MHP HANGİ ORTAMDA DOĞDU ?
MHP, 14’ler grubunun içinden doğmuş bir harekettir. 14'ler radikal eğilimleri nedeniyle Milli Birlik Komitesinden çıkarılan gruptu. İçlerinde Alpraslan Türkeş de vardı. 14’lerin yurt dışı görevlendirmeyle sürgüne gönderilmeleri 27 Mayıs İhtilalinin evrilebileceği bir seçeneği devre dışı bırakmış oldu.
Bu seçenek nasıl tanımlanmalıdır?
Genel oya ve demokratik yarışmacı siyasete güvenmeyen otoriter milliyetçi bir devlet düzeni kurmak.
Bunun ipuçlarını Türkeş'in Başbakanlık Müsteşarlığı yaptığı dönemde verdiği konferanslarda bulmak mümkündür. Bu konuşmalar Türkeş'in düşünce yapısını epey berrak bir şekilde ortaya koyar.
Bu konferanslarda Türkeş Kurucu Meclis fikrine karşı çıkıyor korporatif bir “Milli Şura” öneriyordu
Son derece önemli bir başka bulguyu da, Türkeş’in arkasında olduğu bir kanun tasarında görürüz: Ülkü ve Kültür Birliği Kanun Tasarısı”. Bu kanun tasarısının amacı “Türk milletini en küçük ünitesine kadar aynı fikir ve imanda toplamak. Milli şuuru çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırmak” olarak ifade edilmiştir.
Bu düşünceler otoriter (belki de totaliter) bir devlet tasarımından başka bir şey değildir. Bu milliyetçi-otoriter söylem, Tanıl Bora tarafından (Cereyanlar kitabında) 30'ların Halkevleri faaliyetleri ile yaratılmaya çalışan ülkü birliği ile özdeşleştirilmiştir. Ben bu görüşe katılmıyorum.
Kemalizmin Türk halkını, en küçük ünitesine kadar bir düşünce birliği etrafında örgütleme planı yoktur. Eğer öyle olsaydı Celal Bayar, Ahmet Ağaoğlu, Mahmut Esat Bozkurt ve Şevket Süreyya Aydemir aynı partide bir araya gelemezdi. Kemalizmde ülkü birliğinin ne anlama geldiğini “Medeni Bilgiler” den öğrenmemiz mümkündür.
TÜRKEŞ’İN BİYOGRAFİSİNE DAİR NOTLAR
Alparslan Türkeş Kıbrıs kökenlidir. 1917 Lefkoşa doğumludur. Ülkücü çevrelerde Kayseri kökenli bir aileden geldiği özellikle vurgulanır. Rumeli Türklerinin “atalarımız Anadolu’dan Balkanlara sürgün olarak gönderilmişler” ifadesindeki meşruiyet arayışı gibi.
Ailenin Kıbrıs'tan Türkiye'ye gelişi, bir çeşit milliyetçi kalkışma olarak takdim edilir. İngiliz işgali altında (Crown Colony) duyulan yurt ve hürriyet özlemi bu kararı aldırmıştır.
Kuleli Askeri Lisesi mezunu. Türk vatandaşlığına kabul edilmeden askeri liseye öğrenci olarak kaydedilmiş. Daha sonra ailesi ile birlikte Türk vatandaşlığını kabul edilmişler. İlginç bir nokta bu.
Türkeş ikonografisinde bu temaların önemi vardır. Olağanüstü mahir bir kurmay subay olarak tarif edilir çoğunlukla ülkücü çevrelerde.
Alparslan Türkeş,1944 Irkçılık-Turancılık davasınının zanlılarından biriydi. Zeki Velidi Togan, Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan, Dr. Hasan Ferit Cansever ve Fethi Tevetoğlu ile birlikte yargılandı. Hakkında 9 ay 10 gün mahkumiyet kararı verildi. 1945'te Askeri Yargıtay kararı bozunca, ordu'ya geri döndü.
Türkeş, tutukluluğu süresince,Toptaşı Askeri Cezaevinde kalmış. İlginç olan, 1955'te harp akademisinden mezun olması. Bunun Demokrat Parti iktidarı döneminde ve Türkiye NATO’ya kabul edildikten sonra gerçekleşmesi üzerinde durulmaya değer bir ayrıntı.
