Üçüncü Ecevit Hükümetinin yapısı üzerine
42. Cumhuriyet hükümeti, Ecevit’in kurduğu üçüncü hükümettir. Bu hükümet beş ortaklı bir koalisyondu. Cumhuriyetçi Güven Partisi, Demokratik Parti, AP’den ayrılan bağımsızlar ve bağımsız seçilmiş milletvekilleri hükümete katılmışlardı.
Ecevit başkanlığında kurulan bu hükümet, 5 Ocak 1978 -12 Kasım 1979 tarihleri arasında görevde kalmıştır. Hükümetin sadece CHP ve AP’den istifa etmiş bağımsızlarla kurulduğu sanılır. Bu yanlıştır.
Bu hükümetin kuruluşuna ilişki değerlendirmeler çoğunlukla sathidir. Şaibe yaratmaya yönelik algı operasyonlarıdır.
Bence bu hükümetin bu kompozisyonla kurulmasının nedeni Demirel’in Türkiye’yi MC dışında seçeneksiz bırakmasıdır. II. MC’nin beş ay içinde devrilmesi çürüklüğünü gösteriyor. Ecevit’in entrikalarını değil.
Hükümetin kuruluşunun temelinde bakanlık pazarlığı yoktur. Bakanlık meselesi ikincil bir meseledir.
Her ne kadar, Ecevit, hayatımın en büyük hatalarından biriydi dese de ben o kanaatte değilim. Yanlış olan Ecevit’in hükümette bağımsızlara yer vermesi değil, hükümet etme biçimiydi. Sonuç olarak Başbakan Ecevit, ülkeyi düze çıkaracak bir yol haritası belirleyemedi. Gücü buna yetmedi.
Demirel’in MHP ve MSP ısrarı
Bir şeyi merak ediyorum doğrusu: Ecevit’in Demirel’e şöyle bir önerisi olmuştu. Adalet Partisi azınlık hükümeti kursun. Biz dışardan destekleyelim. Veya biz kuralım siz bizi destekleyin demişti. Demirel’in bu önerilerin hiç birini kabul etmeyip aşırı sağ partilerle yola devam etmek istemesinin gerçek sebebi ne olabilirdi? Bu formüllerden birini kabul etseydi sonuçları ne olurdu?
Demirel’in Milliyetçi Cephe hükümetini yeniden kurması (Feyzioğlu eksiği ile) siyasi gerilimi daha da arttırdı.
İkinci MC, 21 Temmuz 1977 ile 5 Ocak 1978 tarihleri arasında görevde kalabildi. Türkiye’yi bu koşullarda yönetme kabiliyeti düşüktü.
Hükümet, Adalet Partisi kadroları arasında rahatsızlık yaratmıştı. Parti disiplini gereği güvenoyu vermeleri her şeyi açıklamıyordu
Ecevit’e ülkeyi yönetme fırsatı vermeme düşüncesine dayanan bu hükümet sonunda düşürülecekti. Hem de AP’den istifa eden milletvekillerinin desteği ile. Ağırlıklı beklenti CHP’nin içinde bulunduğu bir hükümetti. Hal böyleyken Demirel suyun akışını tersine çevirmişti. Türkeş ve Erbakan’ı yanına alarak.
Güneş Motel görüşmeleri
Güneş Motel görüşmeleri AP’deki rahatsızlığın sonucuydu. 11’ler peşpeşe Adalet Partisinden istifa ettiler. Ecevit’in istifacı milletvekilleriyle ilk görüşmesi 22 Aralıkta gerçekti. İkincisi 30 Aralıkta. Demirel’in ben istifa etmem. CHP beni nasıl düşürmek istiyorsa öyle düşürsün açıklaması Demirel kimliğini açıklar mahiyettedir. Hükümet, 31 Aralık 1977 günü güvensizlik oyu ile düşürüldü.
Turhan Feyzioğlu ve Cumhuriyetçi Güven Partisi
Öncelikle Turhan Feyzioğlu ve CGP’yi ele alalım. Feyzioğlu Ecevit hükümetine katıldı. Acaba neden? 1975’te Milliyetçi Cephe hükümetinde yer almıştı. Ecevit husumeti nedeniyle. Bu koalisyonda niye yer aldığını incelemek gerekir. Kişisel şerhlerine rağmen siyasi koşullar onu bu koalisyona girmeye zorladı.
