MAXIME RODINSON KİMDİR?
MaximeRodinson Polonya yahudisi mülteci bir ailenin çocuğudur. 1915 Paris doğumludur. Anne ve babasını Auschwitz Toplama kampında kaybetmiştir.
Kendisinin kurtulmasını sağlayan İkinci Dünya Savaşı’nın başında Fransız ordusunda askere alınmış olmasıdır. 1939'dan itibaren Suriye ve Lübnan’da bulunmuştur. Beyrut, Şam, Halep’te. Bunun nedeni Doğu Dilleri ve tarihi ile ilgili üniversite eğitimi görmesidir. Çoğunlukla eğitim - öğretim işlerinde görevlendirilmiştir.
1948'de Fransa’ya dönmüştür. Paris Milli Kütüphanede (BibliothequeNationale) İslami Eserler bölümünde çalışmaya başlamıştır. Rodinson gençlik çağlarından itibaren Fransız Komünist Partisi’nin üyesiydi. Kruşev’in Stalin mirasından arınma döneminde,1958’de Stalinist çizgideki FKP tarafından partiden atıldı. Ya da ayrıldı. Ortodoks Marksizme karşı çıktığı gerekçesiyle. Yeni siyasi pozisyonunu şöyle tanımladı: Bir partiye bağlanmakla bir dine bağlanmak arasında bir fark görmüyorum.
Rodinson kendisini bir Şarkiyatçı (doğubilimci) olarak tanımlamıyordu. Tarih ve sosyolojiden yararlanan bir sosyal tarihçiydi kendisine göre.
Analiz araçları temelde Marksist olmakla birlikte; ekonomi ve sosyal tarihten beslenen birikimi önemsiyordu. Sonuç itibariyle, analizlerini Marksist kavramlarla yapan bir sosyal tarihçiydi. Kitap ve makalelerini dikkatle incelediğimizde bu yargısını haklı kılan ürünlerle karşılaşıyoruz.
Kitaplarının Türkçe çevirileri şunlardır. İslam ve Kapitalizm (Orhan Suda, 1969) Muhammed, (Atilla Tokatlı, 1998), ve Cemil Meriç’in “Batıyı Büyüleyen İslam” başlığı altında 1983’te yayınladığı kitap.
RODINSON’UN TARİH VE TOPLUMA BAKIŞI
Hemen başta ifade edelim ki Rodinson tarihi maddeci bir araştırmacıdır. Fransız Komünist Partisi’nin uzun süreli bir üyesi olduğunu da unutmayalım. 50’lerde partiden ayrılma nedeni düşünce adamının kiliseye ihtiyacı yoktur diye düşünmesiydi.Burada bahsedilen kilise tahmin edileceği gibi Dogmatik Marksizm idi.
Şöyle diyordu MaximeRodinson: “iyi bir çalışma için olağan üstü kavramlara ihtiyaç yoktur. Sosyoloji,demografi, antropoloji, iktisat ve ve tarih gibi bilimleryeterlidir. Bu disiplinleri kullanarak dünya tarihi ve İslam toplumları anlaşılabilir. Çözümlenebilir.
Rodinson'un itirazı Marx'a değildi. O’nun düşünce ürünleri her zaman müracaat ettiği kaynaklardı zaten. Onun problemi çoğunlukla Marksist çevrelerle olacaktı. Bu kişiler partide olduğu gibi akademide de vardı.
MaximeRodinson, Marx'ın yaptığı tetkikleri vardığı sonuçları çoğunlukla isabetli buluyordu. Ama ona tamamen angaje olmayı doğru görmüyordu. Rodinson : “ eğer öyle yaparsak, tenkit ettiğimiz meşhur mitlere benzeyen bir yere doğru sürüklenebiliriz” diye düşünüyordu.
RODINSON’A GÖRE NE YAPMAMALI?
Rodinson’un şu sözü düşünsel duruşunu anlamlandırıyor: “liberal burjuva toplumun hakim ideolojilerine karşı çıkarken bunu önlemek için karşı ideolojilere tamamen bağlanmak da bir çare değildir. Marx, birçok tetkikinde çok yerinde tespitler yapmış olmasına rağmen, müesseseleşmiş Marksizm çare değildir.
