Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.550

50’lerde Genelkurmay Başkanlığı

GENELKURMAY   BAŞKANLIĞI’NIN  KÖKENİ 

Bab-ı Seraskeri, Osmanlı  modernleşmesi  ile birlikte   Harbiye Nezareti olmuştu. Erkanı  Harp Riyaseti de (GKB)  onun  altında  örgütlenen bir daire  idi. 

Milli   Kurtuluş  Savaşı önderliği, idareye  el koyduktan sonra, İcra   Vekilleri Heyeti  içinde,  Milli Müdafaa Vekaleti  dışında Erkanı Harbiye-yi Umumiye Vekaleti adı altında bir bakanlık  kurulmasını  istedi.   TBMM Başkanı Mustafa Kemal  Paşa’nın  talebi  ile   Albay İsmet Bey   bu vekaletin   başına getirildi. 

Binbaşı Salih Omurtak (40’larda GKB)   bir  bakanlık  olarak örgütlenen   genelkurmay karargahını  kurmakla görevlendirildi.   5 Ağustos  1921 tarihli Başkomutanlık  Kanunundan sonra Fevzi Paşa  Genelkurmay  Başkanlığına getirildi. Cephe Komutanlığı İsmet Paşa’nın  uhdesinde  kaldı.  Fevzi Paşa,  bu görevine 3 Mart   devrim kanunlarına (1924) kadar  hükümetin içinde devam etti.  Bakanlık,  hükümet dışında bir yüksek komuta  görevine dönüşüldü.  Mareşal Çakmak,   1944’te yaş haddinden emekli oluncaya kadar  Türkiye’nin  ilk  genelkurmay başkanı olma sıfatını  korudu. 

Mareşalin   komutası  altında, Türk Ordusunun  örgütlenme  biçimi, Birinci Dünya Savaşı  ve Milli Mücadele yıllarından   kalan ilkelere   bağlı olarak  devam  ettirildi.

GKB’nın  doğrudan cumhurbaşkanlığına   bağlı  statüsü,  tek parti   yıllarında  korundu.  Çok   partili hayata geçiş arefesinde bu statü değiştirildi. GKB, önce, Başbakanlığa  sonra  Milli Savunma Bakanlığına  bağlandı. 

1944’den 1950’ye kadar milli  kurtuluş savaşına  albay  ve altı rütbede fiilen katılmış olan isimler  GKB’na getirildiler.  Sırasıyla,  Kazım Orbay, Salih Omurtak,  kısa  bir süre Nuri Yamut vekalet bu görevi yaptıktan sonra,  Org. Abdurrahman Nafiz Gürman Genelkurmay Başkanlığına  atandılar. 

ORDUDA  PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİ 

Türk Ordusunun cumhuriyet devriminin muhafızı, vatan ordusu olma özelliği  1946’dan  sonra dış etkiler altında  kaldı. Erezyona uğradı. Önemli  iç değişikliler de geçirdi. Pentagon’un bu konuda epey çaba  sarfettiğini  söylemek pek yanlış olmaz. 

Bu anlamda, USS  Missouri  uçak gemisinin 5-9  Nisan  1946 Türkiye ziyareti  önemli bir dönüm noktası teşkil eder. Türkiye bu ziyaretten sonra,  hızla ABD  yörüngesine girdi. Türk  ordusu da. 

USS Missouri’nin İstanbul Limanına gelişinin resmi gerekçesi  büyükelçimiz  Münir Ertegün’ün cenazesini getirmekti.  Büyükelçimiz  savaş yıllarında   ABD’de hayatını kaybetmiş,  geçici  olarak  Arlington Devlet mezarlığına defnedilmişti. 

Missouri Türkiye’ye geldiğinde Demokrat Parti yeni  kurulmuştu. Çok partili seçimler bir  kaç ay  sonra  yapılacaktı. 

Savaş yıllarında Türk yöneticilerinin  Balkanlardan cephe açmak konusundaki isteksizliği  müttefikler arasında hoşnutsuzlukla karşılanmıştı. Ama başka şeyler devreye  girince dengeler değişti. Türkiye’ye karşı sürdürülen olumsuz tutum ABD’nin öncülüğünde dağıldı. 

Berlin  ablukası ile (1948-1949)  soğuk savaşın beklenenden  hızlı başlaması Türk yöneticileri ABD öncülüğündeki cephede yer almaya  sevk etti.

Türkiye, Hasan Saka’nın San Fransisko  Konferasında Birleşmiş Milletler Kuruluş senedine imza koyması ile  yeni dünya düzeninin  bir parçası  olmuştu. Tercihini Batı Blokundan yana  kullandı. 

Türkiye müttefik taleplerini savaşta   karşılamasa da,  büyük bir ordusu  vardı.  Eski  silahlarla teçhiz edilmiş olması   ABD   tarafından  önemsenmiyordu. Önemli  olan  beşeri  kaynaktı.  Silahları  modernize etmek  zor değildi. Kuzey  Atlantik  ittifakına girişle (1952)   sonuçlanacak olan  yakınlaşma CHP  döneminde (1946)  başladı.  1949’dan sonra  yoğunlaştı. 

Bu yakınlaşmanın  derinliği ve genişliği  Milli  Mücadeleden  gelen  kurmay kadrolarının  “millici  kuşkuları”  nedeniyle  Amerikan   dışişleri  ve savunma  bakanlıklarını yeterince tatmin etmiyordu. Fakat  bu amaçları  gerçekleştirecek  yeterince iştiyaklı kadrolar  (siyasi ve askeri) mevcuttu. 

(Org. Abdurrahman Nafiz Gürman, Malta’da ABD uçak gemisinde. 1944) 

ABD’NİN TÜRK ORDUSUNA İLGİSİ 

1949’da  Türkiye’ye gelen General Lawton Collins Ankara’da İnönü ve Savunma  Bakanı Hüsnü Çakır  ile görüşmüştü. Görüşmeye ABD Büyükelçi Wadworth, askeri yardım heyeti başkanı Horace Mac Bride da  katılmıştı. 

Raporlardan , Amerikalıların Türk  genelkurmayından  memnun olmadıkları görülüyor. 

ABD Dışişleri  Bakanı Mc Gee,  Türkiye, Yunanistan, Suudi Arabistan İran ve Mısır  dahil olmak üzere  bir dizi  inceleme  gezisi yaptıktan sonra Türk  generalleri  fazla milliyetçi bulduğunu  rapor etti.   ABD,  İsmet Paşa’nın  Savunma  Bakanını, Genelkurmay Başkanını  ve  ordunun   teşkilatlanma  yapısını beğenmedi. 

DP iktidara gelince ilk işi,  Org.Gürman’ın  yerine Org. Yamut’u  atamak oldu. Genelkurmay İkinci Başkanlığına Org. Aksalur’un   yerine Korg, Şahap Gürler getirildi. 

Salih Omurtak ve Kazım Orbay  emekli  edildiler.  1, 2, 3.  Ordu komutanları  Yüksek Askeri Şura üyesi   yapıldılar.  Bir  süre sonra emekliye sevk edildiler.  Bu    kararlar, komutanları, kıtaya kumandadan ayırarak  pasif  göreve atamak anlamına geliyordu.  Bu sekilde aktif  görevden alınan komutanlar Tınaztepe, Tuğsavul,  Berkay  idi.  

Deniz Kuvvetleri  ve Hava kuvvetleri komutanları da merkeze alındılar. Yerlerine yeni isimler  getirildi. 

ORDU’DA ABD’YE   YAKIN KADROLARIN  ÖNE ÇIKMASI  VE NURİ YAMUT 

Fevzi Paşa’nın  aşırı  tutucu   teşkilatlanma,   atama ve yükseltme   kriterleri  orduda  aslında  iyi  karşılanmıyordu. O’nun emekliliğinin alt kadrolarda   sevinçle karşılandığından  eminim. 

Fevzi Paşa’nın  ordudan ayrılması  hemen altındaki  kademelerde öne çıkma istekliliğini tahrik etti. Daha açık hale  getirdi. Yüksek komuta  kademeleri için rekabet   görünür   hale geldi. Genelkurmay başkanlığı, ordu komutanlıkları ve diğer önemli   askeri konumlar  için istekli sayısında  artış  oldu. 

(Org. Nuri Yamut) 

Türk sağında Nuri Yamut, milli  irade  ve demokrasiye bağlılığı  ile  kutsanan bir  portredir. Son  zamanlarda  dinci sağda epey geniş bir literatüre  tesadüf ettim. Sanki kendilerinin  savunduğu  şey demokratik toplum  düzeni, hukuk  devleti  imiş gibi. 

Nuri Yamut’un  başına gelenler Türk ordusunda  yetişmiş  bir  general için elbette üzüntü vericidir. Yamut İstiklal  Savaşına katılan kuşaktandır.   Ancak hakkındaki  yorumlar    sığ  ve  çarpıtılmış bir sağ senaryoya  dayanmaktadır. 

Sondan  başlarsak, 27 Mayıs ihtilali,  emekli  orgeneral ve Demokrat Parti  milletvekili Nuri Yamut’u   tutukladı. Onur kırıcı   muamele  gördü. Yassıada yargılamaları  devam ederken 1961 yılında Askeri Deniz  Hastanesinde   vefat etti. Yaşasa idi, güçlü bir ihtimalle Rüştü Erdelhun gibi mahkum  olurdu. 

Orgeneral  Nuri Yamut, İkinci Dünya Savaşından  sonra Türk genelkurmayında paradigma değişikliğinin  simgesidir  bana göre. 

Onun ordunun  başında  bulunduğu  dönemde, Atatürk ve İnönü’nün milli savunma ve  askeri  hiyerarşi anlayışı  terk edilmiştir. 

Org. Yamut’un genelkurmay başkanlığı  görevine getirilişi, görevi devralma tarzı Türk  ordusunun  teamüllerine aykırı olduğu  gibi  şık da olmamıştır. 

Bakanlar Kurulu  Kararı  daha Resmi Gazetede yayınlanmadan, İnönücü  olarak görülen GKB Abdurrahman Nafiz Gürman’a   bir emir  subayının  getirdiği ıslak imzalı bir evrakla  adeta darbe yapılmıştır. Tebliğ  evrakı takdim  edilirken  Gürman’ın kapısında Org. Yamut  belirivermiş, Gürman  şaşkınlık içinde  kalmış, üzüntü  ile makamını  terk etmiştir. Ben bu olayı, Org. Yamut’un  siyasi iktidar  marifetiyle   Gürman’a darbesi olarak  yorumluyorum. Neden? 

Olayı  şöyle  açayım dilerseniz: Yamut,  Gürman’dan   önce,  Omurtak’tan sonra vekaleten  kısa bir süre GKB  yapmıştı. Omurtak hasta idi.  Herhalde  asaleten  atama  bekliyordu. İsmet  İnönü, Gürman’ı atadı.    Bu kapıda  iktidarın  evrakıyla  zuhur etme  halini,   tarihi  bir öfkenin  yeni siyasi  ortamın sağladığı  imkanla  dışa vurumu olarak yorumluyorum. 

Org. Yamut’tan ABD’nin fevkalade memnun olduğu  zamanın raporlarından anlaşılıyor. Yamut,  1950 yazında , Türk ordusunun Kore savaşına   katılma kararında aktif rol oynadı. NATO’ya girişinde de.  Org. Yamut,  ABD’nin yanında,  Demokrat  Parti iktidarının  yandaşı bir general profili  veriyordu. Benim değerlendirmem   budur. 

Kore savaşında Türk  Tugayının başarısı Demokrat Parti  iktidarı ve  ABD nezdinde  Yamut’un  kredisini arttırdı. TBMM’nin   X., XI. döneminde   DP’den   milletvekili  seçildi.  

VEKALETEN  GENELKURMAY BAŞKANLIĞI 

1954’te Nuri Yamut   milletvekili olunca, Org. Şükrü Kanatlı ,  genelkurmaya  bir süre vekalet etti. Org. Nurettin Baransel asaleten  atandı. Baransel bir süre sonra  görevden alındı. Org. Abdülkadir Seven  vekaleten   bu göreve getirildi. Demokrat  Parti  1956’ya kadar hiçbir generali asaleten Genelkurmay Başkanlığı görevine getirmedi. 6 Haziran  1956’da İsmail Hakkı Tunaboylu  bu göreve atandı. 

Demokratlar,  genelkurmay başkanlığına vekaleten görevlendirmeyi bir siyaset  olarak  benimsediler. Vekaleten  atanan  kişinin ordunun  gerçek komutanı olmadığını vurgulamak istiyorlardı. Bu elbette  görevdeki kişinin kendisini iktidar karşısında güçsüz hissetmesine neden oluyordu. 

(Org. İsmail Hakkı Tunaboylu)  

MUSTAFA  RÜŞTÜ ERDELHUN’UN  GENELKURMAY  BAŞKANLIĞI 

6-7 Eylül olaylarında (1955) ordu iç güvenlik aparatı olarak   kullanıldı. Bu  olaylardan sonra bu eğilim  artarak  devam  etti.  Bundan sonra  ordu ülkenin değil, iktidarının ordusu  gibi kullanılmaya başlandı. Bir baskı  aygıtı olarak   pek çok olayda öne sürüldü. 

Hatta 1957 seçimlerinde ,  Hava  kuvvetleri  bile kullanıldı halkın galeyanına  karşı.  Antep seçimlerindeki  usulsüzlüklere  karşı  yapılan gösterileri  Menderes,  jetlere  alçak uçuş emri vererek  bastırabildi. 

Özellikle  cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın İttihatçılıktan gelen  bir sezgiyle iktidardan  özerk davranabilecek  bir kurmay heyeti istemediği  anlaşılıyor. Bayar  herhalde özerkliğin karşı  olma  potansiyelini  içinde  taşıdığını  görüyordu.  

Bu nedenle, Mustafa Rüştü Erdelhun’a   çeşitli manevralarla  yol açıldı.  Erdelhun, asaleten atandıktan sonra , DP  önderleri kendilerini daha rahat hissetmiş olmalıdırlar. 

Askeri  teamüllere göre,  1960 yılında Erdelhun’un emekliye ayrılması ve  Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel’in  Genelkurmay Başkanlığına atanması olağan  olurdu. 

Ancak,  Erdelhun’un görev süresini uzatan  Bakanlar  Kurulu  Kararı,  30 Ağustos’ta  Gürsel’in emekliliği sonucunu  doğuruyordu. Bu nedenle  Ethem Menderes’e yazdığı samimi mektuptan sonra   izinli  olarak  İzmir’e gitti. 

Sonuçta Gürsel, bilgisinin olduğu ama fiilen iştirak etmediği 27  Mayıs 1960 ihtilalinden sonra Mili Birlik Komitesinin başına getirildi.  Devlet Başkanı  ve başkomutanlık yetkilerini  kuşanarak bildiri  ve kararlar  yayınlamaya  başladı.  Anayasa yapım süreci ve 1961 demokrasinin  kuruluş sürecinin  belirleyici aktörlerinden  biri oldu. 