Feyzioğlu, 1960larda İnönü’nün yerine veliaht olarak gösterilen iki siyasiden biriydi. Öteki isim Nihat Erim’dir. İkisinin de parlak akademik geçmişleri vardı. Tabii o zamanın kriterlerine göre. Mesela Feyzioğlu Kanunların Anayasaya Uygunluğunun Kazai Murakabesi başlıklı doktora tezini iki yılda yazmış, savunmuş. Nasıl olabilir bu? Doğrusu merakımı mucib oldu. Bu doktora tezi süresi. 33 yaşında profesör olmuş, genç yaşta Siyasal Bilgiler Fakültesine dekan seçilmiş.
Sanırım Forum Dergisinin kurulmasına öncülük edenlerden biri idi.
Demokrat Parti karşıtı “nabza göre şerbet vermeyin” sözüyle meşhur olmuş, iktidar tarafından açığa alınmış .Bu sayede siyaset yolu açılmıştı. İnönü tarafından altın çocuk muamelesi görmüş, 1957 seçimlerinde Sivas milletvekili seçilmiş. O tarihten itibaren hep siyasetin içinde olmuş, Kurucu Meclis’te CHP temsilciliği yapmış, daha sonraki dönemlerde hep Kayseri milletvekili olarak TBMM’de bulunmuştur. 27 Mayıs döneminde kısa süre Milli Eğitim Bakanlığı yapmış, ODTÜ rektörlüğüne getirilmişti. Feyzioğlu, İnönü hükümetlerinde (1961-1965) bakanlık da yapmıştı.
Feyzioğlu’nun Ecevit’ten uzaklaşma ve yakınlaşma nedenleri
Feyzioğlu, 18. Kurultay’dan itibaren (1966) CHP’de yükselen “sol dalga”dan yolunu ayırdı, epey büyükçe bir grup kendisini takip etti. Ona göre CHP solcu bir parti olamazdı. Solculuk Marksizm ve sınıf mücadelesi demekti. CHP Atatürkçü olmalıydı. Solcu değil.
Sadece ideolojik sebeplerde değil, kişisel sebeplerle de Ecevit’ten hoşlanmıyordu. Muhtemelen onu yüksek öğrenim görmemiş, sathi bilgileri olan bir hatip olarak görüyordu.
Ecevit ve sol allerjisi Feyzioğlu’yu CHP’den uzaklaştırdı. Kendisinin Atatürkçülük diye tanımladığı merkez-sağ bir partinin lideri konumuna getirdi.
Lideri olduğu CGP, söylem ve siyaseti ile bana göre sağcı bir partiydi. Kendisini merkez partisi olarak tanımlasa da. 1972’den sonra CHP’ye hakim olan Ecevitçiliğe, onun halkçılık anlayışına, solculuğuna kökten karşıydı. Feyzioğlu’nun siyasi duruşu Ecevit karşıtılığına dayanıyordu bile diyebiliriz. Demirel’den ziyade. Bence Feyzioğlu Atatürkçülüğü Demirel sağcılığına daha yakındı.
Feyzioğlu, 1975 başında AP, MHP ve MSP nin içinde bulunduğu Milliyetçi Cephe hükümetine katılmıştı. Yükselen Karaoğlan Ecevit dalgasına karşı bir pozisyon almak, önünü kesmek düşüncesiyle.
Adalet Partisi ve Demirel’i tanıyordu. Türkeş ve Erbakan’ı daha yakından tanıma imkanı buldu. Duyarlılıkları Cumhurbaşkanı Korutürk ile aynıydı. Bunları tahmin etmek zor değil.
Şimdi ne olmuştu da böylesine karşı olduğu Ecevit ile aynı çizgide buluşabilmişti. Onunla birlikte hareket etme noktasına gelebilmişti. Bunun nedeni bana göre, Demirel’in MHP ve MSP ile birlikte hükümet etme ısrarıdır.
Feyzioğlu merkez elitin takdir ettiği bir siyasi idi. Buna sağ Atatürkçülük demek daha doğru olur. Rektörlük ve bakanlık yapmıştı. Hükümetin kuruluşunda siyasi etik yönünden bir sorun görseydi. Bu hükümette yer almazdı. CGP, 1977 seçimlerinde üç milletvekiliği kazanmıştı. Ağrı milletvekili Mikail Aydemir’in Adalet Partisine katılması ile milletvekili sayısı ikiye düşmüştü. CGP’nin önceki seçimde oy oranı %5.2 , milletvekili sayısı 13 iken; 1977’de oy oranı 1.8’e milletvekili sayısı 3 e düşmüştü.
1969’da Güven Partisi ile başlayan Atatürkçü merkez parti serüveni epey irtifa kaybetmiş görünüyor bu sonuçla.
Feyzioğlu’nun bu pozisyon değişikliğinin temel nedeni Demirel değil, Türkeş ve Erbakandı. Sonuçta, Ecevit, 10 yıldır en sert muhaliflerinden biri olan Feyzioğlu’nu koalisyona katmış oldu.
Genel Başkan Feyzioğlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, Van milletvekili Mehmet Salih Yıldız Devlet Bakanlığına atandı. Feyzioğlu 18 Eylül 1978’de, Yıldız 21 Haziran 1979’da hükümetten ayrıldılar. Feyzioğlu, Ecevit’i kendi kaderine terketti. AP’den uzak olmayan bir pozisyonda kendini yeniden konumlandırdı. Demirel azınlık hükümetine güvenoyu verecek 1979’da.
Zehir Hafiye Ecevit Hükümetinde
Gelelim Demokratik Parti’nin Ecevit hükümetinde yer almasının nedenlerine.
Demokratik Parti 1970’de Adalet Partisinden kopan bir hiziptir. Parti, Ferruh Bozbeyli önderliğinde kurulmuştu. Bozbeyli 1961’den beri milletvekiliydi. 1965 ve 1969’da TBMM başkanı seçilmişti. Partinin kuruluşu iki temel nedene dayanır. AP’nin büyük kent burjuvazisinin partisi haline gelmesi -bence-birinci neden olarak gösterilebilir. AP, Doğan Avcıoğlu’nun ifadesiyle kompador burjuvazinin partisi olmuştu. Uyguladığı politikalar Anadolu sermayesini ikincil planda bırakıyordu. Demokratik Parti taşra tarım ve ticaret sermayesine hitap ederek kuruldu. Bu 50’lerdeki Demokrat Parti ile aynı sınıfsal zemine oturuyor demektir. MSP için de aynı şeyleri söyleyebiliriz. Ama MSP’nin ideolojik duruşu laiklik karşıtlığıydı.
Demokratik Parti, 1973 seçimlerindeki başarısını 1977’de tekrarlayamadı. Genel başkan Ferruh Bozbeyli bile parlamentoya giremedi. Demirel sağın bütün fraksiyonlarını CHP’ye iktidarı vermeme siyaseti etrafında birleştirmeyi başardı. 1975 başında Bayar’ın "Süleyman’a yardımcı olun" çağrısını dinleyen Op. Dr. Sadettin Bilgiç önderliğindeki Dokuzlar Hareketi DP’den ayrıldı. Milliyetçi Cepheyi desteklediler. Bir süre sonra AP’ye katıldılar. 1964 kongresinden beri Demirel’e muhalefet eden grup tekrar Adalet Partisinde birleşmişti.
Demirelle hiçbir şekilde bir araya gelmeyecek olanlar Bozbeyli ile yollarına devam ettiler. Sonuç: Parti hezimeteuğradı. Sadece Dahiliye Mütehassısı Dr. Mehmet Faruk Sükan Konya’dan milletvekili seçilebilmişti.
Dr. Sükan, Demokrat Parti devrinden geliyordu. Hatta kendisini Fransa’ya dahiliye ihtisasına gönderen hocası Dr.Nihat Reşat Belgerdir.
İlk kez Suat Hayri Ürgüplü kabinesinde bakan olmuştu. Sonra Demirel çizgisinde yoluna devam etti. Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı yaptı. Ta ki 1970’de yollarını ayırana kadar.
Siyasi tarihimizde İçişleri Bakanlığı yıllarında telaffuz ettiği “solcuların nefes alışlarını bile takip ediyoruz” sözleri ile hafızalarda yer alan siyasetçidir Dr. Sükan.
Ancak durum şimdi değişmişti. Demokratik Parti Demirel karşısında silinme noktasına gelmişti. Meclis’te bir milletvekili ile temsil ediliyordu. O da kendisi idi.
Demokratik Parti sola karşıydı. Ama Demirel’e de karşıydı.
Demokratik Parti, 1973 seçimlerinden sonra pekala Ecevit ile koalisyon yapabilirdi. Ecevit bunu teklif etmişti zaten. Milli Selamet Partisinden önce Demokratik Partiyle hükümet kurmayı düşünmüştü. Bence bu seçeneği daha fazla tercih ederdi. Güçlü bir ihtimalle Ecevit solculuğunu iktidara getiren parti konumuna düşmemek için Bozbeyli öneriyi reddetmişti. Erbakan ise ne bahasına olursa olsun iktidar peşindeydi.
Demokratik Parti’nin Demirel karşıtlığı ağır bastığından Ecevit’in büyük kabinesinde yer aldı. Sola karşı olmalarına rağmen. Dr. Sükan, başbakan yardımcılığı ve devlet bakanlığına getirildi.
Özetle, CGP ve DP’nin Ecevit’in yanında yer almasını birkaç nedene bağlamak mümkündür.
Öncelikle şu apaçık ortaya çıkmıştı ki, Türk halkı CHP’yi iktidarın kenarına kadar getirmişti. Bu büyük heyecan yaratmıştı. Umudumuz Ecevit karşılık bulmuştu. Karaoğlan, Demirel’i %8 farkla geride bırakmıştı. Türkiye’nin hakim güçleri de- bazı şerhleri olmalarına rağmen- Ecevit’i bir şans vermek istiyorlardı. Tabii , çıkarlarına dokunmamak şartıyla.
İkinci konu, MC hükümetleri devrinde devlet aygıtı MHP ve MSP kadroları tarafından adeta işgal edilmişti. Demirel iktidardan düşmemek için buna göz yummuştu. Ülkücü şiddet eylemlerini açıkça görmezden geliyor, bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz diyordu. Gerici ve faşizan eğilimler devlet kadrolarını doldurmuştu. Buna Cumhurbaşkanı Korutürk ve Turhan Feyzioğlu dikkat çekmişlerdi.
Feyzioğlu, II. MC’ye katılmayarak ortada bir pozisyon belirledi. O çökünce karşı cepheye katıldı.
Demokratik Parti, Ecevit hükümetine girdi. Şu sebeple: Demirel’i düşürmek. Hükümet politikalarında söz sahibi olmak, şerhleri olan konularda hükümete içerden itiraz etme gücüne sahip olmaktı.
CGP ve DP’yi Ecevit hükümetine katılmaya sevk eden temel saikler bunlardır bence.
Hükümetin başbakan yardımcıları
CHP’nin dışında hükümete katılan siyasi partiler başbakan yardımcılığı ile iktidarda temsil ediliyorlardı: Feyzioğlu ve Sükan. CHP’den iki başbakan yardımcısı var. Hikmet Çetin ve Orhan Eyüboğlu
Bağımsızlardan kimler bakan oldu?
Şimdi de Adalet Partisinden ayrılarak, hükümete koalisyon ortağı gibi katılan bağımsız milletvekilleri grubunu inceleyelim.
Öncelikle, Adalet Partisinden istifa hareketine öncülük eden Konya milletvekili Oğuz Atalay’ı değerlendirelim. Daha önce iki dönem AP’den milletvekili seçilmiş. MHP ve MSP ile koalisyona karşı. Partisinden istifa etmiş, bakanlık teklifini kabul etmemiş, Ecevit hükümetine güvenoyu vermiş.
Hükümette yer alan atipik bir kimlik Şerafettin Elçi’dir. Elçi, Adalet Partisi listesinden Mardin milletvekili seçilmişti. Seçildiğinde büyük bir ihtimalle AP üyesi bile değildi. Onu bağımsız milletvekili saymalıyız.
Hatırlatmak istediğim bir nokta var. Demokrat Parti döneminden beri Doğu’da temayüz etmiş ailelerden birilerinin mutlaka aday gösterildiğini görürüz. Bu partizan kazanmak için değildi elbette. CHP’ye karşı seçimi kazanmak için , mütegallibeyi, Kürt lordlarını öne sürmek, onlardan yararlanmak politikasıydı. Mesela Ahmet Türk, 1973 seçiminde Demokratik Parti’den milletvekili seçilmişti. 1977’de ise Şerafettin Elçi , AP’den, Ahmet Türk CHP’den milletvekili oldu. Bu seçimler ilgili kişilerin parti bağlarını göstermez. Aday gösteren partinin, belli kişilerin mahalli nüfuzundan faydalanarak mecliste çoğunluğu kazanma stratejisi olarak yorumlanmak daha doğrudur.
