Kant'a göre, Kausalite, fenomenler dünyasını anlamamızı sağlayan temel ilkelerden biridir ve aklın kategorik yapılarından biri olarak ele alınır. Nedenler aracılığıyla doğanın olguları arasında kesin bir bağlantı kurarız; biz bu nedensellik ilişkilerini doğrudan deneyimlemesek de, zihnimiz bu ilişkileri düzenler ve böylece dünyayı anlamlı bir şekilde tecrübe eder. Bu anlamda, nedensellik zihinsel bir yapıdır ve bizim olaylar arasında mantıklı bağlantılar kurmamızı sağlar.
Bağların rasyonel bir mantıkla kurulabilmesi için bireyin genel kabul görmüş akılcı bilgiye ulaşma metodlarını, prensip olarak kendi anlama işlevinin merkezine bırakması gerekir. Ancak dikkat edilmelidir ki, buradaki primitiv insan beyni, fenomenler arasında kurulan bağın rasyonel olmasına değil, bu bağın neden-sonuç ilişkisi içerisinde kurulmuş olmasına ihtiyaç duyar.
'Bardaktaki su dökülmüş - Birisi çarpmış olmalı.'
'Bardaktaki su dökülmüş - Adağım kabul oldu, demek ki evliyalar onlar için bıraktığım suyu içti.'
İki cümlede de kausalite vardır. Bu sebepledir ki, kausalite prensibine göre çalışan insan beyni, kişinin düşünce şekline ya da o kişinin rasyonel olup olmadığına bakmadan, her koşulda hayati bir mekanizma olarak bize eşlik eder.
Sebebini bilmediğimiz sonuçların bizleri psikolojik olarak rahatsız ediyor olması, zihnimizi bir neden-sonuç ilişkisi ile rahatlatmak eğilimindedir. Çünkü çok uzun yıllar boyunca bilinmezliklerle dolu bir evrende her an ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kalmış olan insan, ilkel bir geçmişten gelir; dolayısıyla sebebini anlamadığı karmaşık bir olayı en yakındaki sonuca bağlamak kendisini güvende hissettirir.
En yakınımızdaki rahatlatan, ancak irrasyonel olan cevaplara gösterdiğimiz zihinsel mukavemet, gelişmişlik seviyemizin ve hayatı ne denli akılcı bir çizgide yaşayabiliyor olduğumuzun ölçüsüdür.
KARABÜYÜNÜN EKONOMİYİ ETKİLEYECEĞİ FİKRİ HİÇ AKLINIZA GELDİ Mİ?
İçerisinde bulunduğumuz teknoloji devrimini, gelişmişlik yolunda kat ettiğimiz mesafeleri, yaptığımız modern anayasaları düşünerek, artık batıl inançlardan ve hurafelerden azade, pür-i pak dünya insanları olarak, kendimiz ile gurur duyduğumuzu söyleyebilir miyiz?
Maalesef manzara uzaktan göründüğü kadar iç açıcı değil. İlkel beynimiz hâlâ cevaplayamadığı sorular ile karşılaştığında, kolayca irrasyonel tuzaklara düşüyor. Eğitimin ve öğretimin noksan olduğu yerlerde, korkularımız ile kültürel mistik kalıplarımız arasındaki bağ çok çabuk kuruluyor. Bu bağın akılcılık bariyerine takılmadan kolayca oluşturulduğu toplumlarda ise, kara büyü, batıl inançlar, hurafeler, muskalar, fallar kaçınılmaz oluyor.
Büyü aracılığıyla, bir başkası tarafından gerçekten zarar görebileceğine inanan insanlar arasında güven tesis edilmesi mümkün olmuyor elbette. Bireysel güvensizlik topluluk hayatına sirayet ettiğinde ise, güven esasına dayalı olan ticari bağlar, dolayısıyla ülke ekonomisi bu durumdan en çok etkilenen alanlardan biri oluyor.
