İKİ RESİM: GENÇ ZABİT VE POLİTİKACI GÜMÜŞPALA
(genç mülazım Ragıp Efendi, Galiçya’da)
Ragıp Gümüşpala’nın hayatını iki çarpıcı resimle okuyucuya tanıtmak mümkündür. İlkinde, bir askeri lise (idadi) öğrencisini talimgah eğitiminden sonra sevkedildiği Galiçya Cephesinde görüyoruz. Burada zabitlik gururu (karizması) farkedilir. İkincisi ise 60’larda siyaset adamı olarak omuzlara alınmış bir parti lideri vardır. Herhalde bir kongre sırasında çekilmiş olmalı bu resim. Ragıp Paşa’nın yüzündeki tebessüm olaydan rahatsız olmadığını gösteriyor. Hatta hoşnut olduğunu bile söylemek mümkün.
İşte, bu yazımda, Gümüşpala’nın bu iki resim arasındaki hayatını ele aldım.
(Emekli orgeneral Adalet Partisi Genel Başkanı)
RAGIP PAŞA’NIN ASKERİ KARİYERİ
Osmanlı Devleti’nin mihver cephesinden savaşa girmesi askeri okul öğrencilerinin eğitim sürecini kesintiye uğrattı. İdadi öğrencilerinin bile. Bunlar henüz lise öğrencisi idi.
Gümüşpala, 1916'da askeri öğrenci olarak talimgaha gönderilmişti. Bir çeşit hızlandırılmış eğitim almış olmalılar. Sonra da 15. Kolordunun savaştığı Avrupa Cephesine (Galiçya) gönderildi. Bu sıralarda Cevdet Sunay ve Cemal Gürsel de silah altına anılan genç askeri öğrencilerdi. Bu kuşak cephede savaştıktan sonra eğitimlerini tamamladılar. Gümüşpala, Galiçya ve Filistin'de savaşmıştı. 1918'de mütareke ilan edilince, 1920'ye kadar İskenderiye’de (Seyit Beşir esir kampında) kalmıştır. Savaş esirlerinin mübadele edilmesi anlaşmasından sonra, 13 Aralık 1920'de Milli Ordu’ya katılmış, 1934'te Harp Akademisini bitirmiş, kurmay subay olmuştur. 1948'de tuğgeneral, 1959'da da orgeneralliğe yükseltilmiştir.
İSTİHBARAT BİNBAŞISI GÜMÜŞPALA’NIN TUNCELİ RAPORU
Hatırlanacağı üzere- 30’lar Türkiyesinde- Celal Bayar, Sahir Devres, Dr. İbrahim Tali Öngören dahil olmak üzere bir çok siyasetçi ve idarecinin yazmış olduğu Şark Raporları vardır.
Bunlardan bir kısmı da özellikle Tunceli (Dersim) vilayeti ile ilgilidir. Binbaşı Gümüşpala, 1935 Aralık ayında çıkarılan Tunceli Teşkilat Kanunu çerçevesinde istihbarat subayı olarak 1936-1938 yılları arasında bölgede bulunmuştur. Yazdığı rapor, “Tunceli Vilayetinin 1931 Şubatından 1937 senesi Kanun-u Evveli nihayetine kadar 1936 ve 1937 senelerine ait iki senelik umumi ahvali raporudur” başlığını taşımaktadır.Rapor yedi başlık altında bölge halkının ırk, dil, din, mezhep, emlak, iskan ve geçim kaynaklarını ele almıştır.
GÜMÜŞPALA-GÜRSEL-ÖZDİLEK-MADANOĞLU : ORDUNUN VE SİYASETİN YENİDEN KURULMASI
Kanımca, İhtilalden sonra, Milli Birlik Komitesi ile Ragıp Paşa arasında tamamen askeri hiyerarşiden kaynaklanan sorunlar yaşanmıştı. Neticede o bir orgeneraldi. Eğer zamanında III. Ordu komutanı olarak tatmin edilmiş olsaydı, Milli Birlik Komitesi ile ilişkisi farklı olabilirdi. Genelkurmay Başkanlığına getirilmesine rağmen Eminsu listesine dahil edilmiş, (Emekli İnkılap Subayları) o da emekliye sevk edilmişti. İhtilalin genelkurmay başkanlığı konumundan uzaklaştırılarak, ordudan çıkarılan subaylarla aynı çizgiye gelmişti.
Artık III. Ordu komutanı değildi. Genelkurmay başkanı değildi. Korutürk gibi diplomatik bir görev de verilmemişti. Yani Milli Birlik Komitesinin mağdur ettiği çok sayıda generalden biri konumundaydı.
Ama, bütün bu kırgınlıklara rağmen yine de Milli Birlik Komitesi başkanı ve Devlet Başkanı Cemal Gürsel onun Ekrem Alican'ın Yeni Türkiye Partisi'nde yer almasını isteyecekti. Bunun yerinde olacağını telkin edecekti.
Sonuçta eski III. Ordu komutanı, eski genelkurmay başkanı, emekli orgeneral Ragıp Gümüşpala , Adalet Partisinin önder konumuna geldi. Parti büyük ölçüde Demokrat Parti kadrolarına ve tabanına dayanıyordu. Bu nedenle Ragıp Paşa, 27 Mayıs kadrolarına karşı bir paratoner işlevi görüyordu. Cemal Gürsel ile zaman zaman müfrit Adalet Partililer nedeniyle ilişkilerinde gerginleşmeler yaşamış olsalar da; onun Adalet Partisi'nin lideri olmasından memnundu.
RAGIP PAŞA İSMET PAŞA’NIN YANINDA YER ALMAK İSTEMİŞ
İlginç bir şekilde yakınlarda okuduğum bir yazıda, siyasi parti faaliyetlerinin serbest bırakılması aşamasında kendisi ile mülakat yapmaya gelenlere “siyasete girmesi söz konusu olursa herhalde İsmet Paşa'nın yanında olurum” dediğini okudum. Bu bana çok şaşırtıcı gelmedi doğrusu.
Nedenini şöyle açıklayabilirim: Gümüşpala tek parti rejimi ordusunda yetişmiş bir generaldi. Galiçya'da Filistin'de savaşmıştı. İki yıllık bir esaretten sonra milli mücadeleye katılmıştı. Mesleki kariyerininin önemli bir kısmı cumhuriyetin kurumsallaşma süreci ile örtüşmüştü.
Biyografisinden anlaşılacağı üzere, devlet anlayışının Cemal Gürsel, Fahri Özdilek ve Cevdet Sunay'dan çok büyük bir farkı olamazdı.
(İnönü ve Gümüşpala)
ORDUDA GERİLİM HATLARI VE TASFİYELER
Gümüşpala, 27 Mayıs ihtilali vuku bulduğunda üç ordu komutanından biriydi. Kanımca, gayri hiyerarşik bir ihtilal hareketi sonunda Gümüşpala’nın komitenin düşük rütbeli üyeleri ile çatışması kaçınılmazdı. Daha sonra komite kendi içinde de çatışmalar yaşadı. Bu nedenle 27 Mayıs’tan sonra orduda iki tasfiye hareketi yaşandı.
50’li yıllar boyunca, Ordu'da üç gerilim hattının varlığından söz etmek doğru olur. Birincisi Demokrat Partiye iyice angaje olmuş, içlerinde generallerin de bulunduğu kadrolar vardı. Bu durum, zaman içinde derin bir bölünmeye yol açtı. Örtülü partizan subaylar diyebileceğimiz bu kesimden bazıları Demokrat Partiden milletvekili seçildiler. İkinci fay hattını ise iktidarın devrilmesi sürecinde bitaraf görünen fiilen komitenin yanında yer almamış olanlar yaratıyordu. Bu kesime iktidarı desteklemeyen ama ihtilalcilerin yanında da yer almayan , “seyirciler” adını verebiliriz.
Üçüncü gerilim hattı ise komitenin içinde ortaya çıkmıştı. Komitede Albay ve altı rütbede uzun süreli askeri idare yanlısı radikaller vardı. Radikaller İsmet Paşa’ya karşıydılar. Otoriter bir rejim kurarak bir dizi reform yapmayı planlıyorlardı. Seçimlerin hemen yapılmasına ve iktidarın devredilmesini istemiyorlardı.
Bu grup, bir iç darbe ile iktidarı alabilirdi. Ama bir darbeyle uzaklaştırılabilirlerdi de. Öyle de oldu. Gürsel-Madanoğlu ittifakıyla komiteden çıkarıldılar. Siyasi tarihimizde 14’ler olarak anılan radikal grup bu suretle devre dışı kaldı. Ilımlı kanat bütün gerilimlere rağmen anayasal düzene ve çok partili siyasal hayata dönüş programını uyguladı.
Anlaşıldığı gibi, ihtilali yapan kadroların örgütlenme biçimi, rütbeler arası farklar, komitenin ordunun geri kalan kısmıyla olan ilişkilerini bozuyordu. Bu nedenle halledilmesi gereken pek çok mesele vardı.
Bu nedenle, Ordu'da büyük bir tensikata gidildi. Deniz Kuvvetleri Komutanı Fahri Korutürk dahil geniş bir emekliye sevk operasyonu kararı alındı. Komiteye sadakat sorunu çıkarmayacak yeni ve genç bir askeri hiyerarşi kuruldu. Başına da Cevdet Sunay getirildi. Benzer bir tensikat İttihat ve Terakki tarafından 1909'da gerçekleştirilmişti.
Gümüşpala 1960 Ağustosunda tasfiye edilmek yerine komiteye entegre edilebilirdi. Bunun neden gerçekleşemeyeceği hususunda spekülatif bir yazı yazmak mümkündür. Birinci Ordu komutanı Org. Fahri Özdilek ihtilale katılmıştı. İkinci Ordu komutanı Org. Suat Kuyaş bir süre tutuklu kaldıktan sonra tasfiye edilmişti. Üçüncü Ordu komutanı Org. Ragıp Gümüşpala ise, Cemal Gürsel faktörü devreye girdikten sonra ihtilale katıldı. Milli Birlik Komitesi yönetimine biat etti.
Gümüşpala’nın-kanımca- emekliye sevk edilmesinin asıl nedeni askeri yönetimin siyasi kadrosunun (Milli Birlik Komitesi) genişleme riskiydi.
ADALET PARTİSİNİ KİMLER KURDU?
Adalet Partisi’nin kurucular kadrosunda hemen fark edilen karma bir yapı vardır. Devrik ve kapatılmış Demokrat Parti ile ilgisi olmayan bir siyasi parti görüntüsü vermek için. Adalet Partisi'nin kurucu genel başkanı Gümüşpaladır. Diğer önemli kurucu simalar, Mehmet Yorgancıoğlu, Doçent Cevdet Perin, emekli Kurmay Albay Kamuran Evliyaoğlu, Profesör Ethem Menemencioğlu’dur. Adalet Partisi içinde müfrit partizanlar barındırmasına rağmen partinin seçimi kazanması halinde onu başbakanlığa ataması gayet normaldi.
GÜMÜŞPALA’NIN ÖNEMLİ ROLÜ
Gümüşpala emekliye sevk edildikten sonra kırgın bir şekilde İzmir'e gitti. Paşa, köşesine çekilince devrik demokratların arka plan kadrosu ondan yararlanmak istediler. Tıpkı 12 Eylül’den sonra münfesih Adalet Partisinin 80 öncesi kadrolarının Ali Fethi Esener Paşa'dan yararlanmak istemeleri gibi. Yasaklı sabık başbakan Demirel’in kadroları Büyük Türkiye Partisi olayında Ali Fethi Esener Paşa’yı parti genel başkanlığına seçmişlerdi.
Kenan Evren bunu bir aldatmaca olarak görmüş, “bir arkadaşımızı başlarına geçirerek bizi kandırdıklarını sanıyorlar” demişti. Bu tavrı MGK üyeleriyle birlikte yaptığı bir açık hava toplantısında kınamıştı. Kısa bir süre sonra Büyük Türkiye Partisi Milli Güvenlik Konseyi tarafından kapatıldı. MGK’nın 76 sayılı kararı ile.
Gümüşpala’nın Adalet Partisi ise kapatılma sınırından döndü. 1961’de. MBK yöneticilerinin sinirlerine dokunan AP’li müfritler Ragıp Paşa'nın denetimine bırakıldı. Zaman zaman gerilimler yaşanmasına rağmen, Adalet Partisi’nin kurulacak olan yeni demokrasinin ana direklerinden biri olması açısından varlığını sürdürmesi gerekiyordu.
Adalet Partisinin 1961’de kapatılmama sebebi budur. 1983'te ise koşullar farklıydı. Kenan Evren ve arkadaşları çok partili siyasi hayatı yeni aktörlerle kurmak istiyorlardı. Sınırlı sayıda mutemet parti ve siyasetçi ile süreci başlatmak niyetindeydiler. BTP bu nedenle kapatıldı. SODEP ve DYP bu nedenle veto edildi. Üç partili ve adayları veto sürecinden geçirilmiş bir seçim oldu
1983’deki seçim. 1961’de koşullar başkaydı. Gümüşpala ile Cemal Gürsel arasında zaman zaman gerilimler olmasına rağmen Adalet Partisinin yaşamasına ihtiyaç vardı. Gelecekti düzen açısından. Parti sınırda varlığını sürdürdü.Seçimlere girdi. İkinci parti olarak Meclis’e girdi. Ragıp Paşa, Partinin önderi olarak yeni demokrasinin kuruluş pazarlıklarında hep vardı. Yuvarlak Masa toplantılarında vardı. Gümüşpala AP adına konuşuyordu. İsmet Paşa CHP. Ekrem Alican YTP, Ahmet Oğuz CKMP adına. Bir tarafta Milli Birlik Komitesi ve Devlet Başkanı Gürsel, öbür tarafta siyasi partiler vardı. Gümüşpala, 5 Eylül ve 24 Ekim görüşmelerinde Adalet Partisi'ni temsil etti ve protokolleri imzaladı. Bu önemlidir.
TBMM açılıp, anayasal kurumlar çalışmaya başladıktan sonra Ragıp Paşa, Türkiye tarihinin ilk koalisyon hükümetinde şahsen bulunmadı. CHP-AP koalisyonunda yerine partinin kurmaylarını görevlendirdi. Adalet Partisinden nnlar bakan oldular. Gümüşpala hükümetin dışında kaldı.
Zaten bu koalisyon hükümeti çok uzun ömürlü de olamadı. Talat Aydemir başkaldırısı ve demokratların affı meselesi yüzünden koalisyon dağıldı. Bence Gümüşpala'nın hükümette görev almama nedeni sadece siyasi değil kişisel çekinceleri olmasından dolayıdır.
1963 MAHALLİ İDARELER SEÇİMLERİNİN GETİRDİĞİ DEĞİŞİKLİKLER
1963 yerel seçimlerinden sonra çok açık bir şekilde şu belli olmuştu: CHP güç kaybetmeye devam ediyordu. Karşısındaki partilerden sadece Adalet Partisi güçleniyordu. Yeni Türkiye Partisi ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi seçmen nezdinde pek iltifat görmüyordu. İlk genel seçimde iktidara gelebilecek parti Adalet Partisi gibi görünüyordu.
Adalet Partisi’nin CKMP, MP ve YTP aleyhine büyümesi, bu iki partinin milletvekili ve senatörlerinde yeni arayışlara neden olacaktır. Bu partilerden CHP ve Adalet Partisine geçişler oluyordu. 1961’in olağan üstü koşullarında kurulan siyasal partiler düzeni, mahalli idareler seçimleri, milletvekili ara seçimleri ve senato üçte bir yerileme seçimleri neticesinde yeni bir düzleme girmiş bulunmaktaydı. Siyaset adamları ve partiler taşları yeniden dizmek zorundaydılar. Siyasette yeni dinamikler söz konusu olmuştu.
1964 YILI SİYASETE YENİ NELER GETİRMİŞTİ?
1964 yılı başından Ragıp Gümüşpala’nın ölümüne kadar olan süreçte Türkiye’nin siyasal gelişmelerini kısaca gözden geçirmek gerekirse, Ocak başında, İsmet Paşa’nın kurduğu üçüncü koalisyon hükümeti 2225 oyla güven oyu alabilmişti. Bu oldukça zayıf bir çoğunluk demekti.
İnönü hükümetini bu kez bağımsız milletvekillerinin desteği ile kurabilmişti. Meclis’te siyasal dalgalanmalar nedeniyle epey geniş bir bağımsızlar topluluğu oluşmuştu.
Bu hükümet, İnönü’nün cumhuriyetin başından itibaren kurduğu 10. Hükümetti. 1965’de Suat Hayri Ürgüplü hükümeti kurulanan kadar İnönü’nün bu zayıf destekli hükümeti görevde kaldı.
7 HAZİRAN 1964: SENATO 1/3 YENİLEME SEÇİMİ
Senato 1/3 yenileme seçimleri yapılmadan seçim kanunu değiştirildi. 1961 demokrasisi kurulurken Millet Meclisi için nispi temsil, Cumhuriyet Senatosu seçimleri için çoğunluk sistemi uygulanması kararı alınmıştı. Seçim kanunları 1961 Kurucu Meclisinden böyle çıkmıştı. Ancak bu düzenleme, bir vilayette seçimi önde bitiren partinin bütün senatörlükleri kazanması anlamına geliyordu. Kanun değiştirildi. 1966’da bir kez daha değiştirilecek.
1964 ilk üçte bir yenileme seçimlerinde nispi temsil, 1966 senato yenileme seçimlerindeyse milli bakiye sistemi uygulandı. Bu sayede Fatma Hikmet İşmen TİP’ten Kocaeli senatörü seçilebildi. Senato seçimleri 26 ilde 7 Haziran tarihinde yapıldı. Gümüşpala’nın vefatından hemen sonra. Bu seçimler sonucunda Adalet Partisi 31, Cumhuriyet Halk Partisi 19 senatörlük kazandı. Bir aday da bağımsız Senatör olarak senatoya girmeyi başardı.
KIBRIS MESELESİ İNÖNÜ’YÜ VAZGEÇİLMEZ BAŞBAKAN KONUMUNA GETİRİYOR
Kıbrıs meselesi dolayısıyla ABD-Türkiye ilişkileri gerginleşmişti. İnönü'nün meşhur demeci ABD’de Türkiye’nin Batı ittifakına sadakati konusunda tedirginlik yarattı. Başkan Johnson İnönü'yü aslında 1962'den beri tanıyordu. 1962 yazında Başkan Yardımcısı olarak Türkiye’ye gelmişti. İnönü başbakandı. Johnson sadece Ankara'yı ziyaret etmemiş, başka Ortadoğu ve Doğu Akdeniz ülkelerine de gitmişti. Başkan John F. Kennedy 22 Kasım 1963’te Dallas’ta öldürüldü. Hala tam manasıyla çözülememiş bir suikast neticesinde. Türkiye'yi Kennedy’nin cenazesinde Başbakan İsmet İnönü temsil etti.
Cumhurbaşkanının gitmesi daha uygun olurdu ama Cemal Gürsel'in sağlığı epeydir hiç iyi değildi. Kurucu Meclisin açıldığı günlerden beri rahatsızdı. Kısmi felç geçirmişti.
İnönü daha önce hiç Amerika'ya gitmemişti. Kennedy’nin cenazesi ilk ABD ziyaretinin nedeni oldu. Johnson başkanlık mevkiine geçtikten sonra bu ilk görüşmeleri olacaktı. Bu görüşmenin bir taziye görüşmesi ötesinde bir mahiyeti olduğunu tahmin etmiyorum.
Bu arada, ABD Türkiye'nin Kuzey Atlantik İttifakından özerk bir Kıbrıs politikası belirlemesinden hiç hoşnut değildi.
Kıbrıs Türklerinin EOKA tarafından katledilmesi ABD’yi pek ilgilendirmemişti. O sıralarda Kanlı Noel olayı gerçekleşmişti. ABD açısından olay, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir iç güvenlik meselesi idi. Türkiye bu işe müdahil olmamalı idi.
İSMET PAŞA’NIN DEMECİ – BAŞKAN JOHNSON’UN MEKTUBU
Neticede, İnönü’nün 5 Nisan 1964 demeci olayı patladı. Başbakan İnönü Time dergisine verdiği demeçte şöyle diyordu: “müttefiklerimiz tutumlarını değiştirmezlerse Batı ittifakı yıkılabilir yeni şartlarda yeni bir dünya kurulur ve Türkiye'de bu dünyada yerini bulur.” Bu açıklama, ABD politikalarına bir meydan okumaydı. Daha açık bir ifade ile, Türkiye gerekirse NATO’dan çıkabilir anlamına geliyordu. Gerçi daha sonraki aylarda İsmet Paşa, ABD politikasını iyice yumuşatmış olsa da bu çok ciddi bir çıkıştı.
Bu demeç yayınladığı anda, ABD ‘de iktidar çevreleri Böylesine milliyetçi bir başbakanın sorunlar yaratacağını anlamış ve alternatif birilerini aramaya başlamış olmalıdırlar.
Bu alternatif, 27 Mayıs kırgınlıkları nedeniyle liberal görülen yaşlı emekli bir orgeneral olamazdı. Yeni isim, ABD politikaları ile uyumlu genç dinamik bir aktör olmalıydı. Bunun kim olduğunu biliyoruz: Yüksek İnşaat Mühendisi Süleyman Demirel.
Bir süre sonra Johnson Mektubu olayı kamuoyunun gündemine bomba gibi düştü. Mektubun tam içeriği yıllar sonra açıklanacaktı. Hürriyet gazetesinde. Başkan Johnson mektupta özetle Türkiye'nin NATO ittifakının bir üyesi olarak kendisine verilen silahlarla Kıbrıs'a müdahalede bulunamayacağından söz ediyordu.
Mektup, 1946'da İstanbul Limanında büyük bir hayranlıkla karşılanan Missouri Uçak Gemisinden ve Kore'deki anti komünist ittifaktan sonra biz Türkler açısından epey şok edici oldu. ABD’nin tutumu büyük hayal kırıklığı yarattı Demokrat Parti iktidarı boyunca devam eden Türkiye övgüsü sona ermiş, ülkemiz ABD başkanı tarafından azarlanmıştı. Türkiye ABD ilişkilerinde bir daha 50’lerin başındaki gibi yakınlaşma mümkün olmayacaktı. ABD’nin Türkiye’yi dize getirmek için 1974'ten sonra uyguladığı silah ambargosu ilişkilerin büsbütün soğumasına neden olacaktı.
Johnson mektubu, Türk kamuoyunda tepki ile karşılandı. İnönü’nün tutumu karşısında Başkan Johnson durumu düzeltmek ihtiyacı duydu. Bir çeşit “maksadımı aşan bir şekilde anlaşıldım” tavrı idi bu. Türkiye başbakanını ABD'ye davet etti. Başkanlık özel uçağını göndererek misafirini aldırdı. Tarih. 22 Haziran 1964.
GÜMÜŞPALA NEDEN BAŞBAKAN OLMADI
Gümüşpala’nın AP başkanı olduğu dönemde İsmet Paşa hep başbakanlık korumunda olmuştur. İnönü, biri Adalet Partisi ile olmak üzere üç koalisyon hükümeti kurmuştu.
1963 sonunda, İnönü Kennedy’nin cenazesine katılmaya gittiğinde koalisyon ortakları hükümetten çekilmişlerdi. 1964 başında CHP dışındaki partiler Ragıp Gümüşpala başkanlığında bir araya gelerek bir hükümet kurabilirlerdi.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel hükümeti kurma görevini Gümüşpala’ya verdi de. Ancak Gümüşpala görüşmelerden sonra görevi iade etti. Oysa ki AP mahalli idareler seçimlerinden başarı ile çıkmıştı.
CHP dışındaki partilerin hükümet kurmak konusunda çekingenliğinin nedeni Kıbrıs sorununda geriliminin artmasıydı. Kanımca uluslararası konjonktürün gergin olduğu bir ortamda Cumhuriyet Halk Partisi dışındaki siyasi partiler sorumluluk almak istememişler, Türkiye'yi yönetme görevi gene İsmet Paşa'nın omuzlarında kalmıştı.
İKİ ÖNEMLİ KONU: TALAT AYDEMİR BAŞKALDIRILARI VE DEMOKRATLARIN AFFI MESELESİ
İnönü'nün başbakanlığı döneminde iki Talat Aydemir başkaldırısı oldu: 1962-1963. Diğer önemli konu Yassıada Yüksek Adalet Divanı mahkumlarının affı meselesiydi. Suiistimalci sağ tarih yorumlarının iddialarının tersine İnönü mahkumlarının affı konusunda daima samimi girişimlerde bulunmuştur. Ancak konjonktür müsait değildi. Af karşıtı güçlü bir cephe vardı. Demokrat Parti'nin yeniden canlanması anlamına gelecek her türlü girişime karşı idiler. Demirel’in tek başına iktidara geldikten sonra bile yapamadığını İnönü zayıf koalisyonlarla hiç yapamazdı.
Celal Bayar'ın sağlık gerekçesiyle tahliye edilmesi girişimi bile tepkiyle karşılanmış, şiddet olaylarına neden olmuştu. 1965'te parlamentoya giren Türkiye İşçi Partisi bile siyasi hakların iadesi kanun teklifine olumsuz oy vermişti. Demokrat Parti iktidarının bıraktığı tepki mirasını anlamak bakımından TİP’in tutumu anlamlıdır.
BENİ KUŞKUYA DÜŞÜREN NOKTA: JOHNSON MEKTUBU GÜMÜŞPALA’NIN ÖLÜMÜNE TESADÜF ETMİŞTİ
1961 Şubat'ından beri Adalet Partisi'nin genel başkanı olan Emekli Orgeneral Ragıp Gümüşpala, Ortaköy Lido Otelinde-6 Haziran 1964 günü-vefat etti. Lido Oteli 60’lar İstanbulunda önemli bir dinlenme ve konaklama mekanıydı. Reina’nın olduğu yerdeydi.
AP Genel başkanı İstanbul’a, seçim gezilerinin son durağı olarak gelmişti. Gümüşpala’nın hayata veda ettiği gün, Başkan Johnson’un mektubunun iletildiği gündü.
(Ortaköy Lido Reina’nın olduğu yerde idi. Resimdeki havuzlu Otel)
Bu zamansal örtüşme, benim yakın zamanlara kadar Gümüşpala’nın ölümüyle Amerikan istihbarat örgütünün Dünya ölçeğinde uyguladığı senaryolardan birinin Türkiye siyasetinde devreye sokulduğu gibi bir intiba edinmeme yol açmıştır. Kafamda iki olay arasındaki şöyle bir bağlantı kuruyordum. ABD'nin bu işte kesin dahli var diye düşünüyordum.
Müsaadenizle niye böyle düşündüğümü açıklamak isterim.
1950'de Ordu'da İnönü devrinden kalma kadrolardan memnun olmayan ABD'nin, DP iktidarı ile birlikte, Abdurrahman Nafiz Gürman ekibine yönelik bir tasfiye operasyonu yaptığını düşünüyordum. Bu defa da iktidara gelmesi muhtemel partinin yönetimine ilişkin bir operasyon yapıldığından kuşkuluydum. 1950’de Gürman gitmiş, yerine Yamut’un Amerikancı ekibi getirilmişti. Orduda tek parti devri erkanı harbiyesi tasfiye edilmiş, yerine NATO’cu bir ekip getirilmişti.
Gümüşpala’nın ani ölümünü de benzer bir operasyon olarak yorumluyordum. Malum ABD böyle şeyler yapabilir. Mahalli idareler seçim sonuçları yakın gelecekte iktidar değişikliğini zaten gösteriyordu. İnönü’ye alternatif sağ bir partinin iktidara geleceği aşağı yukarı kesin görünüyordu. Bu parti Adalet Partisi idi. Ama, parti önderliği aynı kalacak mıydı? Sorun burada idi.
ABD'ye göre. partinin önderi yaşlı bir emekli orgeneral olamazdı. Gümüşpala, siyasi profil olarak ABD beklentilerini karşılayabilecek biri değildi. Bu nedenle kalp krizi süsü verilmiş bir CIA operasyonu kuşkusunu hep duymuşumdur. Ama bu yazıyı yazarken başvurduğum kaynaklar böyle olmadığını -yanıldığımı-gösteriyor.
GÜMÜŞPALA’NIN ÖLÜMÜ ÜZERİNE YANLIŞ DÜŞÜNCELERİM
Gümüşpala 1897 doğumluydu. Emekli bir general olarak 1963 Kasımında yapılan mahalli idareler seçimlerinde epey yorulmuştu. Parti seçimlerden başarı ile çıkmıştı. 1964 üçte bir Senato yenileme seçimlerinden parti lideri olarak çok seyahat etmişti. Ülkeyi neredeyse baştan başa seçim faaliyetleri nedeniyle turlamıştı.
Epey yorucu bir programı olmuştu. Seçim yapılacak illerde toplantılara bizzat katılmış konuşmalar yapmıştı.
1963 Kasımında yapılan mahalli idareler seçimlerinde partinin başarılı olması onu daha büyük bir heyecanla Senato ara seçimlerinde şevkle çalışmaya sevk etmişti.
Mahalli idareler seçimleri sonrasında kalp krizi geçirmiş ve tedavi edilmişti. Daha önce de kalp spazmları geçirmiş. Senato üçte bir yenileme seçimleri nedeniyle, 16 Mayıs'tan itibaren Artvin'den başlayarak seçim yapılacak bütün vilayetleri dolaşmıştı. Tabii ki böyle bir tempo, kalp krizi geçirmiş biri açısından büyük risk almaktı. En son durak İstanbuldu. 95 yaşındaki annesini ziyaret etmişti ölümünden bir gün önce.
Gümüşpala’nın ölümünün safahatını şöyle özetlemek mümkün: Ragıp Paşa, 6 Haziran günü 01.30'da doktorlar yanında iken vefat etmiş. Ben ölü bulundu sanıyordum doğrusu. Seçim seyahatleri sırasında kendisine refakat eden bir doktor varmış: Ankara Senatörü Prof.Dr. Celal Ertuğ. Ertuğ’un evi zaten Bebek’te imiş.
Ragıp Paşa fenalaşınca Celal Ertuğ ve arkadan Ekrem Şerif Egeli de çağrılmış. İki doktor Ragıp Paşa'ya müdahale etmişler. Eski yaveri-belki de adaylardan biri -Sabit Ünsal'ın verdiği bilgilere göre, Gümüşpala annesini ziyaretinin ertesi gün fenalaşmış; doktorlar yetişmişler. saat 11.00'den itibaren Şifa Yurdundan oksijen çadırı getirilmiş. Şifa Yurdu, şimdilerde Alarko Holding’in kullandığı Zekiye Sultan’dan kalma arazi üzerine yapılmış Dr. Asım Onur ailesine ait ünlü bir özel hastane idi. Gümüşpala’ya müdahaleye devam edilmiş; sonuç alınamamış. Müdahalelere rağmen Paşa hayatını kaybetmiş. Yani olay sandığım gibi cereyan etmemiş. Paşa, siyaset heyecanı ile, konuşmalar yaparak Diyarbakır'dan İstanbul'a kadar uzun bir araba seyahati ile gelmiş.
Daha önce geçirmiş olduğu kalp krizleri ve uzun seyahatlerin verdiği bedeni yorgunluk bence olayı açıklıyor. Yaşlı bedeni bu yorgunluğa dayanamıyor.
Paşa’nın vefatını, ABD’nin Ortadoğu Planlarında daha rahat çalışabileceği bir politikacıyı öne çıkarmak için yapmış olduğu bir operasyon olarak düşünmüştüm. Doğru değilmiş.