Şerafettin Elçi’nin kamuoyunda tanınma biçimi dikkate alındığında onu AP’li saymamız doğru olmaz. Suat Hayri Ürgüplü’nün AP listesinden senatör seçilmesi, Halide Edip Adıvar’ın Demokrat Parti listesinden seçilmesi gibi bir şey Elçi’nin AP milletvekilliği.
Şerafettin Elçi, 2011’de Diyarbakır’dan bağımsız -BDP desteği ile-milletvekili oldu. AKP iktidarının adını Şırnak Havaalanına verdiğini hatırlatmak isterim. Tahir Elçi’nin akrabası. Şerafettin Elçi, Kürtçülük içinde ılımlılar arasında sayılmaktaydı. Ben o kanıda değilim. Ama bu ayrı bir konu. Elçi XVI ve XXVI. Dönemde TBMM üyesiydi. 12 Eylül’den sonra uzun süre tutuklu kaldı. 10 yıl siyaset yasağı aldı. Yüce Divan’da da yargılandı. Mataracı ve İşgüzar mahkum olurken; Elçi beraat etti. Mahkumiyet kararları başka mahkemelerde siyasi suçlamalar nedeniyle verildi. 1960’lardan beri siyasal Kürtçülüğün bir kanadını temsil ediyordu.
Ecevit Hükümetinde yer almasını açıklayacak birkaç şey söylemek gerekirse, Ecevit onu Bayındırlık Bakanı yaptı. Eminim Doğu’nun geri kalmışlığı çerçevesinde birtakım düşünceleri olmuştur.
Şerafettin Elçi, 1979’da Ecevit istifa edene kadar hükümette kaldı. “Doğu’nun Elçisinden Yüce Divana Şerafettin Elçi” başlıklı bir kitabı da var.
Ecevit gibi bir milliyetçinin, Kürtçülüğün bir temsilcisini o tarihte hükümetine alması bence bir duyarlılığı elde tutma düşüncesinden kaynaklanıyor olmalı.
Şimdi de diğer bağımsızları ele alalım. Enver Akova, Yüksek İslam Enstitüsü mezunu bir müftü idi. 1969’dan itibaren Adalet Partisinden Sivas milletvekili olmuştu. Vakıflardan sorumlu devlet bakanlığına getirildi. Ecevit’ten umudu kesince 31 Mayıs 1979’da bakanlıktan ayrıldı. Demirelin çağrısı ile tekrar Adalet Partisine döndü.
Hasan Korkut, iki dönem AP’den Kırklareli milletvekilliği yapmış, devlet bakanlığına getirilmişti.
Ali Rıza Septioğlu, Palu’lu Şeyh Sadin Septioğlu’nun oğlu. Ailesi 27 Mayısçıların ağa ve şeyhleri sürgüne gönderme kararı sırasında Adana’ya gönderilmişlerdi. Bazı Kürt ağaları da Mersin’de zorunlu ikamete tabi tutulmuşlardı. Septioğlu 1913 doğumlu. Kuruluşundan itibaren Demokrat Parti’de yer almış. Bu anlamlı. Tek parti politikalarına karşı çevre (periferi) duruşunun temsilcisi olmak demek bu.
1969’da Elazığ’dan bağımsız milletvekili olmuş. Adalet Partisinden aday olmak istemiş. Listeye konulmayınca o da bağımsız aday olmuş, seçilmiş. Bölgesinde çok kuvvetli. Hükümetten 18.6.1979’da ayrılmış. O da Ecevit’ten umudu kesenlerden.
Demirel AP’ye davet etmiş. O da kabul etmiş. Demirel azınlık hükümeti kurunca ona destek vermiş. Ali Rıza Septioğlu, 14, 16, 18.19 ve 21. dönemde Elazığ milletvekili olmuştu. Merve Kavakçı’nın yemin meselesinde TBMM’ne en yaşlı üye sıfatıyla başkanlık etmekteydi. Sanırım en son Doğru Yol Partisinden seçilmişti.
Oğlu Faruk Septioğlu XXII. Dönemde AKP milletvekili olmuştu.
Dr. Mete Tan, Sağlık Bakanlığına getirildi. Aileden Demokrat Partili. Babası DP Afyon milletvekilliği yapmış. Demem o ki Afyon’un tanınmış bir ailesinden geliyor. Sağlık Bakanlığında uzun yıllar çalışmış.Tabip Odası başkanlığı yapmış. İki dönem Adalet Partisinden milletvekili seçilmiş. Dr. Tan’ın Sağlık bakanlığına getirilmesi yerinde bir atama bence.
