BENİ DUYGULANDIRAN BİR RESİM
Sevdiğim bir resim vardır. 1950’lerden. Demokratlar iktidarda. Bayar, Menderes, Koraltan, İnönü hepsi istiklal Madalyalarını takmış. Bir aradalar. Bayar Cumhurbaşkanı, İnönü ana muhalefet partisi genel başkanı. Aynı gün çekildiği anlaşılan başka resimler de var. Büyük Atatürk’ün Anıtkabir’e nakli sırasında çekilmiş olmalı. TBMM’de, kortejde ve Anıtkabir’de. Bazılarında Makbule Hanım da var.
Beni bu resimlerde duygulandıran husus şu: Hepsi de Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasının simgesi olan İstiklal Madalyasını gururla taşıyor olması.
Bayar, Koraltan I. Meclis’ten itibaren TBMM üyesidir. İsmet Paşa da öyle. Edirne milletvekili , genelkurmay başkanı ve Garp Cephesi komutanıdır. İstiklal Madalyası kanununa göre tereddütsüz madalyaya hak kazanmışlardır. TBMM kararı ile.
Adnan Bey’in madalyası ile ilgili yaptığım araştırmalar neticesinde aklıma düşen soru işaretlerini açıklığa kavuşturmak ve düşüncelerimi paylaşmak istedim. Özellikle bugün gördüğüm tutucu bir yurttaşın “madalyalı istiklal savaşı kahramanını sol zihniyet astırdı” sözlerini okuduktan sonra Menderes’in hangi kahramanlıkları nedeniyle İstiklal Madalyasına hak kazandığını incelemek istedim. Bazı sonuçlara ulaştım. Onları paylaşmak isterim.
ÖKSÜZ VE YETİM BİR ÇOCUK: HACI ALİ PAŞAZADE ADNAN
Sultan Abdülhamid’in mirimiran rütbesiyle (sivil paşa) geniş topraklar verdiği Hacı Ali Paşa Adnan Menderes’in büyükbabası idi. Menderes kendisini Hacı Ali Paşazade olarak takdim ederdi. Mülk yaklaşık 40.000 dönümdü.
Anadolu’da toprak ağalığı , tımarın bozulması ie ortaya çıkmıştır. Menderes’in toprak ağalığının kökeninde ise Sultan Hamid’in ihsanı vardır. Rivayete göre Hacı Ali Paşa Tatar kökenli olup 1878 Osmanlı- Rus savaşında gösterdiği yararlık nedeniyle Sultan’ın Hamid tarafından taltif edilmiş, bu geniş arazi kendisine verilmiş.
Bu geniş mülkün Çine Çayına yakın olan bölümleri verimli arazidir. Mülk Çakırbeyli köyünü de içine alıyordu. Savaş ve asayiş sorunlarıyla geçen yıllardan sonra Çakırbeyli Çiftliği arazisi zaman içinde köylüler tarafından işgal edilmişti. Ekilip biçiliyordu. Annesinin, babasının ve kardeşinin ölümleri Menderes’i çok küçük yaşta buldu. Sekiz yaşında babaannesi Fitnat ile baş başa kaldı. Ali Adnan , köylülere karşı mülkiyet kavgası verebilecek yaşta değildi. Büyükannesi onu okutmak için İzmir’e götürdü. Çiftlik kahyaların elinde kaldı.
Asıl meseleye gelince, Hacı Ali Paşa veresesinin mülkiyetinde olan bu geniş arazi Çine çayı etrafında konuşlanıyordu. Bataklık ve sazlıklar halkı büyük bir sağlık sorunu ile karş karşıya bırakıyordu: Sıtma. Aynı Çukurova’da olduğu gibi.
Adnan Bey’in annesi Tevhide Hanım, babası İbrahim Ethem Bey ve kendisinden birkaç yaş büyük ablası Selime veremden ölmüşlerdi. Öksüz ve yetim kalmıştı. Babaannesi Fitnat Hanım tarafından büyütülmüştü. Ailesinin tamamının veremden ölmesi onda travmatik-melankolik bir araz bırakmıştı.
Büyükanne Fitnat Hanım Adnan’ı önce bir İdadiye verdi. Sonra da İzmir Amerikan Kolejine. Büyükanne hep yanındaydı. Yedeksubay okuluna sevkedildiğinde bile torununu yalnız bırakmadı.
AMERİKAN KOLEJİNDEN YEDEK SUBAY TALİMGAHINA
Menderes ihtiyat zabiti adayı olarak askere çağrıldığında yıl 1916 olmalı. 1899 doğumlu olduğuna göre . 17 yaşında. Kızılçullu Amerikan Kolejinde öğrenci henüz. Arkadaşı Ethem ile birlikte İstanbul’da talimgaha sevk ediliyorlar. 19. Mürettep devre. Sicil numarası 20.737. Şevket Süreyya Aydemir onu kolay hasta olabilen, narin yapılı bir delikanlı olarak tanımlıyor. Gençlik resimleri bunu gösteriyor zaten.
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA MENDERES
Şöyle bir özet yapmak mümkün: Adnan Bey, arkadaşı Ethem ile birlikte İzmir Kızılçullu Amerikan Kolejinde okurken silah altına alındı. İstanbul’a sevk edildi. Yedek subay (ihtiyat zabitliği) talimgahına. Çakırbeyli Çiftliği’nin tek mirasçısı Hacı Ali Paşazade Adnan Bey 1899 doğumlularla birlikte orduya katıldı. Henüz lise öğrenci iken. Aile de babaannesi dışında kimse kalmadığından o da biricik torunu ile birlikte İstanbul’a geldi. Torunu Ali Adnan, ihtiyat zabitliği için Maltepe- Erenköy civarında eğitim görürken Şahinpaşa Otelinde kalıyordu. Ne acıdır ki büyükannesi de bu sırada öldü. Babası da İstanbul’da tedavi görürken ölmüştü. O da veremden. Ailede herkes (annesi Tevhide, babası İbrahim Ethem, kız kardeşi Melike ) veremden öldüğünden Adnan Bey’de veremden ölme korkusu -bu nedenle- hep olmuştur. Yedek subay hazırlama okulu bitince, Haydarpaşa’dan Suriye Cephesi’ne sevk edildi. Genç ihtiyat zabiti Adnan, Kozan’da hastalandı. Teşhis zehirli sıtma idi. Yani Tropika. Orada Sahra hastanesinde tedavi gördü.İyileştiğinde savaş bitmişti. Halasının eşi İzmir’de paşaydı. Muhtemelen onun tavassutu ile İzmir’deki 17. Kolorduya gönderildi.
Bu arada Çanakkale Cephesine sevkedilen arkadaşı Ethem de İzmir’e geldi. O da ciddi bir müsademeye iştirak etmemişti. Müttefikler çekilirken cepheye ulaşmıştı.
SURİYE CEPHESİ’NE GİDERKEN SITMAYA YAKALANIYOR
Menderes yedeksubay eğitiminden sonra Suriye Cephesine gönderildi. Cephe Cemal Paşa’nın komutası altındaydı. Adnan Bey, sevk esnasında Pozantı’da hasta oldu. Menzil kumandanlığı onun kafileden ayırdı. Sahra Hastanesine yatırıldı. Hastalığı Tropika (Zehirli sıtma) olarak teşhis edildi. Bu arada orduda tifo salgını da vardı. Özellikle Doğu cephesinde.
Tedavisi bittiğinde aşırı zayıflamış takatsız kalmıştı. Halasının eşi Nihat Paşa, Onu mütarekeye yakın bir tarihte İzmirdeki 17. Kolordu’ya aldırdı. Bu arada arkadaşı Ethem de Çanakkale Cephesinden İzmir’e geldi. Mütareke ilan edilince terhis edildiler.
İki genç arkadaş, terhis edilince bir süre daha Amerikan Kolejine devam ettiler. Okulu bitirmeden Adnan’ın “Bey topraklarını” ihya etmek üzere Koçarlı Çakırbeyli Çiftliği’ne dönmeye karar verdiler.
MÜTAREKEDE TİFO VE SITMAYA YAKALANIYOR
Mütarekede tekrar hastalandı. İzmir’de verem’den şüphelendiler. Büyük bir vehme kapıldı. Bütün ailesi veremden ölmüştü. Neticede kara humma (tifo) olduğu anlaşıldı. Çakırbeyli Çiftliğine döndükten sonra sıtma tekrarladı. Bölgede bataklıklar nedeniyle sıtma çok yaygındı. Köyler hastalıktan kırılıyordu.
Bu arada Ankara Hükümeti Söke’ye bir komutan gönderdi. Amaç müzaheret bölükleri kurmaktı. Ethem ve Adnan Beyler ihtiyat subayı olarak davet edildiler. Yarbay Osman Bey’in çağrısına icabet ettikten sonra hasta oldu. Yine sıtma nöbetleri başladı.
Bölgedeki İtalyan işgali bu gelişmelere engel teşkil etmiyordu. Bataköy Köprüsündeki İtalyan müfrezenin komutanı (Yüzbaşı Aldo Moro) onları tedavi edilmek üzere Çinede’ki karargaha sevketti. Herhalde İngilizce bildiklerinden onlara bir hizmet eri tahsis edildi. İtalyan hastanesinde tedavi altına alındılar. Antalya’dan getirilen uzman doktor özellikle Adnan Bey’in durumunu çok kritik buldu. Ve Rodos’a sev etmek istedi.
Bölgeye Tabip Binbaşı Adil Bey geldi. Adnan ve Ethem beyleri devralarak Çine Nuri Bey Hanında tedavi etmeye başladı. Uzun bir kinin küründen sonra Adnan ve Ethem iyileştiler. Herhalde bu son iyileşmeden sonra müzaheret birliklerine katılma çağrısına fiilen katılmış olmalıdırlar.
Özetle, Adnan Menderes, milli mücadelede önemli bir zaman aralığını hasta olarak geçirmiştir. Sırasıyla, tropika, karahumma, tekrar tropika ve karaciğer iltihabı geçirmiş ve tedavi edilmiştir. Menderes’in başbakan olduktan sonra karaciğer iltihabının nüksettiğini söylenir
Bir de şöyle bir hikaye daha var, Şevket Süreyya’da okudum. Bu hastalıkların birinde Askeri Dr. İsmail Hakkı Bey’in gözetimi altında Koçarlı’da bir bağ evinde Çerkes kadınlar tarafından bakıldı. İyileştirildi.
MENDERES MİLLİ MÜCADELEDE NEREDE İDİ?