Washington D.C.'deki American University'de kalkınma ekonomisi uzmanı olan Boris Gershman'ın yaptığı geniş çaplı araştırma, büyü ve ekonomi arasındaki bağlantıyı net bir şekilde gösteriyor. Uzun yıllar boyunca cadılık, kara büyü, nazar gibi inançların insan davranışları üzerindeki etkilerini inceleyen Gershman, Sahra Altı 19 Afrika ülkesinde yaptığı çalışmalarını, 2016 yılında Journal of Development Economics dergisinde yayımlıyor. Batıl inançların ve kara büyünün sosyal sermaye üzerindeki etkilerini inceleyen çalışmanın sonuçları dikkat çekici. Gershman'ın elde ettiği sonuçlara göre, bir toplumda batıl inançlara bağlılık ne kadar yüksekse, o toplumun gelişmesi ve değişmesi o kadar zor oluyor. Çünkü güvensizliğin yüksek olduğu yerlerde, dayanışmanın toplumsal birliğin oluşması mümkün olmuyor.
DÜNYANIN %40’I BÜYÜYE İNANIYOR
Büyü, batıl inançlar, nazar gibi konular üzerinde her ne kadar etnografik çalışmalar yapılmış olsa da, şimdiye kadar bu konuda küresel düzeyde yapılmış istatistiksel veriler mevcut değildi. Gershman, 2007 ve 2018 yılları arasında Pew Research Center (PRC) tarafından 95 ülkede ve 140.000 kişi arasında yapılan araştırmada, modern dünyada büyünün sosyal sermaye üzerindeki etkilerini inceliyor.
Anketteki sorular şöyle:
- Nazara inanıyor musunuz?
- Bazı insanların kötü bakışları ile sizi etkileyebileceğine, lanetleyebileceğine ya da büyülü sözcükler ile size zarar verebileceklerine inanıyor musunuz?
Rakamlar dünya üzerindeki insanların %40'ının büyüye inandığını gösteriyor. Ancak bu rakamlar ülkelere göre değerlendirildiğinde aradaki salınımlar çok yüksek. Örneğin Endonezya'daki halkın %90'ı büyüye inanırken, bu rakamlar Batılı ülkelerde kaybolmamakla beraber şiddetli bir düşüş yaşıyor; İsveç ve Danimarka'da halkın sadece yüzde 9'u büyüye inanırken, bu rakam Almanya'da yüzde 13‘ü buluyor.
KARA BÜYÜ EKONOMİYİ VE SOSYAL SERMAYEYİ ZEHİRLİYOR
Her ne kadar büyücülük inancına toplumun her tabakasında rastlanıyor olsa da, %7 oranındaki bir olasılıkla bu durum kişilerin eğitim seviyelerine bağlı; eğitim seviyesi düşük olan insanların büyüye, nazara olan inanç oranı, eğitimli olanlara göre daha yüksek. Tabii din de çok önemli bir faktör. Mistik varlıkların gerçekliğine iman eden insanlar, cinler, kara büyü, nazar ve benzeri sebepler ile gerçekten zarar görebileceklerine inanmakta güçlük çekmiyorlar.
Gershman'ın araştırma sonuçlarına göre, sıkça hükümet krizlerinin yaşandığı, halkın, polisin koruyucu gücüne inanmadığı, adaletin herkes için aynı şekilde işlediği fikrine olan güvenin sarsıldığı ve ekonomik güvensizliğin hâkim olduğu toplumlarda, kara büyüye inanma oranı çok daha yüksek seviyelerde. Kendini güvende hissetmeyen insanlar, akılcı olmasa bile kara büyüye başvurarak yaşadığı bireysel çaresizliği kara büyü ile çözmeye çalışıyor.
Türkiye'de bu alanda yapılmış münferit çalışmalar olsa da, geniş çaplı istatistiklere rastlamak pek mümkün değil. Fakat YouTube kanallarındaki büyülerin isim başlıklarına baktığınızda bile, yaratıcılıkta sınır tanımayan büyü kategorileri, toplumun en çok hangi alanlarda muzdarip olduğuna dair ipuçları veriyor.
HANGİ BÜYÜ, HANGİ BAKANLIK İÇİN DÜŞÜNÜLMÜŞ OLABİLİR?