İkinci Dünya Savaşı devam ederken açılan bir davada hüküm giyip; karar bozulduktan epey sonra Kurmay okuluna alınması ve mezuniyetinden hemen sonra Amerika'ya gönderilmesi bir başka ilginç nokta.
Türkeş, Amerikan Harp Akademisini ve Piyade Okulunu bitirmiş. Ben başka bir yerde Süvari okulunda eğitim aldığını okumuştum. Bir taraftan da 1957’ye kadar Washington'da NATO Daimi Komitesinde Türk genelkurmayını temsil etmiş, 1959'da Almanya'da nükleer okula staja gönderilmiştir.
Bu aşamalardan sonra Albaylığa terfi etmiş; Kara Kuvvetlerinde NATO şube müdürlüğü görevine getirilmiş, Genelkurmay ve NATO görevleri onun bazı bağlantılara vakıf olduğuna karinedir kanımca.
Türkeş, 1995'te yapılan bir mülakatta ABD'de Güney Amerika'lı subaylarla beraber özel eğitim gördüğünü açıklamakta bir sakınca görmüyor. NATO bünyesindeki bazı gizli örgütlerle ilişkisini tahmin etmek güç değil.
27 Mayıs'tan sonra- sürgüne gönderilene kadar- Komitede epey etkili olan Türkeş, İçişleri Bakanlığı'ndaki odalardaMenderes döneminden kalma CIA gruplarından söz ediyor. Bunlara karşı olmadığını ama başka bir yerde çalışmalarına devam etmelerini istediğini söylüyor. Yani 27 Mayıs gerçekleştiğinde Demokrat Parti yönetimi sırasında kurulmuş, İçişleri Bakanlığı içinde ofisleri olan antikomünist bir örgüt var. Türkeş’in sözlerinden DP devrinde İçişleri Bakanlığında ABD ajanlarının olduğu sonucunu çıkarabiliriz.
(Türkeş ailesi ile birlikte Erdek’te 1943 yazı)
Türkeş’in kurmay eğitiminden sonra ABD’ye gönderilmesi, Batıyı biliyor olması ülkücü kesimlerde çok yüceltilir. İngilizce bilmesi de. Orta üstü bir İngilizce ile konuştuğu bazı kayıtları dinledim.
Bence Türkeş'in Amerikalılarla antikomünist mücadele kapsamında ilişkisi kurmay okulundan önce başlamış olmalı. ABD’nin onun Pantürkist kimliğinden yararlanmak istemiş olduğunu sanıyorum.
Türkeş 50’lerden başlayarak 55’e kadar Türkiye radyolarında kahramanlık, Türk milletinin savaşkanlığı, fetih ruhu gibi konularda konuşmalar yapmış. Bu gerçeği bu yazıyı yazmak için yaptığım araştırma sırasında öğrendim.
Bu bir subayın radyoda konuşturulması demek. Hem de Demokrat Parti döneminde. Bunun gerçekleşebilmesi için bu subayın NATO (ABD) destekli özel bir misyonunun olması gerekir.
TÜRKEŞ’İN MİLLİ BİRLİK KOMİTESİNDEN ÇIKARILMA NEDENİ
Türkeş'in 27 Mayıs'ı belirsiz bir süreyle uzatarak otoriter-milliyetçi bir rejime (isterseniz sağ Nasırcılık) dönüştürme planı, sadece iktidarı deviren komitenin çoğunluğunu değil sermaye çevrelerini ve politik seçkinleri de rahatsız etmişti. Bu nedenle Madanoğlu- Gürsel ikilisinin yönettiği bir iç darbe ile diğer radikal üyelerle birlikte komiteden çıkarıldılar. Komite, Cemal Gürsel’in Devlet Başkanı ve Başkomutan sıfatıyla imzaladığı bir bildiri ile feshedildi ve geri kalan üyelerle yeniden kuruldu. Kararlar Resmi Gazete’de yayınlandı.
TÜRKEŞ’İN SÜRGÜNDEN DÖNÜŞÜ
Türkeş’i 27 Mayıs'ta ihtilalinin radyodaki davudi sesi olarak tanıyoruz . 27 Mayıs'ın kudretli albayı komiteden çıkarıldıktan sonra Türkiye’nin Yeni Delhi Büyükelçiliği müşaviri olarak Hindistan'da bulundu. 25 ay sonra 23 Şubat 1963'te Yunanistan üzerinden Türkiye'ye döndü. Yanında kendisine yakın Milli Birlikçiler vardı.
