Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,0377
Dolar
Arrow
34,0303
İngiliz Sterlini
Arrow
45,3604
Altın
Arrow
2830,0000
BIST
Arrow
9.900

Celal Bayar devletçi miydi?

BAYAR'IN BAŞBAKAN OLMADAN ÖNCEKİ BAKANLIKLARI  

Celal Bayar,   başbakan olmadan önce, Mübadele ve İskân ve iki kez İktisat Vekilliği   yapmıştı. Birincisi milli  mücadele yıllarında gerçekleşmişti.   Bayar’ın ikinci İktisat Vekilliği   1932’den  sonradır. Bu ikincisi,  Türkiye’de ve  dünyada değişen   iktisadi şartlar dikkate alınarak  anlaşılabilir. 

MİLLİ MÜCADELEDE İKTİSAT VEKİLLİĞİ 

Bayar’ın  ilk  İktisat Vekilliği 1920-1922 arasında gerçekleşmişti.  TBMM  Hükümetinin  ilk İktisat Vekili Yusuf Kemal Tengirşenk   idi.  Onun  Dışişleri  Bakanı Bekir Sami Beyle  birlikte 11 Mayıs 1920’de Moskova’ya gidişinden sonra, Meclis, Celal Bey’i   İktisat Vekilliği’ne vekâleten getirilmişti. Bu vekalet vekilliği   epey uzun sürdü.  Kendisini  meşgul eden  ilk işlerden biri Zonguldak  Kömür Havzası işçilerinin hak ve güvenceleri  meselesi  oldu.  Bayar, bu görevi sırasında, Mustafa Kemal  Paşa’nın  güvenini kazanmıştı. Yusuf Kemal Bey’in  yurda döndükten  sonra istifası üzerine  27 Şubat 1921’de İktisat Vekilliği’ne   bu kez asaleten seçildi.  1922’ye kadar  görevde kaldı. 

MÜBADELE VE İSKAN VEKİLLİĞİ 

Lozan’da  Türk  ve Yunan  hükümetleri arasında aktedilen mübadele  anlaşmasını  uygulamak üzere,  1923’te Mübadele ve İskân Vekaleti  kuruldu.  Bayar bir süre  bu bakanlığı  yürüttü. Bu bakanlık  daha sonra  Dahiliye Vekâleti’ne bağlı ‘İskân Müdüriyeti Umumiyesi’ne  dönüştürülecektir. 

BAYAR İŞ BANKASINI MERKEZ BANKASI YAPMAK İSTEMİŞTİ

İş Bankası 26 Ağustos 1924  tarihinde kuruldu. Kurucu Müdür  cumhurbaşkanının  talimatıyla Celal Bey oldu.   Banka yönetimi, kuruluştan itibaren gerek ekonomi gerekse siyasi alanda söz sahibi olma eğilimi içinde olmuştur.  Bunun somut  örneklerinden biri Bayar  Merkez Bankası işlevlerinin İş Bankası eliyle yürütülmesini  sağlamaya çalışmış,  İnönü buna onay vermemişti. 

1929 YILININ TÜRKİYE İKTİSADİ AÇISINDAN ÖNEMİ 

Bu tarih Osmanlı kamu borçlarının  taksit  ödemelerinin   başladığı tarihtir.  Ödemeler, 1954’e  kadar  sürecektir.  Aynı yıl, gümrük rejimi  üstündeki  tahditler kalkacaktır.  Bu gelişmeler, Dünya  ekonomik bunalımının patlak vermesi ile zamansal olarak örtüşmüş ve iktisadi durum   daha   karmaşık  hale gelmiştir. “ İktisadi Vaziyetimize Dair”  başlıklı bir  rapor 1930  Martında  başbakanlığa  sunulmuştu.  Türkiye’de devlet girişimciliği ve  planlı ekonomi politikası ön plana çıkmıştır.  

ATATÜRK'ÜN ÇIKIŞ ARAYIŞI: AHMET HAMDİ BAŞARLA BİRLİKTE YURT GEZİSİ 

Serbest fırka deneyimi partinin kendini feshetmesi  ile  sonuçlanmasından sonra Atatürk meselenin  temelinde  izlenen  iktisat siyaseti olduğunu  düşünmüş olmalı ki Ahmet Hamdi Başar’ı da yanına alarak   uzun bir yurt gezisine  çıkmıştı.  Başar, liberal  iktisadın savunucularından  biriydi.  Sorunların  iktidarın   izlediği  iktisat siyasetinin yanlışlığından kaynaklandığını   düşünüyordu. 

1932'DEN SONRA İNÖNÜ'YE RAĞMEN EKONOMİ YÖNETİMİ BAYAR'DA 

1932-1938 döneminde, ekonomi  politikası üzerinde en çok etkili olan kişinin-  İnönü  değil- Celal Bayar olduğunu söylemek doğru olur. Bunun  nedeni Atatürk’ün varlığıdır. 

Mustafa Şeref  Özkan’ın iktisat vekilliği  döneminde  devletçiliğin kollektivizme kaydığını gören sermaye çevreleri tedirgin olmuşlardı. 1932’de Bayarla başlatılan   piyasa öncelikli yeni devletçilik anlayışı  endişelerini  giderdi. 

 Bayar,  1932 Eylül’ünden itibaren beş yıl İktisat Vekilliği, 1937 sonbaharından 1939’un başına kadar da başbakanlık yapmıştır. Onun anladığı  anlamda Devletçilik bizzat onun  tarafından  savunulmuş; plan metinleri onun imzasıyla  yürütülmüştür. iktisadi kanunların gerekçeleri ve  metinleri onun kaleminden çıkmıştır. 

Bu nedenle  Celal Bayar için hakim  devletçilik anlayışının  kurucusu  demek yanlış olmaz. Ama  kendi  meşrebince doğal olarak Bayar’a  göre devletçilik; ekonomik ve siyasi konjonktürün zorunlu bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı, ülkenin hızlı sanayileşmesinde kaldıraç görevi görecekti.  

HİMAYECİLİKTEN DEVLETÇİLİĞE GEÇİŞ: 1929-1932

Lozan’da  kabul  edilen  gümrük  ve maliyeye  ilişkin kısıtlamalar 1929’da kalkıyordu. Türk  hükümeti   yerli  sermayeyi  himaye  eden iktisat politikasını başlattı. Bu politika değişikliklere  uğrayarak  1932’de devletçiliğe ulaştı. Bu nasıl bir devletçilik  olacaktı?  

Bayar’ın   bu tarihte  İktisat Vekilliği’ne getirilmesi  tesadüf  değildir. Sermaye çevrelerini ferahlatan, devletçi gidişin sınırlarını  belirleyen bir atamaydı bu. Devletçilik  sosyalizm anlamına gelmeyecekti. Bayar’ın  vekalete atanmasının  anlamı budur.  Bir süre sonra Kadro’nun yayına  son vermesi ve Yakup Kadri’nin Tiran’a büyükelçi atanmasının  nedeni budur. Dergiye katkıda bulunan diğer isimler de  kamuda  başka görevler verilerek   devlete  “veçhe verme”  konumundan  uzaklaştırıldılar. 

SOVYET ETKİSİNDE PLANLI EKONOMİ

Erken cumhuriyet döneminde  Dışişleri Bakanı Tevfik  Rüştü Aras üç kez (1926, 1930, 1937)   Başbakan İnönü de bir kez Sovyetler Birliğine gitti. 1932’de.  Hatta İnönü  1 Mayıs törenlerinde şeref locasındaydı.  İnönü seyahatini   geniş  bir heyetle birlikte  gerçekleştirmişti. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın  yanısıra,  Recep Peker, Ali Çetinkaya, Yunus Nadi, Mahmut Soydan, Yakup Kadri, Falih Rıfkı, Kazım Özalp  ve  bazı Kamu İktisadi  teşebbüslerinin  yöneticileri   heyette  yer aldılar.  

30’larda  bir çok düşünce ve sanat adamı da Sovyetlere gittiler . İnönü, Sovyetlerde bir  şeyden etkilendi: Planlama.  Bu sosyalist olmak  anlamına gelmiyordu.  Devlet iktisadi  hayatın  öncüsü olabilirdi. Sovyetlerin iktisadi başarıları, Türk   yöneticilerin  planlamaya sempatiyle yaklaşmalarına yol açtı.  Fakat  planlamacı yaklaşımlar  devlet  kapitalizminden sosyalist kamu işletmeciliğine  kadar  farklılıklar  gösteriyordu.

SOVYETLERDEN SONRA PLANLI EKONOMİYİ İLK UYGULAYAN ÜLKE TÜRKİYE'DİR

Sovyetler’den sonra planlı ekonomiyi ilk uygulayan ülke Türkiye  olmuştur.  Bu uygulama beraberinde devlet müdahalesinin   ve teşebbüs hürriyeti sınırları tartışmalarını beraberinde getirmiştir.  

SOVYET PLANLAMACILAR PROF. ORLOF BAŞKANLIĞINDA TÜRKİYE'DE (1932)

1932 yılında bir Rus planlama  kurulu  Türkiye’ye geldi.  Kurul  başkanı Prof. Orlof’tu. Kurul Rusya’da beş yıllık  sanayi planında çalışan uzmanlardan oluşuyordu.  Türkiye’nin sanayileşmesi için düzenlenecek programda çalışmak üzere davet edilmişlerdi. Orlof ve ekibi, kurulması gerekli sanayi tesisleri ile ilgili bir rapor hazırlayıp aynı yıl içerisinde İktisat Vekilliği’ne verdiler.   İktisat Vekili Bayar da kendi görüşünü de ekleyerek Başvekalete  raporu sundu.  Hükümet , raporları 16 Aralık 1933’de görüşmeye başladı. 

BAYAR'IN SÜMERBANK'I KURMASININ NEDENİ

İktisat Vekâleti’nin sunduğu Sınaı Tesisat ve İşletme Raporu 17 Nisan 1934’de Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı adı altında kabul edilerek planı uygulayacak olan Sümerbank’a tebliğ edildi. Banka  Celal Bayar  tarafından  11 Temmuz 1933’de kurulmuştu. 

DEVLETÇİLİK NASIL TANIMLANMALI?

Devletçilik;  kamu eliyle ekonomiye mal ve hizmet üreten işletmeler işletmeciliğidir. Şu  halde devletçilik, “devletin kendisinin işletmecilik yaparak ekonomik yaşama müdahale etmesidir”  şeklinde tanımlanabilir. 

CHP'DE KAÇ ÇEŞİT DEVLETÇİLİK ANLAYIŞI VARDIR?

Türkiye’de devletçilik  anlayışlarını  şöyle  özetlemek mümkündür. İsmet Paşa ve ekibinin Sovyet etkisindeki planlamacı devletçiliği  ( Bolşeviklikten değil planlama fikrinden  etkilendiler)  ikinci olarak, Kadrocuların savunduğu-geçici olmayan- sürekli devletçilik gelir. Bu seçenek  üçüncü dünyacı Marksçılıktır.  Sonuncusu, Bayar’ın savunduğu  görüştür. Buna  piyasa  devletçiliği  deniliyor. Bu anlayışa göre,  bireysel  teşebbüs gücüne ulaşıncaya kadar devlet  piyasada bulunacaktır.  Özel  teşebbüse desteğini  sürdürecektir. 

1935 yılının 22 Ağustos’unda V. İzmir Fuarı’nın açış konuşmasında Bayar  bağlı  olduğu  devletçilik  anlayışını  açıklamıştır.  1930’lar öncesinde uygulanan serbest piyasacı politikanın devamı niteliğindeki araçlarla (teşvik, iştirak ve kredi)  sermaye kesimine genişleme olanağı sağlanmıştır.  

Bayar ülkenin sanayileşmesi-sadece-özel girişime bırakılırsa “en az daha iki yüzyıl bekleme devresi geçirilmesi gerekir”  derken sermaye birikimine ve  devletin  öncü rolüne işaret  etmekteydi. 

İsmet Paşa ve ekibinin devletçiliği daha çok bürokratik ve otoriter bir nitelik gösterirken Bayar’ın  devletçiliği, o dönemde ekonomik şartların zorladığı pratik bir yöntem olarak  kabul edilmiştir. 

CHP’de  piyasa devletçiliğini savunan grupla katı planlı devletçiliği savunanlar arasında sürekli çatışma  olagelmişti. Bu çatışmalarda  zaman zaman   iki  gruptan birinin öne  çıktığı görülür.    İnönü’nün  başını çektiği   planlı  devletçilik  fraksiyonun  baskın görünmesinin  nedeni parti-devletten  kaynaklanıyordu.  Ama bu mutlak bir hegemonya  anlamına gelmiyordu. Atatürk’ün  müdahaleleri çoğunlukla Bayar  ekibinin  lehine oluyordu.  Alınan  kararlar ve uygulamalar  bunu    kanıtlar niteliktedir.  

İNÖNÜ'NÜN KADRO DERGİSİNİN İLK SAYISINA BAŞYAZI İLE KATILMASININ ANLAMI 

Kadro Dergisi,  inkılabın  ideooljini yapmak  üzere kurulmuştu.  Bunun içinde  elbette  iktisadi yönde vardı.  Kadrocular da   devletçiliği savunuyorlardı.  Kemalizme  soldan bir yaklaşımdı bu. Kadro hareketini Marksist kavramlarla üçüncü  dünyacı  kalkınma yolu  olarak  yorumlayabiliriz. 

Adı geçen derginin çıkışını   Başvekil İsmet Paşa bir yazı ile    desteklemişti. İnönü  yazısında başvekilden ziyade iktisat  siyasetine muhalif bir tavır sergiliyordu.  

“En serbest nice müesseseleri sert fırtınalara karşı tutunduran devlettir…. yapacağımız şeyler o kadar çok ki, bunlarda efradın yapabileceği kısmına vesaitimizi dağıtmamak elbette en makul şeydir”   diye yazmıştı. Bayar  devletçiliği serbest  teşebbüsü  esas almıştır. O; “fert yapabiliyorsa fert yapacak, yapamayacağı yerde devlet himayesi ve teşviki gelecek” diyecektir. 

ATATÜRK BİRKAÇ AY İSTİSNASI İLE HEP İNÖNÜ İLE ÇALIŞMIŞTI

Atatürk  103 günlük  Fethi  Okyar başvekaleti  istisnası  ile 14 yıl  8 ay süreyle hep İnönü ile birlikte çalışmıştı.   20 Eylül 1937’de   izinli sayılıncaya kadar.  25 Ekim’de de  istifa  ederek görevi bıraktı.  İsmet Paşa’nın daha sonra “Defterler” adı ile yayınlanacak olan günlüğünün   18 Eylül 1937 tarihli   sayfasında “ Çekilme Kararı”  yazmaktadır. 

ATATÜRK BAYAR'I HANGİ NEDENLERLE BAŞBAKAN YAPTI?

Celal Bayar, Mehmet Saray’a verdiği  mülakatta başbakanlığa tayinini  şöyle anlatır. Bu kendisi ile yapılan son mülakattır aynı zamanda:  “Atatürk beni Ankara’dan İstanbul’a çağırdı. Florya Köşkü’nde kabul etti. İsmet Paşa’nın başvekaleti bıraktığını, benim bu vazifeyi üstlenmemi istedi. Ülkenin kalkınması ile ilgili çalışmalarımdan memnun kaldığını söyledi. ‘Şimdi başvekil olarak Türkiye’yi kalkındırmanı istiyorum  dedi”   

Bayar  başvekalete  getirilişi üzerine  bir de yorumda  bulunur.  Atatürk ile İsmet Paşa arasında ne yaşanmış olursa olsun en belirleyici konu devletçilik konusundaki fikir ayrılıklarıydı. Ben de Bayar’a- bu konuda-  katılıyorum.  Fakat şöyle bir şerhim var: Atatürk ile İnönü uzun süre birlikte çalışmışlardı. Bu bir ilişki  yorgunluğunu  da   beraberinde   getirmişti. Aralarında zaman  zaman  gerginlikler  yaşanıyordu.  İktisat  siyaseti bardağı taşıran damla oldu. 

BAYAR'IN İNÖNÜ HAKKINDA GÖRÜŞÜ 

Celal Bayar’ın başvekillik süresi on beş ay gibi kısa bir süredir. Bu süre zarfında  iki kere bu göreve getirilmiştir. Atatürk ve İnönü tarafından. 1932-1937 yılları arasında İktisat Vekilliği  yapmıştır. Bayar aynı zamanda Atatürk’ün  ilk ve  son sivil başbakanıdır.

Bayar’ın ilginç bir  yargısını  burada  anmadan geçemeyeceğim:  Bayar’a göre   İnönü  ekonomiden ne kadar  anlıyordu   sorusuna  cevap niteliğinde olacak.   Bayar’a göre “İnönü bir asker olarak yalnızca levazım dairesinin kendisine verdiği kadar işlerden anlayacak ekonomi bilgisine sahipti.”  Bu yüzden ‘dar’ bir çerçeveden ekonomiye bakıyordu. 

ATATÜRK'ÜN BAKANLAR KURULUNA BAŞKANLIK ETMESİ

İzmir Mebusu Celal Bayar’ın  “Başvekâlete tayin ve kabineyi teşkile memur” edildiği bildirilmiş, aynı gün arz olunan İcra Vekilleri heyetinin tasdik edildiği açıklanmıştı. Akabinde Reisicumhur Mustafa Kemal Atatürk başkanlığında toplanan İcra Vekilleri Heyeti yeni dönem çalışmaları hakkında görüşmeler yapmıştır.

Bayar, 10 Kasım 1937 akşamı evinde  küçük   bir davet vermişti.   Atatürk ve yeni bakanlar  kurulu üyeleri  davet edilmişti.  Bu davete ilişkin  ayrıntılar  basında yer almış, Atatürk’ün “Millete yepyeni bir program bildirdiniz. Bu program benim millete vadettiğim hususlardır. Dediği   özenle  vurgulanmıştı. Bu sözlerden Atatürk’ün Bayar iktisadiyatından  çok  şey beklediği anlaşılmaktadır. 

BAYAR HÜKÜMETİNDE DR. REFİK SAYDAM YER ALMIYOR

Bayar hükümetinde,  bir çok bakan yerini korurken,  . Celal Bayar’dan boşalan İktisat Vekilliğine Şakir Kesebir   getirildi.  Kabinede  yer almak istemeyen Dr. Refik Saydam sağlık gerekçesiyle görevden çekildi.   Saydam’ın  yerine Sıhhiye Vekili olarak Dr. Hulusi Alataş getirildi. Dr. Saydam,  ilerde-1939’da - İnönü  tarafından  Bayar’ın  yerine başbakanlığa atanacaktır. Saydam’ın tutumu, İnönü  yoksa ben de yokum  anlamına  geliyordu. 

BAYAR DÖNEMİNDE EKONOMİK GELİŞME VE KURUMLAR 

Bayar’ın İktisat Vekili  ve Başvekil  olduğu yıllarda Türkiye Ekonomisi’nin  büyüme oranı %10   civarında  olmuştur. 

Bu   dönemde  yatırımların yanı sıra önemli  millileştirme de yapılmıştı. Bunlar, Mudanya-Bursa Demiryolu, Türk Anonim Su Şirketi, İzmir Rıhtım Şirketi, İzmir-Afyon-Manisa-Bandırma Hattı,  İstanbul  Rıhtım Dokuma ve Antrepo TAŞ, Aydın Demiryolu,  İstanbul Telefon Şirketi Ereğli Limanı, Zonguldak-Çatalağzı Demiryolu ve Kömür Madeni İşletmeleri,  Şark Demiryolları, İzmir Telefon TAŞ ve İstanbul Anonim Elektrik Şirketi’dir.

Bu millileştirmeler   yabancı sermaye girişine  engel  teşkil etmemiş, 1934-1938 arasında Türkiye’de 32 yeni yabancı  firma  faaliyete  geçmiştir. Bu yapılanlar “Millileşme mi?  Devletleştirme mi? Kamulaştırma mı?” , tartışmalarını da beraberinde getirmişti.

BAYAR'IN KURDUĞU İKİ KURUM: DENİZBANK VE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ

 Bayar’ın  başvekil olmasından  sonra kurulan  kamu  bankalarından ilki Denizbank’tır. Denizbank 1937’de kabul edilen bir yasa ile “İktisat Vekilliği’ne bağlı ve tüzel kişiliğe sahip” olarak kurulmuştur.  Bayar   tarafından kurulan diğer önemli bir kurum ise Toprak Mahsulleri Ofisi’dir. Ofis, 24 Haziran 1938 tarihli “Toprak Mahsulleri Ofisi Kanunu” ile kurulmuştur.  Kanunun ilk maddesinde ofisin “İktisadi Devlet Teşekkülleri teşkilatı ile idare ve murakebeleri hakkında  kanun hükümlerine tabii bulunacağı”   belirtilmiştir. 

1937 DERSİM İSYANI BÖLGESİNE BAŞVEKİL İLE BİRLİKTE GİDİŞ

Celal Bayar’ın Başvekil olarak yaptığı ilk çalışmalardan biri Atatürk ile birlikte bir Doğu Anadolu seyahatine çıkmak olmuştur. 12 Kasım 1937 tarihinde başlayan  ve dokuz gün süren seyahat boyunca Reisicumhur ve Başvekilin içinde bulunduğu ekip on bir vilayette incelemelerde bulunmuşlardır. Tunceli Pertek’te  Singeç köprüsü  üzerinde çekilen resim  cumhuriyet  tarihi açısından  önemli ve anlamlı  bir  belgedir. 

