşma demek, onu ne davranışından ne de inançlarından alıkoymaya yetmeyecektir.
Dikkat çeken durum şu ki, büyü kitaplarının yazarları arasında doktorlar, öğretmenler, avukatlar ve teologlar var. Unutmamalıyız ki; büyü, fal, astroloji gibi teatral şarlatanlıkların içerisinde büyüyen insanların, bu karanlık dünyadan etkilenmemeleri, mümkün değildir. Aydınlanmanın başlangıcı olarak kabul gören 18. yüzyıl başlarında, aydınlanmacı düşünürler sayıca azınlıktaydı, kavga halinde oldukları ve içerisinde yaşadıkları geleneksel dünya, tam olarak bu konular ile savaşıyordu.
18. YÜZYILIN BAŞLARINDAN İTİBAREN DERLENEN EL YAZMALARI
18. yüzyılın başlarından itibaren anonim bir kişi tarafından derlenen bu el yazmalarında büyüler farklı kategorilere ayrılıyor: melekler, şeytanlar, cinler gibi büyülü ve güçlü varlıkları çağırma ve bir vazife için bu varlıkları atama büyüleri; bu varlıkları bir insana bağlama veya da o insanın bedeninden uzaklaştırma büyüleri; bitkiler ve sihirli cümleler ile hazırlanmış iksirler, aşk içecekleri, öfke ve intikam büyüleri; doğa ruhlarına hükmetmek için yazılan büyüler gibi türlü yaratıcılıkta ve çeşitlilikte büyü metinleri ihtiva ediyordu koleksiyon. En çok ilgi çeken büyülerden biri, Clavicula Salomonis Expurgata - Kral Süleyman'ın Saflaştırılmış Anahtarı iken, bir diğeri ise, bir peri ile nasıl evlenileceğini anlatan çok detaylı bir büyü tarifiydi.
Leipzig Üniversitesi kütüphane arşivi
PROF. DR. MARCO FRENSCHKOWSKI İLE RÖPORTAJ: PERİLERLE EVLENMEK VE BÜYÜNÜN DİNLERLE İLİŞKİSİ
Kolleksiyonun halka açıldığı günlerde küratör olarak seminer veren Prof. Dr. Marco Frenschkowski, kendisi ile yapılan röportajda, "Periler ile evlenmek mümkün müdür?" sorusuna şöyle cevap veriyor:
"Katalogda bu konuya yer verdik," diyor Frenschkowski, "Ancak asıl soru şu, bir insan neden bunu yapmak ister ve bu fikre nasıl gelir? Bu insanlar tarafından gerçekleşmesi istenilen erotik bir fantezi değil. Mesele Nymphelerin yani perilerin, doğa hakkında, insanların sahip olmadığı bilgilere sahip olduğunun düşünülmesidir. İnsanın bu büyü ile asıl gayesi bilgiye ulaşmanın bir yolunu bulmaktır."
"Büyünün dinler ile bir ilişkisi var mıdır?" sorusuna ise, şöyle cevap veriyor Prof. Dr. Marco Frenschkowski: "Evet elbette, dinler büyü ile yakından ilgilidir. Büyü araştırmaları ile ilgili çalışmalar, Kilise bünyesindeki din bilimleri araştırmalarının çok önemli bir kısmını teşkil eder."
Buradan anlaşılması gereken, kilisedeki papazların nazar muskası yazıp, kilisenin bahçesinde aşk iksirleri için bitki yetiştirdiği fikri olmamalıdır elbette.
Hristiyanlık dininin bilim ile olan ilişkisini anlamak için Aziz Augustine (354-430) ya da Aziz Thomas Aquinas’ı (1225-1274) anımsamak kafi olacaktır.
Hristiyanlık üzerine yazdığı eserlerle tanınan Agustinus, Hristiyan teolojisini akılcı bir temele oturtmaya çalışarak, akıl ve inanç arasında kurduğu ilişki ile batı felsefesi üzerinde büyük bir etki oluşturmuştur.