Türkeş 1963 Şubat'ında Avrupa üzerinden (Yunan sınırından) Türkiye'ye giriş yaptı.Bu tarihlerde Türkiye’de siyasi ortam epey karışıktı. Bir süre sonra Talat Aydemir'in ikinci baş kaldırısı gerçekleşecek ve başarısızlığa uğrayacaktır. Bence Türkeş bu işin içinde olmak istemişti. Aydemir ile teması onun darbede ön alma istekliliğinden kaynaklanıyordu. İlkelerde anlaşamadılar. Söylentilere göre Türkeş Aydemir’i ihbar etmişti. O da darbeye iştirakten yargılandı. Beraat etti.
Türkeş'in Aydemir’i ihbar ettiğini bilemeyiz. Ama -yeni döndüğü sıralarda- bir parti yoluyla siyasi mücadeleye girmek düşüncesinde olduğunu sanmıyorum. Daha köktenci işlerin peşinde olma ihtimali daha yüksektir.
TÜRKEŞ’İN CKMP GENEL BAŞKANLIĞI
(İnönü, CKMP Genel Başkanı Türkeş, MP Genel Başkanı Bölükbaşı, TİP Genel başkanı Mehmet Ali Aybar)
Türkeş ve arkadaşları Türkiye’ye döndüklerinde en istikrarsız parti CKMP idi. Osman Bölükbaşı 1962 başında CKMP’yi terk etmiş. 50’lerde kapatılan partisini (Millet Partisi) yeniden kurmuştu.
CKMP tabanı arayış içindeydi. TBMM’deki temsilcileri (milletvekileri ve senatörler) siyasi kararsızlık içindeydiler. İnönü’nün İkinci koalisyonuna ve Suat Hayri Ürgüplü’nün seçim hükümetine katıldılar. Parti Hasan Dinçer ve Ahmet Oğuz'un genel başkanlıkları yönetiminde daha istikrarsızlaştı.
31 Mart 1965'te Türkeş, Dündar Taşer, Ahmet Er, Muzaffer Özdağ, Rıfat Baykal ve Mustafa Kaplan ile birlikte Cumhuriyeti Köylü Millet Partisine girdi. 1 Ağustos 1965 Kongresinde bu partiye genel başkan seçildi. Parti, Türkeş’in ekibi tarafından ele geçirilmiş oldu. Böylece CKMP, 14'lerin sağ kanadının partisi oldu. Bu arada, Türkeş’in “ya bir parti kuracağız ya da mevcut partilerden birini ele geçireceğiz” dediği söylenir.
1965 seçimleri yaklaşırken, Adalet Partisi ticaret ve sanayi sermayesinin temsilcisi olarak iktidara en yakın partiydi. Yüksek inşaat mühendisi yeni genel başkanları Süleyman Demirel’in sağladığı dinamizm ile yükselişteydi. Bu seçimlerde AP-milli bakiye sistemine rağmen-tek başına iktidara gelecekti. Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ise, kapitalizmin tehdidi altındaki taşra küçük sermayesine dayanıyordu. Tutucu-sünniler olarak tanımlayabileceğimiz iktidar dışı kasaba milliyetçiliğine hitap ediyordu. Alparslan Türkeş, 1965 Temmuz kongresinde tabanı böyle olan bir partinin genel başkanlığına seçilmişti. O Kurultay sonrasında “Başbuğ” olarak anılmaya başladı
Bu ifade Orta Asya Türk hakanlığı ile izah edilmeye çalışılıyorsa da sembolik anlamı başkaydı. Siyaset bilimi literatürü ve tarihi gerçekler, başbuğ sembolünün Caudille veya İl Duçe’ye tekabül ettiğini göstermektedir.
CKMP, 1965 seçimlerinde %3 oy ile 11 milletvekilli çıkardı. Bu seçimlerde Türkiye İşçi Partisi de yakın bir oy oranı ile 15 milletvekili çıkaracaktı. Her iki partinin de meclise girmesini sağlayan milli bakiye seçim sistemiydi.
1965-1969 arasında Türkeş'le ilgili hatırlamamız gereken önemli bir olay1966 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Cevdet Sunay'a karşı partisinin gösterdiği adayı olmasıdır. Türkeş, AP ve CHP’nin ortak adayı eski genelkurmay başkanı, kontenjan senatörü Cevdet Sunay’a karşı bütün CKMP milletvekillerinin oyunu aldı: 11 oy.