ORHAN SUDA’NIN İSLAM VE KAPİTALİZM ÇEVİRİSİ
Rodinson’un önemli kitaplarından biri İslam ve Kapitalizm. Orhan Suda tarafından çevirilmiştir. Kitapta özetle kapitalizmin gelişmesi karşısında İslamiyetin durumu irdeleniyor. Yanıt aslında olumlu. İslam'da mülkiyet ve kar olduğuna göre kapitalizmi engelleyen bir şey yoktur sonucuna varılıyor. İslam dünyasında temel mesele kapitalizmin kendi iç dinamikleri ile gelişmemiş olmasıdır. Kapitalizm, Batı’da endüstri devriminden sonra gelişmiş ve kurumsallaşmıştır. İslam dünyasına kapitalizmithal edilmiştir. Daha doğrusu nüfuz etmiştir. Yayılmıştır. İslam'ın kapitalizme girişi bir bağımlılık ilişkisi biçiminde olmuştur. İslam'da kapitalizm ithal ve gecikmiş bir kapitalizmdir.
RODINSON’DA HZ MUHAMMED’İN PEYGAMBERLİĞİ
Maxime Rodinson'un Muhammed başlıklı çalışmasında, Hz. Muhammed’i Allah'a yakın olduğuna inanan bir mistik olarak görüyoruz. Rodinson bu durumun-vahye değil- onun davasına bağlılığından kaynaklandığını söylüyordu
CEMİL MERİÇ’İN KİŞİSEL HİKAYESİ
Cemil Meriç'in kişisel hikayesine gelirsek, öncelikle Balkanlardan Antakya Reyhanlı'ya göç etmiş bir ailenin çocuğudur. Rodinson gibi bir bir muhacirdir.O da Birinci Dünya Savaşı yıllarında doğmuş: 1916’da.
Antakya’da, Fransız sömürge yönetimi altında iyi bir eğitim almış; milliyetçi direnişe katılmış, tutuklanmış idam cezası ile yargılanmıştır. Bunlar kişilik gelişimde önemli kırılma noktalarıdır.
Dücane Cündioğlu iki temel korkusundan bahsediyor: birincisi, tutuklanma ve takip edilme korkusu. Kökeninde gençlik yıllarında geçirdiği tecrübe vardır. İkincisi ise, işsiz, aşsız kalma korkusudur. Cündioğlu bu korkuyu, “Aç kalma korkusu” olarak tanımlıyor. Çoluk çocuğuna bakamama endişesi. Okutman olmadan önceki öğretmenlik yıllarında ekonomik olarak çok sıkıntılı günler yaşamış Cemil Meriç; özellikle Elazığ'daki öğretmenlik yıllarında. İstanbul'a yeniden döndüğünde, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransızca okutmanlığına atanmasına tavassut eden kişi Prof.Sabri Esat Siyavuşgil olmuş. Okutmanlığı sırasında felsefe doktora programına kaydolmuş, herhalde şartlar müsaade etmemiş doktora yapmasına.
Cemil Meriç, İstanbul Üniversitesi'nde emekliliğine kadar Fransızca okutmanlığı yapmıştır. Entelektüel birikimi ile daima hürmet gören birisi olmuş akademik camiada. ama emekliliğine kadar genellikle tedirgin yaşamış, yazdıklarının geniş çapta tanınması emekliliğinden sonradır. (80’lerin başı)
GÖZLERİNİ KAYBETMESİ
Cemil Meriç’in çok genç yaştan itibaren görme sorunları var. Bu durum ilerleyerek had safhaya ulaşmış 50’lerde. 1955'te Paris'te geçirdiği bir dizi göz ameliyatına rağmen görme duyusunu yitiyor. Paris’te altı ay kadar şifa bulmak umuduyla kalıyor. Ama olumlu sonuç alınamıyor.
Bu durum bütün hayatı okuma-yazma ile geçen bir insan için çok ciddi bir yoksunluk hali olmalı. Bu travma Cemil Meriç’in hayatında çok önemli bir yer tutuyor çok fazla zikredilmese de. Bu durum haleti ruhiyesinin temelini oluşturuyor bence.
BİR AŞK -NEFRET İLİŞKİSİ : BATI
Cemil Meriç hakkında büyük ölçüde katıldığın bir yorum Tanıl Bora’ya aittir. Bora, Cereyanlar kitabında özetle şöyle yazıyor: Cemil Meriç'in bütün davasını etrafında döndürdüğü iki kavram vardır. İrfan ve Umran.Bütün edimi, düşünsel özerklik ve itibar görmeye dayanır Cemil Meriç’in. Bütün yazılarında bu özlem hissedilir diyor.
Erken dönem yazılarında Cemil Meriç ütopik bir sosyalisttir. Batıya karşı rezervsizdir. Batıcıdır. Herhangi bir şerhi yoktur. sonradan“muhteşem mazinin remzi sayacağı Osmanlı” tefekkürü”nden şikayetçidir.