Menderes Milli Kurtuluş savaşımız boyunca Anadolu Hükümetinin hükümranlık alanında bulunmamıştır. Mondros Mütarekesinden sonra terhis edilmiş bir ihtiyat zabitiydi. Mondos’tan Mudanya’ya kadar hayatını Çakırbeyli Çiftliğini ihya etmeye çalışmak ve peşpeşe gelen hastalıklarla mücadele ile geçirmişti. Ankara hükümeti kurulduktan sonra kuva-yı nizamiyeye yedek subay olarak katılmak için bir müracaatı olmamış görünüyor. Yazılanlardan anladığım bu. Halbuki yüzlerce yedeksubay Anadolu geçmiş, orduya katılmıştı. Adnan ve Ethem beyler İtalyan işgal bölgesinde kalmaya devam ettiler. Kişisel sebeplerle. Yerel direniş örgütlediği söylenilen Çakırbeyli Çiftliği kendi mülküydü. Kurduğu söylenilen Ayyıldız çetesinin kaç kişiden oluştuğu ve kime karşı savaştığı belli değildir. Bu çetenin düşmanla sıcak temasına dair bir bilgi edinemedim.
MÜTAREKEDE MENDERES NE YAPMIŞ OLABİLİR?
Yunan işgali 1919 yazında genişlemeye başladı. Kuvayı Milliye Yunan ordusuna karşı direnişe geçti. Yörük Ali Efe, Postlu Mestan Efe, Demirci Mehmet Efe gibi isimlerin önderliğinde yerel milis kuvvetleriydi bunlar. Menderes’in bu gruplarla aktif bir teması olduğuna dair bir bilgiye rastlamadım. Menderes Vadisinin Güneyi İtalyan nüfuz bölgesiydi. Yunan Ordusu buraya yönelmedi. Çarpışmalar hep Menderes nehrinin Kuzeyinde cereyan etti.
Bu nedenle Koçarlı Çakırbeyli Çiftliği Yunan işgaline uğramadı. İtalyan işgal kuvvetleri ile bir çatışma da söz konusu olmadı. Tersine bir işlev gördü. İtalyanların bölgedeki varlığı Yunan işgalini sınırlandırmış oldu.
İtalyanlar, insani yardım, hastane hizmetleri, seyrü sefer güvenliği konusunda bölge halkının gönlünü kazanacak bir tutum sergilediler. TBMM Hükümeti kurulduktan sonra da Avrupa’dan İtalyan gemileriyle yapılan silah alımlarına göz yumdular. İtalyan gemilerine Yunanlılar müdahale edemediler.
Mütarekenin en önemli meselelerinden biri asker kaçakları ve eşkiyalık idi. Adnan Bey’in kurduğu söylenen Ayyıldız Çetesi’nin mahiyetine ilişkin bilgilerin çoğu bana abartılı geliyor. Bu çetenin nerede/ hangi eylemlerde bulunduğu belli değildir.
Bu arada İtalyan işgalinin hafiflemesi üzerine Ankara Hükümeti Söke’ye bir komutan gönderiyor. Amaç: eski yedek subayların komutasında müzaheret bölükleri kurmak. Efrat ise gönüllülerden oluşuyor. Bu teşebbüs Seyyar Jandarma teşkilatına benzetilebilir. Adnan Bey de çağrılan yedek subaylardan.
Fakat bu arada, Adnan Bey bir kez daha hastalanıyor. Peşpeşe hastalıklar geçiriyor. Sıtma ve Tifo. Uzun süre hasta yatıyor. Çine’ye götürülüyor. Orada İtalyanların askeri hastanesi var. Buradaki doktor durumu ölümcül derecede ciddi görüyor. Rodos’a sevk etmek istiyor. Bir Türk hekim duruma müdahele ediyor ve Adnan Bey’in tedavi sorumluluğunu alıyor. Sanırım kinin kürü uygulanınca sonuç alınıyor. Adnan Bey bir kez daha iyileşiyor.
Bu arada Eskişehir-Kütahya muharebeleri ile başlayan Büyük Yunan taarruzu Sakarya Zaferi ile başarısızlığa uğratılmış; Batı cephesinde bir denge kurulmuş. (1921 sonbaharı) Genel bir sükunet var. Bu dönemde Adnan Bey’in Çakırbeyli’de nekahat halinde olduğunu tahmin ederim.
Yunan karargahı taarruzdan sonuç alamayınca savunmaya geçmiş; istihkamları güçlendirerek Türkleri pes ettirme planını uygulamaya başlamış durumda. İşi zamana yayarak Türk cephesinin bölünmesini bekliyor, Bu karşılıklı bekleyiş bir yıla yakın sürecek. Bu arada Türk Başkomutanı Mustafa Kemal Paşa ise düşmana nihai darbeyi vurabilmek için askeri gücü azamiye çıkarmanın gayreti içindeydi.
Bir statüko kurulmuş, taraflar karşı hamleyi bekliyorlardı. Kesin olan ise şu: Çakırbeyli Çiftliği savaş alanı dışında.
Büyük Taarruz I. Ve II. Ordular tarafından gerçekleştirildi. Yani Kuvayı Nizamiye (düzenli ordu tarafından) tarafından. Koçarlı’da ihtiyat zabitlerinin yönetimindeki gönüllü müzaheret bölüklerinin bu harekata katılmış olma ihtimali yoktur.
Adnan Bey, büyük zafere ulaşıldıktan sonra İzmir’de sansür subaylığı ve tercümanlık yapmıştır. Şevket Süreyya Aydemir ve diğer kaynaklar böyle yazıyor.
Bütün bu süreçten benim muhakeme ettiğim sonuç şudur: 1922’ye kadar ihtiyat zabiti Ali Adnan Bey’in işgalci güçlere karşı silahlı bir çatışmaya eylemli olarak katılmış olma ihtimalini çok düşük buluyorum. Belki yanılıyor olabilirim. Ama kanaatim budur.