1969’da milli bakiye sistemi kaldırıldığı için bütün küçük partiler gibi MHP’de değişiklikten olumsuz etkilendi. Yeni sistem AYM kararı sayesinde fiilen barajsız D’hondt olacaktı. Demirel küçük partileri meclise sokmamak için barajlı D’hondt sistemini yasalaştırmıştı.
Başbuğ’un Partisi yeni seçim sisteminin mağduru oldu. MHP, Genel Başkan Türkeş dışında milletvekili çıkaramadı. Türkeş Adana milletvekili seçilmişti. Aynı seçimde Türkiye İşçi Partisi de iki milletvekilliğe düşecekti.
Seçimlerde önce CKMP Adana Kogresinde MHP'ye dönüşmüştü. Partinin amblemi kırmızı zemin üzerine üç hilal olmuştu.
CKMP’DEN MHP’YE İDEOLOJİK SÖYLEM DEĞİŞİKLİĞİ
Osman Bölükbaşı’nın genel başkanlığı döneminde Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi sosyal ekonomik söylemini Anadolu insanının tevekkülünü romantize etmeye dayandırıyordu.
Bu romantizm içinde çile vardı. İstanbul'un ve diğer büyük şehirlerin tuzu kuruluğuna karşı meydan okuma vardı. CKMP, Türkeş ve taraftarlarının eline geçince romantik kimlik değiştirdi. MHP oldu.
MHP, Orta ve Doğu Anadolu'nun alt-orta sınıflarının kent burjuvazisi ve tekelci kapitalizm sürecinde mülksüzleşme kaygısına hitap etmekteydi. Türkeş açıkça, hürriyetin garantisinin mülkiyet olduğunu söylemişti.
Bu küçük sermayeyi himayeci bir söylemdi. MHP, sınıf çelişkilerinden kaynaklanan gerilimlerin günahını zenginlere, aydınların gayrı milli kültürel yozlaşmalarına fatura ediyordu. Çelişkileri otoriter bir popülizmle hallettmeyi vaat eden bir söylem benimsiyordu.
Bu temalar antikomünist alarmizm ile birleştirildi. Bu dönüşüme, AP’den siyasete girmiş olan Anadolu’nun takva, çile ve müminliği söyleminin sözcüsü Osman Yüksel Serdengeçti’nin MHP’ye transferi eşlik etti. MHP uzun süre bu kavramlarla kendi kitlesini arkasından sürüklemeyi başardı.
ÜLKÜCÜ ÇEVREDE BAŞBUĞ İMGESİ
Türkeş, CKMP 1967 kongresinden itibaren Başbuğ sıfatıyla anılmaya başlandı. Parti önderine eski Türk topluluklarının şeflerini tanımlayan tarihsel mistik bir ifadeyle hitap edilecekti.
Gitgide geliştirilen Başbuğ kültü ve Türkeş imgesi MHP ve ülkücü hareketin alameti farikasına dönüşecek, bu çevre Türkeşciler olarak anılacaktır. 70’ler Türkiyesinde Türkeş, düşüncelerinden ziyade imgesi ile mutlak bir liderdir.
TÜRKEŞ DÜŞÜNCESİ
Türkeş’in 27 Mayısçı olması tesadüf değildir. Komitede yer alması da. Türkiye'nin Nasır’ı yakıştırması yapılması da. Ama sağcı bir Nasır demek daha doğru olur. 27 Mayıs'ın muğlak Atatürkçülüğünü korporatif otoriter bir milliyetçilik temelinde programlaştırmaya çalışıyordu. Kemalizmin kendince restorasyonu peşindeydi. Türkeş düşüncesini kısaca böyle özetlemek mümkündür.
DOKUZ IŞIK NEYDİ? NEDEN ÜÇ HİLAL
Türkeş’in 1965’te %100 yerli ve milli bir yönetim sistemi olarak önerdiği görüşleri ( doktrin diye anılıyor) Dokuz Işık adı altında yayınlandı. Bu risale boyutlarında bir kitapçıktı. CHP'nin Altı Okuna alternatif olarak öne sürülüyordu. Dokuz Işık, sınıflı bir toplum yerine korporatif bir devlet ve birbiriyle uyumlu altı sosyal katmandan oluşan toplumsal bir kurgu öngörüyordu.
