Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,5658
Dolar
Arrow
34,0393
İngiliz Sterlini
Arrow
44,6408
Altın
Arrow
2822,0000
BIST
Arrow
9.577

42. Cumhuriyet Hükümeti üzerine düşünceler

Üçüncü Ecevit Hükümetinin yapısı üzerine 

42. Cumhuriyet hükümeti, Ecevit’in kurduğu üçüncü  hükümettir. Bu hükümet beş ortaklı bir koalisyondu. Cumhuriyetçi Güven Partisi, Demokratik Parti, AP’den  ayrılan  bağımsızlar ve   bağımsız seçilmiş  milletvekilleri  hükümete katılmışlardı.  

Ecevit  başkanlığında  kurulan bu hükümet, 5  Ocak 1978 -12 Kasım 1979 tarihleri  arasında görevde kalmıştır.  Hükümetin sadece CHP  ve   AP’den istifa etmiş  bağımsızlarla kurulduğu sanılır. Bu yanlıştır.  

Bu hükümetin kuruluşuna  ilişki  değerlendirmeler çoğunlukla sathidir. Şaibe yaratmaya  yönelik algı operasyonlarıdır. 

Bence bu hükümetin bu  kompozisyonla kurulmasının nedeni Demirel’in Türkiye’yi MC  dışında seçeneksiz  bırakmasıdır.   II. MC’nin beş ay içinde devrilmesi çürüklüğünü gösteriyor.  Ecevit’in entrikalarını  değil. 

Hükümetin  kuruluşunun temelinde bakanlık  pazarlığı  yoktur. Bakanlık meselesi ikincil bir meseledir. 

Her ne kadar, Ecevit, hayatımın en büyük hatalarından biriydi dese de  ben o kanaatte değilim. Yanlış olan Ecevit’in hükümette  bağımsızlara  yer vermesi değil,  hükümet  etme biçimiydi.  Sonuç olarak   Başbakan Ecevit, ülkeyi  düze çıkaracak bir yol haritası belirleyemedi.  Gücü  buna yetmedi. 

Demirel’in MHP ve MSP ısrarı 

Bir şeyi  merak   ediyorum doğrusu:  Ecevit’in Demirel’e şöyle  bir önerisi olmuştu. Adalet Partisi azınlık  hükümeti kursun. Biz  dışardan destekleyelim. Veya biz kuralım  siz   bizi destekleyin  demişti.   Demirel’in  bu önerilerin    hiç birini kabul etmeyip  aşırı  sağ partilerle yola devam etmek istemesinin  gerçek sebebi ne olabilirdi?  Bu formüllerden  birini  kabul etseydi  sonuçları ne olurdu? 

Demirel’in  Milliyetçi Cephe hükümetini   yeniden kurması (Feyzioğlu eksiği ile)   siyasi gerilimi  daha da arttırdı. 

İkinci MC, 21 Temmuz   1977 ile   5 Ocak  1978     tarihleri arasında  görevde kalabildi. Türkiye’yi  bu koşullarda yönetme kabiliyeti  düşüktü. 

 Hükümet, Adalet Partisi kadroları arasında rahatsızlık   yaratmıştı. Parti  disiplini  gereği  güvenoyu  vermeleri  her şeyi açıklamıyordu 

Ecevit’e   ülkeyi yönetme   fırsatı vermeme    düşüncesine dayanan  bu hükümet  sonunda  düşürülecekti. Hem de AP’den  istifa  eden milletvekillerinin  desteği ile. Ağırlıklı beklenti CHP’nin içinde bulunduğu bir hükümetti. Hal böyleyken Demirel suyun akışını tersine çevirmişti. Türkeş ve Erbakan’ı yanına alarak. 

Güneş Motel görüşmeleri 

Güneş Motel görüşmeleri   AP’deki   rahatsızlığın sonucuydu.   11’ler   peşpeşe Adalet Partisinden  istifa ettiler.    Ecevit’in   istifacı milletvekilleriyle ilk görüşmesi  22 Aralıkta gerçekti. İkincisi  30 Aralıkta. Demirel’in ben istifa   etmem. CHP beni nasıl  düşürmek istiyorsa öyle düşürsün açıklaması Demirel  kimliğini açıklar mahiyettedir.     Hükümet, 31 Aralık 1977  günü   güvensizlik oyu  ile düşürüldü. 

Turhan Feyzioğlu ve Cumhuriyetçi Güven Partisi 

Öncelikle  Turhan Feyzioğlu ve CGP’yi ele alalım.  Feyzioğlu  Ecevit hükümetine katıldı. Acaba neden?  1975’te   Milliyetçi Cephe hükümetinde  yer almıştı. Ecevit husumeti nedeniyle.   Bu koalisyonda niye yer aldığını incelemek   gerekir. Kişisel şerhlerine rağmen  siyasi koşullar  onu  bu koalisyona  girmeye zorladı. 