AYYILDIZ ÇETESİ’NİN MAHİYETİ
Bu çetenin Adnan ve Ethem tarafından örgütlenmesi bence Çakırbeyli Çiftliği’nin güvenliği içindi. İçlerinde Topçu üsteğmen Selami Bey’in de olduğu söyleniyor. Üsteğmen Birinci Dünya savaşında görev almış biri olmalı. Belki de o da ihtiyat zabitliği yapmış, üsteğmen olarak terhis olmuştu.
Bu tarihlerde İtalyanların bölgede Bisikletli birlikleri var. Buna Berseglieri Cekista diyorlar. Köşk ve Umurlu’da bazı milis kuvvetleri var. Milis komutanlarından Çerkes yüzbaşı İbrahim Bey sık sık Çakırbeyli Çiftliğine uğruyor.
Etraf asker kaçağı ve eşkıyalarla dolu. Tecavüz ve yağma var. Ankara’dan gönderilen Yarbay Osman Bey’in yedeksubaylarla kurmaya çalıştığı müzaheret bölükleri bunlarla başa çıkmak için kurulmuş olmalı. Müzaheret bölükleri kendi atları ile birliğe katılan gönüllü süvarilerden oluşuyor. Bölge İtalyanların hakimiyeti altında. Millicilerin örgütlenmesine ses çıkarmıyorlar.
Asıl mesele Menderes Vadisi’nin Kuzeyinde. Yunan işgali genişliyor. Kuvayı Milliye yerine Kuvayı Nizamiye (Düzenli ordu) kurulmaya çalışılıyor. Düzenli bir ordu kurmak kolay iş değil. Maddi kaynak ve silah temini lazım. O yılın Eylülüne kadar askeri durum ve iç siyasal dengeler çok kritik. Yunan Kralı Konstantin Kütahya’ya kadar gelip karargah kuruyor. Türkleri yenmenin azmi içinde. Kütahya-Eskişehir savaşları ile başlayan Büyük Yunan Taaruzu Sakarya Meydan Muharebesi ile durdurulabiliyor.
Bu sıralarda Adnan Bey, Koçarlı inzibat kumandanlığı maiyetinde genç bir ihtiyat zabiti. Çakırbeyli Çiftliği Koçarlı’da. Büyü taaruzdan önce Bağlar arasında Piyade Alay Yaveri. Kanaatimi söyleyelim. Böyle bir alayın gerçekten orada var olduğundan kuşkuluyum. Zaferden sonra İzmir’de sansür subayı ve tercüman. Adnan Bey’in mücahede-i milliyeye katkısı bunlardan ibaret.
ALİ İHSAN SABİS PAŞA’NIN ABARTILI MENDERES YORUMU
Millli kurtuluş savaşında iki sekter paşa vardır: Sakallı Nurettin Paşa ve Ali İhsan Sabis Paşa. İkisinin de işlevi sorun çıkarmak olmuştur. Ayrıca yazarım neden böyle düşündüğümü.
Şevket Süreyya Aydemir’in “Menderes’in Dramı” kitabında okudum. Paşa’nın anlattığı hikayeye göre, Malta sürgününden kurtulup, Kuşadası üzerinden Anadolu’ya geçerken Koçarlı da Adnan Bey’in çiftliğine uğramış, onu ateşli bir millici olarak görmüş, onu kumandan yapmak istemiş. Tuhaf bir açıklama doğrusu. O tarihte henüz bir görevi olmayan Sabis Paşa bu görevlendirmeyi hangi yetkiye dayanarak nasıl yapacaktı? Adnan Bey zaten müzaheret bölükleri için çağrı almış bulunuyor. Buna gerek yok. Henüz yetkisi de yok. Bu açıklamalara neden Adnan Bey’in başbakanlığı.
Ali İhsan Sabis Paşa ile ilgili gerçek ise şöyledir: Paşa, Malta sürgününden döndükten sonra kidem ve kariyeri nedeniyle Birinci Ordu kumandanlığına getirilmişti. Cephe kumandanlığa sürekli sorun çıkarması nedeniyle bir süre sonra görevinden alınmıştır. Bu karardan sonraki hayatı Atatürk ve İnönü’ye husumet ile geçmiştir. Sor derece geçimsiz ve askere karşı gereksiz sert bir generaldi. Tutucu bir yayınevi hatıraları yayınladı. Malum nedenlerle. Tahmin edersiniz.
Paşa daha sonra DP’den milletvekili oldu. Beklentileri çok yüksekti. Her halde savunma bakanı olmayı bekliyordu. Beklentileri tatmin edilmeyince parti yönetimi ile arası bozuldu. Neticede Adnan Bey’e hakaret içerikli mektuplar yazdı. Mahkum oldu. Anlatılan hikayeden benim çıkardığım sonuç şu: Menderes başbakan olunca, onu ben keşfetmiştim demek istiyor Sabis Paşa.
ÇAKIRBEYLİ ÇİFTLİĞİ NEREDE?
Aydın 27 Mayıs 1919’da Yunanlılar tarafından işgal edildi. Bu gelişme üzerine halk panik halinde Menderes vadisini aşarak İtalyan işgal bölgesine göç etmeye başladı.
Bir süre sonra Kuvayı Milliye Aydın’ı geri aldı. Yunan ordusu daha büyük kuvvetlerle gelerek Kuvayı Milliye’yi geri çekilmeye zorladı. Aydın tekrar işgal altına düştü.
Paris Konferansında Yunanistan’ın kayırıldığını gören İtalyanlar Yunan ordusunun başarısız olması için dolaylı yollardan Anadolu hareketini desteklemeye başladılar.
Dönemin haritalarını incelediğimizde İtalyanların nüfuz alanının epey geniş olduğunu görürürüz. Ama İtalyanların bu alanı denetleyecek güçte silahlı bir gücü yoktu. Bir taraftan da iç siyasi meseleleri vardı. Mussolini iktidara yürüyordu. Büyük Roma Yürüyüşünü hatırlayalım.
İşte Menderes’in yirmili yaşlarda genç bir toprak beyi olarak çiftliğinin bulunduğu Koçarlı, Çakırbeyli Çiftliği İtalyanların denetimi altında idi. Müttefikler arası anlaşma gereği Yunanlıların geçemediği bir arazi idi burası.
YUNAN TAARUZUNUN YÖNÜ
Menderes Vadisinin Kuzeyinde iki büyük Yunan harekatı oldu: ilki 1920 yazında. İkincisi 1921 baharında. İkincisi çok daha şiddetli geçti. Sonbahar’a kadar sürdü. Yunan Kralı Konstantin sonuç almak için çok uğraştı. Türk başkomutanı karşısında başarısız oldu.
Yunan taarruzu sürerken Adnan Bey, ya hastaydı. Ya da Çakırbeyli civarında kurulan gönüllü müzaheret bölüklerindeydi. Savaş Uşak Afyon çizgisinden Kuzey’e doğru şiddetlenerek devam ediyordu.
TBMM’NİN İŞGAL BÖLGELERİ İLE İLGİLİ UYGULADIĞI REJİM
TBMM idaresi, işgal altında bulunan yerlerle ilgili ilkeler tespit etmiştir. Özellikle Anadolu hareketine katılmayan kamu görevlileri, subaylar hakkında bir dizi yaptırım uygulamıştır.
İki ifade var bu konuda: memaliki meşgule ve memaliki mühtahlasa. İşgal altında olan ve kurtarılan yerler demek bu ifadeler. İşgale uğrayan vilayetlerde kalmaya devam eden mülki ve askeri bütün memurlar kurtuluştan sonra sorgulanmıştır. Özellikle payitahtta oturup milli mücadeleye katılmayan subay ve yedek subayların dosyaları özel komisyonlarda incelenmiştir. Bu kurulların adı: Tetkikat ve Tensikat Kurulu. Bu durumda olanların çoğu ordudan çıkarılmış ve cezalandırılmıştır. Aynı rejim mülki kadrolar için de geçerli olmuş, mazeretleri nedeniyle azledilmeyenlere taşra görevi verilmiştir.
SAĞ KESİMDE MENDERES ÜZERİNDEN MİRAS KAVGASI
Eski başbakanlarımızdan Adnan Menderes Türk siyasetinde en çok istismar edilen isimdir. Menderes kültü ve Demokrat Parti Türk sağ siyasetinin tüketemediği bir kaynak olagelmiştir. İkilem çok basit bir şemaya dayanır. Bir tarafta “milletin iradesini” temsil eden Menderes ve onu takip eden diğer sağ politikacılar vardır. Öte yanda milletle kavgalı cuntacılar ve onların müşevviki CHP. Başta İsmet Paşa olmak üzere.
Bu basit açıklama modelinin sağ seçmeni konsolide etmek açısından son derece işlevsel olduğu görülmüştür. Sağ seçmen kitlesinin mobilize etmek açısından kolay bir yoldur. Ama model tarihi gerçeklerle büyük ölçüde çelişir.
Hemen kanaatimi belirteyim: Türkiye’de sağ demokrasiyi kurmamış, gelişmesine ciddi hiçbir katkıda bulunmamıştır. Sadece genel oydan yararlanmıştır. Neden böyle düşündüğümü ayrıca yazacağım.
Şimdi Menderes’in istismar edilme sürecinin gelişimini ele alacağım. 61 demokrasinin kuruluşu ile birlikte bu tavır Demirel ve Adalet Partisi tarafından başlatılmıştır. Başlangıçta tereddütlerle. Daha sonra özgüvenli bir şekilde.
Bu tarihlerde dinci sağ ve ırkçı sağ ideolojik sebeplerle Menderes ve Demokrat Parti mirasına karşı kayıtsızdı.
12 Eylül orduyu 27 Mayıs ideolojisinden tamamiyle kopardı. Bundan cesaret alan Turgut Özal, 1990’da DP önderlerinin İmralı’daki mezarlarının bir anıtmezara defnedilmesini örgütleyerek, Demirel’i mahcup etmek ve sağda inisiyatif üstünlüğünü sağlama almak istedi.
Kendisi de vefat ettiğinde Topkapı’daki Anıtmezara yakın bir yere defnini vasiyet ederek, Menderes, Polatkan ve Zorlu’nun manevi mirası ile kendisini özdeşleştirdi. O zamandan bu yana Anıt Mezar “darbe mağduru milli irade söyleminin” tavaf yeridir.
AKP VE MENDERES
AKP ile ilgili düşüncelerime gelince, daha önceki yazılarımda çeşitli vesilelerle değindiğim üzere AKP’nin Demokrat Parti ile hiçbir benzerliği yoktur. Ne sınıfsal ne ideolojik ne de politik. Demokrat Parti bir burjuva partisiydi. AKP ise kentte ve kasabada çevrenin (periferi ve varoş) partisidir. İdeolojik olarak karşı devrimcidir.
İki partinin ortak oldukları tek nokta çoğunlukçuluktur. Çoğunluğu milli irade ile özdeşleştirmeleridir. AKP iktidarı döneminde eski merkez sağ tamamen çökünce (bence iradi olarak tasfiye edildi. ) iktidar partisi, eski ikilemin sağdaki mirasçısı gibi davranmaya başladı, CHP-DP ayrışmasının sağdaki mirasçılığına soyundu. Bu siyasi vaziyet alış yakın zamanlara kadar başarılı oldu.
Bu siyasetle ilgili ilk sembolik olay, DP’lilerin yargılandığı Yassıada’nın Demokrasi ve Özgürlükler Adasına dönüştürülmesi oldu. Adayı betona boğdular. AKP bu hamleyi, başkanlık sistemine geçtikten sonra yaptı. İronik olan onur konuğunun kimliğiydi: MHP Genel Başkan Dr. Bahçeli. MHP’nin 2014 yenilgisinden sonra keskin bir dönüşle iktidar cephesine iltihak ettiğini biliyoruz. O tarihten bu yana, Türkiye’nin siyasal rejimini değiştiren her adımda iktidarın yanında pozisyon aldı. Öncülük ettiğini bile söylemek mümkün. MHP olmadan AKP yapmak istediklerinin hiç birini yapamazdı. Tuhaf olan şuydu ki MHP’nin kurucu önderi Alparslan Türkeş, Milli Birlik Komitesinin önde gelen bir üyesiydi. Hatta ihtilal bildirisini radyoda okuyan oydu. AKP jargonu ile söylersek katıksız bir darbeci idi.
Fakat tuhaftan öte ironik olan AKP lideri konuşmasında Türkeş’in demokratlığından dem vurdu. Özgürlükler Adasının açılışı Türkeş’in demokrasiye katkılarına değinen konuşmalarla kutsandı. Bu tarihin çarpıtılmasının ötesinde gülünç bir durumdu.
Bugün itibariyle Yassıada Ortadoğulu zengin müşterileri ağırlayan lüks bir otelcilik işletmesine dönüşmüştür. Demokrasi ve özgürlükler ile bir ilgisi yoktur. Günü birlik geziler biletix üzerinden alınan biletle mümkündür. Eski TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, “cumhuriyetten rövanş almak” isteyen bir partinin Demokratlarla bir alakası olmadığını söyleyerek daveti reddetmişti. Açılışı samimiyetsiz bulmuştu.
Cindoruk, Yassıada Yüksek Adalet Divanı yargılamalarında Demokrat Partililerin avukatlığını üstlenmiş; DP ve AP’de siyaset yapmıştı. Bunu da hatırlamakta yarar var.
ÇAKIRBEYLİ DEMOKRASİ MÜZESİ
Günümüzde, Menderes’in memleketi olan Aydın’ın Koçarlı ilçesinde bir Demokrasi Müzesi vardır.
Bu müze, AKP’nin Demokratların mirasına tamamen konabilmek için yaptığı siyasi manevralardan biridir. 2022’deki açılış videolarında AKP genel başkanı dışında , dönemin içişleri bakanı S. Soylu da görülüyor.
Müze için geniş bir arazi tahsis edilmiş. Çakırbeyli’deki atadan kalma “Bey konağının” bir replikası olarak tasarlanmış. Çine Çayı’nın kenarındaki bir yükselti de görkemli bir etki bırakmasına özen gösterilmiş.
İçinde ve geniş bahçesinde Menderes’e ait özel eşyalar da sergileniyor. Her nesnede rövanşist bir iade-i itibar gayreti seziliyor. Müzenin iktidara ideolojik – politik tahkimat için düzenlendiği çok belli oluyor.
Çakirbeyli Demokrasi Müzesinde ana tema, Yassıada’da olduğu gibi Darbeciler-Demokrasi kahramanları ikilemine oturtulmuş. Müzeyi zenginleştirmek için epey gayret sarfedilmiş, Adnan Bey’in Birecik Köprüsünü açtığı makas bile var.
Aydın’ın yerel gazetelerinden edindiğim bilgiye göre, koleksiyona yeni eklenmiş şöyle bir şey var. Vilayetin mülki idare amirin beyanına göre köylüler Ayyıldız çetesi lideri Menderes’in Yunanlılara karşı kullandığı söylenilen iki mavzeri teslim etmişler. Bölge İtalyan işgal bölgesi Yunanlılara karşı nasıl kullanılmış diye sormak lazım. 100 yıl sonra iki paslı mavzer getirip bunu Menderes kullandı iddiasında bulunmak ilginç doğrusu.
Menderes’i ermiş mertebesine çıkarmak için de, kendisine köyde hocalık etmiş bir zatın cami haziresinde bulunan mezarının da anıt mezara dönüştürülmesi çağrısında bulunuyor.
Bu iki örnekten de anlaşılacağı üzere, Menderes’in hazin sonu, ismi etrafında yaratılan düşünceleri irdelemeyi epey zorlaştırıyor. Bana göre anlatılanların çoğu menkıbeden ibaret.
Günümüzde Koçarlı Çakırbeyli Demokrasi Müzesi çevresinde bir mesire/panayır yeri havası var. Çakırbeyli Köy pazarını zenginleştiren bir işlev görmüş şimdiye kadar. Artık Türkiye’nin her yerinde rastlanan “turistik” bir yer olmuş. Çine Çayı kenarında Menderes’in gölgesinde dinlendiği söylenilen çınar ağacına demokrasi çınarı adı verilmiş. Menderes üç çeyrek asır sonra sağ siyasetin elinde bir pazarlama nesnesine dönüşmüş durumda.
CHP ÖNDERLERİNİN YANLIŞ TUTUMU
CHP ye gelince, özellikle Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa getirilmesinden sonra yanlış bir çizgiye girdi. Türk demokrasi tarihine karşı objektif bir tavır geliştirilemedi. Parti liderleri CHP tarihine sahip çıkmadı. Eleştiri ve özeleştiride dengeli bir tutum takınmak yerine sağın bütün argümanları doğru, haklı imiş gibi bir yaklaşım sergilemeye başladı.
CHP, Türk devriminin, devletin ve demokrasinin kurucusu bir partidir. Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Müsebbibi ne/kim olursa olsun geçmiş yaraların sarılmasına elbette katkıda bulunmalıydı. Ama bu yaraların sorumlusu imiş gibi bir algı yaratmamalı idi. Parti önderleri bu hassas dengeyi tutturamadılar. Ben bunun nedenini tarih vizyonu eksikliği olarak görüyorum.
Doğru tespitlerle öz eleştiri mümkündü elbette. Bunun yerine günahsız Demokratlar- darbeciler söylemi ile aynı hizaya gelinmesi siyaseten doğru değildi. Tarihi olarak da yanlıştı. Bu tavır doğru olmadığı gibi sağ seçmene hitap açısından işlevsizdi. CHP’nin yeni genel başkanı da bu yanlış çizgiyi devam ettiriyor. O da tarihi konulara pek hakim görünmüyor.
SERBEST FIRKA KADROLARI CHP’DE
Adnan Bey 1930’da Serbest Fırka’nın İzmir-Aydın teşkilatında aktif bir şekilde yer almıştı. Parti olaylı bir şekilde kapatıldı. Aydın ve İzmir mütegallibesi Serbest Fırka’ya büyük ilgi göstermişti. Serbestiyi kapitalizm ve piyasa olarak anlıyorlardı. Kendilerince haklılardı.
Fethi Bey 1930 Ağustosunda yaz tatili için Türkiye’ye gelmişti. Paris büyükelçisi idi. Yalova’da parti kurması için teşvik edilmişti. İşler Gazi’nin beklentilerine uygun gelişmedi. 1930 belediye seçim sonuçları da Gazi’yi tatmin etmedi. 1931 seçimleri öncesinde bölgede bir geziye çıktı.
Serbest Fırkanın feshinde sonra-ilginç bir şekilde- bu fırka içinde yer alan kadrolar Aydın Halk Fırkası örgütünde yer almışlar. Hatta Adnan Bey partinin Aydın İl başkanı olmuş. Atatürk başlangıçta Menderes ile görüşmeye pek istekli değilmiş, ama Menderes’in tarım ve kooperatifçilik konusundaki dört saat süren brifinginden çok memnun kalmış. 1931 seçimlerinde haberi bile olmadan milletvekili adayı göstermiş. Menderes’e izafe edilen “Beni Atatürk keşfetti sözünün “ kaynağı budur.
Menderes 1931 baharında artık Aydın milletvekilidir. Tekrar tek partiye dönülmüştür. Ben bu durumu CHP’nin potansiyel muhalefet partisinin elitlerini kadrolarına katarak asimile etme siyaseti olarak yorumluyorum. Hatta bundan şikayetçi olan CHP’liler var. Bütün Serbest Fırkalılar partiye doluştu diye.
İSTİKLAL MADALYASI KANUNU
İstiklal Madalyası Kanunu 30 Ekim 1920 tarihlidir. Numarası 66 dır. Kanun Ceride-i Resmiye’de (Resmi gazete) 4 Nisan 1921 tarihinde yayınlanmıştır.
Kanunun bu kadar gecikme ile yayınlanmış olması dikkat çekicidir. Nedeni herhalde siyasi ve askeri koşullar olmalıdır.
İstiklal Madalyası Kanunu, teklif yetkileri bakımından değişikliklere uğramıştır. Yasa ilk çıktığında Heyeti Vekile’nin önerisi ve TBMM kararı ile madalyaya hak kazanılıyordu. Daha sonraki düzenlemelerde yetki Milli Müdafaa Vekaletine verilmiş. Reisicumhur, başvekil, ve milli müdafaa vekilinin üçlü kararnamesi ile madalyalar verilmiş. Fakat bu yazıyı hazırlarken, dikkatimi çeken bir nokta oldu. 1940’lı yılların sonuna kadar İstiklal Madalyası ile ilgili TBMM kararları var. Hak kazanma veya red yönünde. Niye böyle olduğunu tam anlayamadım. Biraz daha ayrıntılı bir çalışma yapmak lazım.
Mevzuatın gelişimi ile ilgili bilgi vermek gerekirse, İstiklal Madalyası Kanunu 1923, 1924, 1925, 1926, 1927, 1934, 1939 ve 1940’da değişikliklere uğradı. Bu değişiklikler temel olarak madalyanın intikali ile ilgilidir. Kanunun 1920’deki amacında (ruhunda) bir değişiklik olmamıştır.
Bana göre, kanundaki en önemli noktalar şunlardı: Bilfiil kıta başında olmak veya cephe gerisinde “maksadı ulvinin husulü için azami ibrazı mesai etmek” Bu arada madalya tevcihi gerekçeye dayanması gerekiyordu. Buna esbabı mucibe deniliyor. Hak kazananların isimleri gerekçeleri ile birlikte yayınlanıyor.