Skolastik felsefenin en önemli temsilcilerinden biri olan Thomas Aquinas, Aristoteles'in çalışmalarını Hristiyan teolojisi ile bütünleştirmeye çalışmış, evrenin rasyonel bir şekilde incelenebileceği fikri ile bilim ve dini inanç arasında bir köprü oluşturmayı amaçlamıştır.
Agustinus ve Aquinas, akıl ve inanç arasında bir diyalog kurulmasına katkıda bulunarak, dindar bilim insanlarının ve düşünürlerin zihin haritalarındaki dogmatik engelleri temizlemişlerdir. Böylece aydınlanma döneminin fikirlerinin şekillenmesine önemli bir katkı sağlamışlardır.
Böylesi bir temele oturtulan, inancın ve rasyonalitenin çatışmadığı bir dünyada, kanonik bir rahip olan Copernicus'un (1473-1543), Güneş merkezli evren modeli (Heliocentrizm) ile Aydınlanma'nın bilimsel devrimine önayak olmasına, ya da bir Augustinian rahibi olan ve genetik biliminin babası olarak kabul edilen Gregor Mendel‘in (1822-1884) bezelye bitkileri üzerinde yaptığı çalışmalarla, kalıtımın nasıl işlediğini keşfederek, biyoloji biliminde yarattığı devrime de şaşırmamak gerekir.
2023 YILINDA BİR İLAHİYAT PROFESÖRÜ İLE RÖPORTAJ
Ülkemizde 2023 yılında, bir ilahiyat profesörü ile yapılan bir röportajda, şöyle bir soru soruluyor: "Güneş dünyamızı aydınlatırken uzay neden karanlıkta kalıyor?"... Beyefendinin ismini vermek doğru olmayacaktır elbette.
Cevap: “Güneşin dünyamızı aydınlatması, güneş ışınlarının dünyamızda bulunan gündüze çarpmasıyla olur. Gece ve gündüz dediğimiz iki ayrı varlıktır. Gecenin bir göstergesi yoktur, onun için kutup bölgelerinde aydınlık geceler olur; gündüzün göstergesi vardır, dolayısıyla karanlık gündüzler olmaz. Daha da yetmez gibi, bunu ilk kez biz ortaya koyduk, dünyadaki birçok bilim adamı bu konudaki makalemizin bitmesini bekliyor" diyor.
Bir ilahiyat profesörünün en azından, 1823 yılından beridir popüler olarak sözü edilen Olbers'in paradoksunu bilmesi gerekmez miydi?
Rahip Copernicus'un (1473-1543) güneş merkezli evren modeli ile bilimi bu konuda aydınlatmasının üzerinden yaklaşık 500 yıl geçmişken, büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkemizde din alimlerinin bilimden bu kadar uzak olmaları, hem dine hem de millete yapılmış ağır bir hakaret değil midir?
Hem eğitimsiz, hem de ekonomik standartları düşük olan bir halkın, kendi başına hurafelerden, muskalardan, büyülerden kurtulması mümkün değildir. Büyü, sihir, muska, cin ve peri inançları, dini kurumların ajandasında yer almak zorundadır. Bu durum Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı gibi diğer devlet kurumları ile işbirliği yapılarak çözülmesi gereken sosyolojik bir problemdir.
Halkın bu konudaki cehaleti her geçen gün yeni bir felaket ile sonuçlanırken, din adamları tarafından aciliyet ile ciddiye alınması gereken bir araştırma alanıdır.
