Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,6128
Dolar
Arrow
34,0672
İngiliz Sterlini
Arrow
44,5927
Altın
Arrow
2744,0000
BIST
Arrow
9.649

İsmet İnönü- Lyndon Johnson görüşmeleri

JOHNSON’UN BAŞKAN  YARDIMCISI  İKEN  TÜRKİYE’YE GELİŞİ 

İnönü, Lyndon B. Johnson’la   1962, 1963 ve 1964’de olmak üzere üç kez görüşmüştür. 

Birincisinde Johnson  başkan  yardımcısı sıfatıyla Türkiye’ye gelmişti. Cumhurbaşkanı  Gürsel  ve   Başbakan  İnönü  ile   görüşmüştü. (26-30 Ağustos 1962) İkincisi, John F. Kennedy’nin cenaze törenine  katılma,  üçüncüsünde  ise   Kıbrıs  meselesini görüşmek üzere  ABD başkanı  tarafından   davet edilmişti. 

1961-1965 arası bu dönemde  İnönü  Türkiye’nin  başbakanıdır. Görüşmeler 1962-1964 yılları  arasında  oldu.   İlkinde Johnson Türkiye’ye geldiği zaman   İnönü, Talat Aydemir’in   birinci   darbe girişimini halletmiş, Anayasa Mahkemesinin kuruluş yasasını çıkarmış, yeni anayasal düzeni kurma sıkıntılarının-bir ölçüde- üstesinden gelmişti.  Fakat af meselesi yüzünden Adalet Partisi koalisyonu  bozmuştu: 25 Haziran 1962.   

İnönü ikinci koalisyon hükümetini (Yeni Türkiye Partisi (YTP)  ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP)  ile  kurmuştu. Bu koalisyon CKMP’de  bölünmeye  yol açmıştı. Partili milletvekillerinin  hükümete   girmeye istekli olmalarına  içerleyen parti lideri CHP ile koalisyona şiddetle  karşı  idi. 

Osman Bölükbaşı  yeminli bir İnönü düşmanıydı. Tarihi ve kişisel nedenlerle. Parti çoğunluğu  koalisyona  girme  yanlısı olduğu için  partisinden  istifa etti. 50’lerdeki  partisini   aynı adla  yeniden  kurdu:  Millet Partisi. 

İşte Johnson geldiğinde, görevde olan  hükümet buydu. İnönü başkanlığında   II. Koalisyon hükümeti.  

İnönü  üçlü koalisyonun  başındaydı. İçerde DP’lilerin affı meselesi gerginliği  sıcaklığını  koruyordu. Bu çoğulculuk  aslına bakılırsa hükümetin zayıflığına da işaret etmekteydi. 

ZİYARETİN AYRINTILARI : 26-30 AĞUSTOS 1962 

Johnson  Türkiye’yi 1962’de dört gün süreyle  ziyaret  etti. Başkan  yardımcısı  sıfatıyla.  adeta  şenliklerle  karşılandı.   Bu nitelikte bir ABD sempatisi  üçüncü  kez tekrarlanıyordu. Birincisi  1946’da Missouri  uçak gemisinin İstanbul  limanına gelişi idi. Resmi gerekçe  büyükelçimiz  Münir Ertegün’ün  cenazesinin getirilmesi  idi. Gerçek gerekçe ise Türkiye’yi  anti-komünist bloka  dahil etmekti. Türkiye de  zaten bu yola çoktan girmişti. 

İkinci   “seni seviyoruz Amerika Şenlikleri” Demokrat Parti  iktidarında  oldu.   1959’de Başkan Eisenhower Ankara’ya  geldi.  

Johnson’un   gelişi  üçüncüydü. Ziyaretin  asıl amacı, Kennedy’in   Berlin konuşmasında  vurguladığı “ Ich bin ein Berliner”  sözlerinin  atyapısını oluşturmaktı. Bu amaç, anti komünist  cepheyi tahkim etmekti.

 Bu gezi sırasında Türkiye  ve Yunanistan arasında tırmanmakta olan  Kıbrıs gerilimini düşürmek,  iki müttefik ülkeyi  silah ve para  yardımı ile tatmin etmek ve Türkiye’nin  komşusu  olan iki  ülkede (Suriye ve Irak) Sovyet  yanlısı BAAS  rejimlerini   tecrit etmekti. 