Baş ve diş ağrısı büyüleri, sanırım sağlık hizmetlerine olan güvensizliğin bir işareti. Doktora tezini tez vakitte bitirme büyüsü ya da üniversite sınavını kazanma büyüsü, Milli Eğitim Bakanlığı'na atfen yapılan hicivkar bir gönderme olsa gerek. Mahkemedeki hakimin gözünü bağlama büyüsü adalet sistemini işaret ediyor sanki. Zırh büyüsü sanırım en tehlikeli olanı, zırh muskasının kişiyi kurşunlardan koruyacağına inanılıyor, umalım ki takan kişi aşırı inançlı değildir.
En zengin büyü literatürü ise finans alanında, yerde para bulma büyüsü, kısmet bollaştırma, rızık arttırma, çalınan bileziği geri getirme büyüsü gibi büyüler ise ülkedeki ekonomik krize küçük bir dokunuş yapıyor sanki. Yakında kripto para borsasını değiştirme büyüsüne, bireysel kur düşürme muskasına, ev sahibinin dilini bağlamak için, okunmuş suya, ya da indirim kuponu bulmak için, marketlerde satılan okunmuş pirinçlere de rastlarsak hiç şaşırmayalım.
Karanlık ile baş etmenin en iyi yolu karanlığın komedisini yapmaktır, ancak karikatürlerin bile özgürce kahkaha atamadığı bir ortamda, memleketimizin tablosu hiç de iç açıcı değil. Akılcı pencereden baktığımızda, batıl inançların temelinde anlamsız korkular vardır. Fakat bu korkular inanan kişiler için anlamsız değildirler. Kişi bu inanç kalıbı içerisinde bütün dünyasını ve duygularını şekillendirir. Temelinde korku olan bu hayat tarzı, kişinin tercihlerini ve davranışlarını korku ekseninde şekillendirir.
Yani yaratıcılıktan uzak, yenilikten korkan, belirli kalıpların dışına çıkmayı, kendi obsesif takıntıları ile engelleyen bir karakter çıkar ortaya. Bütün bu yanlış davranış kalıplarının içerisinde, ekonomiyi etkileyen taraf ise güven duygusudur. Toplum içerisinde birbirine güvenmeyen insanlar, birbirine güvenmeyen firmalar anlamına gelir. Güvensizlik, inovasyonların ve girişimci kültürün önündeki en büyük engeldir. Ekonomide korku kültürü, gelişmek için risk alması gereken işletmecileri sürekli engeller. Bütün bu engellemeler ise top yekûn bir araya gelip, ulusal ekonominin gelişimini etkiler.
MEMLEKETİN ÜZERİNDEKİ KARA BÜYÜYÜ BOZMAK MÜMKÜN MÜ?
Çözüm mevcut elbette; çocukluk yıllarında aile kültürünün etkisi ile mistik ve irrasyonel kalıplara maruz kalan gençlere, üniversite eğitimi sırasında, gündelik hayatlarında rasyonel olmalarına yetecek kadar bir alt yapının verilmesi gerekir. Üniversiteden mezun olan çocukların kafalarında, kara büyü, fal, burçlar, tarot kartları, nazar korkusu, cin korkusu, büyü korkusu gibi soru işaretleri kalmamalı.
Başta Immanuel Kant olmak üzere, gerekli bütün Aydınlanma Dönemi filozofları ve yakın dönem filozoflarının dersleri temel eğitim olarak gençlere verilmeli. Türkiye gibi ülkelerde, baş ağrısından, ilişkilere, psikolojik problemlerden, ekonomik sıkıntılara kadar üstelik ülkenin her kesiminden insanların farklı boyutlarda başvurduğu manevi hocalar, muskacılar, büyücüler, falcılar var. Bu üniversite eğitiminin gençlere rasyonel bir hayat yaşama bilgisini edindirmediğini gösteriyor. Tarot kartlarının, kahve fallarının günlük rutine dahil olduğu irrasyonel bir ülke modelinden kurtulmak istiyorsak, kahvesini içince fincanını ters çevirmeyen bir nesil yetişmek zorunda, aksi takdirde Ortaçağ'ın karanlık dehlizlerinde nesiller nesilleri izleyecek. Ve bizler üçüncü dünya ülkesi olmaktan asla kurtulamayacağız.
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
22 Kasım 2024 burç yorumları
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Mauro Icardi’nin Greeicy ile kulis paylaşımı Nara’yı çileden çıkardı
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi