Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,7146
Dolar
Arrow
34,8403
İngiliz Sterlini
Arrow
44,5397
Altın
Arrow
3015,0000
BIST
Arrow
10.057

1957 seçimleri ve demokratik meşruiyet

SEÇİMLERİN DEMOKRATİKLİĞİ MESELESİ  

Çok partili siyasal hayata geçildikten  sonra Türkiye'de defalarca genel ve yerel seçim yapılmıştır. Bu elbette son derece  önemlidir. Bununla birlikte, bir ülkede seçimlerin  yapılıyor olması, tek başına demokratik toplumun varlığını kanıtlamaz. Başka önemli unsurlarla desteklenmeyen  oylama (seçim) plebisite dayanan bir otoriter  rejim anlamına da gelebilir. 

Demokratik  siyasal  hayatın en önemli güvencesi muhalefet partilerinin iktidar  ile eşit koşullarda seçimlere katılabilmesi olmalıdır.  Bunu sağlayabilecek en önemli unsur,  devlet aygıtının iktidar tarafından baskı aracı  olarak kullanılmamasıdır. 

 Propaganda sürecinde kamu kaynaklarının,  kamu gücünün iktidar partisi lehine kullanılamaması-bununla ilgili ciddi hukuk güvencelerinin var olması gerekir. Seçim yargısının  gerçekten şeffaf, tarafsız, kararlarının adil  olduğundan kuşku  duyulmaması eşit   derecede  önemlidir. 

Şimdi  1957 seçimlerinde  bu kriterlerin ne ölçüde geçerli olduğunu inceleyelim. 

İKTİDARIN SEÇİM  İTTİFAKINI  ENGELLEMESİ 

Bu seçimler öncesinde  muhalif siyasi partiler arasında seçim ittifakı teşebbüsünde bulunmuştu.  Fakat Demokrat Parti  iktidarı, seçim ittifakını  engelleyecek bir yasa çıkarmıştır.  Bu nedenle bütün siyasi partiler kendi listeleriyle seçimlere  girmek zorunda kaldılar. Bununla birlikte,    yasal  olarak ittifak  yapması engellenen muhalefet partileri arasında fiilen işbirliği yapılan seçim bölgeleri oldu. Partilerin  birbirleri   lehine  feragat ettikleri  seçim bölgeleri  oldu. 

ORD. PROF.  FUAT KÖPRÜLÜ’NÜN  ADAYLIĞININ  ENGELLENMESİ 

Fuat Köprülü, Demokrat Parti’nin  en önemli kurucularından biriydi.  6-7 Eylül  olayları ve İspat   Hakkı tartışmaları  sırasında  partiden kopan  grubun  düşüncelerinde    haklı olduğunu  düşünüyordu.  Partinin başlangıçta  ortaya koyduğu liberal  demokratik yapıyı   terkettiğini  düşünen  bu kesim Hürriyet Partisini kurmuştu. Fuat Köprülü  de   Demokrat Parti’den istifa ederek  Hürriyet Partisine katıldı.  1957 erken genel  seçim kararı  ilan edildikten  sonra Köprülü’nün  Hürriyet Partisinden   milletvekili  adayı olması Demokrat Parti  önderleri açısından  çok ciddi  bir siyasi tehdit oluşturuyordu.  İktidar Köprülü'nün  aday olmasını engellemek için seçim kanununda değişiklik yaptı. 

Yapılan  değişikliğe göre,  bir kimsenin partisinden istifa ettikten sonra altı ay  geçmedikçe başka bir partiden aday olması  mümkün olmayacaktı.   Köprülü, DP’den 6 Eylül  1957'de istifa etmişti.   Erken genel seçim tarihi: 27 Ekim 1957   idi. Bu suretle iktidar, Demokrat Parti  kurucuları arasında  yer alan Fuat Köprülü’nün Hürriyet Partisinden aday olmasını  engellemiş oldu. 

SEÇMEN  KÜTÜKLERİ  SAHTEKARLIĞI 

 İktidarın  başvurduğu başka  bir  yöntem seçmen  kütükleri üzerinde yapılan  tahrifattı. Muhtarlıklar  büyük  bir ekseriyetle iktidar  yanlısı olduğu  için  seçmen listeleri üzerinde ciddi  tahrifatlar yapıldı. 

Muhtarlıklar  marifetiyle, CHP'li seçmenler kütüklerden yok edilmişler, yerlerine Demokrat partililer yazılmıştı. Hem de birkaç  sandıkta.  