Kanun, erkan, ümera, zabitan, efrat ve milli kahramanlar (generalden ere kadar askerler) ve kutsal amaca ulaşmak için azami gayret sarfeden kişiler bu madalyaya hak kazanır demek istiyor.
MENDERES’E VERİLEN İSTİKLAL MADALYASI HAKKINDA
Menderes’in İstiklal madalyası ile ilgili haberler yakın zamanlarda TRT ve Anadolu Ajansı belgesellerinde yer aldı. TBMM Kütüphanesi ve cumhuriyet Arşivinde Menderes’in de aralarında bulunduğu 50 kişiye İstiklal madalyası verilmesi hakkında kararname görsellerini gördüm. 26.7. 1931 tarihli belge Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal, Başvekil İsmet Paşa, Milli Müdafaa Vekili Zekai Bey’in (Apaydın) imzalarını taşıyor.
RESMİ GAZETE ARŞİVİNDE BULAMADIM
İstiklal Madalyası kanununun bütün tadilleri ve madalya tevcihleri ile ilgili kanun ve kararlar Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Fakat ilginç, 1931 yılı resmi gazetelerinde bahse konu kararnameyi bulamadım. Aslına bakarsanız diğer isimlerin kimler olduğunu merak ettiğimden dolayı listeyi incelemek istemiştim sadece.
TRT haber kaynağındaki görselde 16443 numaralı madalyanın Ethem oğlu Atnan’a verildiği görülüyor. Adnan değil Atnan. Her halde yazım hatası olmalı.
Onu takip eden isim Katri (Kadri) oğlu Ethem. Memleketi İzmir olarak kaydedilmiş. 20.7. 1931 tarihli başbakanlık cumhuriyet arşivindeki belge 26.7.1931 tarihinde “başvekalete merbut kararname imza ve iade kılındı efendim” şeklinde yanıtlanmış.
MENDERES’E MADALYA NEDEN 1931 TARİHİNDE VERİLDİ ?
Ben Adnan Menderes ve Ethem Bey’in İstiklal madalyası ile taltifini siyasi bir karar olarak yorumluyorum. Açıklayayım.
Menderes’in de içinde bulunduğu 50 kişinin (epey bir kısmı ihtiyat zabiti) madalya ile taltifinde açıklanmaya muhtaç nokta Resmi Gazete 1931 arşivinde bununla ilgili bir kayıt yok. Madalya var. Resmi Gazetede TBMM kararı veya hükümet kararnamesi yok. Gördüğüm sadece TRT ve Anadolu Ajansında yayınlanan belgeler.
Burada kararın siyasi boyutuna değinmek isterim. 66 sayılı yasa 1920 tarihinde çıkarılmış, 1921’de Resmi Gazetede yayınlanmış, madalyanın kimlere verileceği ayrıntılı düzenlenmiş. TBMM kararı ile madalyalar verilmeye başlanmış. Teklif makamı Milli Müdafaa Vekaleti üzerinden İcra Vekilleri Heyeti. 1926’ya kadar madalyalar verilmiş. Bu tarihten sonra değişiklikler var. Ama usul aynı.
Menderes’in İstiklal Savaşında yer alması sağ kesimde abartılmıştır. Sağ kesimde Menderes kurgusu şöyledir: Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadelede ihtiyat zabiti olarak kahramanca savaşmış, istiklal madalyası hamili, Çakırbeyli çiftliğinin sahibi, İzmir Amerikan Kolejli Aydın milletvekili Adnan Menderes.
Kendi düşüncemi yazayım: Menderes’in milli mücadeleye iştirakini zayıf ve dolaylı buluyorum. Ona madalyanın ihtiyat zabiti kimliği nedeniyle verilmediği düşüncesiyim. Madalya 1931’e kadar verilmemiştir. 1931 seçimlerinde CHP’nin önderi tarafından miletvekili adayı gösterilmiş ve seçilmiştir. Çakırbeyli çiftliğinin sahibi ve genç Aydın milletvekili Adnan Menderes “görülen lüzum üzerine” siyaseten madalya ile taltif edilmiş ve diğer madalyalı vekiller ile eşitlenmiştir. Adnan Bey 1946’ya kadar milletvekili ve parti müfettişi olarak CHP’de görev yapmıştır. Menderes’in Atatürk’ün sağlığında ve İsmet Paşa döneminde dinamik bir tek parti vekili olduğu dikkate alındığında, çok partili siyasi hayat öncesinde öne çıkmaya istekli bir siyasi aktör olduğu görülür.
Çok Okunanlar

İsmail Saymaz'ın hesabına geçen 8 milyon TL'nin kaynağı ne?

'Yargı mensuplarına çok kızdı' iddiasını bir kez daha gündeme getirdi

İmamoğlu'nun diplomasını iptal ettiren isim ortaya çıktı

Şehitlere saygı yürüyüşü bile 'Halkı kin ve düşmanlığa tahrik' sayıldı ya!..

Medyada itibar suikastları, Duydum, bir arkadaşım anlattı gazeteciliği ve Levent Gültekin'e öneriler

Gazeteler CHP'nin 'Millet İradesine Sahip Çıkıyor' mitingini nasıl gördü?

Reyting sonuçları açıklandı! 13 Nisan Pazar günü en çok izlenen yapım ne oldu?

AKP içinde gençlerin serbest bırakılması kavgası

Gelinim Mutfakta puan durumu: 14 Nisan Pazartesi çeyrek altını kim aldı?

Yılmaz Erdoğan ve politik tercihler