Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
43,1659
Dolar
Arrow
38,0305
İngiliz Sterlini
Arrow
50,1593
Altın
Arrow
3925,0000
BIST
Arrow
9.423

Menderes’in İstiklal Madalyası neden 1931 tarihlidir?

BENİ  DUYGULANDIRAN BİR RESİM 

Sevdiğim bir resim vardır. 1950’lerden. Demokratlar  iktidarda. Bayar, Menderes, Koraltan, İnönü  hepsi  istiklal Madalyalarını takmış. Bir aradalar. Bayar Cumhurbaşkanı,  İnönü   ana muhalefet  partisi genel başkanı. Aynı gün çekildiği anlaşılan başka  resimler de  var. Büyük Atatürk’ün Anıtkabir’e  nakli  sırasında çekilmiş olmalı. TBMM’de, kortejde ve   Anıtkabir’de. Bazılarında  Makbule Hanım da var. 

Beni  bu resimlerde  duygulandıran husus şu: Hepsi de Milli Mücadele’nin zaferle  sonuçlanmasının simgesi olan İstiklal Madalyasını gururla taşıyor olması. 

Bayar, Koraltan I. Meclis’ten itibaren TBMM  üyesidir. İsmet Paşa   da öyle. Edirne milletvekili , genelkurmay başkanı  ve Garp  Cephesi komutanıdır.  İstiklal  Madalyası  kanununa göre  tereddütsüz madalyaya hak  kazanmışlardır. TBMM  kararı  ile. 

Adnan Bey’in   madalyası ile ilgili   yaptığım araştırmalar neticesinde aklıma düşen soru işaretlerini  açıklığa kavuşturmak   ve düşüncelerimi paylaşmak istedim. Özellikle  bugün  gördüğüm tutucu bir yurttaşın  “madalyalı istiklal savaşı kahramanını  sol  zihniyet astırdı”  sözlerini  okuduktan sonra Menderes’in   hangi  kahramanlıkları  nedeniyle  İstiklal  Madalyasına hak kazandığını incelemek istedim. Bazı sonuçlara  ulaştım. Onları  paylaşmak   isterim. 

ÖKSÜZ VE YETİM  BİR ÇOCUK:  HACI ALİ PAŞAZADE ADNAN

Sultan Abdülhamid’in  mirimiran rütbesiyle (sivil paşa) geniş topraklar verdiği Hacı Ali Paşa  Adnan  Menderes’in büyükbabası  idi.  Menderes kendisini Hacı Ali Paşazade  olarak  takdim ederdi.  Mülk  yaklaşık 40.000  dönümdü.  

Anadolu’da toprak ağalığı ,  tımarın bozulması ie ortaya çıkmıştır. Menderes’in toprak ağalığının   kökeninde  ise Sultan Hamid’in ihsanı  vardır. Rivayete göre  Hacı Ali  Paşa  Tatar  kökenli olup  1878  Osmanlı- Rus savaşında gösterdiği yararlık nedeniyle Sultan’ın   Hamid tarafından taltif edilmiş, bu geniş arazi  kendisine verilmiş. 

Bu geniş mülkün     Çine Çayına yakın olan bölümleri  verimli arazidir.  Mülk Çakırbeyli   köyünü  de içine alıyordu.  Savaş    ve  asayiş sorunlarıyla geçen  yıllardan sonra Çakırbeyli Çiftliği  arazisi zaman içinde  köylüler tarafından işgal edilmişti.  Ekilip  biçiliyordu.  Annesinin, babasının ve kardeşinin ölümleri Menderes’i çok küçük yaşta buldu. Sekiz yaşında babaannesi  Fitnat ile baş başa  kaldı.  Ali Adnan , köylülere karşı mülkiyet kavgası  verebilecek  yaşta değildi. Büyükannesi onu okutmak için İzmir’e götürdü. Çiftlik kahyaların  elinde kaldı. 

Asıl meseleye gelince,  Hacı Ali Paşa veresesinin mülkiyetinde olan  bu geniş arazi Çine çayı etrafında  konuşlanıyordu.  Bataklık ve   sazlıklar halkı büyük bir  sağlık sorunu ile karş karşıya bırakıyordu: Sıtma. Aynı Çukurova’da  olduğu  gibi. 

Adnan Bey’in annesi   Tevhide Hanım,  babası İbrahim Ethem Bey  ve kendisinden   birkaç yaş  büyük ablası Selime  veremden ölmüşlerdi. Öksüz ve yetim kalmıştı.   Babaannesi  Fitnat Hanım tarafından  büyütülmüştü. Ailesinin  tamamının  veremden ölmesi  onda travmatik-melankolik bir   araz bırakmıştı.  

Büyükanne  Fitnat  Hanım  Adnan’ı önce bir İdadiye  verdi. Sonra da İzmir Amerikan Kolejine. Büyükanne  hep yanındaydı. Yedeksubay okuluna  sevkedildiğinde   bile  torununu yalnız bırakmadı. 

AMERİKAN  KOLEJİNDEN  YEDEK SUBAY TALİMGAHINA 

Menderes  ihtiyat zabiti adayı olarak askere çağrıldığında  yıl  1916  olmalı. 1899  doğumlu olduğuna göre . 17 yaşında. Kızılçullu Amerikan Kolejinde öğrenci henüz.  Arkadaşı Ethem ile birlikte İstanbul’da  talimgaha sevk ediliyorlar.  19. Mürettep devre.  Sicil numarası 20.737. Şevket Süreyya Aydemir onu kolay hasta olabilen, narin yapılı  bir delikanlı olarak  tanımlıyor. Gençlik resimleri  bunu gösteriyor  zaten.  

 

BİRİNCİ  DÜNYA SAVAŞINDA MENDERES 

Şöyle bir özet yapmak mümkün:  Adnan Bey, arkadaşı Ethem ile birlikte   İzmir  Kızılçullu Amerikan Kolejinde  okurken  silah altına alındı. İstanbul’a  sevk edildi. Yedek subay (ihtiyat zabitliği) talimgahına. Çakırbeyli Çiftliği’nin   tek mirasçısı Hacı Ali Paşazade Adnan Bey 1899  doğumlularla birlikte  orduya katıldı. Henüz lise öğrenci iken. Aile de  babaannesi  dışında kimse kalmadığından  o da biricik torunu ile birlikte İstanbul’a geldi. Torunu   Ali Adnan,  ihtiyat zabitliği  için Maltepe- Erenköy  civarında eğitim görürken  Şahinpaşa  Otelinde  kalıyordu.   Ne  acıdır ki  büyükannesi  de    bu sırada  öldü. Babası da İstanbul’da   tedavi   görürken ölmüştü. O da veremden. Ailede  herkes (annesi Tevhide,  babası  İbrahim Ethem,  kız kardeşi Melike )   veremden öldüğünden Adnan Bey’de veremden ölme  korkusu -bu nedenle- hep olmuştur. Yedek subay  hazırlama  okulu  bitince, Haydarpaşa’dan  Suriye  Cephesi’ne  sevk edildi.  Genç ihtiyat zabiti Adnan, Kozan’da hastalandı. Teşhis zehirli sıtma idi.  Yani  Tropika.  Orada Sahra  hastanesinde tedavi gördü.İyileştiğinde savaş bitmişti.   Halasının eşi İzmir’de   paşaydı. Muhtemelen  onun tavassutu ile İzmir’deki 17. Kolorduya gönderildi. 

Bu arada  Çanakkale Cephesine  sevkedilen arkadaşı Ethem de İzmir’e geldi.  O da  ciddi bir müsademeye iştirak etmemişti. Müttefikler çekilirken cepheye ulaşmıştı.  

SURİYE CEPHESİ’NE  GİDERKEN  SITMAYA YAKALANIYOR 

Menderes yedeksubay  eğitiminden   sonra Suriye Cephesine gönderildi. Cephe Cemal Paşa’nın  komutası altındaydı.  Adnan Bey, sevk esnasında  Pozantı’da   hasta oldu. Menzil kumandanlığı  onun kafileden   ayırdı.  Sahra Hastanesine yatırıldı. Hastalığı Tropika (Zehirli sıtma) olarak teşhis edildi. Bu arada   orduda tifo salgını da vardı. Özellikle Doğu cephesinde. 

Tedavisi   bittiğinde  aşırı zayıflamış  takatsız  kalmıştı. Halasının eşi  Nihat Paşa,  Onu  mütarekeye yakın  bir tarihte   İzmirdeki 17. Kolordu’ya aldırdı. Bu arada  arkadaşı Ethem de  Çanakkale Cephesinden İzmir’e geldi. Mütareke ilan edilince terhis edildiler. 

İki genç arkadaş, terhis edilince bir süre   daha  Amerikan Kolejine devam ettiler. Okulu bitirmeden Adnan’ın  “Bey topraklarını” ihya etmek  üzere  Koçarlı  Çakırbeyli Çiftliği’ne  dönmeye  karar verdiler.  

MÜTAREKEDE  TİFO VE SITMAYA YAKALANIYOR  

Mütarekede tekrar  hastalandı. İzmir’de verem’den  şüphelendiler. Büyük bir vehme  kapıldı. Bütün  ailesi  veremden  ölmüştü.  Neticede kara humma  (tifo) olduğu anlaşıldı.  Çakırbeyli Çiftliğine döndükten  sonra sıtma  tekrarladı. Bölgede  bataklıklar  nedeniyle sıtma çok yaygındı. Köyler  hastalıktan kırılıyordu. 

Bu arada Ankara Hükümeti Söke’ye  bir komutan gönderdi. Amaç  müzaheret bölükleri  kurmaktı. Ethem ve  Adnan  Beyler  ihtiyat subayı olarak  davet edildiler.  Yarbay  Osman Bey’in   çağrısına  icabet  ettikten sonra hasta  oldu. Yine sıtma  nöbetleri başladı. 

Bölgedeki İtalyan işgali   bu gelişmelere  engel teşkil etmiyordu. Bataköy Köprüsündeki İtalyan  müfrezenin  komutanı (Yüzbaşı Aldo Moro)  onları tedavi edilmek üzere Çinede’ki  karargaha   sevketti. Herhalde  İngilizce bildiklerinden onlara  bir hizmet eri tahsis edildi. İtalyan   hastanesinde tedavi  altına alındılar. Antalya’dan getirilen uzman doktor özellikle Adnan Bey’in durumunu  çok  kritik  buldu. Ve Rodos’a sev etmek istedi. 

Bölgeye  Tabip Binbaşı  Adil Bey geldi. Adnan ve Ethem beyleri devralarak Çine Nuri Bey   Hanında  tedavi  etmeye  başladı. Uzun  bir   kinin  küründen sonra   Adnan ve Ethem iyileştiler. Herhalde  bu son iyileşmeden sonra    müzaheret  birliklerine  katılma  çağrısına fiilen katılmış  olmalıdırlar. 

Özetle,  Adnan Menderes,  milli  mücadelede önemli bir  zaman  aralığını  hasta olarak  geçirmiştir.  Sırasıyla, tropika,   karahumma,   tekrar tropika   ve karaciğer iltihabı  geçirmiş ve  tedavi  edilmiştir. Menderes’in  başbakan olduktan sonra  karaciğer iltihabının   nüksettiğini  söylenir 

Bir de şöyle bir hikaye daha var, Şevket Süreyya’da  okudum. Bu hastalıkların  birinde Askeri  Dr. İsmail Hakkı Bey’in gözetimi altında Koçarlı’da bir bağ evinde Çerkes kadınlar tarafından bakıldı. İyileştirildi.  

MENDERES MİLLİ  MÜCADELEDE  NEREDE İDİ? 

Menderes   Milli Kurtuluş savaşımız   boyunca Anadolu  Hükümetinin hükümranlık   alanında bulunmamıştır.  Mondros Mütarekesinden sonra terhis edilmiş    bir ihtiyat  zabitiydi. Mondos’tan Mudanya’ya  kadar  hayatını   Çakırbeyli  Çiftliğini ihya etmeye çalışmak ve   peşpeşe  gelen hastalıklarla  mücadele  ile geçirmişti.  Ankara  hükümeti kurulduktan sonra  kuva-yı nizamiyeye yedek subay olarak katılmak için bir müracaatı olmamış görünüyor. Yazılanlardan anladığım bu. Halbuki yüzlerce yedeksubay Anadolu geçmiş, orduya  katılmıştı.  Adnan ve Ethem  beyler İtalyan işgal bölgesinde  kalmaya devam ettiler.   Kişisel  sebeplerle.  Yerel direniş  örgütlediği    söylenilen  Çakırbeyli Çiftliği  kendi  mülküydü.  Kurduğu söylenilen Ayyıldız çetesinin  kaç kişiden oluştuğu    ve kime karşı  savaştığı   belli  değildir. Bu  çetenin düşmanla sıcak temasına  dair  bir bilgi edinemedim.  

MÜTAREKEDE  MENDERES NE YAPMIŞ  OLABİLİR? 

Yunan işgali 1919  yazında  genişlemeye başladı. Kuvayı Milliye Yunan ordusuna  karşı direnişe  geçti. Yörük Ali Efe, Postlu Mestan Efe,  Demirci  Mehmet Efe gibi isimlerin önderliğinde  yerel milis kuvvetleriydi bunlar. Menderes’in  bu gruplarla  aktif  bir teması olduğuna dair  bir   bilgiye rastlamadım.  Menderes Vadisinin Güneyi İtalyan nüfuz  bölgesiydi.  Yunan Ordusu buraya yönelmedi. Çarpışmalar hep Menderes  nehrinin   Kuzeyinde  cereyan etti. 

Bu nedenle Koçarlı Çakırbeyli Çiftliği  Yunan işgaline uğramadı. İtalyan işgal  kuvvetleri  ile bir çatışma  da söz konusu olmadı. Tersine   bir işlev gördü. İtalyanların  bölgedeki varlığı Yunan  işgalini  sınırlandırmış oldu. 

İtalyanlar, insani yardım, hastane hizmetleri,  seyrü sefer güvenliği konusunda  bölge halkının  gönlünü kazanacak  bir  tutum  sergilediler. TBMM  Hükümeti  kurulduktan  sonra da  Avrupa’dan İtalyan gemileriyle yapılan silah  alımlarına  göz  yumdular.  İtalyan gemilerine Yunanlılar müdahale edemediler.  

Mütarekenin   en önemli meselelerinden   biri  asker  kaçakları  ve    eşkiyalık idi. Adnan Bey’in    kurduğu  söylenen Ayyıldız  Çetesi’nin  mahiyetine ilişkin  bilgilerin  çoğu bana abartılı   geliyor. Bu çetenin   nerede/ hangi eylemlerde  bulunduğu   belli değildir. 

Bu  arada  İtalyan işgalinin hafiflemesi üzerine Ankara  Hükümeti Söke’ye  bir komutan  gönderiyor.  Amaç: eski   yedek subayların     komutasında   müzaheret bölükleri  kurmak. Efrat ise  gönüllülerden oluşuyor. Bu  teşebbüs Seyyar Jandarma  teşkilatına  benzetilebilir. Adnan Bey de   çağrılan  yedek subaylardan.  

Fakat  bu arada, Adnan Bey  bir kez   daha  hastalanıyor.   Peşpeşe hastalıklar geçiriyor. Sıtma ve Tifo. Uzun süre  hasta yatıyor.  Çine’ye  götürülüyor.  Orada İtalyanların   askeri hastanesi var. Buradaki   doktor  durumu  ölümcül  derecede ciddi görüyor.  Rodos’a sevk etmek istiyor. Bir Türk   hekim  duruma müdahele  ediyor ve Adnan Bey’in   tedavi    sorumluluğunu alıyor. Sanırım kinin kürü  uygulanınca sonuç alınıyor.  Adnan Bey   bir kez   daha  iyileşiyor.

 Bu arada Eskişehir-Kütahya  muharebeleri  ile başlayan Büyük Yunan  taarruzu  Sakarya Zaferi ile başarısızlığa uğratılmış;    Batı cephesinde  bir denge kurulmuş. (1921   sonbaharı) Genel   bir sükunet var. Bu dönemde  Adnan Bey’in Çakırbeyli’de nekahat   halinde olduğunu tahmin ederim. 

Yunan  karargahı  taarruzdan  sonuç alamayınca  savunmaya  geçmiş;  istihkamları güçlendirerek Türkleri  pes ettirme planını  uygulamaya başlamış durumda.   İşi zamana yayarak  Türk  cephesinin bölünmesini bekliyor,  Bu  karşılıklı  bekleyiş bir yıla yakın sürecek.  Bu arada Türk Başkomutanı Mustafa Kemal Paşa ise düşmana nihai darbeyi vurabilmek için askeri gücü  azamiye  çıkarmanın gayreti içindeydi.  

Bir statüko kurulmuş,  taraflar  karşı hamleyi bekliyorlardı.   Kesin olan ise şu: Çakırbeyli   Çiftliği  savaş  alanı dışında. 

Büyük Taarruz   I. Ve II. Ordular  tarafından  gerçekleştirildi. Yani Kuvayı  Nizamiye  (düzenli  ordu  tarafından) tarafından. Koçarlı’da  ihtiyat zabitlerinin yönetimindeki   gönüllü müzaheret   bölüklerinin bu  harekata   katılmış olma ihtimali yoktur. 

Adnan Bey,   büyük  zafere ulaşıldıktan sonra İzmir’de sansür   subaylığı  ve   tercümanlık yapmıştır. Şevket Süreyya Aydemir ve  diğer kaynaklar  böyle yazıyor. 

Bütün bu süreçten benim  muhakeme ettiğim sonuç şudur:   1922’ye kadar ihtiyat zabiti Ali Adnan  Bey’in işgalci güçlere karşı  silahlı   bir çatışmaya  eylemli olarak  katılmış olma  ihtimalini   çok düşük buluyorum.  Belki  yanılıyor olabilirim.  Ama  kanaatim budur. 

AYYILDIZ ÇETESİ’NİN MAHİYETİ 

Bu  çetenin Adnan ve Ethem   tarafından örgütlenmesi    bence  Çakırbeyli Çiftliği’nin güvenliği  içindi. İçlerinde Topçu üsteğmen Selami Bey’in de olduğu  söyleniyor. Üsteğmen  Birinci Dünya savaşında  görev almış biri olmalı.  Belki de o da  ihtiyat  zabitliği yapmış, üsteğmen olarak  terhis olmuştu.  

Bu tarihlerde  İtalyanların  bölgede Bisikletli  birlikleri  var. Buna Berseglieri Cekista diyorlar. Köşk ve Umurlu’da  bazı milis  kuvvetleri var. Milis komutanlarından Çerkes yüzbaşı  İbrahim  Bey  sık sık Çakırbeyli Çiftliğine uğruyor. 

Etraf asker kaçağı   ve eşkıyalarla dolu.  Tecavüz ve yağma  var. Ankara’dan  gönderilen Yarbay Osman Bey’in  yedeksubaylarla kurmaya çalıştığı müzaheret   bölükleri   bunlarla başa çıkmak için kurulmuş olmalı. Müzaheret  bölükleri kendi atları  ile  birliğe   katılan  gönüllü  süvarilerden oluşuyor.   Bölge  İtalyanların  hakimiyeti altında. Millicilerin örgütlenmesine ses çıkarmıyorlar. 

Asıl  mesele  Menderes  Vadisi’nin Kuzeyinde.  Yunan işgali  genişliyor.  Kuvayı Milliye yerine Kuvayı  Nizamiye (Düzenli  ordu)  kurulmaya  çalışılıyor. Düzenli bir ordu kurmak  kolay iş  değil.  Maddi  kaynak ve   silah  temini lazım. O yılın Eylülüne kadar  askeri  durum ve  iç siyasal dengeler çok kritik. Yunan Kralı  Konstantin  Kütahya’ya   kadar gelip   karargah kuruyor. Türkleri  yenmenin  azmi içinde. Kütahya-Eskişehir  savaşları  ile başlayan Büyük  Yunan Taaruzu Sakarya Meydan Muharebesi  ile durdurulabiliyor. 

Bu  sıralarda Adnan Bey,  Koçarlı inzibat  kumandanlığı  maiyetinde  genç bir ihtiyat zabiti.  Çakırbeyli  Çiftliği  Koçarlı’da.  Büyü taaruzdan önce   Bağlar arasında Piyade Alay  Yaveri.   Kanaatimi söyleyelim. Böyle bir alayın gerçekten orada var olduğundan kuşkuluyum.  Zaferden sonra İzmir’de sansür subayı  ve tercüman.  Adnan Bey’in   mücahede-i milliyeye katkısı  bunlardan ibaret. 

ALİ İHSAN SABİS PAŞA’NIN  ABARTILI  MENDERES YORUMU 

Millli  kurtuluş    savaşında iki  sekter paşa vardır:  Sakallı  Nurettin Paşa ve Ali İhsan Sabis Paşa. İkisinin  de işlevi  sorun çıkarmak olmuştur.  Ayrıca  yazarım  neden  böyle düşündüğümü. 

Şevket Süreyya Aydemir’in  “Menderes’in Dramı” kitabında okudum.  Paşa’nın anlattığı  hikayeye göre,  Malta  sürgününden  kurtulup, Kuşadası  üzerinden Anadolu’ya  geçerken Koçarlı da Adnan Bey’in çiftliğine uğramış, onu ateşli bir millici olarak  görmüş,  onu kumandan yapmak istemiş.  Tuhaf bir açıklama doğrusu.  O tarihte henüz bir görevi olmayan  Sabis  Paşa  bu  görevlendirmeyi hangi yetkiye  dayanarak nasıl  yapacaktı?  Adnan  Bey zaten müzaheret  bölükleri için çağrı almış bulunuyor.  Buna  gerek  yok. Henüz yetkisi de yok.  Bu açıklamalara neden  Adnan Bey’in başbakanlığı. 

Ali İhsan Sabis   Paşa  ile ilgili gerçek  ise şöyledir: Paşa, Malta  sürgününden döndükten sonra  kidem ve kariyeri  nedeniyle   Birinci Ordu  kumandanlığına getirilmişti.   Cephe kumandanlığa sürekli  sorun  çıkarması nedeniyle bir süre sonra görevinden alınmıştır. Bu karardan  sonraki hayatı  Atatürk  ve İnönü’ye husumet  ile geçmiştir. Sor derece geçimsiz ve  askere karşı  gereksiz sert  bir generaldi. Tutucu bir  yayınevi  hatıraları  yayınladı.  Malum nedenlerle. Tahmin edersiniz. 

Paşa daha  sonra DP’den milletvekili oldu. Beklentileri çok yüksekti.  Her halde  savunma  bakanı olmayı  bekliyordu.  Beklentileri  tatmin edilmeyince parti yönetimi ile arası  bozuldu.  Neticede Adnan Bey’e hakaret içerikli  mektuplar   yazdı. Mahkum oldu.  Anlatılan hikayeden  benim çıkardığım  sonuç şu:  Menderes   başbakan olunca, onu   ben keşfetmiştim demek istiyor Sabis Paşa. 

ÇAKIRBEYLİ ÇİFTLİĞİ NEREDE? 

Aydın 27  Mayıs 1919’da Yunanlılar  tarafından  işgal edildi. Bu gelişme üzerine halk   panik halinde   Menderes  vadisini aşarak İtalyan işgal  bölgesine göç  etmeye başladı. 

Bir süre sonra   Kuvayı Milliye Aydın’ı geri aldı.   Yunan  ordusu   daha büyük kuvvetlerle gelerek  Kuvayı Milliye’yi geri çekilmeye   zorladı.  Aydın tekrar işgal altına  düştü. 

Paris Konferansında Yunanistan’ın kayırıldığını  gören İtalyanlar Yunan  ordusunun başarısız  olması için  dolaylı yollardan  Anadolu hareketini desteklemeye başladılar.  

Dönemin haritalarını  incelediğimizde İtalyanların nüfuz  alanının epey geniş olduğunu  görürürüz. Ama İtalyanların    bu alanı  denetleyecek  güçte silahlı bir gücü yoktu. Bir taraftan da iç  siyasi  meseleleri vardı. Mussolini iktidara   yürüyordu. Büyük Roma Yürüyüşünü  hatırlayalım. 

İşte Menderes’in    yirmili  yaşlarda genç bir toprak beyi   olarak   çiftliğinin bulunduğu   Koçarlı, Çakırbeyli  Çiftliği İtalyanların  denetimi altında idi. Müttefikler  arası  anlaşma gereği Yunanlıların  geçemediği bir  arazi idi burası. 

YUNAN TAARUZUNUN  YÖNÜ 

Menderes  Vadisinin   Kuzeyinde  iki  büyük Yunan  harekatı oldu:  ilki 1920 yazında.   İkincisi 1921 baharında.   İkincisi  çok   daha  şiddetli  geçti. Sonbahar’a kadar sürdü. Yunan Kralı Konstantin sonuç almak  için çok uğraştı.   Türk    başkomutanı  karşısında  başarısız oldu. 

Yunan taarruzu sürerken Adnan Bey,  ya hastaydı. Ya da  Çakırbeyli civarında   kurulan  gönüllü müzaheret  bölüklerindeydi. Savaş   Uşak Afyon çizgisinden  Kuzey’e doğru şiddetlenerek  devam ediyordu. 

TBMM’NİN  İŞGAL BÖLGELERİ İLE  İLGİLİ  UYGULADIĞI  REJİM 

TBMM    idaresi, işgal altında  bulunan yerlerle ilgili   ilkeler tespit etmiştir. Özellikle  Anadolu hareketine katılmayan  kamu görevlileri,   subaylar  hakkında   bir dizi   yaptırım uygulamıştır. 

İki  ifade   var  bu konuda:   memaliki meşgule ve memaliki  mühtahlasa. İşgal altında   olan ve kurtarılan yerler  demek   bu ifadeler.  İşgale uğrayan vilayetlerde kalmaya devam eden   mülki ve  askeri bütün memurlar kurtuluştan sonra  sorgulanmıştır.  Özellikle payitahtta oturup   milli  mücadeleye  katılmayan   subay ve yedek subayların  dosyaları  özel komisyonlarda incelenmiştir. Bu kurulların  adı: Tetkikat ve Tensikat Kurulu. Bu durumda olanların  çoğu  ordudan çıkarılmış ve cezalandırılmıştır. Aynı rejim mülki kadrolar  için  de geçerli olmuş,  mazeretleri nedeniyle  azledilmeyenlere  taşra görevi  verilmiştir. 

SAĞ KESİMDE MENDERES  ÜZERİNDEN  MİRAS KAVGASI 

Eski başbakanlarımızdan Adnan Menderes Türk siyasetinde  en çok istismar  edilen  isimdir. Menderes kültü  ve Demokrat Parti Türk   sağ siyasetinin tüketemediği  bir kaynak  olagelmiştir.   İkilem çok  basit  bir şemaya dayanır.   Bir tarafta “milletin iradesini”   temsil eden Menderes ve   onu  takip eden  diğer sağ politikacılar  vardır. Öte yanda milletle kavgalı cuntacılar   ve onların  müşevviki  CHP. Başta  İsmet Paşa  olmak üzere. 

Bu   basit  açıklama  modelinin   sağ seçmeni konsolide  etmek açısından  son  derece işlevsel olduğu  görülmüştür. Sağ  seçmen kitlesinin  mobilize etmek açısından  kolay bir yoldur.  Ama model  tarihi  gerçeklerle  büyük ölçüde  çelişir. 

Hemen kanaatimi  belirteyim:  Türkiye’de sağ demokrasiyi kurmamış, gelişmesine  ciddi hiçbir katkıda  bulunmamıştır. Sadece  genel oydan yararlanmıştır.  Neden böyle düşündüğümü  ayrıca yazacağım. 

Şimdi  Menderes’in istismar edilme  sürecinin  gelişimini  ele alacağım.  61 demokrasinin kuruluşu ile  birlikte bu  tavır Demirel ve Adalet Partisi  tarafından  başlatılmıştır. Başlangıçta tereddütlerle. Daha sonra özgüvenli bir  şekilde. 

Bu tarihlerde  dinci  sağ ve   ırkçı  sağ   ideolojik sebeplerle  Menderes  ve Demokrat   Parti  mirasına  karşı kayıtsızdı. 

12  Eylül  orduyu   27 Mayıs  ideolojisinden  tamamiyle   kopardı.  Bundan cesaret alan Turgut Özal, 1990’da  DP  önderlerinin  İmralı’daki  mezarlarının  bir anıtmezara defnedilmesini örgütleyerek, Demirel’i mahcup etmek ve   sağda inisiyatif  üstünlüğünü   sağlama  almak istedi. 

Kendisi de vefat ettiğinde Topkapı’daki  Anıtmezara   yakın bir  yere  defnini  vasiyet ederek,  Menderes,  Polatkan ve Zorlu’nun   manevi mirası ile  kendisini özdeşleştirdi.  O zamandan bu yana  Anıt Mezar “darbe mağduru   milli irade  söyleminin” tavaf  yeridir. 

AKP VE  MENDERES 

AKP ile ilgili düşüncelerime gelince,  daha önceki  yazılarımda çeşitli vesilelerle  değindiğim üzere AKP’nin Demokrat Parti ile hiçbir  benzerliği   yoktur. Ne sınıfsal ne ideolojik  ne de politik. Demokrat Parti bir burjuva partisiydi. AKP ise kentte ve kasabada çevrenin (periferi ve varoş) partisidir. İdeolojik olarak karşı devrimcidir. 

İki partinin ortak oldukları  tek nokta çoğunlukçuluktur. Çoğunluğu   milli  irade ile özdeşleştirmeleridir.  AKP    iktidarı döneminde  eski merkez sağ tamamen  çökünce (bence iradi olarak tasfiye edildi. ) iktidar partisi, eski ikilemin  sağdaki mirasçısı  gibi davranmaya başladı, CHP-DP ayrışmasının  sağdaki mirasçılığına  soyundu.  Bu  siyasi   vaziyet alış yakın  zamanlara   kadar  başarılı oldu. 

Bu  siyasetle  ilgili  ilk  sembolik olay, DP’lilerin yargılandığı  Yassıada’nın  Demokrasi ve Özgürlükler Adasına  dönüştürülmesi oldu.  Adayı betona boğdular.  AKP bu hamleyi, başkanlık  sistemine geçtikten sonra yaptı. İronik olan onur konuğunun  kimliğiydi:  MHP Genel  Başkan  Dr. Bahçeli. MHP’nin  2014  yenilgisinden sonra  keskin bir  dönüşle iktidar  cephesine iltihak ettiğini  biliyoruz.  O tarihten bu yana, Türkiye’nin siyasal rejimini değiştiren   her adımda iktidarın yanında  pozisyon aldı. Öncülük ettiğini   bile söylemek mümkün. MHP  olmadan  AKP  yapmak istediklerinin  hiç birini yapamazdı. Tuhaf olan şuydu ki MHP’nin kurucu önderi Alparslan  Türkeş,  Milli  Birlik Komitesinin  önde gelen bir üyesiydi. Hatta  ihtilal bildirisini  radyoda okuyan oydu. AKP   jargonu ile söylersek  katıksız bir  darbeci idi. 

Fakat  tuhaftan öte ironik  olan AKP lideri konuşmasında Türkeş’in demokratlığından  dem   vurdu. Özgürlükler Adasının açılışı Türkeş’in  demokrasiye  katkılarına değinen konuşmalarla kutsandı.  Bu tarihin  çarpıtılmasının   ötesinde gülünç bir  durumdu.  

Bugün itibariyle Yassıada Ortadoğulu  zengin müşterileri  ağırlayan lüks bir otelcilik işletmesine  dönüşmüştür.   Demokrasi ve  özgürlükler ile  bir ilgisi yoktur. Günü birlik geziler  biletix üzerinden  alınan biletle   mümkündür. Eski TBMM  Başkanı  Hüsamettin Cindoruk,  “cumhuriyetten  rövanş almak”  isteyen  bir partinin Demokratlarla  bir alakası olmadığını  söyleyerek   daveti reddetmişti. Açılışı   samimiyetsiz   bulmuştu. 

Cindoruk, Yassıada Yüksek Adalet Divanı  yargılamalarında Demokrat Partililerin  avukatlığını   üstlenmiş;  DP  ve AP’de siyaset yapmıştı.  Bunu da hatırlamakta yarar var. 

 ÇAKIRBEYLİ DEMOKRASİ  MÜZESİ 

Günümüzde, Menderes’in  memleketi olan  Aydın’ın Koçarlı ilçesinde  bir Demokrasi  Müzesi vardır. 

Bu müze, AKP’nin Demokratların   mirasına  tamamen konabilmek için yaptığı siyasi manevralardan  biridir. 2022’deki  açılış  videolarında AKP genel başkanı  dışında , dönemin  içişleri  bakanı  S. Soylu da görülüyor. 

Müze için geniş bir  arazi tahsis  edilmiş. Çakırbeyli’deki  atadan kalma “Bey konağının” bir  replikası  olarak  tasarlanmış.  Çine Çayı’nın kenarındaki  bir  yükselti de görkemli    bir etki  bırakmasına  özen gösterilmiş. 

İçinde  ve  geniş  bahçesinde Menderes’e ait  özel eşyalar da  sergileniyor.  Her   nesnede   rövanşist   bir  iade-i itibar gayreti seziliyor.  Müzenin   iktidara  ideolojik – politik  tahkimat  için düzenlendiği çok  belli  oluyor. 

Çakirbeyli  Demokrasi Müzesinde  ana tema, Yassıada’da olduğu gibi  Darbeciler-Demokrasi  kahramanları   ikilemine oturtulmuş. Müzeyi  zenginleştirmek için  epey gayret sarfedilmiş, Adnan Bey’in  Birecik  Köprüsünü açtığı  makas  bile var. 

Aydın’ın  yerel  gazetelerinden edindiğim  bilgiye  göre, koleksiyona   yeni  eklenmiş şöyle bir şey var. Vilayetin  mülki idare amirin   beyanına göre  köylüler  Ayyıldız çetesi  lideri Menderes’in   Yunanlılara  karşı  kullandığı  söylenilen   iki mavzeri teslim etmişler.  Bölge  İtalyan işgal bölgesi  Yunanlılara  karşı nasıl kullanılmış diye  sormak  lazım. 100  yıl sonra  iki  paslı  mavzer getirip  bunu Menderes kullandı  iddiasında  bulunmak  ilginç doğrusu. 

Menderes’i ermiş   mertebesine çıkarmak için de, kendisine  köyde hocalık  etmiş bir zatın  cami haziresinde   bulunan   mezarının   da  anıt mezara  dönüştürülmesi çağrısında bulunuyor. 

Bu iki örnekten de anlaşılacağı üzere, Menderes’in hazin sonu,  ismi etrafında yaratılan düşünceleri   irdelemeyi  epey  zorlaştırıyor. Bana göre anlatılanların  çoğu menkıbeden ibaret. 

Günümüzde Koçarlı Çakırbeyli  Demokrasi Müzesi  çevresinde    bir mesire/panayır  yeri havası var. Çakırbeyli  Köy pazarını  zenginleştiren bir işlev görmüş şimdiye kadar. Artık Türkiye’nin her yerinde  rastlanan “turistik”  bir yer olmuş. Çine Çayı  kenarında  Menderes’in  gölgesinde   dinlendiği söylenilen   çınar  ağacına demokrasi çınarı adı verilmiş. Menderes  üç çeyrek asır sonra sağ siyasetin elinde bir pazarlama    nesnesine dönüşmüş durumda. 

CHP ÖNDERLERİNİN  YANLIŞ TUTUMU 

CHP ye gelince,  özellikle Kılıçdaroğlu’nun genel  başkanlığa getirilmesinden sonra yanlış bir çizgiye girdi. Türk demokrasi  tarihine   karşı objektif   bir tavır geliştirilemedi.  Parti  liderleri CHP tarihine sahip çıkmadı. Eleştiri ve özeleştiride  dengeli  bir tutum   takınmak yerine sağın bütün argümanları doğru, haklı imiş gibi  bir yaklaşım sergilemeye başladı. 

CHP, Türk   devriminin, devletin ve   demokrasinin kurucusu  bir partidir.   Kurucusu  Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Müsebbibi   ne/kim olursa olsun geçmiş yaraların  sarılmasına  elbette   katkıda bulunmalıydı. Ama  bu  yaraların  sorumlusu imiş gibi  bir algı yaratmamalı idi.  Parti önderleri   bu hassas dengeyi  tutturamadılar. Ben bunun nedenini   tarih vizyonu  eksikliği olarak  görüyorum. 

Doğru tespitlerle  öz eleştiri mümkündü elbette. Bunun yerine günahsız Demokratlar- darbeciler söylemi ile aynı hizaya gelinmesi  siyaseten doğru değildi. Tarihi olarak da yanlıştı. Bu tavır doğru olmadığı gibi  sağ seçmene  hitap açısından işlevsizdi. CHP’nin yeni  genel başkanı da bu   yanlış çizgiyi devam ettiriyor. O  da tarihi konulara pek hakim  görünmüyor. 

SERBEST FIRKA  KADROLARI  CHP’DE 

Adnan Bey   1930’da   Serbest Fırka’nın  İzmir-Aydın   teşkilatında aktif bir    şekilde yer almıştı. Parti  olaylı bir şekilde kapatıldı.  Aydın  ve İzmir mütegallibesi Serbest  Fırka’ya büyük ilgi  göstermişti.  Serbestiyi  kapitalizm ve piyasa  olarak  anlıyorlardı. Kendilerince  haklılardı. 

Fethi Bey  1930 Ağustosunda  yaz tatili için Türkiye’ye gelmişti. Paris    büyükelçisi  idi.   Yalova’da   parti  kurması için  teşvik edilmişti. İşler Gazi’nin  beklentilerine uygun gelişmedi.  1930  belediye seçim sonuçları  da Gazi’yi tatmin  etmedi.  1931    seçimleri öncesinde   bölgede   bir geziye çıktı. 

Serbest Fırkanın  feshinde sonra-ilginç bir şekilde-  bu fırka içinde  yer alan  kadrolar Aydın Halk Fırkası   örgütünde yer almışlar. Hatta Adnan Bey  partinin Aydın İl başkanı  olmuş.   Atatürk  başlangıçta   Menderes   ile görüşmeye pek istekli  değilmiş, ama  Menderes’in tarım  ve kooperatifçilik konusundaki  dört  saat  süren brifinginden   çok memnun kalmış.   1931  seçimlerinde haberi  bile olmadan   milletvekili  adayı  göstermiş.  Menderes’e  izafe edilen “Beni Atatürk  keşfetti sözünün “ kaynağı budur. 

Menderes 1931  baharında  artık  Aydın   milletvekilidir. Tekrar  tek partiye  dönülmüştür.  Ben bu durumu CHP’nin potansiyel muhalefet   partisinin  elitlerini kadrolarına katarak asimile etme   siyaseti olarak yorumluyorum. Hatta  bundan   şikayetçi olan CHP’liler var. Bütün Serbest Fırkalılar partiye doluştu diye. 

İSTİKLAL MADALYASI KANUNU  

 İstiklal  Madalyası Kanunu 30 Ekim 1920 tarihlidir. Numarası  66 dır.  Kanun Ceride-i Resmiye’de (Resmi gazete) 4 Nisan 1921  tarihinde   yayınlanmıştır. 

Kanunun  bu kadar gecikme ile yayınlanmış  olması dikkat çekicidir.  Nedeni herhalde siyasi ve askeri  koşullar olmalıdır.    

İstiklal Madalyası Kanunu, teklif yetkileri  bakımından  değişikliklere uğramıştır. Yasa ilk çıktığında  Heyeti Vekile’nin önerisi   ve TBMM kararı  ile madalyaya hak kazanılıyordu.  Daha sonraki düzenlemelerde   yetki Milli Müdafaa Vekaletine  verilmiş. Reisicumhur,  başvekil,   ve milli  müdafaa vekilinin üçlü kararnamesi ile  madalyalar verilmiş.  Fakat  bu  yazıyı  hazırlarken, dikkatimi çeken bir nokta oldu.   1940’lı yılların sonuna kadar  İstiklal Madalyası ile ilgili TBMM   kararları var. Hak kazanma veya  red  yönünde.  Niye böyle olduğunu tam anlayamadım.  Biraz daha ayrıntılı  bir çalışma yapmak lazım. 

Mevzuatın gelişimi ile  ilgili bilgi  vermek gerekirse,   İstiklal Madalyası Kanunu 1923,  1924, 1925, 1926, 1927, 1934, 1939 ve 1940’da    değişikliklere  uğradı. Bu değişiklikler temel olarak madalyanın intikali ile ilgilidir. Kanunun  1920’deki amacında (ruhunda)   bir   değişiklik olmamıştır. 

Bana göre, kanundaki en önemli noktalar  şunlardı: Bilfiil kıta başında olmak veya cephe gerisinde “maksadı ulvinin  husulü için azami  ibrazı mesai etmek”    Bu  arada   madalya   tevcihi gerekçeye dayanması gerekiyordu.  Buna esbabı mucibe   deniliyor.  Hak  kazananların  isimleri  gerekçeleri ile birlikte  yayınlanıyor. 

Kanun, erkan,  ümera, zabitan, efrat ve milli kahramanlar (generalden ere kadar  askerler)   ve  kutsal  amaca  ulaşmak için  azami  gayret  sarfeden kişiler  bu madalyaya  hak kazanır demek istiyor. 

MENDERES’E  VERİLEN İSTİKLAL MADALYASI  HAKKINDA 

Menderes’in İstiklal madalyası   ile ilgili    haberler    yakın zamanlarda  TRT  ve Anadolu Ajansı belgesellerinde   yer aldı.  TBMM  Kütüphanesi ve cumhuriyet Arşivinde  Menderes’in de aralarında bulunduğu  50 kişiye   İstiklal    madalyası verilmesi hakkında  kararname  görsellerini gördüm.   26.7. 1931  tarihli belge  Reisicumhur Gazi  Mustafa Kemal,  Başvekil İsmet Paşa,  Milli Müdafaa Vekili Zekai Bey’in (Apaydın)   imzalarını  taşıyor. 

RESMİ GAZETE ARŞİVİNDE  BULAMADIM 

İstiklal  Madalyası  kanununun bütün tadilleri   ve madalya  tevcihleri ile   ilgili kanun ve kararlar Resmi   Gazetede yayınlanmıştır. Fakat ilginç,  1931  yılı  resmi  gazetelerinde bahse konu  kararnameyi bulamadım.  Aslına bakarsanız  diğer isimlerin  kimler olduğunu merak ettiğimden  dolayı  listeyi incelemek istemiştim  sadece.

TRT   haber kaynağındaki görselde  16443 numaralı  madalyanın  Ethem oğlu Atnan’a   verildiği  görülüyor.  Adnan değil Atnan. Her halde yazım hatası olmalı. 

Onu takip eden isim Katri (Kadri)  oğlu  Ethem. Memleketi İzmir  olarak  kaydedilmiş.  20.7. 1931 tarihli   başbakanlık   cumhuriyet   arşivindeki belge  26.7.1931 tarihinde   “başvekalete  merbut kararname imza ve iade  kılındı efendim” şeklinde yanıtlanmış. 

MENDERES’E MADALYA NEDEN   1931 TARİHİNDE VERİLDİ ? 

Ben Adnan Menderes  ve Ethem Bey’in  İstiklal  madalyası ile taltifini siyasi bir karar  olarak  yorumluyorum. Açıklayayım. 

Menderes’in de içinde bulunduğu  50 kişinin (epey bir kısmı ihtiyat zabiti)  madalya ile taltifinde  açıklanmaya muhtaç  nokta  Resmi  Gazete 1931 arşivinde  bununla ilgili bir  kayıt yok. Madalya var. Resmi Gazetede  TBMM  kararı veya  hükümet kararnamesi   yok. Gördüğüm sadece TRT ve Anadolu Ajansında  yayınlanan  belgeler.  

Burada   kararın siyasi  boyutuna   değinmek isterim.  66 sayılı  yasa 1920 tarihinde çıkarılmış, 1921’de   Resmi Gazetede yayınlanmış,  madalyanın  kimlere verileceği ayrıntılı  düzenlenmiş. TBMM  kararı  ile   madalyalar  verilmeye başlanmış. Teklif   makamı   Milli  Müdafaa Vekaleti üzerinden İcra Vekilleri Heyeti.  1926’ya kadar   madalyalar  verilmiş.  Bu tarihten sonra değişiklikler  var. Ama usul aynı.    

Menderes’in   İstiklal   Savaşında   yer alması   sağ  kesimde  abartılmıştır. Sağ kesimde Menderes kurgusu  şöyledir:  Birinci Dünya Savaşı  ve Milli  Mücadelede  ihtiyat zabiti  olarak  kahramanca savaşmış, istiklal  madalyası  hamili,   Çakırbeyli çiftliğinin  sahibi,  İzmir Amerikan  Kolejli  Aydın milletvekili Adnan Menderes. 

Kendi düşüncemi  yazayım: Menderes’in  milli  mücadeleye iştirakini zayıf  ve  dolaylı buluyorum.  Ona  madalyanın ihtiyat zabiti kimliği  nedeniyle verilmediği  düşüncesiyim. Madalya 1931’e kadar verilmemiştir. 1931  seçimlerinde  CHP’nin  önderi tarafından   miletvekili   adayı gösterilmiş  ve seçilmiştir. Çakırbeyli çiftliğinin sahibi ve genç Aydın milletvekili Adnan Menderes “görülen lüzum üzerine”  siyaseten   madalya ile taltif edilmiş ve  diğer madalyalı vekiller ile eşitlenmiştir. Adnan Bey 1946’ya kadar   milletvekili  ve parti müfettişi  olarak  CHP’de görev yapmıştır. Menderes’in Atatürk’ün  sağlığında  ve İsmet Paşa  döneminde  dinamik  bir tek parti vekili  olduğu dikkate  alındığında,  çok partili  siyasi hayat öncesinde öne çıkmaya istekli  bir  siyasi aktör olduğu  görülür.