Yazarın isabetli bir şekilde belirttiği üzere Batılılaşmanın yol açtığı manevi buhran onu muhafazakar muhite yakınlaştıran takıntı olmuştur
Cemil Meriç’in Batıyla olan ilişkisi zamanla habişleşmiş marazi bir aşk nefret ilişkisine dönüşmüştür.
Çok önemli bir nokta daha var burada ifade edilmesi gereken; Cemil Meriç Avrupa'ya (Batı’ya) yarı omuz çevirmiştir. Sırt değil. Ondan vazgeçmiş değildir.Cemil Meriç düşüncesinde Batı’ya karşı mütevekkil bir sitem sezilir.
Belki garipgelebilir ama, Cemil Meriç'in hikayesi bence tezatlarla, iniş çıkışlarla doludur. Osmanlı aleyhinde epey söz etmiş bir Osmanlı savunucusu olmuştur sonunda. Bence onu anlamak için halet-i ruhiyesini anlamak gerekir.
TÜRK AYDINI
Meriç, Türk aydınını zayıf ve mecalsiz, kendi kültür kökenlerinden uzaklaşmış buluyor. Yer yer öfkeli bir dille, Tanzimattan beri Batı karşısında duyduğu aşağılık kompleksi ile çırpınan bir aydın tipinden söz ediyor.
DÜCANE CÜNDİOĞLU’NUN CEMİL MERİÇ İLGİSİ
Sürekli yazan biri olarak Cemil Meriç’in tam külliyatını ortaya çıkarma işini ciddi bir şekilde ele alan Dücane Cündioğlu olmuştur. Çalışmalarının sonunda bir üçleme yayınlamış Cündioğlu. Kitapların başlıkları şöyle: Bir Mabed Bekçisi, Bir Mabedİşçişi, Bir MabedSavaşçışı. Ahmet Turan Alkan da Cemil Meriç ile ilgili yayınlar yapmıştır. Burada tesadüfi olmayan bir şey var: Her iki yazarı da muhafazakar şarkiyatçılığa (isterseniz Türkiyat diyebiliriz) özgünlük katmaya çalışan simalar olarak tanıyoruz .
Cündioğlu, Cemil Meriç üzerine Paris’te yazmaya başlamış: 2005-2006 yıllarında. Biraz da mahrumiyet koşullarında 20 metrekarelik bir stüdyo dairede yaşarken.Orada Cemil Meriç üzerine yayınlarının ilk cildini bitirmiş.
Dücane Cünioğlu'nun Cemil Meriç araştırmalarında temel amacı yazarın 70-80 öncesindeki erken dönemini ortaya çıkarmak olmuş. O dönemde Cemil Meriç çok tanınan-bilinen bir yazar değildir.Sadece belli çevrelerde kim olduğu nelerle meşgul olduğu biliniyordu.
Cündioğlu, Cemil Meriçkimliğini üç katmanlı olarak tanımlıyor: 1. Mütercim 2.Müdekkit 3.Mütefekkir. İnişler ve çıkışlarla dolu halet-i ruhiyesinin imkan verdiği nispette itidali arayan ve nadiren de olsa sonunda bulan bir adam olarak görüyor yazarı.
Ne ilginçtir ki, Cemil Meriç'in entelektüel birikiminin kaynağı sağ Türkiye değildir. Tersine laik-sekülerve Batılıdır. Özellikle Fransız kültür ve edebiyatıdır. Berke Vardar ve Server Tanilliile ahbaplığını bu yazıyı yazarken öğrendim. Neticede Cemil Meriç, Türkiye sağının el üstünde tuttuğu ama birikimi sağdan olan biri değildir.
CEMİL MERİÇ YAYINLARINA GENEL BİR BAKIŞ
Cemil Meriç'in yayınladığı ilk kitap, Saint Simon, ilk sosyolog, ilk sosyalist başlığı ile çıkmış. Kendi hayatının bir dönemini de böyle tanımlıyor. Bu dönemde Nazım Hikmet ve Kerim Sadi ile tanışmış.
60’lardan sonra, düşünceleri ve yazdıklarıyla sağ yayıncılar tarafından itibar edilen bir entelektüel olmuş; Örneğin Uriel Heyd’denyaptığı Ziya Gökalp: Türk Milliyetçiliğin Kökenleri başlıklı çevirisi ile Rodinson’dan yaptığı “Batıyı büyüleyen İslam” çevirisi milliyetçi- muhafazakar yayın organları tarafından basılmıştır.
Vefatından sonra mirasçılarının onayı ile bütün yazılarının telif hakkı İletişim Yayınları'na verilmiş; 80’lerden sonra yazdıkları ile daha çok dikkat çeken bir entelektüel olmuş.
Eserlerinin belli başlılarına bir göz atalım dilerseniz: Umran'dan Uygarlığa, BuÜlke, Mağaradakiler, Kırk Ambar, Işık Doğudan Gelir, Kültürden İrfana ve diğerleri. 1990'lardan sonra da Günlükleri (Jurnalleri) yayınlanmıştır.
MAXIME RODINSON ÇEVİRİSİNİN SAĞDA ANLAMI
Bu çevirinin Cemil Meriç'in hayatının sonuna doğru yayınlandığını hemen ifade edelim. Bence bu kitabı Pınar Yayınevi sağ kesimde piyasa şansı olan bir yayın olarak düşünmüş olmalı. Elbette tek saik bu değil.
Yayının, İslam'ı Batı medeniyeti karşısında güçlü kılmak, kendini ezdirmemek, Müslümanlığı Batı karşısında tahkim etmek gibi bir amacı olduğu da seziliyor.
Sağın sol karşısında daima entelektüel bir kompleksi olageldiğini de hatırlatmak isterim.
60'lardan itibaren her çeşit entelektüel faaliyette sol düşünce zenginliği ve üstünlüğü vardı. Buna hegemonya bile demek mümkündür. Seksenler de sağdabenim de bizzat gözlemlediğim Batıyı ve sol literatürü öğrenme seferberliği başlamıştı. Özellikle İslamcı sağda. Ülkücüler bu konuda çok istekli değillerdi.
Necip Fazıl'dan başka “Ortalama Sağı” motive edecek bir fikir adamının ortalıkta olmadığını görüyoruz. Cemil Meriç'e pek de anlamadan bu kadar sıkı yapışmaların nedenlerinden biri bu olmalıdır.
Meriç’in yaptığı çeviriye yazdığı önsözden 1966'dan beri Rodinson’u tanıdığını anlıyoruz. Kanımca Rodinson’un başyapıtı Muhammed'dir. diğer önemli eserleri İslamve Kapitalizm ile Marksizm ve Müslüman Dünyasıdır.
Gelelim Cemil Meriç'in Maxime Rodinson çevirisine. Kitap toplama bir yayın. Rodinson’un başta Leidenve Berlin Şarkiyatçılar toplantılarında yaptığı konuşmalara eklenmiş makalelerden oluşmakta.
Çevirisinin başlığı da biraz sorunlu bence. “Batının İslam'la Büyülenmesi” epey abartılı bir başlık. Hatta yanlış. Hele Rodinson gibi materyalist birinin kitabının böyle bir başlıkta yayınlanmasından pek de hoşnut olacağını sanmıyorum.
Kitabın Fransızca özgün adı “La fascination de l’islam” İngilizceye “Europe and the Mystique of İslam başlığı ile çevrilmiş; her halükarda çeviri kapağın tam karşılığı değil. Kitap, 1983'te çıkmış olan “Legacy of İslam”ın biraz değiştirilmiş bir versiyonu aslında.
İçeriğine bakıldığında, Batının İslam'la karşılaşması, Orta Çağda çatışması, ilerleyen yüzyıllarda bir arada yaşama fikrinin-özellikle ekonomik koşullar nedeniyle-ortaya çıkması. Diğer bölümler orientalizm ve 19 yüzyıldan sonra egzotizm ve emperyalizm.
CEMİL MERİÇ’İN MAXIME RODINSON’U ÖVMESİ
Tuhaf karşılanabilir bir durum: Rodinson, partiden ayrıldıktan/atıldıktan 60’ların başında yazdığı ve Atilla Tokatlı tarafından Türkçeye çevrilecek olan Muhammed kitabının yazarıdır.
MaximeRodinson'un başyapıtı Muhammed’dir. Bence diğerçalışmalarında olduğu gibi bu kitabında da temel analiz enstrümanları Marksist tarihi maddeciliktir.
Tanınmış siyasetçi Kasım Küfrevi “Hazreti Peygambere Dil uzatanlar” başlığı altında Rodinson’a bir reddiye yayınlamıştı. (1969) Rodinson, eserinde Hz. Muhammed'in peygamberlik iddiası ile ortaya çıkışını, inançlarını stratejik silahlı bir mücadele ile devletleşme sürecini ele alıyordu. RodinsonHz. Muhammed’i “tutkulu bir Orta Çağ önderi olarak görüyor. Kafasındaki kurguya uygun bir siyasal düzen kurmayı başarmış bir kimlik olarak değerlendiriyordu. Hz. Muhammed misyonunun (vahiy yoluyla) Allah tarafından kendisine tebliğ edildiğine inanmaktaydı. Ve mümin bir kitle yaratmayı başarmıştı.