Feyzioğlu, 1960larda İnönü’nün yerine  veliaht olarak  gösterilen iki  siyasiden biriydi. Öteki isim Nihat Erim’dir. İkisinin de parlak akademik geçmişleri vardı. Tabii o zamanın kriterlerine göre. Mesela Feyzioğlu Kanunların  Anayasaya Uygunluğunun Kazai Murakabesi başlıklı doktora tezini  iki yılda yazmış, savunmuş. Nasıl olabilir bu? Doğrusu merakımı mucib oldu. Bu doktora tezi süresi. 33 yaşında profesör olmuş, genç  yaşta Siyasal Bilgiler Fakültesine dekan seçilmiş.  

Sanırım Forum Dergisinin kurulmasına öncülük edenlerden biri idi. 

Demokrat Parti  karşıtı  “nabza göre şerbet vermeyin” sözüyle  meşhur olmuş,  iktidar  tarafından açığa alınmış .Bu sayede siyaset yolu açılmıştı. İnönü tarafından altın çocuk muamelesi görmüş, 1957 seçimlerinde   Sivas milletvekili  seçilmiş. O tarihten itibaren  hep  siyasetin içinde olmuş,  Kurucu Meclis’te CHP temsilciliği yapmış,   daha sonraki dönemlerde hep  Kayseri milletvekili olarak TBMM’de  bulunmuştur.  27 Mayıs  döneminde  kısa süre Milli Eğitim Bakanlığı yapmış,  ODTÜ rektörlüğüne getirilmişti. Feyzioğlu,  İnönü  hükümetlerinde (1961-1965)   bakanlık   da yapmıştı.    

Feyzioğlu’nun Ecevit’ten uzaklaşma ve yakınlaşma nedenleri 

Feyzioğlu, 18. Kurultay’dan itibaren  (1966)   CHP’de yükselen “sol dalga”dan yolunu ayırdı, epey büyükçe bir grup  kendisini  takip etti.  Ona göre CHP solcu bir parti olamazdı. Solculuk Marksizm ve  sınıf mücadelesi  demekti. CHP Atatürkçü olmalıydı. Solcu değil. 

Sadece ideolojik sebeplerde  değil,   kişisel sebeplerle de Ecevit’ten  hoşlanmıyordu. Muhtemelen onu yüksek  öğrenim  görmemiş, sathi bilgileri  olan bir hatip olarak görüyordu. 

Ecevit ve sol  allerjisi Feyzioğlu’yu CHP’den uzaklaştırdı. Kendisinin Atatürkçülük diye tanımladığı   merkez-sağ   bir partinin  lideri konumuna getirdi. 

Lideri olduğu CGP, söylem  ve siyaseti ile bana göre sağcı bir partiydi. Kendisini merkez partisi olarak  tanımlasa da.   1972’den sonra CHP’ye hakim olan Ecevitçiliğe, onun  halkçılık  anlayışına,  solculuğuna kökten karşıydı. Feyzioğlu’nun  siyasi duruşu  Ecevit  karşıtılığına dayanıyordu bile diyebiliriz. Demirel’den  ziyade. Bence Feyzioğlu Atatürkçülüğü Demirel  sağcılığına   daha yakındı. 

Feyzioğlu, 1975 başında  AP, MHP ve MSP nin içinde bulunduğu  Milliyetçi  Cephe hükümetine katılmıştı. Yükselen Karaoğlan Ecevit dalgasına karşı bir pozisyon almak,  önünü kesmek  düşüncesiyle. 

Adalet Partisi  ve Demirel’i tanıyordu. Türkeş ve Erbakan’ı  daha yakından tanıma imkanı buldu. Duyarlılıkları  Cumhurbaşkanı Korutürk  ile aynıydı. Bunları  tahmin etmek zor değil. 

Şimdi ne olmuştu da  böylesine  karşı olduğu Ecevit ile  aynı çizgide buluşabilmişti. Onunla birlikte hareket etme noktasına gelebilmişti. Bunun nedeni bana göre, Demirel’in MHP ve MSP   ile birlikte  hükümet etme ısrarıdır. 