Neticede Dokuz Işık, kapitalizmin giderek derinleştirdiği sınıfsal çelişkiler nedeniyle mülksüzleşme ve statü kaybına uğrama kaygısı içindeki alt orta sınıfların istikrar arayışına hitap ediyordu. Dokuz Işığın hayata geçirildiği düzende herkesin mevkiini bileceği düzenli disiplini güvenceli bir toplum tasarımı vardı. CKMP, 9 Şubat 1969'dan isim ve amblem değişikliği geçirerek MHP oldu. CKMP’nin terazili logosu terkedildi. Partinin Üç Hilalli amblemi aslında güçlü Osmanlı asırlarına özlemi sembolize eder.
MHP’NİN TÜRKÇÜLÜKTEN MUHAFAZAKARLIĞA KAYMASI
MHP 70lerde gittikçe daha fazla muhafazakar tabana seslenmeye başladı. Sağ kesiminin ideoloğu Necip Fazıl Kısakürek Erbakan'dan uzaklaşarak MHP'ye yakınlaştı. Kısakürek’in “İdeolocya Örgüsü” kitabında öngördüğü siyasal düzen Türkeş’le yakınlaşmasının ideolojik temelini gösterir.
Türkeş’in 1976'da Hacca gittiğini de hatırlatalım. Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman söylemi buradan kaynaklanıyor.
70’lerde Türkçülük, Türk-İslam sentezine dönüştü. Türkeş, MHP’yi Atsız’ın pagan Türkçülüğünden uzaklaştırdı.
Bu görüş zaten Aydınlar Ocağı’nda işlenmiş-olgunlaştırılmış bir tezdi. Aydınlar Ocağı, sola karşı akademik cephenin karargahı oldu. Bu çevre 12 Eylül’den sonra daha etkili olacak ve cuntanın sivil ayağını oluşturacaktır. Kendisi zindanda “fikirleri iktidarda” diye tanımlanan şey buydu.
(Türkeş hac ziyaretinde)
MHP MİLLİYETÇİ CEPHE HÜKÜMETLERİNDE
1973 seçim sonuçları, 1960'larda kurulmuş olan toplumsal siyasal statükosunun değiştiğini gösteriyordu. CHP, yeni genel başkan Bülent Ecevit ile, yükselişe geçmiş; geçmişte Adalet Partisi çatısı altında birleşen sağ, fraksiyonlara bölünmüştü: Milli Selamet Partisi, Demokratik Parti gibi.
MHP’nin, Adalet Partisi ile tarihi veya siyasi bir kesişim alanın yoktu. Parti, üç milletvekili ile TBMM’ne girmişti. Ama siyasetin marjında bir parti olarak algılanıyordu.
MHP’nin değerini arttıran Demirel ve Feyzioğlu'nun tutumu oldu: bu sola karşı sağ bir cephe kurma düşüncesiydi. Asıl amaç, Ecevit'in önünü kesmekti. Milliyetçi Cephe fikri ilk ortaya atan Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu olmuştur.
Sadi Irmak hükümetinin güvensizlik oyu almasından sonra hükümet krizi aylarca sürdü. Feyzioğlu ve Celal Bayar'ın sol karşıtı cephe çağrılarına Demokratik Parti’den kopan Dokuzlar Hareketinin olumlu yanıt vermesiyle Milliyetçi Cephe hükümeti kuruldu. AP’nin öncülüğünde, Demirel’in başkanlığında, Milli Selamet Partisi, Cumhuriyetçi Güven Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nin katılımı ve müstafi DP’lilerin dışardan desteği ile siyasi tarihimizde Birinci Milliyetçi Cephe hükümeti olarak andığımız hükümet kurulmuş oldu. Türkiye 1975 yılına sağ bir koalisyonla girmiş oldu.
Bu koalisyonun kurulmasını sağlayan Feyzioğlu'nun Ecevit nefreti ve Demirel'in iktidarı CHP’ye kaptırmama düşüncesiydi. Temel belirleyiciler bunlardır. MSP ve MHP açısından hükümete girmek önemliydi. Bu iki parti açısından hükümette yer almak, devlet aygıtına yerleşmek demekti. Bu sonuç, Demirel ve Feyzioğlu’dan bağımsız olarak MSP ve MHP açısından başarıydı. Koalisyondan azami yaralanan partiler de onlar oldular.
Feyzioğlu, Ecevit'in önünü keserken dinci ve totaliter sağla bir araya geldiğini bir süre sonra idrak etti. Önemle belirtmek gerekir ki MC’ye katılmak CGP’ye yarar sağlamadı. 1977 seçimlerinde neredeyse siyaset sahnesinden silinecek kadar geriledi.