Johnson’un bu gezisi sadece Türkiye   için  planlanmış değildi. İran,  Lübnan, Kıbrıs Cumhuriyeti  ve Yunanistan da programa  dahildi. Yunanistan ‘da  Karamanlis başbakandı.  

Johnson gezisini İzmir ve İstanbul’a  giderek  tamamladı. Coşkulu bir şekilde karşılandı.  Türkiye’den Kıbrıs’a geçti. Kıbrıs Cumuhuriyeti  cumhurbaşkanı Makarios ile görüştü. 

(Johnson Ankara’da 1962) 

Bu ziyaretlerin amacı, hür dünyada safları  sıklaştırmak, Sovyetler’in  transfer ettiği Küba, Mısır, Suriye  ve Irak’ı da  komşularından  tecrit etmek amacını  güdüyordu. 

Johnson’un Doğu Akdeniz  ve Ortadoğu  gezininin ABD açısından  başarılı geçtiğini  söylemek  doğru olur. ABD hür dünyanın patronu olduğunu tescil ettirmiş oldu. 

ABD’DE  DEMOKRATLAR İKTİDARDA: KENNEDY BAŞKAN 

ABD İkinci Dünya Savaşından Başkan Harry S. Truman ile çıkmıştı. Truman  30’lardan  beri devam eden Demokrat  başkanlar  döneminin  sonuncusu olmuştu.  

Soğuk savaş  tırmanırken  ABD’de iktidar  Cumhuriyetçi  partiye geçti. Bu değişiklik  Amerikan siyasetinde muhafazarlık demektir. Alman kökenli bir Amerikalı olan Eisenhower iki dönem   başkanlık  yaptı. 

Soğuk  savaşın tırmanışını   Türkiye, Demokrat Parti ile  ABD ise Cumhuriyetçi  parti  ile karşıladı.  1960 başkanlık seçiminde  durum tersine döndü. Demokrat John  F. Kennedy,  Cumhuriyetçi  aday Richard Nixon karşısında  seçimi kazandı. 

Kennedy senatörlüğünden  itibaren yetenekleri  ile dikkat çeken  bir politikacıydı. Fırtınalı hususi hayatı, hitabeti ile karizmatik lider tipinin  iyi bir örneğiydi. 

Kennedy Berlin duvarı önünde,  yaptığı konuşmayla  hür dünyanın sözcülüğünü üstlenmişti. Bu aynı zamanda  önderlik demekti. Bu  tarihi  konuşmada yanında Hür Berlin’in  belediye başkanı Willy Brant da vardı. Brant daha sonra SPD’den  başbakan olacak. 26 Haziran 1963 tarihli  konuşmadan şu ünlü  söz zihinlerde  kalmıştır:  “Ich bin ein Berliner” 

Suikast aynı yılın  sonunda gerçekleşti. Başkanlık makamı boşaldı. Kennedy başkan seçilirken, başkan yardımcısı  olarak Johnson’u göstermişti. O tarihte hiç kimse başkanın  bir suikaste kurban gideceğini ve anayasa gereği Johnson’un  başkan olacağını  kimse tahmin edemezdi. 

KENNEDY’NİN CENAZE  TÖRENİ VE İNÖNÜ’NÜN  ABD’YE GİTMESİ 

ABD’nin 35. Başkanı John F. Kennedy 22 Kasım 1963’te Dallas’ta öldürüldü. Suikast uluslar arası   toplumda  şok edici bir  etki yarattı. Cenaze törenine   birçok ülke en üst düzeyde katıldı. 

Cumhurbaşkanı Gürsel’in sağlık durumunun  iyi olmaması ( kısmi felç)  siyasi sorumluluk  makamında İnönü’nün bulunması gibi nedenlerle  başbakanın   dışişleri   bakanı ile birlikte  törene   katılması kararlaştırıldı.  Dışişleri Bakanı uzun yıllar ABD’de Büyükelçilik yapmış olan Feridun Cemal Erkin idi. İnönü eşi Mevhibe  Hanımı da  yanında götürdü  cenazeye. 

ABD anayasasına  göre başkan yardımcısı Johnson  hemen  başkanlık yetkilerini kuşandı.  Johnson’un- iki saat içinde-uçakta yeminle hızla göreve başlaması  yürütmenin kesintisizliği kadar   nükleer silahların  şifrelerinin yeni  sahibine hemen devri ile ilgili olduğunu sanırım. 

İnönü-malum- Johnson’u 1962’den tanıyordu. Başkan yardımcısı olarak.   Uzun sayılabilecek o ziyarette bu iri cüsseli Texaslıdan pek  hoşlanmadığı  söylenir. Hükümetinin  düşürülmesi üzerine ABD ziyaretini  uzatmadan  ülkeye döndü. Cumhurbaşkanına istifasını  sundu. 

Cenaze  töreni 25 Kasım 1963’de yapıldı.  Kennedy Arlington Devlet  Mezarlığına defnedildi. 28 Kasım’da Baltimore’a, 29 Kasım’da New York’a uğrayarak  Türkiye’ye döndü.  

JOHN F. KENNEDY  SUİKASTİ VE BAZI KUŞKU VERİCİ HALLER 

Suikastçi  olarak teşhis edilen  kişinin (Lee Harvey Oswald)  herkesin gözünün önünde öldürülmesi,  Oswald’ı öldüren Jack Ruby’nin  Marilyn Monroe ile yakın  ilişkiler  içinde olması,  karanlık ilişkilerinin olması,  suikastte  kullanı silahtan çıkan  mermi sayısı  ile Kennedy’i işaret  eden  toplam mermi  sayısının çok farklı olması (3’e 8) görgü tanıklarının beyanlarının kuşku verici olması gibi. 

Veriler olayın birden fazla  kişinin içinde bulunduğu örgütlü bir eylemi gösterirken, Başkan Kennedy’nin daha önce Rusya’ya kaçmış oradan  bir Rus  sevgili  ile  geri  dönmüş bir deniz piyadesi  tarafından  tek başına  yapılan bir eylemle  öldürülmüş olduğunun  resmen kabul edilmesi tuhaftır. 

Otopsi raporunda,   soruşturma komisyonunda  ve yargı kararlarında  suikastin tek kişi tarafından  planlandığı  ve gerçekleştirildiği  konusunda ittifak olması  beni   kuşkulandırıyor. Bunlar  yazımız açısından  tali  konular  elbette. 

(Johnson uçakta  yemin ediyor) 

KENNEDY’NİN  CENAZESİNDE İKEN İNÖNÜ’NÜN   DÜŞÜRÜLMESİ 

İnönü, Kennedy’nin  cenazesi için ABD’ye gitmeden kısa bir süre önce,   yerel seçimler yapılmıştı. 17 Kasım 1963.  CHP gerilemiş, oy oranı düşmüştü. Ama seçimlerin  asıl büyük kaybedeni  YTP ve CKMP idi. Onların  seçmen tabanı  erimişti. Seçimlerin  galibi  Adalet Partisiydi. 

Seçim sonuçlarının  muhasebesi yapılırken,  Kennedy Suikasti gerçekleşti. 22 Kasım 1963. Başbakan İnönü cenaze törenine katılmak  üzere  ABD’ye gitti. Kendisine Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin ve eşi Mevhibe Hanım eşlik etti.

Seçim  sonuçlarından  paniğe kapılan  YTP- Başbakan’ın dönüşünü beklemeden- koalisyondan  çekilme kararı  aldı.  II. İnönü  hükümeti  düştü. Yani  İnönü, Başkan Johnson ile görüşürken düşürülmüş bir hükümetin  başbakanı idi. Bu nedenle  görüşme, siyaseten  karşılığı olmayan bir görüşme oldu.  

İnönü,  seçimlerde  güç kaybetmiş ve  Adalet Partisi’nin  arkasına  düşmüş bir partinin  genel başkanıydı artık. Parti yönetimi hükümette kalmanın  muhalefetteki Adalet Partisine yaradığını  düşünüyordu.  Bu nedenle yeni hükümetin kurulmasına  CHP’nin katkıda  bulunmamasını savunuyordu.  İnönü de bu düşüncede idi. 

Cemal Gürsel, İnönü’nün istifasından sonra, hükümeti  kurma görevini Adalet Partisi  Genel Başkanı   Ragıp Gümüşpala’ya verdi.  O da hükümeti kurma konusunda  pek istekli değildi. 

CHP’yi dışarda bırakacak bir koalisyon  fikir olarak  iyiydi. Ama  muhtemel  partnerler umut verici  değildi.    Rakip partilerdi. Neticede Gümüşpala zaten kerhen yürüttüğü  hükümeti kurma görevini  iade etti. 

Bu arada Kıbrıs meselesi  büsbütün alevlenmişti.   Kanlı  Noel ile başlayan Türklere  yönelik etnik temizlik uluslar arası kamu oyunun gözleri önünde pervasızca  devam ediyordu:  20 Aralık 1963.  Adadaki  Türk birliği ve Birleşmiş Milletler  gücü   süreci durduracak  askeri kapasiteye sahip  değildi. 

ÜÇÜNCÜ KEZ  İNÖNÜ  HÜKÜMETİ 

Böylesi bir ortamda  hiçbir parti  hükümet sorumluluğunu almak  istemiyordu. Gene iş başa düşmüştü.  İnönü, ülkeyi  hükümetsiz  bırakmamak için 33 bağımsız  milletvekili ile birlikte hükümeti kurdu. Bu  bir azınlık hükümeti idi.  Arkasında yeterli sayıda milletvekili   desteği yoktu. 

İnönü, hükümet  programını   okudu ve  meclise  seslendi. “eğer bu hükümet  güvenoyu alamazsa  bundan sonra  beni  zor bulursunuz” İnönü şunu demek istemişti.  Hiçbir parti sorumluluk almak istemiyor. Ben ülkemiz için bu sorumluluğu alıyorum. Eğer güvenoyu vermezseniz   bunun vebali  altında  kalırsınız. 

Yeni Türkiye Partisi  İnönü’nün resti karşısında  olumlu oy verme kararı aldı ve  III. İnönü hükümeti 225 oyla güvenoyu aldı. 

 İnönü  ikinci koalisyonda Aydemir’in ikinci başkaldırısı ile zor başa  çıkabilmişti.  (20-21 Mayıs 1963) Sonbaharda  yerel seçimler yapıldı. CHP için durum hiç parlak değildi.  Ciddi  sorunlarla başa çıkmaya  çalışılıyor ama  seçmen desteği  artacağına  azalıyordu. 

Gerçekte   bir azınlık hükümeti olan koalisyonu ayakta tutan Kıbrıs meselesinin tırmanmasıydı. 

Aydemir  başkaldırısı  bastırılmış olmasına rağmen  darbeci  fraksiyonlar varlığını sürdürüyordu. 

İnönü’nün Türk İstiklal  Savaşı ve Lozan’dan gelen  tarihi kişiliği  bu eğilimleri  frenliyordu. 

İnönü biyografisini şöyle özetlemek mümkün: 1925-1937 arasında başbakanlık yaptı. 1938-1950 arasında  cumhurbaşkanıydı. 1950’den sonra  10 yıl süreyle CHP genel başkanı ve ana muhalefet  partisi  lideriydi. 25 yıl  sonra tekrar başbakan oldu.  1961’den 1965’e kadar  koalisyon hükümetlerinin  başındaydı. 

60’larda, İnönü’nün önderliği  ve tarihi  kişiliği  olmasaydı, 61 demokrasisinin    yaşaması  çok zor  olurdu. Belki de mümkün olmayabilir,  Türkiye  başka  mecralara  savrulabilirdi. İnönü  bütün badireleri  atlatarak Türkiye’yi 1965’e kadar  getirdi. 

JOHNSON MEKTUBU VE ABD’YE  DAVET 

Johnson Mektubu   Türk siyasi tarihinde  önemli bir belgedir . ABD başkanı Johnson tarafından  Türk Başbakanı İsmet İnönü’ye  hitaben   yazılmıştı.  Mektubu  Soğuk savaş koşullarında  Trump Mektubu olarak tanımlayabiliriz. Sonuçları farklı olsa da. 

Johnson, mektubunda Türk hükümetinden Kuzey Atlantik ittifakı  içinde çatışmaya yol açacak  söylemlerden vazgeçmelerini istedi. İttifak sistemi içinde Türkiye’ye hibe edilen silahların Kıbrıs meselesinde kullanılamayacağını sert  bir şekilde ihtar etti. 

Mektup Türkiye’de, Kore savaşı  menkıbelerinin coşkusuyla 50’li yıllar  boyunca abartılı  bir şekilde devam eden Amerikan hayranlığına  ağır bir darbe indirdi.  ABD’nin  Türklerle değil, Amerikan çıkarları ile  ilgili olduğu    açık  bir şekilde anlaşıldı.  

Kamuoyu   mektuptan  haberdar olmakla birlikte tam içeriği  Hürriyet Gazetesinde 1966’da  yayınlanacaktı. 

İnönü’nün yanıtı üzerine Johnson,  görüşmelerde bulunmak üzere  kendisini ABD’ye davet etti. Başkanlık uçağı ile aldırdı. Konu: Kıbrıs meselesini NATO ittifakı içinde  krize yol açmadan çözülmesinin  sağlanması  idi doğal  olarak.  

Bu görüşmelerin genel havası sanırım  “bizi  yanlış anladınız.  Ya da  maksadımı aşan bir şekilde anlaşıldım” olmalıdır. 

(İnönü ABD’de  Başkan Johnson’la 1964) 

Bu arada Yunanistan’da   başbakan Papandreu  olmuştu. O da  davet edildi eş zamanlı  olarak.  Başkan   her iki tarafla da görüştü. İnönü- Papandreu  görüşmesi de oldu.  Johnson’un Türkiye’nin kırılan  gururunu onarma teşebbüsü kısmen başarılı  olsa da bir süre  sonra  adadaki gelişmeler işin  yönünü  değiştirecekti. 

Ünlü Johnson mektubu  5 Haziran 1964 tarihliydi. İnönü’nün ABD’ye gidişi 22 Hazirandı.  Görüşmeler  bittikten sonra 28 Haziran’da  Londra’ya, 30 Haziran’da Paris’e uğradı. De Gaulle ile görüştü. Sonra Türkiye’ye  döndü. 

Neticede görüşmelerdeki olumlu havaya rağmen Kıbrıs’ta gerilim arttı. Hatta Türkiye adaya çıkarma yapmanın  sınırından döndü.  

İnönü hükümeti Cengiz Topel olayından sonra (8 Ağustos 1964)  Türkiye’de yaşayan  Yunan  uyrukluları  sınır dışı etti. Bu  konuda  “İstanbullu Ressam  İvi Stangali’nin başına gelenler ”  başlıklı   yazımı hatırlatmak isterim. 

JOHNSON’UN BAŞKANLIK  UÇAĞI  JESTLERİ 

Johnson 1962’de Türkiye’de  büyük bir sempati ile karşılanmıştı. 1964’te mektup olayından sonra  bu  hisssiyat antipatiye hatta   öfkeye  dönüştü. Bununla birlikte,  Johnson Türkiye’ye  önem veriyor,  yöneticileri yatıştırmaya  çalışıyordu.   Gururlarını  okşama  siyaseti izliyordu.  

1964’te müttefik  Türkiye  başbakanına başkanlık  uçağını  göndererek misafirini  aldırıyordu.  Benzer  bir jest Cemal Gürsel’in ABD’de tedavisi  gündeme gelince onun için  de bir uçak  gönderildi. Gürsel, Walter Reed  Hastanesinde  tedavi altına alındı.  2 Şubat 1966. Tedaviler sonuç vermedi.  ABD’de komaya girdi. 26 Martta  Ankara’ya getirildi. 

60’LARDA  DÜNYA VE TÜRKİYE 

60’ların  başında  önemli bir olay Türkiye’den kalkan  (İncirlik Üssünden)     bir   casus uçağının (U-2)  Rusya’da düşürülmesidir. İkinci bir husus,  Türkiye’de    Ruslara karşı Jüpiter  füzeleri  konuşlandırılmıştı.  Nükleer başlıklı  bu füzelerden  İtalya’da da vardı. ABD üslerinde  Dünya  savaşı çıkarabilecek  füzelerin  bulunması  ilerde TİP Başkanı  Mehmet Ali Aybar   tarafından  eleştirilince zamanın  başbakanı  Demirel  “üs yok ortak savunma tesisi var” diyecektir. 