Feyzioğlu  merkez  elitin   takdir  ettiği bir  siyasi idi. Buna sağ Atatürkçülük demek daha doğru olur.  Rektörlük ve bakanlık   yapmıştı. Hükümetin kuruluşunda   siyasi etik  yönünden bir sorun görseydi. Bu hükümette yer almazdı. CGP,  1977 seçimlerinde üç  milletvekiliği kazanmıştı. Ağrı milletvekili Mikail Aydemir’in Adalet Partisine katılması ile  milletvekili sayısı ikiye düşmüştü.   CGP’nin önceki  seçimde   oy  oranı %5.2 , milletvekili sayısı  13 iken;  1977’de oy oranı 1.8’e milletvekili  sayısı 3 e düşmüştü. 

1969’da Güven Partisi  ile başlayan Atatürkçü merkez  parti  serüveni  epey irtifa kaybetmiş görünüyor bu sonuçla. 

Feyzioğlu’nun bu  pozisyon değişikliğinin  temel nedeni  Demirel değil, Türkeş ve Erbakandı. Sonuçta,  Ecevit, 10 yıldır en sert muhaliflerinden biri olan  Feyzioğlu’nu  koalisyona  katmış oldu. 

Genel Başkan  Feyzioğlu  Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı, Van milletvekili Mehmet Salih Yıldız Devlet Bakanlığına atandı.  Feyzioğlu  18 Eylül 1978’de, Yıldız  21 Haziran  1979’da  hükümetten  ayrıldılar.   Feyzioğlu, Ecevit’i  kendi kaderine terketti. AP’den  uzak olmayan bir pozisyonda kendini  yeniden  konumlandırdı.   Demirel azınlık hükümetine güvenoyu verecek 1979’da. 

Zehir Hafiye Ecevit Hükümetinde 

Gelelim Demokratik Parti’nin Ecevit hükümetinde  yer almasının nedenlerine.  

Demokratik  Parti 1970’de  Adalet  Partisinden  kopan  bir hiziptir.  Parti,  Ferruh Bozbeyli önderliğinde  kurulmuştu. Bozbeyli 1961’den  beri milletvekiliydi.   1965 ve 1969’da TBMM başkanı seçilmişti. Partinin kuruluşu iki temel nedene dayanır. AP’nin büyük  kent  burjuvazisinin   partisi haline gelmesi -bence-birinci  neden olarak  gösterilebilir.  AP, Doğan Avcıoğlu’nun  ifadesiyle  kompador burjuvazinin partisi olmuştu. Uyguladığı politikalar Anadolu sermayesini ikincil planda   bırakıyordu. Demokratik Parti  taşra   tarım ve ticaret  sermayesine  hitap ederek  kuruldu. Bu 50’lerdeki Demokrat Parti ile aynı sınıfsal zemine oturuyor  demektir. MSP için de  aynı şeyleri  söyleyebiliriz. Ama  MSP’nin  ideolojik  duruşu laiklik  karşıtlığıydı. 

Demokratik  Parti, 1973  seçimlerindeki  başarısını 1977’de  tekrarlayamadı. Genel başkan Ferruh Bozbeyli bile parlamentoya giremedi.   Demirel   sağın  bütün fraksiyonlarını CHP’ye  iktidarı vermeme siyaseti  etrafında birleştirmeyi başardı. 1975 başında  Bayar’ın "Süleyman’a  yardımcı olun" çağrısını dinleyen Op. Dr. Sadettin Bilgiç önderliğindeki  Dokuzlar Hareketi DP’den  ayrıldı. Milliyetçi Cepheyi desteklediler. Bir süre sonra AP’ye katıldılar. 1964 kongresinden beri  Demirel’e  muhalefet eden  grup tekrar Adalet Partisinde  birleşmişti. 

Demirelle hiçbir şekilde bir araya gelmeyecek olanlar Bozbeyli ile yollarına devam ettiler. Sonuç: Parti hezimeteuğradı. Sadece Dahiliye Mütehassısı Dr. Mehmet Faruk Sükan Konya’dan milletvekili seçilebilmişti. 

Dr. Sükan, Demokrat Parti devrinden geliyordu. Hatta kendisini Fransa’ya  dahiliye ihtisasına gönderen hocası Dr.Nihat Reşat Belgerdir. 

 İlk kez  Suat Hayri Ürgüplü kabinesinde bakan olmuştu. Sonra Demirel çizgisinde yoluna devam etti.  Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı yaptı. Ta ki 1970’de yollarını ayırana kadar. 

Siyasi tarihimizde İçişleri  Bakanlığı yıllarında telaffuz ettiği  “solcuların nefes alışlarını bile takip ediyoruz” sözleri ile hafızalarda yer alan siyasetçidir Dr. Sükan. 

Ancak durum şimdi  değişmişti. Demokratik Parti Demirel karşısında silinme noktasına  gelmişti. Meclis’te bir milletvekili ile temsil ediliyordu. O da kendisi idi. 

Demokratik Parti sola karşıydı. Ama Demirel’e de karşıydı.  

Demokratik Parti,  1973 seçimlerinden  sonra pekala  Ecevit ile  koalisyon yapabilirdi. Ecevit bunu teklif  etmişti zaten. Milli Selamet  Partisinden önce Demokratik Partiyle  hükümet kurmayı düşünmüştü. Bence bu  seçeneği daha fazla tercih ederdi.  Güçlü bir ihtimalle  Ecevit solculuğunu iktidara  getiren  parti   konumuna  düşmemek için  Bozbeyli   öneriyi  reddetmişti. Erbakan  ise ne  bahasına olursa olsun iktidar peşindeydi. 

Demokratik Parti’nin Demirel karşıtlığı ağır bastığından Ecevit’in büyük  kabinesinde yer aldı. Sola karşı olmalarına rağmen. Dr. Sükan, başbakan yardımcılığı  ve  devlet bakanlığına  getirildi.

 Özetle, CGP ve DP’nin Ecevit’in  yanında yer almasını  birkaç nedene bağlamak mümkündür. 

Öncelikle şu apaçık ortaya  çıkmıştı ki,  Türk  halkı CHP’yi  iktidarın  kenarına kadar getirmişti. Bu  büyük heyecan yaratmıştı. Umudumuz   Ecevit karşılık bulmuştu. Karaoğlan, Demirel’i %8   farkla     geride bırakmıştı.  Türkiye’nin hakim  güçleri de- bazı şerhleri olmalarına  rağmen- Ecevit’i bir şans  vermek  istiyorlardı. Tabii , çıkarlarına   dokunmamak şartıyla. 

İkinci konu, MC hükümetleri  devrinde  devlet  aygıtı MHP  ve MSP  kadroları tarafından  adeta işgal edilmişti.   Demirel iktidardan düşmemek için buna göz yummuştu. Ülkücü şiddet eylemlerini açıkça  görmezden geliyor, bana  milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz  diyordu.  Gerici ve  faşizan  eğilimler   devlet  kadrolarını  doldurmuştu.  Buna  Cumhurbaşkanı Korutürk  ve Turhan Feyzioğlu  dikkat  çekmişlerdi. 

Feyzioğlu, II. MC’ye katılmayarak ortada bir pozisyon  belirledi. O çökünce karşı cepheye katıldı. 

Demokratik  Parti, Ecevit  hükümetine girdi. Şu sebeple: Demirel’i düşürmek. Hükümet politikalarında söz  sahibi olmak,  şerhleri  olan  konularda hükümete içerden itiraz etme gücüne sahip olmaktı.  

CGP ve DP’yi Ecevit hükümetine katılmaya  sevk eden   temel saikler bunlardır bence. 

Hükümetin başbakan yardımcıları 

CHP’nin dışında   hükümete  katılan siyasi partiler başbakan yardımcılığı ile iktidarda  temsil ediliyorlardı:   Feyzioğlu ve Sükan. CHP’den   iki başbakan yardımcısı var. Hikmet Çetin ve Orhan Eyüboğlu

Bağımsızlardan kimler bakan oldu?

Şimdi de Adalet Partisinden ayrılarak, hükümete  koalisyon  ortağı gibi  katılan   bağımsız milletvekilleri grubunu inceleyelim. 

Öncelikle,  Adalet  Partisinden  istifa hareketine öncülük eden Konya milletvekili Oğuz Atalay’ı  değerlendirelim. Daha önce iki  dönem AP’den milletvekili seçilmiş. MHP ve MSP ile koalisyona karşı. Partisinden istifa etmiş,  bakanlık  teklifini kabul etmemiş,  Ecevit hükümetine güvenoyu vermiş. 

Hükümette yer alan atipik bir kimlik Şerafettin Elçi’dir. Elçi, Adalet  Partisi listesinden  Mardin  milletvekili  seçilmişti. Seçildiğinde  büyük  bir ihtimalle AP üyesi bile değildi. Onu bağımsız milletvekili  saymalıyız.  

Hatırlatmak istediğim bir nokta var. Demokrat Parti döneminden  beri  Doğu’da  temayüz etmiş ailelerden birilerinin    mutlaka aday gösterildiğini görürüz. Bu  partizan kazanmak için değildi elbette.  CHP’ye karşı  seçimi kazanmak  için , mütegallibeyi, Kürt  lordlarını öne sürmek, onlardan  yararlanmak   politikasıydı. Mesela Ahmet Türk, 1973 seçiminde Demokratik Parti’den  milletvekili  seçilmişti.  1977’de  ise Şerafettin Elçi , AP’den,  Ahmet Türk  CHP’den milletvekili oldu. Bu seçimler ilgili kişilerin parti bağlarını göstermez. Aday gösteren partinin, belli kişilerin  mahalli  nüfuzundan faydalanarak mecliste çoğunluğu kazanma  stratejisi  olarak  yorumlanmak daha doğrudur.  