MHP’nin güvenoylamasında ne kadar kritik bir sayıya sahip olduğunu hatırlatmak için oylama sonucunu not düşüyorum: Kabul:222, red: 218. Açıkça görüldüğü üzere MHP olmasaydı hükümet güvenoyu alamazdı.
(Milliyetçi Cephe hükümeti)
MC HÜKÜMETLERİNDE MHP’Lİ BAKANLAR KİMLERDİ?
MHP, birinci MC ile hükümeti ile girdi. İktidara ulaştı. Türkeş’in Başbakan Yardımcılığı dışında, Mustafa Kemal Erkovan, (1929, Niğde) Devlet Bakanlığına getirilmişti. Erkovan, 2024’de vefat etmiş. Ankara Hukuk mezunu; 12, 15 ve 16 dönemde Ankara milletvekilliği yapmıştı.
İkinci MC Hükümetinde parti önderi Türkeş yerini koruyordu. Diğer önemli simaların başında Agah Oktay Güner gelir. Güner, 1937 Bayburt doğumlu. Ankara Hukuk mezunu. Amme İdaresi Enstitüsünde yüksek lisans, Fransa’da ekonomi doktorası yapmış. MC hükümetinde Ticaret Bakanlığına getirilmişti. 12 Eylül öncesi MHP'nin önemli isimlerinden biriydi.
Cengiz Gökçek 1934 Antep doğumlu, hukuk mezunu. Melih Gökçek'in amcası olduğunu yeni öğrendim bu yazıyı yazarken. İkinci MC’de Sağlık Bakanlığı yapmıştı. Gün Sazak, Birinci Mecliste Eskişehir milletvekili olan Emin Sazak’ın oğludur. Gümrük ve Tekel Bakanı idi. Amerika'da Ziraat eğitimi görmüştü. 27 Mayıs 1980'de öldürüldü. Devlet Bakanı Sadi Somuncuoğlu Ülkü Ocaklarının örgütlenmesinde etkili olan bir isimdir. Niğde’den milletvekili seçilmiş, kendisini 2000 cumhurbaşkanlığı seçiminde töreye aykırı cumhurbaşkanlığı adaylığı ile hatırlıyoruz.
1977’DE MHP MİLLETVEKİLLERİ KİMLERDİ?
MHP'nin 1977'deki milletvekilleri şu isimlerden oluşuyor:Alparslan Türkeş (Adana) İhsan Karaçam ve Necati Gültekin (Ankara) Mehmet Irmak (Çorum) Mehmet Tahir Şaşmaz (Elazığ) Nevzat Köseoğlu (Erzurum) Turan Koçal (İstanbul milletvekili, MHP İstanbul'a güçlü bir parti değildir) Mehmet Doğan (Kayseri) MHP, bu seçimlerde Konya'dan iki milletvekili çıkarmış: İhsan Kabadayı ve Agah Oktay Güner. Sadi Somuncuoğlu Niğde’den seçilmiş; Ali Gürbüz Sivas’tan, Ali Fuat Eyüboğlu Yozgat’tan seçilmişlerdi.
1980 ÖNCESİ MHP’YE DAİR DEĞERLENDİRMELER
MHP Soğuk Savaş koşullarında Sovyetlere karşı örgütlenen Gladyo (Gladio) tarafından desteklenen bir partiydi. Gladyo NATO’nun gizli bir örgütü idi. Muhtemel bir savaşta, Sovyetlere karşı kont-gerilla olarak savaş verecekti. Silahlandırılmış yerli sağ milis güçleri olarak tasarlanmıştı. Türkiye’nin gayri nizami harp örgütü Gladyo ile birlikte çalışıyordu. Kadrolaları tam olarak deşifre edilmesi elbette olanaksızdır. Ama kontrgerilla ile MHP örgütleri arasında geçişlilik söz konusu olduğu kesindir.
Bunun dışında MHP, Ülkü Ocakları, ÜGD, Emniyet, Milli Eğitim Bakanlığı ve orduda kadroları ile devlet içindeki gücünü pekiştirdi.1 Nisan 1975 sonrasında MHP, cephenin adeta örtülü vurucu gücü işlevini üstlendi.