Afyonlu bir hukukçu olan Güneş Öngüt, Ecevit hükümetinde Ulaştırma Bakanlığına getirilmişti. O da eski bir Adalet Partili.
Orhan Alp, Demirel’in memleketinden Ispartalı. Yurtışında devlet bursuyla mühendislik eğitimi görmüş. Bu hükümetteki AP’liler içindeki en sağlam adamlardan biri. Öteki Sağlık bakanı Dr. Mete Tan, Orhan Alp, sanayi bakanlığına getirilmiş Ecevit tarafından. Çok doğru iki atama bence.
Ahmet Karaaslan, üç dönem milletvekilliği yapmış, Malatya Pötürgeli. Mülki idare amiri geçmişi var. AP den ayrılanlardan . İmar Bakanlığı’na atanmış.
Sosyal Güvenlik bakanlığına getirilen Hilmi İşgüzar, 1965, 1969, 1977’de Sinop’tan Adalet Partisi milletvekili seçilmiş. Orman mühendisliği ve hukuk bitirmiş. CGP tarafından telaffuz edilen suiistimal iddiaları nedeniyle bakanlıktan istifa etmiş. Yüce Divan’da yargılanan ve mahkum olan iki bakandan biri.
Adalet Partisi’nden ayrılarak hükümette yer alan Tuncay Mataracı 1977 seçimlerinde ilk kez parlamentoya girmişti. Rize’nin tanınmış ailelerinden Mataracılardandır. Gümrük ve Tekel Bakanlığı yapmıştı. Rüşvet alma suçlamasıyla MGK tarafından Yüce Divana sevk edildi. 43 yıl hapse mahkum edildi. 1991’de tahliye oldu.
Hükümette CHP’li bakanlar kimlerdi?
CHP’nin bakanları şu isimlerdi: Hasan Esat Işık, Neşet Akmandor (Savunma Bakanı), Mehmet Can (Adalet Bakanı), İrfan Özaydınlı ve Hasan Fehmi Güneş (İçişleri Bakanı), Gündüz Ökçün (Dışişleri Bakanı), Ziya Müezzinoğlu, Besim Üstünel (Maliye Bakanı), Necdet Uğur (Milli Eğitim Bakanı), Lütfi Doğan ( devlet bakanı, diyanet), Teoman Köprülüler (Ticaret Bakanı), Mehmet Yüceler (Tarım Bakanı), Deniz Baykal (Enerji Bakanı), Bahir Ersoy (Çalışma Bakanı) Ahmet Taner Kışlalı (Kültür Bakanı), Alev Coşkun (Turizm Bakanı), Ali Topuz (Köy İşleri Bakanı), Yüksel Çakmur (Spor Bakanı) Mahmut Özdemir (yerel yönetimler).
CHP’nin en seçkin en kadrolarının bu hükümette yer aldığına dikkatinizi çekmek isterim.
Ecevit’in yanlışları neler olmuştu?
Ecevit, 5 Haziran 1977 seçim sonuçları netleşmeden parti genel merkez balkonundan CHP’nin iktidara geldiğini müjdelemişti. Bu inanılmaz bir hataydı. Ecevit his adamıydı. Demirel gibi hesap adamı değildi. Kazanılmamış seçimi -heyecanla-kazandım diye ilan edebildi. Hem de 1957’den beri milletvekilliği tecrübesi olan biri olarak.
Ecevit, seçimlerden birinci parti olarak çıkmanın verdiği coşku ile kendisini psikolojik olarak iktidara iyice inandırmıştı. Bu bir hataydı. 213 milletvekili 226 etmiyordu. Azınlık hükümetini bu psikoloji altında kurdu. Başarısız oldu. Güvenoyu alamayacağı belli olan bir hükümeti kurdu. Bir umut ile. Belki bazı Adalet partililer güvenoyu verir diye. Ecevit hükümeti kurmalı diye düşünen bazı AP’liler elbette vardı. Ama parti disiplini nedeniyle seçimlerden hemen sonra üstelik de açık oylama yapılan bir ortamda en büyük rakipleri olan partinin kurduğu hükümete güvenoyu veremezlerdi. Ecevit bunu bekleyebildi.
Ecevit azınlık hükümeti düşürüldükten sonra Demirel’e, AP azınlık hükümeti veya genel başkanlar dışında bir ismin başbakanlığında AP-CHP koalisyonu önerdi. Demirel hepsini reddetti.