DP’nin  seyyar   seçim kazandırma ekipleri, mükerrer  yazdırılmış    kendi  partizanlarını sandık sandık taşımışlardı. Yani iktidar organize bir seçim  harekatı  yürüttü.  Daha doğrusu, sandık sonuçlarını  lehine  çevirecek   her türlü tedbiri  daha baştan almıştı. Daha sonra Türkiye bunlara benzer  hatta  çok daha organize seçim  sahtekarlıkları  yapan iktidarlar  görecektir. 

Özetle,  1957 seçimlerinde,  CHP’ye oy vermesi muhtemel seçmenler isimlerini  seçmen kütüklerinde göremediler,   kendileri yerine Demokrat  Parti’nin mükerrer  kaydedilmiş  partizanları oy kullandılar.  Hem de birkaç yerde. Seçmenlerin  seçim yargısı  yoluyla başvuruları  sonuçlanana  kadar  “atı  alan Üsküdarı geçmiş oldu”   

İktidarın en önemli müttefiki muhtarlar aracılığıyla sahtecilik yapılabiliyordu. Pek az CHP li seçmen  durumu  düzeltmek  için  il/ilçe seçim kurullarına başvurma  yoluna gitmişti.     

O zamanki seçim kanununa göre itiraz  süreci muhtarlıklarda başlıyordu. Usulsüz kayıt,  mükerrer kayıt  bazı seçim bölgelerinde fahiş oranlara  ulaşıyordu. 

Ulus Gazetesinin 28 Eylül 1957 tarihli manşet haberi  şöyleydi: “seçmen kütükleri bir kelimeyle facia” 

BÖLÜKBAŞI’NIN DOKUNULMAZLIĞININ KALDIRILMASI- TUTUKLANMASI VE YENİDEN MİLLETVEKİLİ  SEÇİLMESİ 

1957 seçimleri sırasında Cumhuriyetçi Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı  hapisteydi. Seçimler  öncesinde Temmuz başında yasama  dokunulmazlığı   kaldırılmış, tutuklanmıştı.   Bölükbaşı Kırşehir’den  yeniden milletvekili seçildiği için Ankara Merkez Cezaevi 10 numaralı koğuşunda iktidarı  mahcup etmek için  mahkumlar önünde milletvekili andı içti. İktidar  Bölükbaşının  yeniden  yasama  dokunulmazlığı  kazandığını  dikkate almaksızın “tahliye  edilmemesi”  konusunda  epey diretti.  Fakat  mahkeme seçilmiş milletvekilinin  yasama  dokunulmazlığı  olduğu  gerekçesi ile  birkaç ay sonra Osman Bölükbaşıyı tahliye  etti. Bölükbaşı’nın  dokunulmazlığının  kaldırılması,  tutuklanması,   milletvekili  seçildikten sonra iktidarın isteksizliğine rağmen yargı yerinin  seçilmiş milletvekilini  tahliye etmesi  üzerine  bir inceleme yazısı yerinde olur. 

YASALARDA  İKİ ÖNEMLİ  DEĞİŞİKLİK 

Fatih Yaşlı’nın “Menderes düşerken tekerrür eden tarih”  başlıklı makalesinde işaret ettiği gibi, erken genel seçim kararından önce iktidar iki kritik yasal düzenleme yapmıştı.  Bunlardan biri basın kanununda kolayca istismar edilebilecek “ devletin siyasi ve mali itibarını sarsabilecek yayın” ibaresi  idi. 

İkinci düzenleme   Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Kanununda  yapıldı. Düzenlemeye göre siyasi partilerin  açık hava faaliyetleri sadece seçim dönemi ile sınırlandırılıyordu.  Bununla muhalefetin siyaset yapması fiilen yasaklanmış oldu.  Merkez örgütü dışında  il ve ilçe kongreleri bile yapılamıyor, toplantı  ve gösteri yürüyüşü  kanununa aykırı toplantı gerekçesiyle  polis baskınına uğruyordu. 

BASIN  ÖZGÜRLÜĞÜ - TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ  KANUNU 

DP,   basını kontrol altına almak için  yeni kanunlar çıkardı. Metin Toker 1957 Şubat'ında tutuklandı.  Hükümet tüm gösterileri yasakladı. Toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununda değişiklik yapıldı.  Siyasi partiler faaliyetlerini yapamaz hale geldiler. Siyasi toplantılar ve gösteriler neredeyse imkansız hale getirildi.  Hatta muhalif partilerin yerel kongrelerinin  yapılması dahi engellendi.  Cumhuriyet Halk Partisi il ve ilçe yöneticileri parti adına herhangi bir faaliyette bulunduklarında kovuşturmaya uğradılar.  Başvurulan kanun  toplantı ve gösteri yürüyüşü  kanunu idi. Parti faaliyetleri kanuna  aykırı  toplantı   olduğu gerekçesiyle  polis tarafından  basılıyordu. 

Bu kanunun  ilk uygulandığı   siyasetçi   CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek oldu.  Gülek’in attığı her adım polis tarafından takip ediliyordu.  Gülek 1956 Haziran'ında  Karadeniz gezisine çıkmıştı.

İktidara  göre Gülek’in vapurda gazetecilerle  basın toplantısı yapması  kanunsuz bir   toplanma  eylemi idi.  Gülek,  bu gezisi sırasında toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefetten defalarca gözaltına alındı.  Yani ana muhalefet  partisinin genel sekreteri  vapurda basın toplantısı  yaptığı için toplantı ve gösteri  yürüyüşü yasasına muhalefetten gözaltına alınabiliyor,  tutuklanıyor ve  yargılanabiliyordu.  Gülek,  1956 Ağustos'unda  Rize Asliye Ceza Mahkemesinde 6 ay hapse mahkum oldu. 

30 Ağustos 1956'da Anıtkabir'e çelenk  koymak isteyen Hürriyet Partililerin Anıtkabir'e girmesi engellendi.  Aynı yılın  Haziran'ında  yüksek  yargıya yönelik  geniş çaplı bir  operasyon yapıldı. Menderes Hükümeti Yargıtay Birinci Başkanı  dahil olmak üzere yüksek yargıçları emekliye sevk  etti. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Turhan Feyzioğlu görevinden alındı. 1957’de CHP’den milletvekili  seçildi. 

Bir taraftan da  anti komünizm rüzgarları  estirilmeye  devam ediyordu.  Hikmet Kıvılcımlı’nın Vatan Partisi bu atmosferden nasibini aldı.  Vatan Partisi, 1957’nin  sonlarına  doğru  komünist şahıslar tarafından sevk ve idare olunuyor gerekçesiyle  kapatıldı

RADYONUN  SADECE  İKTİDAR  ADINA  YAYIN  YAPMASI 

Devlet Radyosu DP iktidara geldikten sonra  muhalefete tamamen kapatılmıştır. Radyo  sadece  iktidar  partisinin propaganda aracına dönüştürülmüştür. Bu nedenle ülke çapında Radyo Dinlemeyenler Cemiyeti kuruluyor. Yani   iktidarın denetimindeki  radyo  yayınlarına göre  “bir Türkiye”  var. Bir de  radyo ile   hiçbir şekilde  sesini  duyuramayan muhalif Türkiye  vardı. DP iktidarı  yıllarında. 

İktidarın bu uygulamayı   meşrulaştırma gerekçesi  de inanılır  gibi değildi.  İktidara göre, radyoda  iktidar  veya muhalefet partilerinin propagandası  yapılmıyordu.  Sadece devlet icraatına ilişkin haberler yapılıyordu.  Menderes veya bir bakan  radyoda konuşurken Demokrat Partili olarak  değil , başbakan veya bakan olarak icraatını  açıklıyordu. Bir partili  olarak  değil. Komik sayılabilecek bu  açıklama modeli   yıllarda  devam  eden partizan radyoculuğun resmi gerekçesi  oldu. 

Menderes'e göre bu uygulama son derece demokratikti. Partiler arasında eşitliği  sağlıyordu. 

İKTİDARIN PROPAGANDA  YÖNTEMLERİ 

1950’ler boyunca,  Türkiye’nin popülist sağ hegemonya partilerinin klasikleşmiş dört propaganda kartı vardı: hamaset milliyetçiliği,  din istismarı,  milli irade klişesi ve icraatçılık. 

Bu arada gericilikle  temas daima korunuyordu. Said Nursi bazı temel atma  törenlerine davet ediliyor,  temellere harç koyuyor, dualar  ediliyordu.   Kendisine hediye edilen otomobille   Demokrat Parti  adına propaganda faaliyetlerine  katılıyordu. Celal Bayar bunları görmezden gelirken, Menderes irticayı-  seçimlerde yararlanmak  koşulu ile-  okşamaktan kaçınmıyordu. 

MUHALEFET MİTİNGLERİNİN  ENGELLENMESİ 

20 Ekim'de İsmet Paşa'nın miting  yapacağı Taksim Meydanında  elektrikler kesildi. Yüzbin  kişinin  toplandığı alanda muhalefet  kendi  kitlesine  ulaşamadı. Cumhuriyetçi Millet Partisinin genel başkanı Osman Bölükbaşı  adaydı.  Ama hapisteydi. CMPlilerin mitinglerinde hapisteki genel başkanlarının  fotoğraflarını taşımaları polis tarafından engelleniyordu. 

Ankara Kızılay Meydanı'nda ellerinde Atatürk resimleri ile miting yapmak isteyen gençler polis tarafından engelleniyor, emniyete götürülüyorlardı. 

MENDERES’E  GÖRE İSMET  PAŞA  HASTA 

Başbakan Menderes,  İsmet Paşa’nın  “memlekette siyasi buhran vardır”  sözlerini  şöyle  değerlendiriyor:  “Buhran İsmet Paşa'nın kendi kafasındadır, Sevgili vatandaşlar,  İsmet Paşa hastadır.  İsmet Paşa,  Malta Humması gibi,  Asya Gribi gibi  bir nevi hastalığa müpteladır. O hastalığın adı da daüliktidar yani iktidar hastalığıdır.

Menderes   devamla   şöyle diyor:  “54 seçimlerinde meclise 30 kişi ile geldiler. 30 kişinin fitnesi bütün vatanı sardı.  30 tane de bizim içimizden hıyanet eden çıktı. (Burada Hürriyet Partisi kurucularını  kastediyor)  Eğer bu memlekette siyasi istikrar istiyorsak DP’yi  kahir bir ekseriyetle iktidara getirmek lazımdır.”

Görüldüğü üzere Menderes, 30 milletvekilinden oluşan bir muhalefetin  varlığına bile tahammül edemiyor.  Muhalefeti fitne  olarak yorumluyor ve  daha büyük bir çoğunluk  istiyor. 

MENDERES’İN  RADYO  YAYINI  İLE SEÇİM KANUNUNU İHLAL ETMESİ 

Daha   oy verme işlemleri  ve  yasaklar devam ederken,  saat 14.00  civarında Menderes’in talimatıyla   tamamen  iktidarın denetiminde olan Devlet Radyosu seçim sonuçlarını açıklamaya başladı. Radyoya  göre, Demokrat Parti seçimi kazanmıştı. Hatta CHP lideri  yenilgiyi  kabul etmişti.  

Bu kuşkusuz iktidarın muhalif  parti seçmenlerine yönelik bir manüplasyonu idi. Menderes açıkça  seçim kanunu ihlal ediyordu. 

Yapılan kanunsuzluğu  engellemek  için  İsmet Paşa, Fatin Rüştü Zorlu’yu aradı. O da bir süre oyaladıktan sonra Adnan Menderes ile görüştüğünü gereğinin yapılacağını  söyledi. Tahmin edileceği gibi,Menderes seçimi kazanma hırsıyla radyo  yayınını devam  ettirdi.   Yapılan anayasaya, yasalara,  seçim kanununa  aykırıydı. CHP,  yapılan   kanunsuz  eylemi Yüksek Seçim Kurulu’na  bildirmişti.  İktidar, seçim kanununa aykırı bir şekilde radyo yayına devam ederken YSK    karar vermek üzere toplandı. Bu arada Demokrat Partinin seçimi  kazandığına dair yayınlarına devam edildi. 

AJANS PRESS’E YALAN HABER  SERVİS ETME 

Bu arada,  Menderes, büyük kanunsuzluğa  hatta  siyasi ahlaka aykırı  bir  işe daha imza attı. Sanki İnönü'nün vermiş olduğu bir demeç Ajans  Press’e servis edildi.  Habere göre,  İnönü  seçimi  kaybettiğini   itiraf ediyor  ve en fazla 120 milletvekili çıkarabiliyoruz diyordu. Bu İnönü’nün ağzından  verilmiş   gerçek dışı demeç haberi BBC’de de yayınlandı. Görüldüğü gibi  DP,  iktidarı kaybetmemek için her çeşit seçim sahtekarlığına başvurdu. 

ANTEP MERSİN VE BAŞKA ŞEHİRLERDE OLAYLAR 

1957’de  Antep seçimleri  çok olaylı geçmiştir. Antep’te ilk başta, CHP’nin 700 oy farkla vilayeti kazandığı ilan edilmişti.  Bu ifadeyi  kullanıyorum çünkü  bir vilayette (ki aynı  zamanda seçim bölgesi)  seçimi önde bitiren  bütün    milletvekilliklerini  kazanıyordu. 

Fakat Demokrat Partililer itiraz ettiler.  Bu defa  1000 oy farkla Demokrat Parti’nin  kazandığı ilan edildi.   İddiaya göre,  köylerde sayılmamış oylar vardı.  Bunun  üzerine, CHP tekrar İl Seçim Kuruluna itiraz etti.   İtiraz  başvurusu kabul edildi.  Seçime ilişkin bütün tutanaklar-belgeler Antep Adliyesine  götürüldü.  Ertesi gün  tutanaklar  tekrar incelenecek  ve kesin sonuç alınacaktı.   Fakat o gece Adliye binasında yangın çıktı.  İlginç bir  tesadüfle. CHP’yi kazandırmamak isteyenlerin  bir  tertibi olmalı. Neticede en son seçim tutanağı geçerli   sayıldı ve  ve DP Antep’i kazanmış oldu.   Bunun üzerine Antep'te olaylar çıktı.   

Başka  vilayetlerde de benzer  olaylar var.   Başbakan Menderes olayları bastırmak için Hava Kuvvetlerini kullanıyor.  Jetleri  şehir merkezlerinin   üzerinden   alçaktan  uçuş yaptırıyor.  Olaylar  bastırıldıktan sonra CHP’li adaylar dahil  geniş bir  cadı avı başlatılıyor.  Milletvekili adayları  tutuklanıyorlar. Ali İhsan Göğüş  ve  Mehmet Barlas’ın  babası  eski  bakan  Cemil Sait Barlas   dahil olmak üzere. 6 ay Yozgat cezaevinde tutuklu yargılanıyorlar. Sonunda  beraat  ediyorlar. “Nabza  göre şerbet  vermeyin” sözüyle  tanıdığımız Prof.Dr. Turhan Feyzioğlu  tutuklu  CHP’lileri mahkemede savunuyor. 

Mersin'de de benzer olaylar oluyor.  Demokratların  oy sahtekarlığı yaptıkları gerekçesiyle ortam geriliyor. CHP'li Mahmut Boytunç öldürülüyor. Başka şehirlerde de olaylar  çıkıyor.  İstanbul-Ankara-Sivas-Giresun-Kütahya-Kayseri-Çanakkale’de  hükümet geniş güvenlik tedbirleri  alarak olayları  bastırabiliyor.  Hükümet,  sadece Antep’te değil, olayların denetim  altına alınamadığı  birçok  vilayettte  askeri uçakları alçaktan uçuş yaptırarak  olaylara müdahale ediyor;  Bu demokratik   hukuk  devleti ilkelerine tamamen aykırı bir uygulama. CHP lideri İsmet Paşa “savaşta bile askeri uçaklar sivil halkın üzerine dalış yapmaz”  diyerek Demokrat Parti'yi eleştiriyor. 

ÖNCESİ  VE SONRASI İLE 1957  SEÇİMLERİ VE  SİYASİ  ORTAM 

1957 seçim sonuçları değerlendirildiğinde, Demokrat Parti%47.9 oy alıyor.  Seçim sistemi sayesinde 424 milletvekili çıkarıyor.  CHP ise %41.1 oy  almasına rağmen  178 milletvekili  ile meclise giriyor. 

Hürriyet Partisi ve Cumhuriyetçi Köylü  Millet Partisi’nin oyları  dikkate alındığında, Demokrat Parti genel oy düzeyinde çoğunluğu kaybetmiş oldu. İktidarın devamını sağlayan  adaletsiz seçim sistemi  idi. Cumhuriyet Halk Partisi 18 ilde çoğunluğu sağlayarak   bu seçim bölgelerinde kazanıyor. CHP, 1954'te 31 milletvekili çıkarabilmişti.  ana muhalefet partisi   mecliste  küçük bir  grup kurabilmişti. %35 oy oranına rağmen.  1957’de ise  178 milletvekilliğine ulaştı. Oy oranı ise, %35'ten %41'e çıktı. Muhalefetin  ağır baskı altında  tutulduğu   bir seçim ortamına rağmen. 

İktidar  bu koşullarda  çoğunluğu sağladığı için  kamu düzenini korumakta  zorlanıyordu. Meclisin  yeni yasama  döneminin açılışında  fiili sıkıyönetim koşulları vardı. 

1 Kasım 1957'de TBMM  açıldı.  Meclisin açılışı sırasında caddelerde tanklar vardı.   TBMM’ye giden yol asker kordonu altında  tutuluyordu.  İktidar, Güven Park’a  kadar askeri birlikleri yığarak  muhtemel  bir gösteriyi  baştan engellemeye  çalıştı.   Bu koşullar altında  Demokrat Parti çoğunluğu   Celal Bayar’ı  cumhurbaşkanı seçti. Oylamaya katılan 413   DP’li  milletvekilinin  oybirliğiyle   Bayar  cumhurbaşkanı oldu.  TBMM  üye tam sayısı  630. Muhalefet  partileri  cumhurbaşkanlığı  seçimine   katılmadılar.

DEĞERLENDİRMELER 

1950'lerden bu yana iktidar partilerinin  açık toplum  karnelerinin  pek  parlak olmadığını biliyoruz.  

1961 demokrasisi dönemi bu  düşüncemize istisna teşkil eder . Bunu sağlayan iktidar partilerinin demokratik iyi niyeti değildir. 1961 Anayasasının  meclis çoğunluğuna ve yürütmeye  karşı kuşkucu tutumudur. 

Anayasa ve seçim yargısı  güvenceleri  altında siyasi partiler iktidarların partizan uygulamalarına karşı etkili  bir şekilde korunmuşlardır.  

Bu haklı kuşkunun nedeni 1950'den sonra iktidara gelen partinin siyasi rekabeti temsil adaleti ve açık rejime  dayandırma konusunda hiçbir adım atmamasıdır.  

1954'ten sonra iktidar konumunu daha da pekiştiren Demokrat Parti milli irade ve demokrasiyi dar bir mantıkla ele almıştır.  

Bir sonraki seçimleri kaybetme endişesiyle,  başta  ana muhalefet partisi CHP olmak üzere siyasi parti faaliyetlerinin yasal muhalefet güvenceleri altında iktidarla rekabet edebilme koşullarını ortadan kaldırmıştır. 

Milletvekillerinin meclis için konuşma ve beyanlarının yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı  kapsamında olmasına rağmen bu güvence  görmezden gelinmiş, muhalif milletvekilleri yargılanmış ve mahkum edilmiştir. 

Basın özgürlüğü alabildiğince kısıtlanmış, muhalif basın iktidar kuşatması altına alınmıştır.  Radyo tamamen iktidar  tarafından  kullanılmış,  çok sayıda gazeteci tutuklanmış ve mahkum edilmiştir.  Hüseyin Cahit Yalçın,  Ahmet Emin Yalman. Yakup Kadri Karaosmanoğlu  ilk aklıma gelen isimlerdir.

Toplantı ve gösteri  yürüyüşü  kanununda yapılan değişiklikle ana muhalefet partisi  dahil  basın toplantısı yapmayı bile  neredeyse imkansız hale getirmiştir. 

Ana  muhalefet partisinin genel sekreteri, Cumhuriyetçi Millet Partisi’nin  genel başkanı tutuklanmış ve mahkum edilmiştir.

Seçmen listelerinde ciddi tahrifat  yapılmış,  muhalif seçmenler kütüklerden  silinmiş iktidar yanlıları    farklı seçim bölgelerinde mükerrer  yazılmıştır. 

Antep seçimlerinden sonra Adliye binasında yangın çıkarılarak tutanakların  tekrar incelenmesi imkansız hale getirilmiştir. 

 İktidarın ağır baskılara tepki gösteren halka karşı Hava Kuvvetleri dahil Devletin bütün baskı araçları kullanılmıştır.  Milletvekili adayları tutuklanmış ve ve mahkum edilmiştir. 

TBMM XI.  Dönemi fiili sıkı yönetim koşullarında ve Meclisi saran tankların gölgesinde açılmıştır.  Cumhurbaşkanlığı  seçimi (1 Kasım 1957) muhalefetin   boykot ettiği bir ortamda yapılmıştır.

Bütün bu somut olgular  değerlendirildiğinde, bir şekilde  seçim yapılıyor olması   dışında, bütün demokratik kurumları tasfiye eden bir rejimin   milli iradeyi  temsil  ettiği iddiası kabul edilemez.  DP’nin 1957 seçimlerini  kazanma biçimi meşruiyet açısından ağır kusurludur.