GÜMÜŞPALA SİYASETİ BAŞGİL’DEN DAHA İYİ OKUMUŞTU
Gümüşpala, çok partili siyasi hayata geçişin koşullarını gayet gerçekçi bir şekilde okumuştu. Benim düşüncem budur. Mesela Ord. Prof . Ali Fuat Başgil Hoca ile karşılaştırıldığında. Önderi olduğu parti Kurucu Mecliste yoktu. Parti anayasal düzenin kurulmasına katkıda bulunmamıştı.
Yaşadığı asıl sıkıntılı dönem, elbette Yuvarlak Masa Toplantılarının yapıldığı dönemdir. (Temmuz-Ekim 1961) Parti içinden ve dışından gelen baskılara rağmen (Başgil-Yorgancıoğlu çevresi) 24 Ekim protokolüne sadık kalarak yeni rejimin önünü açmıştır.
Gümüşpala, yeni rejime yönelik provokasyonlara karşı İsmet Paşa faktörünün ne denli önemli olduğunu biliyordu. Ragıp Paşa, Adalet Partisi’nin genel başkanı olarak elbette İnönü’nün siyasi hasmı idi. Ama onun kimliğinde bir muhalefetin varlığı siyasi çatışmanın varabileceği çizginin daima biraz gerisinde kalmasına imkan sağlıyordu. Yeni rejimin ikili sigortası onlardı: İnönü ve Gümüşpala.
BİR SİYASET ADAMI OLARAK GÜMÜŞPALA
60’ların Akis Dergisinde, Gümüşpala’yı siyasete giren diğer generallerle karşılaştıran bir yazı gördüm. Yazı küçümseyici bir dille kaleme alınmış, Ragıp Paşa’nın siyasete girişi Mareşal Fevzi Çakmak’ın Demokrat Parti çevresi tarafından siyasete çekilmesine benzetilmiş. Ben aynı kanaatta değilim. Kanımca ancak şekli bir benzerlik kurabilir bu iki olay arasında. Mareşal’in muhalefet saflarına katılması, Demirel-Sunay ikilisi tarafından Genelkurmay başkanlığından alınan Cemal Tural'ın Millet Partisi macerasına benzetilebilir.
Siyasete atılmış diğer generallerle karşılaştırmak gerekirse, 1983’de Kenan Evren ve MGK tarafından iktidara mahkumiyet planı çerçevesinde desteklenen Org. Turgut Sunalp’in MDP’si tam bir fiyasko ile sonuçlanmıştı. Ondan önce, başka benzer başka bir olay da Emekli Orgeneral Ali Fethi Esener'in büyük Türkiye Partisi genel başkanlığıdır. BTP, 40 gün siyasi faaliyette bulunmuş ve Milli Güvenlik Konseyi kararıyla kapatılmıştır.
Esener’in BTP liderliğini- siyasi işlev açısından değerlendirildiğinde- Gümüşpala’nın Adalet Partisi liderliğine daha fazla yaklaştırabiliriz. Bu örnekler topluca değerlendirildiğinde başlangıçtaki tecrübesizliğine rağmen parti önderliği performansı açısından en başarılı emekli general siyasetçi Ragıp Gümüşpala’dır diyebilirim.
Emekliye sevk edildikten sonra, İnönü'nün yanında siyasete girmeyi düşünen Ragıp Gümüşpala, Adalet Partisine genel başkan olduktan sonra İnönü'nün en ciddi rakibi olmuştur.
Eğer ömrü vefa etseydi 1965 seçimlerini yine Adalet Partisi kazanabilirdi. En azından birinci parti olarak CHP karşıtı bir koalisyonun başında başbakan olarak Gümüşpala’yı görebilirdik.
Eğer böyle olsaydı; 1961 demokrasisi, seçim kazanmış bir emekli Orgeneral Parti önderi görmüş olurdu.1965 seçimleri sonrasında başbakan Demirel değil Gümüşpala olabilirdi.
Çok Okunanlar
Narin Güran cinayetinde Salim Güran’ın avukatından şok iddia
Onlarca kişi bir çocuğu istismar etti, hepsi serbest bırakıldı!
Gelinim Mutfakta 9 Aralık Pazartesi puan durumu: Günün birincisi kim oldu?
MasterChef Türkiye 8 Aralık 2024 yarışmaya veda eden isim kim oldu?
Bizim Devlet’in aklı... ABD Derin Devletinin 9 yıl önceki planı!..
Emeklilerin 2025 maaş artışı ne kadar olacak?
BEDAŞ 9 Aralık'ta İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Isparta'daki helikopter kazasında kahreden ayrıntı ortaya çıktı
Cem Davran'ın konuşması ödül törenine damga vurdu
TFF, Barış Alper'in sakatlığını incelemeye aldı: Barış Alper'in son durumu ne?