Ecevit Türkiye’nin siyasal rejimini Avrupa standartlarında bir demokrasi gibi algılıyor olmalı ki önerileri siyasetin gerçekleri karşısında afaki kalıyordu. Attığı her adımda Demirel tarafından açık düşürülüyordu.
Bu hükümet hakkında verilecek hüküm ne olmalı?
Ecevit, 1977 seçimlerinden büyük bir zaferle çıktığına inanıyordu. Türk halkı onu iktidara getirmiş gibi hissediyordu. Attığı yanlış adımlar iktidarı alma heyecanından kaynaklanıyordu. Tek sorun CHP 226 milletvekilliğine ulaşamamıştı. O da bir şekilde halledilir diye düşünüyordu. Oysa ki durum hiç de öyle değildi.
Önce, bu yükselen dalgaya olumlu yanıt verecek Adalet Partili milletvekilleri mutlaka olacaktır hayaline kapıldı
1957’den beri siyasetin içinde bulunan biri olarak bunun eşyanın tabiatına aykırı olduğunu göremedi. Azınlık hükümeti kurması bu hayalin ürünüydü.
Ecevit’in çağrısına 5 ay gecikmeyle AP’den yeterli sayıda olumlu yanıt geldi. CGP ve DP’nin de desteği ile bir karşı cephe hükümeti kurmayı başardı.
Demirel’in hükümetin başı, şaibeli hükümet, Çankaya hükümeti, Güneş Motel hükümeti, satın alınmış vekiller salvoları altında göreve başladı.
Ecevit, ülkenin epey derinleşmiş sorunlarını “halkçı” bir şekilde çözebileceğine inanıyordu. Kanımca karşısında köklü bir tutucu güçler koalisyonu olduğunun farkında değildi.
1974 petrol şokundan beri ekonomi daha da kötüleşmişti. Ödemeler dengesi bozuktu. Bütün kaynaklar tükenme noktasına gelmişti.
Sanayi burjuvazisinin ve kamu işletmelerinin ekonominin çarkını döndürebilmeleri için dövize ihtiyacı vardı.
Alınan tedbirlerin hiç biri yeterince köklü çözüm getiremiyordu. Oysa ki hükümette görev verdiği bakanlar birikimleri itibariyle çok iyiydiler. Besim Üstünel, Ziya Müezzinoğlu gibi.
Enflasyon dizginlenemiyor, hayat pahalılığı artıyordu. DİSK’in önderliğinde işçi sınıfı ulusal pastadan daha çok pay almak için direniyordu.
Orta yolcu Türk-iş bile geride kalmamak için işçi sınıfı mücadelesi havasına girmişti. Emek sermaye çelişkisi keskinleşmişti. Sermaye sınıfı bundan hiç hoşnut değildi.
Asıl büyük mesele, iç güvenlik ve kamu düzeniydi. MHP’nin ilk kez hükümete girdiği 1975 yılından beri, kendilerini anti komünist mücadeleye adadığını söyleyen ülkücü paramiliter gruplar eylemlerini sürdürüyorlardı. Bunların hedefi, ülkede pek yakında sosyalist devrim gerçekleşeceğini ifade eden Marksist-Leninist örgütlerdi.
Daha sonra sağ-sol çatışması olarak tanımlanan şiddet eylemleri iktidar tarafından durdurulamıyor; gittikçe tırmanıyordu.
Sürece biraz daha yakından bakalım dilerseniz: Ecevit göreve başlar başlamaz İstanbul Üniversitesinde 16 Mart katliamı oldu. Bu korkunç bir olaydı. Öğrencilerin üzerine bomba atılmış, arkadan otomatik silahlarla taranmışlardı. Sayısız siyasi cinayet işlendi. Abdi İpekçi, Hamid Fendoğlu, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Yaşar Doğanay, Bedri Karafakioğlu, Bedrettin Cömert ve Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, Orhan Yavuz, Necdet Bulut saldırılarda yaşamlarını yitirdiler. Server Tanilli hoca ağır yaralandı felç oldu. 2011’e kadar yaşamını tekerlekli sandalyede sürdürdü. Daha fazla ayrıntılı bilgi isteyenler dönemin kronolojilerine müracaat edebilirler.
Polis bölünmüştü. Pol-Der , Pol-Bir dernekleri adı altında. Ecevit ne emniyet teşkilatına ne de istihbarata hakim olamıyordu.