CAMİLER VE POZİTİF BİLİMLER
Halkın eğitim kurumları olan camilerde çalışan imamların, pozitif bilimlerden haberdar olmamak gibi bir lüksleri olmamalı. Cami cemaatinden biri, "İmam efendi, karım gaipten sesler duyuyor, evin içinde dolaşan insanlar görüp onlarla konuşuyor" dediğinde, cami imamının adama, "Şimdi eve gidip, bir parça yorgan ipi bul kardeşim, ipi düğümlemeye başla, her düğümlendiğinde 11 Felak 11 Nas suresi oku, 11 düğüm tamamlandığında bu ipi karının ayak bileğine bağla. İnşallah cinler karının yanına bir daha yaklaşmayacaktır" dememesi gerekiyor. Cami imamının yol göstericiliği ile karısına cinlerin musallat olduğuna ikna olan adam, düğümlü iplere rağmen eşinin durumunda bir değişiklik olmadığını görünce, gideceği ikinci adres cinci hoca oluyor.
GELENEKSEL KÜLTÜR VE İNANÇLAR İÇERİSİNDE PSİKOLOJİK YARDIMIN ÖNEMİ
Geleneksel kültürü ve inançları gereği, bu türlü başa çıkamayacağı problemlerde, doktor yerine cami imamına koşmayı tercih eden halkın karşısında, en azından psikolojik rahatsızlık belirtilerini ayırt edebilen imamlar olmalı. İmam hatipler lise giriş sınavlarında geçer puan alamayanların kabul edildiği bir okul olamaz.
Fen lisesi giriş sınavının puanlarını alabilen çocuklar kabul edilmeli bu okullara, teoloji, felsefe, sosyoloji ve psikolojinin yanında ağırlıklı olarak pozitif bilimleri öngören bir müfredat takip edilmeli, ki eşinin problemini anlatan adama, "Sevgili kardeşim, ben doktor olmadığım için teşhis koyamam, ama bilgilerim dahilinde söyleyebilirim ki, eşinizin durumu çok acil görünüyor. Camimizin psikolog doktorlar ile irtibatı var, ben hemen arayıp sizin için acilen bir randevu temin edeceğim" diyebilmesi gerekiyor. Çünkü camide çözüm bulamayan adamın ikinci adresinin cinci hoca olduğunu kendisi de çok iyi biliyor olmalı. Ülkemiz maalesef halkı şarlatan cincilerin elinden, psikologlar aracılığıyla kurtarabilecek seviyede değil. Bunu ancak halkın ilk başvuru adresi olan imamlar ve Diyanet İşleri yapabilir.
CEHALETİN TOPLUMSAL SONUÇLARI
Bilmemiz gerekir ki, gazete haberlerinde "kocasını bıçakla öldüren ve 3 çocuğunu ağır yaralayan kadın, polis aracına giderken gülümsüyordu” haberindeki kadın ile, uzayın neden karanlık olduğunu bilmeyen, gündüzü ve geceyi canlı birer varlık olarak tanımlayan profesör arasında direkt bir bağlantı vardır.
Çünkü cehalet, okur yazar olmamaktan, eğitimsiz olmaktan, bilmezlikten ve anlamazlıktan daha fazlasıdır. Cehalet ahlâk seviyesini düşürür, cehalet toplumda kötücül, narsist ve ahlâksız insanlar üretir. Parasını ödeyip birisinin ölmesi için, başka birisinin yuvasının dağılması için muskalar yazdırır. Yazdırılan muskalar, muska yazılan insanı elbette etkilemez, ancak o muskayı yazan ve yazdıran insanı ahlâksızlık çukurlarının en derinlerine iter. Cehalet öldürür, cehalet cinayet işler, cehalet delirtir.
Bilim ile din arasında rasyonel köprülerin oluşturulması, dinsizlik ve kafirlik değildir. Büyük çoğunluğu Müslümanlardan oluşan bir ülkede en çok ihtiyacımız olan şey, dinde reform yapılmasıdır. Liyakat sahibi akademisyen teologlar şüphesiz ülke içerisinde mevcuttur ve en çok da onların ülkenin gidişatı ile ilgili endişe duyması ve tedbir alması gereklidir.
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
22 Kasım 2024 burç yorumları
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Mauro Icardi’nin Greeicy ile kulis paylaşımı Nara’yı çileden çıkardı
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi