Ecevit’in 1978 başında kurduğu hükümete ilişkin kamuoyunda haklı bulmadığım değerlendirmeler vardır. Güneş Motel Hükümeti diye anılan hükümettir bu. 1978 başından 1979 ara seçimlerine kadar 22 ay görevde kalan hükümet.
İddialara göre Ecevit siyasi etik dışı bir iş yapmıştı. Sağ Türkiye tarafından üretilen ve doğru kabul edilen bu hakim görüşe göre Bülent Ecevit, hükümetini siyasi rüşvetle kurmuştu. Ecevit’in hükümeti kurma biçimi siyasi ahlakla bağdaştırılamazdı. CHP genel başkanı bir kısım milletvekilini bakanlık ile tatmin etmek suretiyle iktidara gelebilmişti. Milletin vermediği iktidarı bu suretle elde edebilmişti.
Sanal alemdeki muazzak bilgi kirliliği ortamında aşağı yukarı tereddütsüz bir oydaşma var bu konuda. Bu söylemin kaynağının Süleyman Demirel olduğunu hemen ifade etmek gerekir. Ben bu görüşe katılmıyorum. Nedenlerini açıklayacağım.
Bu sathi yargının biricil nedeni Türkiye’deki sağ siyaset hegemonyasıdır. Sağ siyasetin dinci kimlikle iktidara geldikten sonra bu tarzın dozu fütursuzca arttı. Bazı örnekleri hatırlayım. İnönü asker kaçağıydı. Türkiye’yi şimdiye kadar Yahudi-mason -dönme ittifakı yönetmişti. Laiklik dinsizliktir örneklerinde olduğu gibi. Bu örnekleri epey çoğaltabiliriz.
Öncelikle hükümetin kompozisyonuna baktığımızda, Ecevit hükümetinin sadece Adalet Partisinden ayrılan bağımsızlarla kurulduğu bilgisi yanlıştır. CHP öncülüğünde kurulan 42. Cumhuriyet hükümeti, Adalet Partisinden ayrılan bağımsız milletvekilleri, Cumhuriyetçi Güven Partisi, Demokratik Parti ve TBMM’ye bağımsız olarak seçilerek giren Şerafettin Elçi ve Ali Rıza Septioğlu’nun desteği ile kurulmuştur. Bağımsızlar filen bir siyasi parti grubu idi. Ortak düşünceleri nedeniyle koalisyona girmişlerdi. Hükümet görüldüğü gibi beş bileşenden oluşmaktaydı.
Siyasi literatürümüzde, en çok sözü edilen AP’den ayrılan 11 miletvekilini ele alalım. Bu isimler Demirel’in ikinci kez Milletçi Cephe hükümeti kurmasına karşıydılar. CHP ile hükümet kurulmasını istiyorlardı. Öncelikle bunun altını çizmek gerekir. Demirel’in Türkeş ve Erbakan’la yola devamda ısrarlı olması nedeniyle partilerinden ayrıldılar. Gensoruda CHP ile aynı yönde oy kullandılar.
Şimdi olayların gelişim seyrine bir bakalım. 1977 seçimlerinden CHP birinci parti olarak çıkmış, %42 oy almıştı. Uygulanan seçim sistemi CHP’yi tek başına iktidara getirmemiş, milletvekili sayısı 213’te kalmıştı. CHP iktidarın kenarına kadar gelmiş, orada durmuştu. Ecevit her zamanki hayalciliği ile daha baştan bir çok hata yaptı. Önce seçimi kazandıklarını ilan etti. Bu fahiş bir hataydı. Arkasından Adalet Partisinin kendi kuracağı azınlık hükümetini desteklemesini istedi. Demirel, “Milletin vermediği iktidar biz niye verelim ki?” diye yanıtladı. Şöyle tamamladı sözlerini. Siyasette kimse kimseye bir şey ikram etmez dedi.
Ecevit bazı sağduyulu AP’lilerin kendisini destekleyeceğini umuyordu. 1977 Temmuz başında bu hayallerle büyük tepkiler altında kurduğu azınlık hükümeti 217’ye karşı 229 güvensizlik oyuyla düşürüldü. Ecevit’in “Umut Hükümeti” suya düşmüştü. Sıra gerçekçi Demirel’e gelmişti. İkinci Parti’nin önderi Süleyman Demirel, Milliyetçi Cephe hükümetini Turhan Feyzioğlu’nun CGP’si eksiği ile bir kez daha kurdu. Bu kez yanında sadece Erbakan ve Türkeş vardı.
Demirel, Ecevit’e verilen 229 olumsuz oyu, kendi hükümeti için olumlu oya çevirerek Milliyetçi Cepheyi ikinci kez kurmuş oldu Ancak siyaset sadece sayılardar ibaret değildir. Bu çoğunluğun siyaseten çürük olduğu çok kısa sürede görülecekti.
Demirel hükümeti 31Aralık 1977 günü gensoru ile düşürüldü. Ecevit yeni hükümeti yukarda anılan ittifakın desteği ile kurdu.
Şurası doğru. Bu hükümet cumhuriyet tarihinin en büyük kabinesiydi. İçinde 10 devlet bakanlığı vardı. Bu hükümet de bir cephe hükümeti idi. Demirel-Türkeş-Erbakan cephesine karşı olanların cephesi.
Müstafi grubun, başlangıçta MSP ve MHP’yi dışarda bırakacak bir AP- CHP hükümeti kurulmasının yolunu açmak niyetinde oldukları, bu yolun Demirel’in ketum tutumu nedeniyle kapalı olduğu kesinleşince Ecevit’in kuracağı hükümete destek vermeye karar verdikleri anlaşılıyor.
Bu müstafi milletvekillerin siyasi kariyerleri, parlamenterlikleri incelendiğinde, Tuncay Mataracı hariç diğerlerinin tecrübeli siyasetçiler oldukları, büyük bir ekseriyetinin 1965’ten beri TBMM üyesi olduğu görülüyor.
Bu simaların , Adalet Partisinden istifaları “bakanlık vaadi ile iğfal edilmeye” bağlanamaz. Bu vekillerin çoğunluğunun yeterince tatmin edici bir siyasi kariyerleri zaten olmuştur.
Müstafi Adalet Partililere bakanlık verme fikri Ecevit’ten gelmiştir. Onların böyle bir talebi olmamıştır. Ecevit’in bu kararının nedeni, beş ay önce kurduğu azınlık hükümetinin düşürülmüş olmasıdır.
Dışardan bağımsızlarca desteklenecek yeni bir azınlık hükümeti kurmak yerine, hükümeti sağlam bir zemine oturtmanın yolu, CGP; DP ve bağımsızların tamamını bakanlar kurulu üyesi yapmak olmuştur. Bu tavır başlangıçta abartılı görünebilir. Ama siyaseten yanlış değildir.
Bu bakanlıkların çoğu devlet bakanlığı olarak öngörülmüştü. Genel müdürlük düzeyinde, bazı devlet kurumlarının başına bir devlet bakanı getirmişti. Yani hükümete giren bütün partiler ve bağımsızlar hem sayısal olarak destek veriyor, hem de bakanlık görevi üstlenerek siyasal sorumluluk da almış oluyorlardı. Ben burada etik bir sorun göremiyorum.
Demirel’in Türkeş ve Erbakanla birlikte kurduğu cepheyi yıkmanın yolu karşı cepheyi sağlam tutmaktı. Ecevit, açtığı cepheyi sağlam tutmak ve provakosyonlara karşı tedbirleri baştan almak zorundaydı.
Kendisi-ilerde-yaptığı işten pişman olduğunu ifade etse de- 1978 başında CHP’nin hükümet kurmasının başka yolu yoktu. Ülkeyi gerici ve faşist kuşatmadan kurtarmanın yolu bu idi. Hürriyetçi- demokrat Demirel’in bu konuda bir duyarlılığı yoktu. O sadece iktidarı CHP’ye kaptırmama derdindeydi.
Ecevit kontgerilla tarafından epey sabote edildikten ve 22 aylık fevkalade başarısızlıktan sonra hükümeti bırakmış, istifa etmiştir. Bu başka bir şeydir.12 Eylül ara rejim döneminde iki bakanın (Mataracı ve İşgüzar) Yüce Divan’da mahkum olmaları da başka bir şeydir. Bu sözlerimden suçsuzdular ama kapalı rejim onları mahkum ettirdi anlamı çıkarılmamalıdır. 12 Eylül bir askeri rejimdir. Sevk kararını yasama yetkisi elinde bulunduran Milli Güvenlik Konseyi vermiştir. Sonrasında sevk kararı veren konsey üyelerinden bazıları hakkında inanilmaz yolsuzluk iddiaları ortaya atıldığını ve ANAP iktidarının (Özal) AY geçici 15. madde ile onları koruduğunu unutmayalım.
İfade edilmesi gereken nokta şu: Türkiye’de aşağı yukarı bütün dönemlerde (Meşrutiyet, tek parti, çok parti istisnasız ) yolsuzluk nedeniyle suçlanan bakanlar olmuştur. Yüce Divan’a sevk edilme/edilmeme kararı siyasi iktidara bağlıdır. İktidar pek çok vakada görüldüğü üzere bakanını feda etmez. Yolsuzluk açık olsa dahi. İşgüzar ve Mataracı hakkındaki iddiaları fersah fersah aşan dosyalar gördü Türkiye zaman içinde biliyorsunuz.
III. Ecevit Hükümeti’nin kuruluşunda bir şaibe yoktur. Siyaseten yanlış da değildir. Ecevit’in bir çok kusuru oldu siyasi hayatı boyunca. Hatta bazıları anayasaya aykırılık düzeyinde olmuştu. Örneğin, Demirel için anayasa değişikliği (5+5 formülü ile süresini uzatma) müzakere edilirken gizli oylama kuralını ihlal etmesi. Kendi grubunu ve hükümet içindeki diğer siyasi parti gruplarını oyu göstererek oy vermeye zorlaması.
Bir başkası, DSP genel başkanlığına aday olmak isteyen Dr. Sema Pişkinsüt’ün adaylığını engelleme biçimi. Yine, yeni seçilmiş, mazbatasını almış bir milletvekilinin yemin etmesini engellemesi de fahiş bir hataydı. Bu tutumları yanlıştı. Ama bu hükümeti kurması doğruydu. Arkasında %42 oy varken ülkeyi MC’ye bırakmak kabul edilemezdi.
Düşüncelerimi destekleyecek bir başka kanıtım daha var. Ecevit 1979 ara seçimlerinden sonra istifa ettikten sonra Demirel yeni bir MC teşebbüsünde bulunamamıştır. Parlamento aritmetiği buna müsait görünse de. MHP ve MSP Adalet Partisi azınlık hükümetini dışardan desteklemek zorunda kalmışlardır.
Şimdi size, birkaç hükümet kurma örneği göstereceğim siyasi tarihimizden. Şaibe yönüne siz karar verin.
Sene 1995. Genel seçimler yapılmış. Bu seçimlerde, birinci parti Refah Partisi (%21) olmuştu. Mesut Yılmaz’ın ANAP’ı (%19) ve Çiller’in DYP si (%20), Ecevit’in DSP’si %15, Baykal’ın CHP’si %11 oy almıştı. MHP ve HADEP baraj altı kalmışlardı.
Bu sonuçlar bir koalisyon zorunluluğunu gösteriyordu. . En istenmeyen parti Refahtı. Malum nedenlerle. İçinde aynı anda Baykal ve Ecevit’in bulunduğu bir formül de mümkün değildi.
Türkiye burjuvazisi, Refah Partisini dışarda bırakarak iki merkez sağ partinin-aralarındaki rekabeti bir tarafa bırakarak- hükümeti kurmaları için bastırıyordu. Sonunda Çiller ve Yılmaz dönüşümlü başbakanlık esasına dayalı ANAP-DYP koalisyonunda anlaştılar. İlk başbakan Yılmaz oldu. Hükümet DSP’nin çekimser oyu ile güvenoyu aldı.
Bir süre sonra Refah Partisi, iki yönden taarruza geçti. Birincisi hukuki cephe idi. Anayasa Mahkemesinde hükümetin güvenoyu alamadığı iddiası ile dava açtı. Gerekçe de şu idi: DSP’nin oturuma katılarak verdiği çekimser oylar nedeniyle güvenoyu nisabı yarıdan bir fazlanın altında kalmıştı. Bu nedenle Mesut Yılmaz hükümeti güvenoyu almış sayılamazdı. Bu başvuru AYM’de görüşülürken, Erbakan bir başka cephede taaruz başlattı. ANAP’a yönelik olarak TEDAŞ ve TOFAŞ yolsuzluk soruşturmaları idi bunlar. İlgili bakanların Yüce Divan’a sevklerini talep eden. Aynı zamanda DYP’ye (Çiller) yönelik olarak örtülü ödeneği usulsüz kullandığı gerekçesiyle Yüce Divan’a sevk önergelerini gündeme getirdi.
Tansu Çiller’in örtülü ödeneği keyfi olarak partisinin seçim harcamalarında kullandığı ifşa olmuştu. Selçuk Parsadan ve bazı emekli paşaların Çiller’e seçimi kazandırmak için bu kaynağı kullandıkları söyleniyordu. Basın olaydan yüzyılın dolandırıcılığı diye söz etmişti.
Serbest bırakılan ANAP grubunun desteklemesi halinde Çiller’in Yüce Divan’da yargılanması ihtimali yükseliyordu.
Erbakan’ın derdi ise hakkında dosya tanzim ettirdiği bu iki partiden biri ile koalisyon yaparak iktidara gelmekti. Bu arada henüz AYM başvurusu sonuçlanmadan Mesut Yılmaz başbakanlıktan istifa etti. Refah Partisi, her iki partiyi de bu dosyalarla iyice köşeye sıkıştırmış oldu.
Bir kez daha hükümet ortada kalmıştı. Sonuçta ne olduğunu hatırlayınız.
Refah Partisinin yolsuzlukla suçladığı (Yüce Divan’a sevk eşiğinde) Tansu Çiller’in Partisi, Refah Partisi ile çok neşeli bir ortamda koalisyon protokolü imzalayarak Refah-Yol hükümetine girmiş oldu. 30 yıldır başbakanlık hayali kuran Erbakan, cumhurbaşkanı tarafından hükümeti kurmakla görevlendirildi.
Yine de bu iki partinin milletveki sayısı hükümeti kurmaya yetmiyordu. Büyük Birlik Partisi sayıyı tamamladı. Yazıcıoğlu desteğini “Müslümanların iktidarına engel olmamak” gerekçesine dayandıracaktı. Burada da ciddi bir sıkıntı vardı. Siyasi etik noktasında.
BBP, ANAP’ın kendisine sağladığı kontenjan ( 7 milletvekili) ile meclise girmişti. ANAP-BBP işbirliğine öfkelenen Çiller, “katilleri meclise sokuyorsunuz” diye itham etmişti Mesut Yılmaz’ı.
Erbakan hükümeti 8 Temmuz 1996 günü 278 kabul, 265 ret, 1 çekimser oy ile güvenoyu aldı. Eğer BBP’liler olumlu oy vermeseydi. Refahyol hükümeti güvenoyu alamazdı.
Sonucu şöyle izah etmek mümkün. Yüce Divan’a sevk edilmeme karşlığında Çiller, Erbakan’ı destekledi. Katiller diye itham ettiği partinin verdiği destekle hükümet kuruldu. Buradaki olayı etik ötesinde bir kavramla açıklamak daha doğru olur sanırım. Benim aklımdan geçen sözcük: şantaj. Beni başbakan yapmazsan Yüce Divan’ı boylarsın demek bu.
Biraz daha geriye gidelim. Yıl 1975. Birinci MC kurulurken, 3 milletvekili olan MHP’ye iki bakanlık verilmişti Demirel tarafından. Dokuz Demokratik Partili (Op.Dr. Bilgiç ve arkadaşları) istifa ederek hükümete güvenoyu veriyorlar. Oylama 222/218 (kabul-ret) sonuçlanmıştı. Görüldüğü gibi bu denge değişiklikleri olmasa Demirel hükümeti güvenoyu alamazdı.
İşte, Ecevit’i Güneş Motel’de kapalı kapılar ardında şaibeli hükümet kurdu diyen Türk sağının kendi karnesi de böyledir.
Çok Okunanlar
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Al-Nassr'da kadroya alınmayan Talisca'nın gitmesine bu formülle izin verecek!
Av. Turan Karakaş hayatını kaybetti
Gazeteler Kılıçdaroğlu'nun davasını nasıl gördü?
22 Kasım 2024 Cuma yayın akışı: Bugün TV'de neler var?
Conor McGregor'a cinsel tacizden ceza
22 Kasım Cuma reyting sonuçları: Zirvede hangi program yer aldı