1938 GENEL AF KANUNU

1938’de Bayar  hükümeti  bir genel af kanunu  çıkarmıştır. Bu  kanun ile yüz ellilikler, haklarında Heyet-i Mahsusa kararı alınmış olanlar ve  İstiklal Mahkemelerinde mahkûm olanlar  affedilmişlerdir. Bu önemli bir gelişmedir. Rejim,  kendi muhaliflerini affetmiştir. Affedilenlerden  bazıları  yurtdışında  yaşıyorlardı. Lübnan’da yaşayan  Refik Halit Karay, Fransa’da yaşayan  Refii Cevat Ulunay  dönerken, Ürdün’de yaşayan  Çerkes Ethem dönmemiştir. Dönemin Adliye Vekili  Şükrü Saraçoğlu,  kanunun  kapsamını şöyle açıklamıştı:    “Bunlardan birinci kısım, sıkı kayıtlar ve şartlar altında affediliyor. İkinci kısım, ufak tefek kayıtlardan sonra normal vatandaşların haiz olduğu hakları  iktisab ediyorlar.”   Genel Af Kanunu 29 Haziran 1938 tarihinde    TBMM’de kabul Edildi.  16 Temmuz 1938’de Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. 

 BAYAR'IN CUMHURBAŞKANI İNÖNÜ TARAFINDAN BAŞVEKALETE ATANMASI 

İnönü, cumhurbaşkanı  seçildikten  sonra istifasını  veren  Bayar’a hükümeti  kurma görevini yeniden verdi. Memleket   meselelerine  yaklaşımlarında   birbirinden epey  farklı düşünmelerine   rağmen İnönü’nün  görevi Bayar’a vermesi bence bir  jestti. Atatürk’ün vefatı  sonrasındaki  süreci iyi yönettiği için. Bayar aslında  bu görevi kabul etmek istemedi.  Ama gene de  kabul etti.  Daha sonra görevi kabul etme nedenini  hem yakışık almaması, hem de İsmet Paşa ile arasının açık olmasını isteyenlere fırsat vermeyi doğru   bulmaması olarak açıklamıştır.

Celal Bayar’ın II. Hükümeti’nde ilk hükümette olmayan bazı isimler  yer aldı.  Bazıları İnönü’nün  talebi üzerine. Kabinenin yeni  üyeleri Adliye Vekili Hilmi Uran, Dahiliye Vekili Refik Saydam ve Hariciye Vekili Şükrü Saraçoğlu oldular. Şükrü Kaya ve Tevfik Rüştü Aras  hükümete alınmadılar.  Bayar’ın bu  hükümeti 74 gün  görevde  kaldı. 

CELAL BAYAR'I NASIL DEĞERLENDİRMELİYİZ?

Celal Bayar, Türkiye’nin üçüncü cumhurbaşkanı  ve Atatürk’ün son  başbakanıdır. Hatırlayalım ki, 14 yıl süreyle  hükümetin  başında İnönü olmuştu. Bütün devrim hareketleri  sürecinde  başbakan İnönü idi.   Atatürk devlet aygıtının  başında  İnönü’yü görmekten hoşnuttu. 

Bununla birlikte milli mücadele döneminden itibaren yakından tanıdığı Celal Bayar’ı  bir iktisat adamı olarak  takdir ediyordu.  Celal  Bey’e  cumhuriyetin  ilk  zamanlarından itibaren önemli görevler vermişti. Cumhuriyet bankacılığının ilk kurumu Türkiye İş  Bankası’dır. Banka  faaliyetlerinin Gazi’nin  buyruğu  ve Bayar’ın kurucu müdürlüğü ile başlatılmış olması  son derece  anlamlıdır. 

30’larda Türkiye, 1929 Dünya ekonomik bunalımının  sonuçlarıyla karşılaştı. Aynı yıl Osmanlı kamu borçlarının taksit ödemeleri  de başlıyordu. 

Ekonomik durum  pek parlak değildi.  Türkiye kırsal ve fakirdi. Kaynaklar kısıtlıydı. Atatürk’ün Fethi Okyar’ı Paris  büyükelçiliğinden çağırarak Serbest Fırkayı kurdurmasının  arkasında bu gerçek vardır. Serbest Fırka,  CHP içinde  göreli güçsüz bir şekilde temsil edilen “liberal iktisadın” bir muhalefet partisi kimliğiyle örgütlenmesine  onay vermek demekti. 