Şerafettin Elçi’nin kamuoyunda  tanınma  biçimi dikkate  alındığında onu AP’li  saymamız  doğru olmaz. Suat Hayri Ürgüplü’nün  AP listesinden senatör seçilmesi, Halide Edip Adıvar’ın Demokrat  Parti  listesinden  seçilmesi gibi bir şey Elçi’nin AP milletvekilliği. 

Şerafettin  Elçi, 2011’de Diyarbakır’dan  bağımsız -BDP desteği  ile-milletvekili oldu. AKP iktidarının  adını Şırnak  Havaalanına  verdiğini hatırlatmak isterim. Tahir Elçi’nin akrabası. Şerafettin Elçi, Kürtçülük içinde ılımlılar arasında sayılmaktaydı. Ben o kanıda değilim.  Ama bu ayrı bir konu. Elçi  XVI ve XXVI. Dönemde TBMM üyesiydi. 12 Eylül’den sonra  uzun süre  tutuklu kaldı. 10 yıl  siyaset  yasağı aldı. Yüce Divan’da da yargılandı. Mataracı ve İşgüzar  mahkum olurken;  Elçi beraat  etti. Mahkumiyet  kararları   başka mahkemelerde  siyasi suçlamalar  nedeniyle verildi.  1960’lardan  beri siyasal Kürtçülüğün   bir kanadını  temsil ediyordu. 

Ecevit Hükümetinde yer almasını  açıklayacak  birkaç  şey söylemek  gerekirse, Ecevit onu  Bayındırlık Bakanı yaptı. Eminim Doğu’nun geri kalmışlığı  çerçevesinde  birtakım düşünceleri olmuştur.  

Şerafettin Elçi, 1979’da Ecevit istifa edene kadar hükümette kaldı. “Doğu’nun Elçisinden Yüce Divana Şerafettin Elçi”  başlıklı  bir kitabı da var. 

Ecevit gibi bir milliyetçinin, Kürtçülüğün bir temsilcisini o tarihte hükümetine alması  bence bir duyarlılığı elde tutma düşüncesinden kaynaklanıyor olmalı. 

Şimdi de  diğer bağımsızları ele alalım.  Enver Akova, Yüksek İslam Enstitüsü mezunu bir müftü idi. 1969’dan itibaren Adalet Partisinden Sivas milletvekili olmuştu. Vakıflardan sorumlu devlet bakanlığına getirildi.  Ecevit’ten umudu kesince 31 Mayıs 1979’da  bakanlıktan  ayrıldı. Demirelin çağrısı ile tekrar  Adalet  Partisine döndü. 

Hasan Korkut, iki dönem  AP’den Kırklareli milletvekilliği yapmış, devlet bakanlığına getirilmişti.   

Ali Rıza Septioğlu,  Palu’lu Şeyh  Sadin Septioğlu’nun oğlu.   Ailesi 27 Mayısçıların ağa ve şeyhleri  sürgüne gönderme  kararı  sırasında Adana’ya gönderilmişlerdi.  Bazı  Kürt  ağaları  da  Mersin’de  zorunlu  ikamete tabi tutulmuşlardı. Septioğlu 1913 doğumlu.  Kuruluşundan itibaren Demokrat Parti’de yer almış. Bu anlamlı.  Tek parti politikalarına  karşı çevre (periferi) duruşunun   temsilcisi   olmak demek bu. 

1969’da Elazığ’dan   bağımsız milletvekili olmuş. Adalet Partisinden aday olmak istemiş. Listeye konulmayınca o da bağımsız aday olmuş, seçilmiş.  Bölgesinde çok kuvvetli.  Hükümetten   18.6.1979’da ayrılmış. O da Ecevit’ten umudu  kesenlerden.  

Demirel AP’ye davet etmiş.  O da kabul etmiş. Demirel   azınlık hükümeti kurunca ona  destek vermiş. Ali Rıza Septioğlu, 14, 16, 18.19 ve 21. dönemde Elazığ  milletvekili olmuştu. Merve Kavakçı’nın  yemin meselesinde  TBMM’ne en  yaşlı  üye sıfatıyla başkanlık   etmekteydi. Sanırım en son Doğru Yol Partisinden  seçilmişti. 

Oğlu Faruk Septioğlu  XXII. Dönemde AKP milletvekili olmuştu.  

Dr. Mete Tan,  Sağlık  Bakanlığına getirildi. Aileden Demokrat Partili.  Babası DP Afyon milletvekilliği  yapmış.  Demem o ki  Afyon’un  tanınmış bir ailesinden   geliyor.  Sağlık Bakanlığında uzun  yıllar çalışmış.Tabip Odası başkanlığı yapmış. İki dönem Adalet Partisinden   milletvekili  seçilmiş. Dr. Tan’ın  Sağlık  bakanlığına  getirilmesi yerinde bir atama bence.  

Afyonlu bir hukukçu olan Güneş Öngüt,  Ecevit hükümetinde Ulaştırma  Bakanlığına   getirilmişti.  O da eski bir Adalet Partili. 

Orhan Alp, Demirel’in memleketinden  Ispartalı. Yurtışında  devlet bursuyla    mühendislik eğitimi görmüş. Bu hükümetteki  AP’liler içindeki en sağlam adamlardan  biri.  Öteki Sağlık bakanı Dr. Mete Tan,  Orhan Alp, sanayi  bakanlığına getirilmiş Ecevit tarafından.   Çok doğru iki  atama  bence. 

 Ahmet Karaaslan, üç dönem milletvekilliği yapmış, Malatya Pötürgeli.  Mülki idare amiri geçmişi var. AP den ayrılanlardan . İmar Bakanlığı’na atanmış.  

Sosyal Güvenlik  bakanlığına getirilen Hilmi İşgüzar,   1965, 1969, 1977’de Sinop’tan   Adalet Partisi  milletvekili seçilmiş. Orman  mühendisliği   ve hukuk  bitirmiş.   CGP  tarafından   telaffuz edilen suiistimal iddiaları nedeniyle  bakanlıktan istifa etmiş.  Yüce Divan’da yargılanan ve mahkum olan  iki bakandan biri. 

Adalet   Partisi’nden ayrılarak  hükümette yer alan Tuncay Mataracı 1977  seçimlerinde ilk kez   parlamentoya girmişti. Rize’nin  tanınmış ailelerinden Mataracılardandır.   Gümrük ve Tekel Bakanlığı yapmıştı. Rüşvet alma  suçlamasıyla MGK  tarafından Yüce Divana sevk edildi. 43 yıl hapse mahkum  edildi.   1991’de tahliye oldu. 

Hükümette CHP’li bakanlar kimlerdi? 

CHP’nin bakanları şu isimlerdi: Hasan Esat Işık, Neşet Akmandor  (Savunma  Bakanı),  Mehmet  Can (Adalet Bakanı), İrfan Özaydınlı ve Hasan Fehmi Güneş  (İçişleri Bakanı), Gündüz Ökçün (Dışişleri Bakanı),  Ziya Müezzinoğlu, Besim Üstünel  (Maliye Bakanı),  Necdet Uğur (Milli Eğitim  Bakanı), Lütfi Doğan ( devlet  bakanı, diyanet),  Teoman Köprülüler (Ticaret Bakanı), Mehmet Yüceler (Tarım Bakanı), Deniz Baykal (Enerji   Bakanı), Bahir Ersoy  (Çalışma  Bakanı)  Ahmet Taner Kışlalı (Kültür Bakanı), Alev Coşkun (Turizm Bakanı), Ali Topuz (Köy İşleri Bakanı),  Yüksel Çakmur (Spor Bakanı)  Mahmut Özdemir (yerel yönetimler). 

CHP’nin en seçkin en kadrolarının bu hükümette   yer aldığına dikkatinizi çekmek isterim.

Ecevit’in yanlışları neler olmuştu? 

Ecevit, 5 Haziran 1977 seçim  sonuçları netleşmeden parti  genel merkez balkonundan  CHP’nin  iktidara geldiğini müjdelemişti. Bu inanılmaz bir hataydı. Ecevit  his adamıydı. Demirel gibi  hesap adamı değildi. Kazanılmamış seçimi -heyecanla-kazandım diye ilan edebildi. Hem de 1957’den beri   milletvekilliği   tecrübesi olan biri olarak. 

Ecevit, seçimlerden birinci parti olarak çıkmanın verdiği  coşku ile  kendisini psikolojik olarak iktidara  iyice inandırmıştı. Bu bir hataydı.  213 milletvekili   226 etmiyordu. Azınlık  hükümetini bu psikoloji altında  kurdu.  Başarısız oldu. Güvenoyu alamayacağı  belli olan bir  hükümeti kurdu. Bir umut ile. Belki  bazı Adalet partililer   güvenoyu verir diye. Ecevit hükümeti kurmalı  diye düşünen  bazı AP’liler  elbette vardı. Ama  parti disiplini nedeniyle seçimlerden  hemen sonra  üstelik de açık oylama yapılan bir ortamda  en büyük  rakipleri olan partinin kurduğu hükümete  güvenoyu veremezlerdi. Ecevit  bunu  bekleyebildi. 

Ecevit azınlık hükümeti  düşürüldükten  sonra  Demirel’e, AP  azınlık  hükümeti  veya genel başkanlar dışında  bir ismin  başbakanlığında AP-CHP   koalisyonu  önerdi.  Demirel hepsini  reddetti.  

Ecevit Türkiye’nin siyasal rejimini  Avrupa standartlarında  bir demokrasi  gibi algılıyor olmalı ki önerileri siyasetin gerçekleri karşısında afaki kalıyordu. Attığı her adımda Demirel tarafından açık düşürülüyordu. 

Bu hükümet hakkında verilecek hüküm ne olmalı?

Ecevit,  1977  seçimlerinden  büyük bir zaferle çıktığına inanıyordu.  Türk  halkı onu  iktidara getirmiş gibi hissediyordu. Attığı  yanlış adımlar iktidarı alma heyecanından  kaynaklanıyordu.   Tek sorun  CHP 226 milletvekilliğine ulaşamamıştı. O da  bir şekilde halledilir diye düşünüyordu.  Oysa ki durum hiç  de öyle değildi. 

Önce,  bu yükselen dalgaya   olumlu yanıt  verecek  Adalet Partili milletvekilleri  mutlaka olacaktır  hayaline kapıldı 

1957’den beri  siyasetin içinde  bulunan biri olarak  bunun eşyanın  tabiatına aykırı  olduğunu göremedi.  Azınlık hükümeti  kurması bu hayalin ürünüydü.  

Ecevit’in  çağrısına  5 ay gecikmeyle AP’den  yeterli  sayıda  olumlu  yanıt geldi.  CGP ve DP’nin de desteği ile  bir karşı cephe hükümeti  kurmayı  başardı. 

Demirel’in hükümetin başı, şaibeli hükümet, Çankaya hükümeti, Güneş Motel  hükümeti, satın alınmış vekiller salvoları  altında göreve başladı. 

Ecevit, ülkenin  epey  derinleşmiş sorunlarını “halkçı” bir şekilde çözebileceğine  inanıyordu. Kanımca  karşısında   köklü  bir tutucu güçler koalisyonu  olduğunun farkında  değildi. 

1974 petrol şokundan beri ekonomi daha da kötüleşmişti. Ödemeler dengesi  bozuktu. Bütün kaynaklar  tükenme noktasına gelmişti. 

Sanayi  burjuvazisinin ve  kamu işletmelerinin ekonominin  çarkını  döndürebilmeleri için  dövize ihtiyacı vardı. 

Alınan tedbirlerin hiç biri  yeterince   köklü  çözüm getiremiyordu.  Oysa ki   hükümette görev verdiği bakanlar  birikimleri itibariyle çok  iyiydiler. Besim Üstünel, Ziya Müezzinoğlu gibi. 

Enflasyon dizginlenemiyor,  hayat pahalılığı artıyordu. DİSK’in önderliğinde işçi sınıfı ulusal pastadan daha  çok pay almak için direniyordu.  

Orta yolcu Türk-iş bile geride kalmamak için  işçi sınıfı mücadelesi havasına girmişti.   Emek sermaye çelişkisi  keskinleşmişti. Sermaye  sınıfı bundan  hiç hoşnut değildi. 

Asıl büyük mesele,  iç güvenlik ve kamu  düzeniydi.  MHP’nin ilk kez  hükümete girdiği  1975 yılından beri, kendilerini anti komünist   mücadeleye adadığını söyleyen  ülkücü  paramiliter gruplar  eylemlerini sürdürüyorlardı. Bunların hedefi,  ülkede  pek yakında  sosyalist devrim gerçekleşeceğini ifade  eden  Marksist-Leninist  örgütlerdi. 

Daha sonra sağ-sol çatışması olarak  tanımlanan  şiddet eylemleri iktidar  tarafından durdurulamıyor; gittikçe tırmanıyordu. 