ABD Castro-Guevara yönetimi devirmek için Küba’da işbirlikçi güçlerle birlikte  bir operasyon denedi: Domuzlar Körfezi çıkartması. Harekat başarısızlığa uğratıldı.   Bu gelişme üzerine Küba  Sovyetlerden yardım istedi.   Sovyet  nükleer  başlıklı füzeleri  Florida’nın    birkaç yüz mil açığına  konuşlandırıldı. Nükleer terör  dengesinde  bir basamak  daha yukarı  çıkılmış oldu. 

Türkiye’ye gelince, Türkiye’de de Sovyet Rusya’ya  yönelik hazır bekleyen füzeler vardı. Doğan Avcıoğlu   Türkiye’nin Düzeninde Türkiye’nin topraklarında  konuşlandırılan  füzeler nedeniyle  muhtemel  bir savaşta  ilk elden feda edilecek  ülke olduğunu  vurgulamıştı. 

Türkiye bu “bol füzeli ortamda”  ABD’nin müttefiki  ve NATO üyesiydi. 

GÜMÜŞPALA’NIN  ANİ ÖLÜMÜ DEMİREL’İN SAHNEYE  ÇIKIŞI 

1964 yılında yaşanan   iki başka gelişme  üzerinde durulmalıdır. 

Adalet Partisi genel başkanı  emekli Orgeneral Ragıp Gümüşpala  Ortaköy Lido Otelinde aniden  öldü. 5 Haziran 1964.  Gümüşpala, İstanbul’a Senato seçimleri için gelmişti. Raporlar  kalp  krizi olduğunu  söylüyordu.  Benim Gümüşpala’nın  ölümüyle   ile ilgili kuşkularım var. Nedenlerini sonra  ayrı bir yazıda ele alacağım. 

7 Haziran’da yapılan  Senato  1/3 yenileme  seçimlerinde  Adalet Partisi  gücünü   arttırdı.    

Ragıp  Paşa’dan  boşalan AP  genel başkanlığı  için  parti  büyük  Kurultayı  toplandı. Kurultay’da burjuvazinin ve   ABD’nin   desteklediği eski DSİ  genel müdürü İnşaat Yüksek Mühendisi Süleyman Demirel genel başkan   seçildi. 

Demirel  kurultay öncesinde iki  şey yapmıştı:  Mason  locasından mason olmadığına dair bir belge aldı. Halbuki Masondu. Sadettin Bilgiç yanlıları  mason olduğunu el altından  yayıyorlardı. Masonluk   sağda  dinsizlikle eş anlamlı idi. 

İkincisi ise, Johnson ile birlikte çektirdiği   resmi servis etmesiydi.   Demirel o tarihte genel idare kurulu üyesiydi. Kennedy tarafından kurulan Uluslararası Kalkınma Ajansı (U.S. Agency for international Development) görüşmeleri sırasında çekilmişti:  28 Ağustos 1962.

(Demirel Başkan Yardımcısı Johnson ile 1962)  

Bir kardeş kuruluş daha var  o tarihlerde : Amerikan Barış Gönüllüleri Derneği.  50’lerde Demokratlar, 60’larda Adalet Partililer Amerikan  kurumlarına çok  yakın ilgi gösteriyorlardı. Demirel de  bunlardan  biriydi.  

Demirel fotoğraftaki diğer simaları kırparak delegeleri etkilemek  istedi. Başarılı da oldu Demirel’in   kurultay başarısı   elbette  sadece fotoğrafa ve  malum belgeye (masonluk temiz kağıdı)  bağlanamaz. 

Rakibi Dr. Sadettin Bilgiç’i  zekası ve belagatiyle ezdi. Dr. Bilgiç  kurultaya MDP  lideri emekli Org. Turgut Sunalp’ın  beni seçmeye  mecbursunuz  havasıyla  girmişti. Sonuç açık ara Demirel kazandı. Sağda  yeni  bir önder doğmuştu. ABD’nin desteklediği  genç ve umut verici  bir yüksek mühendis: Isparta İslamköylü Süleyman Demirel. 

Üçgen  tamamlanmıştı. Gümüşpala -bence  kuşku verici  bir şekilde  aniden vefat  etmişti. Kurultayı Demirel kazanmıştı- birlikte  poz verilen Lyndon Johnson  ABD  başkanıydı. Türk  siyasi  tarihinde Demirel devri  başlıyordu.