İzmir milletvekili Süleyman Genç şöyle demişti: “terörizmi besleyen istihbarat örgütleridir” Ecevit bu işlerin gerçek mahiyetini çok sonra öğrendi. Türkiye’de Pentagon tarafından örgütlenmiş bir Özel Harp Dairesi (kontrgerilla) olduğunu anladı. Ama deşifre edebilecek gücü yoktu. İktidarda olmasına rağmen.
Kahramanmaraşta korkunç bir iç savaş provası oldu. Alevi mahallelerinde katliam yapıldı. Bu olay Türkiye’de provakosyonla neler yapılabileceğini gösteren çok iyi bir örnektir. 100’ün üzerinde insan katledildi. Hükümet olaylara hakim olana kadar günler geçti. Ecevit 13 ilde sıkıyönetim ilan etmek zorunda kaldı. Ordu kışladan çıktı.
Bu aşırı bölünmüş siyaset ortamında, sıkıyönetim komutanları ve genelkurmay başkanı kamu düzenini Ecevit’in emrinde sağlamak konusunda pek istekli davranmadılar. Hatta bazı talepleri görmezden geldiler. Sürekli daha fazla yetki istediler. Daha fazla otorite için. Bu tutumu Demirel iktidara geçtikten sonra da sürdüreceklerdi. Demirel şu cevabı verecekti: “Benden Muğlalı kanunları beklemeyin”
Ordu ayrı bir zümre, bir parti gibi davranıyordu. Ecevit’in sivil otoritenin üstünlüğünü vurgulamaya çalışan “Sıkıyönetim eşgüdüm toplantıları” tebessümle karşılanıyordu.
TÜSİAD, kerhen destek verdiği bu toplama hükümetin Türkiye kapitalizminin çarklarını döndürebilecek yetenekte olmadığını 1979 Nisanında bir dizi gazete ilanı ile ortaya koydu.
Günümüzde olsa bu bildiri sahiplerinin halkı isyana teşvikten tutuklanmaları çok yüksek bir olasılıktır. Ecevit bu bildiriyi hoşnutsuzla karşıladı. Savcılığa şikayette bulunacağını söylemekten başka bir şey yapmadı.
Durum netleşmişti. Sermaye sınıfı kerhen sürdürdüğü desteğini çekmişti. Çünkü Ecevit beklentilerini karşılayacak bir siyaset izlemiyordu. Beklentilerini 24 Ocak kararları kısmen karşılayacaktı. Özal 12 Eylül ara rejimi ile bu politikaları devam ettirecekti.
Sadece sermaye sınıfı değil, diğer toplumsal kesimlerde Ecevit’i sıkıştırıyordu. İşçiler, memurlar, köylüler.
Türk halkının 1977’de büyük bir şevkle açtığı kredi tükenmişti. 1979 ara seçimleri Ecevit’in genel oy desteğinin yarıya indiğini gösterdi. Bu sonuç aslında iktidarı devirebilecek bir sayısal çoğunluk hala sağlamıyordu. Demirel ve Özal aynı durumda kesinlikle istifa etmezdi. Etmediler de.
Ecevit ise Batılı bir başbakan gibi davrandı. İstifa etti. Hatta daha ileri giderek milletin Adalet Partisine teveccüh gösterdiğini, CHP’nin AP’nin kuracağı azınlık hükümetine destek olmaya hazır olduğunu söyledi. Demirel azınlık hükümetini kurdu. Ama CHP’nin desteği ile değil. Türkeş ve Erbakan’ın desteğiyle.
Ecevit 22 ay müddetle başbakanlık yapmıştı. Sürekli kuşatma altında. Demirel’in dediği gibi “iktidar olmuştu ama muktedir olamamıştı”
Çok Okunanlar
Fatih'teki vahşette yeni ayrıntı ortaya çıktı
Katil Semih Çelik'in babasının ifadesi ortaya çıktı
Narin Güran cinayetinin şifresi Arif Güran'dan mı geçiyor?
Semih Çelik'le gündeme gelmişti
Narin Güran cinayetinde rapordan DNA çıktı
İkbal Uzuner ile Semih Çelik’in son görüntüleri ortaya çıktı
'Altı kurbanın vücudundan farklı parçaları kesen bir seri katil...'
Dünya Sağlık Örgütü'nden Türkiye için korkutan rapor
Herkes onun güzelliğini konuşuyor
Planı görmek için 'kâhin' olmaya gerek yok da BOP’a tamam mı devam mı?!