Sürece biraz daha yakından bakalım dilerseniz: Ecevit  göreve başlar başlamaz İstanbul Üniversitesinde 16  Mart  katliamı oldu. Bu korkunç bir olaydı. Öğrencilerin  üzerine  bomba atılmış, arkadan  otomatik  silahlarla taranmışlardı.   Sayısız siyasi cinayet işlendi.  Abdi İpekçi, Hamid Fendoğlu, Cavit Orhan Tütengil, Ümit Yaşar Doğanay, Bedri Karafakioğlu, Bedrettin Cömert ve Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul, Orhan Yavuz, Necdet Bulut  saldırılarda yaşamlarını  yitirdiler.  Server Tanilli  hoca ağır yaralandı  felç oldu. 2011’e kadar  yaşamını tekerlekli sandalyede sürdürdü. Daha fazla ayrıntılı  bilgi  isteyenler dönemin kronolojilerine müracaat edebilirler. 

Polis  bölünmüştü.  Pol-Der , Pol-Bir   dernekleri adı altında. Ecevit ne emniyet teşkilatına  ne de  istihbarata hakim olamıyordu. 

İzmir milletvekili Süleyman Genç  şöyle demişti:  “terörizmi   besleyen  istihbarat örgütleridir”  Ecevit bu işlerin gerçek mahiyetini  çok sonra  öğrendi. Türkiye’de Pentagon tarafından örgütlenmiş bir Özel Harp Dairesi  (kontrgerilla)  olduğunu  anladı. Ama  deşifre edebilecek  gücü yoktu. İktidarda olmasına rağmen.  

Kahramanmaraşta korkunç bir iç savaş provası oldu. Alevi mahallelerinde  katliam  yapıldı. Bu olay Türkiye’de   provakosyonla neler  yapılabileceğini gösteren çok iyi bir örnektir. 100’ün üzerinde insan  katledildi.  Hükümet olaylara hakim olana kadar günler geçti. Ecevit 13  ilde sıkıyönetim  ilan etmek zorunda kaldı.  Ordu kışladan çıktı. 

Bu aşırı bölünmüş siyaset ortamında, sıkıyönetim komutanları ve genelkurmay başkanı  kamu düzenini  Ecevit’in emrinde  sağlamak  konusunda pek istekli  davranmadılar.  Hatta  bazı talepleri  görmezden  geldiler.  Sürekli  daha fazla yetki istediler. Daha fazla otorite için. Bu tutumu  Demirel iktidara geçtikten sonra da sürdüreceklerdi. Demirel şu cevabı verecekti: “Benden Muğlalı kanunları beklemeyin” 

Ordu ayrı bir zümre, bir parti gibi davranıyordu. Ecevit’in sivil  otoritenin üstünlüğünü vurgulamaya çalışan “Sıkıyönetim eşgüdüm toplantıları”  tebessümle karşılanıyordu. 

TÜSİAD, kerhen destek verdiği bu  toplama hükümetin Türkiye kapitalizminin çarklarını  döndürebilecek  yetenekte olmadığını  1979 Nisanında bir dizi gazete ilanı ile ortaya koydu. 

Günümüzde olsa bu bildiri sahiplerinin  halkı isyana  teşvikten  tutuklanmaları çok yüksek bir olasılıktır. Ecevit  bu bildiriyi hoşnutsuzla  karşıladı. Savcılığa şikayette bulunacağını  söylemekten başka bir şey yapmadı. 

Durum netleşmişti. Sermaye  sınıfı  kerhen  sürdürdüğü desteğini çekmişti. Çünkü Ecevit beklentilerini  karşılayacak  bir siyaset  izlemiyordu. Beklentilerini   24 Ocak kararları kısmen karşılayacaktı.  Özal  12 Eylül ara  rejimi ile  bu politikaları devam ettirecekti. 

Sadece  sermaye sınıfı değil,  diğer toplumsal kesimlerde Ecevit’i sıkıştırıyordu. İşçiler, memurlar, köylüler. 

Türk halkının 1977’de  büyük bir şevkle açtığı kredi  tükenmişti. 1979 ara seçimleri Ecevit’in genel oy desteğinin  yarıya indiğini  gösterdi. Bu sonuç aslında  iktidarı devirebilecek bir  sayısal  çoğunluk  hala  sağlamıyordu. Demirel ve Özal aynı  durumda  kesinlikle istifa etmezdi.  Etmediler de.  

Ecevit ise  Batılı  bir başbakan gibi davrandı. İstifa etti. Hatta daha  ileri giderek milletin  Adalet Partisine teveccüh gösterdiğini, CHP’nin AP’nin  kuracağı  azınlık  hükümetine destek  olmaya hazır olduğunu  söyledi. Demirel  azınlık  hükümetini kurdu. Ama CHP’nin desteği  ile değil.  Türkeş ve Erbakan’ın desteğiyle. 

Ecevit 22 ay müddetle başbakanlık yapmıştı. Sürekli kuşatma altında. Demirel’in dediği gibi “iktidar olmuştu ama muktedir olamamıştı”