Öğretileri, Emeviler ile birlikte İslam devletinin resmi ideolojisi olmuştu.
Buna rağmen Cemil Meriç tarafından Türkçeye çevrilmiş ve övülmüştür. (1983) Meriç'in Batılı Marksist bir entelektüeli övgüsünün nedenini şu sözlerden anlayabiliriz.
“Türkiye’de sol genellikle Rodinson’u okumaz. Çünkü kilisenin (ortodoksMaksizmi kastediyor) dogmalarına baş kaldırmış birMarksisttir.İslamiyet gibi çağ dışı konularla uğraşmaktadır. Sağ da okumaz. Çünkü genellikle onu anlayacak seviyede değildir.”
Bence Rodinson kimliğinde materyalist bir Şarkiyatçının (doğubilimci, orientalist) Türk sağının gündemine düşmesinin-Cemil Meriç çevirisi yoluyla- nedeni zincirleme bir süreç ile açıklanabilir.
Cemil MeriçRodinson’da kendisine benzer bir özellik bulmuştu. Partiden ayrılarak özerkleşmesi ve yazılarındaki bilgi yoğun çalışma tekniği.
Anadolu'daki ülkü ocaklarından, ilim yayma cemiyetlerinden yükselen Cemil Meriç ilgisinin nedeni ise; kıtlığı çekilen fikri ortamda kökeninde kendilerinden olmayan bir entelektüel bulup yüceltme ihtiyacını gideren bir özne olmasıdır.
MERİÇ VE RODINSON ARASINDA ORTAK BİR YÖN VAR MI?
Düşünceme göre, Maxime Rodinson ile Cemil Meriç’i buluşturan şey başkaldırı halidir. Kimliklerinin temel belirleyici etkeni bence budur.
Rodinson, Paris'te bir Yahudi göçmen ailenin çocuğu olarak doğmuştu. Ailesini toplama kampında kaybetti. İslam toplumlarının dil ve tarihlerinin dışında, mevcut sosyal ekonomik durumlarıyla da ilgileniyordu. Aynı zamanda partili bir komünistti. Bizde muhafazakar camiaya-O arada Meriç’e- iyi gelen şey komünistlere baş kaldırışıdır. Dikkatten kaçırılmaması gereken bir nokta var: Onun başkaldırısı bilimsel ve siyasal özerklik ilanı temelinde olmuştu. Düşünce ve tahlillerinde bir değişiklik yoktu. İslamtoplumlarının incelenmesindemateryalist bir sosyal tarihçi olmaya devam etti. O, partiden ayrıldıktan sonra da Marksistti.
Cemil Meriç'in onda kendisine yakın bulduğu şey, Dogmatik Maksizmemeydan okumasıydı. Meriç, Türk modernleşmesinin ideolojisine, kurumlarına, kadrosuna ve batılılaşmaya karşı kendi itirazı ile Rodinson’ “arti-parti” tavrını duygudaşlık zemininde görmüştür. Bu nedenle Rodinson'a empati ile yaklaşmıştır.
Daha açık söylemek gerekirse. Cemil Meriç'in kendi düşünce dünyasıyla Rodinson arasında kurduğu bağlantı bana göre hissidir. Çalışma alanları dışında bir ara kesit bulmak zordur. Bence bu yakınlaşmanın sorunlu tarafı, kitabın çevirisinde kullanılan abartılı başlığa yansımaktadır:“Batıyı Büyüleyen İslam”
Bu başlık, muhafazakar muhiti iyi hissettiren bir başlık olmuştur. Ama doğru değil.
Çok Okunanlar
Santorini Yanardağı patlarsa ne olur? En son ne zaman patladı?
Teğmenler 'Poz' vermedi!..
Devlet yetkilileriyle yapılan görüşmenin detaylarını anlattı...
Anket sonuçlarında dikkat çeken sonuç!
BEDAŞ 5 Şubat'ta İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Meteoroloji ve AKOM'dan peş peşe uyarı! İkinci kar ne zaman yağacak?
Çetenin kilit isimlerinden Turan Yıldırım nasıl kaçırıldı? Film gibi operasyon..
Skandala imza atan Kanye West ve Bianca'nın konuşmaları deşifre edildi
İşte O Komutan!..
Mansur Yavaş ile ilgili dikkat çeken ön seçim iddiası