Adalet Partisi bu konuda çoğunlukla sessizdi. Demirel’in hamasi “bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz” sözünü burada hatırlatmak isterim. MHP, Başbakan Demirel'in faydacı-oportünist yaklaşımı neticesinde sözde anti- komünist özde her çeşit sol düşünceye karşı taşra milliyetçiliğinin baskı aparatı işlevi gördü.
Türkiye burjuvazisi, bu işlevden-belli sınırlar içinde kalmak şartıyla- memnundu. Ama MHP sınırın ötesinde bir eylemlilik halini devam ettirmekte kararlı göründüğü anlaşıldı,
Ortada sanki bir Proxy Wars(vekalet savaşı) vardı. Radikal sol gruplarla MHP ve yan kuruluşları çatışıyorlardı. Bu aslında gittikçe büyüme eğilimi gösteren bir iç savaştı. 1982 Anayasasının özgün halinin “dibacesinde” buna atıf vardır. Bu süreci, ülkenin dörtte üçünü oluşturan partiler ve yurttaşlar sanki sahnenin dışından izliyorlardı. MHP'nin öngörülen işlev ötesinde bir misyonla davrandığını gören büyük sermaye (hakim sınıflar ittifakı) Türkeş ve çevresi ile çok yakın temas kurmadı.
1979 sonbahar ara seçimleri Adalet Partisine Demirel başkanlığında bir azınlık hükümeti kurma imkanını sağlayacaktı. Bir Üçüncü MC hükümetini değil.
Bu hükümet, Türkiye hakim sınıflarının sondan bir önceki seçeneğiydi. Sonuncusu ise, tam askeri diktatörlük rejimi olacaktır.
MHP, 1975’ten sonra devlet aygıtındaki yerini pekiştirdi. Sağda gücünü daha da arttırdı. Yan kuruluşlarıyla birlikte- anti komünist vatan savunması yapıyor imajı vermeye çalışıyordu. Bu sayede, 1977'de %6,5 oyla 16 milletvekilliğine ulaştı.
Her iki MC hükümetinde yer almak, en çok MHP'ye yaradı. Hem kadrolaşma hem de ideolojik etkinlik anlamında. MHP, İkinci Milliyetçi Cephe hükümetinde en önemli aktörlerini öne sürdü. Bu kişiler hükümette bakanlık görevine getirildiler.
Türkeş, bir “Roma yürüyüşü” yapamadı. Ama bunu deneyebilecek bir siyasi aktördü. Siyasal gelişmelere dikkatli bir bakış beni bu konuda destekleyecektir.
Sonuçta MHP Türkiye kapitalizminin ağır bunalıma düştüğü, sınıf mücadelesinin keskinleştiği bir konjonktürde “emniyet güçlerine yardımcı oluyoruz” söylemi ile sol karşıtı (paramiliter) bir hizmet verdi egemen sınıflara. Bu olgu soğuk savaşın başat aktörlerinin karşılıklı hamlelerinin olduğu bir ortamda geçerliliği olabilirdi. Komando kamplarının kuruluşundan itibaren Sovyetlere uygulanan jeo-stratejik ablukanın tahkimine yarayan taşeron bir işlev gördü.
Bu süreçler birbirine eklemlenirken, Anadolu'nun küçük kasabalarında vatanseverlik duyguları şiddet eşiğinde bekleyen ülkücü gençler (MHP’liler) vatan ve bayrağı savunduklarını düşünürken, Fransa’da partili bir senatör baz morfin kaçakçılığından yakalanabiliyordu.
Bu kadrolar, MHP'ye (davaya) atfettikleri anlamın sandıkları gibi olmadığını 12 Eylül'den sonra açılan MHP ve ülkücü kuruluşlar davalarında anladılar.
Çok Okunanlar
Türkiye'nin en lezzetli yemeği belli oldu
Fenerbahçe - Athletic Bilbao maçı ne zaman? Saat kaçta?
BEDAŞ 11 Aralık'ta İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Özlem Cankurtaran kimdir?
Günlük burç yorumu: 11 Aralık Çarşamba günü hangi burçlar için güzel geçecek?
'Batı Kürdistan' kimin olacak? - I
Meslek meslek 2025 maaş artışı: Öğretmen, doktor ve polis ne kadar alacak?
Bir köfte markası daha ifşa edildi
Japon deprem uzmanı Türkiye’deki 4 tehlikeli bölgeyi açıkladı!
Gazeteler Suriye'deki son gelişmeleri nasıl değerlendirdi?