BAYAR  VE MENDERES’İN ORDUYA  GÜVENSİZLİĞİNİN NEDENİ 

Demokrat Parti önderlerinin, orduya karşı  güvensizliğinin nedeni  yakın coğrafyada  askeri  darbeler olmasıdır.  Mısır’da 1952’de, Irak’ta 1958’de askeri  darbeler olmuştu.  1949-1954  arasında Suriye’de, Baas Partisi  yanlısı  subaylar   5 kez darbe yaptılar. Bu gelişmeler,  NATO  üyesi  olmamıza, ABD’ye ,  istihbarata  rağmen darbe ihtimaline karşı  DP iktidarını  teyakkuz halinde  tutuyordu. 

(Org. Mustafa Rüştü Erdelhun) 

27  MAYISTAN  SONRA 

27 Mayıs  ihtilali başarıya ulaştıktan sonra, DP’den siyasete atılan  veya iktidara yakın  askeri kadrolar tutuklandılar.  Yassıada’da yargılandılar. Bazı isimleri  burada  anmakta  yarar var. 

Örneğin, Kemal Çakın,  Kayseri Yeşilhisar olaylarında  garnizon komutanı idi.  Org. Tekin Arıburun,   Hava kuvvetleri  komutanıydı.  Seyfi Kutbek, orduda   yeni bir Nizamı Cedid devri  başlatacağı  iddiasıyla  siyasete girmişti.  Rütbesi Albaydı. IX ve X.  Dönem  Ankara  milletvekili oldu. 1950’de Milli Savunma Bakanlığı görevine getirilmişti. Sonradan  Menderes ile araları  bozuldu.  Org. Nuri Yamut,  eski genelkurmay başkanıydı.    X., XI dönemde milletvekili seçilmişti.   Org.  Nurettin Aknoz,  6-7 Eylül olaylarında   İstanbul  Sıkıyönetim  komutanı olarak  görev yapmış,   azınlıkları  yağmalayan vandalardan ziyade  sol eğilimli aydınları  hedef almıştı. Aziz Nesin,  Kemal Tahir, Vedat Günyol  altı ay sıkıyönetim  tarafından, göz altında tutuldular.  Aylarca hapis yattılar. Mahkeme tarafından serbest bırakıldılar. Aknoz, XI.  Dönem Tekirdağ milletvekili  seçilmişti.   Org. İshak  Avni Akdağ, X. Ve XI. Dönem  milletvekiliydi.    Tümgeneral Tahsin Yazıcı,  Kore Tugayı komutanıydı.   X. ve XI dönemde  milletvekili  yapılmıştı.  Korg. Yümni Üresin,  X., XI. Dönem milletvekili,  Org. Mustafa Rüştü Erdelhun, DP’nin son genelkurmay başkanı,  Korg. Namık Argüç, Ankara  Sıkıyönetim Komutanı, Tümgeneral Kemal Binatlı, İstanbul  Merkez Komutanıydı.  Hakim Tümgeneral Arif Onat  Milli  Savunma Bakanlığı Adalet İşleri Başkanlığı görevini  yürütüyordu.  Org. Fevzi Uçaner,  XI. Dönemde İzmir    milletvekili  seçilmişti. Org. Nazmi Ateş  de  milletvekili  seçilmişti.

(Org. Nurettin Aknoz, 6-7 Eylül olaylarında sıkıyönetim komutanı-  sonra DP milletvekili)  

Bu  isimlerin dışında   değişik rütbelerde  orduda   muvazzaf  subaylık yapmış,  çoğu askeri tabip  bir çok DP’li milletvekili  tutuklandılar. Bunların bir kısmı  bir süre sonra  salıverilirken,  bir kısmı da Yassıada’da yargılandılar  ve mahkum oldular. Mahkumiyet  kararlarından  sonra “ordudan  çıkarıldılar”. Rütbeleri  ellerinden  alındı.  Daha sonra  çıkarılan af kanunları ile özlük hakları  iade edildi. 

Son olarak ,  DP’nin  iktidara geldikten sonra  tasfiye  ettiği Kazım Orbay ve Abdurrahman Nafiz Gürman’ın  Milli  Birlik Komitesi  tarafından  1961 Kurucu Meclisine üye olarak  atandığını hatırlatmak  isterdim.