Burada,  30’lardaki iktisadi ve siyasi konjonktürle örtüşen  iki noktaya  dikkat çekmek isterim.  Birincisi,  CHP  III. Kurultayında (1931)  devrimcilik  ve devletçilik  ilkelerinin parti umdeleri  arasına girmesidir. Bu suretle  altı ok   tamamlanmış oldu.   Parti amblemi de  kabul edildi. Hatırlayalım ki 1927 ‘de CHP, laik,  cumhuriyetçi,  milliyetçi ve halkçı bir  parti idi. 1931’de kabul edilen  bu iki ilkenin  ne anlama geldiği  o tarihten beri tartışılmaktadır. 

30’lardaki bir başka önemli gelişme, Türk-Sovyet ilişkilerindeki  yakınlaşmadır.  İki ülke peşpeşe  Milletler Cemiyetine üye oldular.  Başbakan İnönü, Rusya’ya uzun  bir ziyaret  yaptı. Petrograd’a (Leningrad) kadar gitti.  Arkasından  planlama  uzmanlarından oluşan bir  ekip Türkiye’ye geldi.  1933’de Mareşal  Voroşilov, Cumhuriyetin  10. Yıl  törenlerinde  Şeref Locasında Türk devlet erkanının  yanındaydı. 

İnönü,  Sovyetlerde ekonominin  planlanması fikrinden etkilendi. Bu biz de sosyalist olalım anlamına gelmiyordu.  1931’de  parti umdeleri  arasına giren devletçilik, planlı ekonomik büyüme olarak anlaşılmaya başladı. 

Bu arada, çok önemli  bir gelişme, İktisat Vekaletine Celal Bayar’ın  atanması oldu. Bu  Cumhurbaşkanının isteğiydi. Bu tercih, ilk bakışta hükümetin iktisadi  bakışına aykırı bir atama olarak  değerlendirilebilir. 

Bayar, kurtuluştan beri liberal iktisadı temsil ediyordu.   Kurucu  önder nazarında çok başarılı bir  iktisat adamıydı. 1932’den itibaren  hükümette  Bayar’ın iktisat vekili olarak  bulunuşu, bürokratik devletçiliğe karşı Atatürk’ün koyduğu bir denge unsuruydu.   Gazi’nin parti önderi ve cumhurbaşkanı olması , Başbakan İnönü- İktisat Vekili Bayar ilişkilerindeki  gerginlikleri kısmen gideriyordu. 

Kanımca, Atatürk-İnönü  birlikteliğinin  kopma noktasına  gelmesinde  temel  amil  iktisat siyasetiydi. Hükümetin içinde   bir adım geride bekleyen  İktisat Vekili Bayar’ın başvekalete getirilmesini bu  şekilde yorumlamak  doğru  olur. 

Bayar, burjuva ekonomi politiği benimseyen  bir siyaset  adamıydı. Ama İttihat ve Terakki’den geliyordu. Bu devlet  demekti.  Meşrutiyetten  beri “Milli iktisadın” yönetilmesinde  burjuvazinin gelişmesine  önem verilmişti. Bayar bu çevrenin içinden  geliyordu. Milli İktisat, milli  burjuvazi. Ancak toplumun  kendi iç dinamikleriyle, kısa zamanda netice almak neredeyse imkansızdı. 

Devletçiliğin  diğer iki versiyonu   bürokratik  müdahalecilik ve Marksizmden esinlenen    kesintisiz devletçilik idi:  Aydemir’in  Kadro çevresi.  Bu seçenekleri devre dışı bırakan Celal Bayar’ın  başını çektiği  “piyasacı  devletçilik” oldu. 

Kurucu önderin,  1932’de  Bayar’a İktisat vekili olarak   sağladığı konum, 1937’de başvekalete atamasıyla pekiştirilmiş oldu.  Devletçiliğin resmi  yorumu  artık piyasacı devletçilik;  uygulayıcısı da Bayar olacaktı. 

İnönü’nün  cumhurbaşkanı  seçilmesi ve  savaş yılları  nedeniyle  kesintiye  uğrayan bu seçenek   46 demokrasisinin  kuruluşu  ile yeniden canlandı . 50’li  yıllar boyunca “kamunun gücü” daima varlığını   hissettirdi.